“Bulunduğu yeri karıştırmakla kalmadı, gitti orayı da karıştırdı. Belasını da buldu”, teslim olmanın en iyimser halidir bu. Sanatın ve edebiyatın asıl malzemesi, hatta muharip gücü büyük insanlar değil, küçük insanlardır. Malzememiz onlar değildir. Direncin olmadığı yerde sanat da olmaz. Resim olmaz, kültür olmaz, heykel olmaz, edebiyat olmaz. Felsefe olmaz. Onlar olmadan özgürlük de olmaz. Özgürlük, asıl gücünü, ateşini bu tür kişiliklerden alır.
Che, yarattığı devrim ikliminde, devrim devletinin bakan koltuğunda kendini çok daha özgür ve çok daha yaratıcı hissetmiş olsaydı ve o iklime sığmış olsaydı, Bolivya izbelerine, tarifsiz yokluklara, yani “Bulunduğu yeri karıştırmakla” kalmasaydı, yaratacağı değişim ateşiyle özgürleştireceği ve daha çok özgürleşeceği yere gitmeseydi, kimler kalkacaktı yerinden.
Mısırlı Cemal Abdül Nasır ve Yugoslavya'dan Tito dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından savaşçılar ve ayrıca Küba Sosyalist Cumhuriyeti’ni temsilen birçok dünya turu yaptı, hiçbiri Batı’lı Che severler tarafından konuşulmadı. Che'nin bu cephelerde kendisini çok savunduğu için Che'nin bundan savunulmasına elbette gerek yok. Che gibi öncülerin devrim niteliğindeki öğretilerini ve yazılarını okumak moda değildir, soldaki insanlar diğer tüketiciler gibi Che’nin gerçek içeriği olmadan Che ile rahat oturmayı tercih ediyorlar. Malcolm X, Frantz Fanon, Kwame Nkrumah, Martin Luther King, Huey Newton, Andreas Baader, Gudrun Ensslin, Ulrike Meinhof ve niceleri diğerlerine karşı çok fazla insan aynı şekilde davranır/davrandılar. Guevara kimseye ait değil. Che Guevara bizim, Batı’ya ya da Doğu’ya ait değil, öfkelenen, emperyalizmden her ne şekilde olursa olsun kurtuluşa sürüklenen her mazlum insana ait. Ama onu devrimci içeriğinden iğdiş etme ve Latin, Avrupa, Asya merkezli boşluğun maskotuna dönüştürme çabaları boşlukta oysa, kocaman bir hiç.
O, Martin'in kıtayı İspanyollardan kurtarma savaşlarına destek verme onuruna sahipti, O, İngilizlere karşı isyanlara katıldıkları için Şili'ye sürülen İrlandalı'ydı. O, hep savaştı. Sonra Arjantin'e dönen bir yerli ve ardından da Küba'lı olarak yine savaşı seçti.
Bolivya, Orta Amerika, Şili ve Peru'da Che Guevara popüler bir azizde başkalaşım geçirdi: Bolivya'da 'San Ernestito', Şili'de bir "İsa" benzeri olarak tasvir edilirken, aynı şey Hıristiyan ve ateistler içinde geçerliydi. El Salvador, Guatemala ve Nikaragua'daki Marksist ortodokslar içinde aynıydı. Nikaragua'da, 1970'lerde, Sandinista gerillalarının genç askerleri, sadakatlerini 'Anavatan, tarih ve Che Guevara'nın önünde' ciddiyetle ilan ediyorlardı. Öyle ki Guevara'nın hemen hemen tüm gerilla hareketlerinin kuruluş dönemindeki etkisi kanıtlanabilir. Fikirleri neredeyse tüm isyancı Latin Amerika hareketleri tarafından tartışıldı ve uygulandı. Che'nin çileci radikalizmi ve "devrimci şiddetin saflığı" bugün büyük ölçüde bir tür sivil azize dönüştürülmüş olsa da Che'nin adımlarını takip etmeye devam edenler hep olacak.
Aslında Che savaşçıydı, Afrika'nın yanı sıra Asya, Avrupa ve Latin ve Güney Amerika'da da savaştı; Çin, Kore ve Vietnam'da insanlığın kurtuluşunun gelecekteki yolunu da gördü. Che’nin bir “Comandante” olarak dünyanın her kıtasına yayılan gönüllü ordusu olacak.
Che Guevara’nın devrimci pratiği yeterlidir ve Che kendini savunabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder