Kolaj: @_siche |
11 Aralık 2017 Pazartesi
"İsrail bir terör devletidir”
9 Ekim 2017 Pazartesi
Öldüremediler gerillayı
Che üzerine ilgili yazılar:
2 Ekim 2017 Pazartesi
14 Haziran 2017 Çarşamba
Che bütün isyanlarıyla geri döndü, zaten o hiçbir yere gitmemişti ki
Che, aşkın daraltılmış tüm tariflerinin reddidir ve tüm devrimciler için bir yüzleşme zeminidir... |
Tarih her 14 Haziran 1928’i gösterdiğinde Che’yi böyle anıyoruz… Bende ki yeri de; idolümüz, ikonlaşan ve mitleşen enternasyonalist bir değer. Bu yüzden Che’nin, doğduğu ve katledildiği günün de önemi yok aslında, istenmediği kadar ölümsüz. Yaşı sabit değil bu yüzden, öyle ya tarih 14 Haziran 1928 ve Che’nin doğum günü olunca aklıma 2005-2006 yılları arasında kitaplığımda yer alan Jon Lee Anderson’un İthaki Yayınları’ndan çıkan “Che Guevara, Devrimci Bir Hayat” adlı yapıtı geliyor. Belirtmem gerekir ki Anderson’un Che üzerine yazdığı kitap şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı ciddi portreyi ve biyografiyi oluşturuyor. Şüphesiz eser, yirminci yüzyılın en büyüleyici devrimcilerinden birini, bugüne kadar bilinmeyen pek çok yönüyle aydınlattığına kuşku yok. Che'nin gizemli hayatı bu kitapla biraz daha aydınlanmış oluyor. Fakat en çokta her zamankinden daha belirgin karşımıza çıkıyor.
“…Aslında nüfus kâğıdında yazılı olan tarihten bir ay önce, 14 Mayıs’ta dünyaya gelmişti. O, ikizler değil, dik başlı ve kararlı bir boğa’ydı. Bu kandırmacaya başvurmak zorunda kaldığını, çünkü Che’nin babasıyla evlendiğinde üç aylık hamile olduğunu açıklamış, evlendikten hemen sonra Buenos Aires’ten ayrılmış, Misiones’in uzak ve insan eli değmemiş ormanlarla kaplı bir bölgesine gitmişlerdi. Orada, kocası bir çay plantasyonunda işletmeci olarak çalışırken, kendisi de hamilelik dönemini Buenos Aires sosyetesinin gözlerinden uzak geçirmişti. Hamileliğinin son döneminde, karı koca Parana nehri boyunca seyahat ederek Rosario kentine gitmiş; doğum orada gerçekleşmiş ve bir doktor arkadaşları bebeğin nüfus kâğıdına ana babayı bir skandaldan kurtarmak için bir ay sonrasının tarihini atmıştı.”
O, hayatını tüm insanlığın kurtuluşuna adamış, hiç durmadan savaş neredeyse orada bulunmuş ve o savaşa öncülük etme derdine girmiş Arjantinli bir doktordu. Sierra'lardan, And Dağları'na ve Kongo'ya kadar devrimci mücadeleyi ilmek ilmek örmüş bir insandı Che!
Zafere kadar...
Che üzerine ilgili yazılar:
Che’nin intikamını üç kurşunla alan kadın
Öldüremediler gerillayı
31 Mayıs 2017 Çarşamba
Aynı gemide değiliz
11 Mayıs 2017 Perşembe
'Hayır'ın ötesi 'Boykot'tur
Çünkü tarihin en büyük manipülasyonun da sandıklardan 'Hayır'ın çıkmasına rağmen çuvallardan çamur çıktı. Bunu biz biliyoruz, iktidar da, uluslararası kamuoyu da biliyor. Fakat bu meşru ve haklı çıkışa rağmen sokaklarda günlerce yürüyen, referandumun iktidar ve YSK marifetiyle tezgahlanmış, tarihin en büyük hilesiyle gerçekleştirilmesine dikkat çekmeye çalışanlara rağmen bir de kirli siyaset yürütenler söz konusu.
Artık şöyle düşünüyoum (!) 2017-15 Nisan hileli referandumundan sonra hayır %90, evet %10 resmi sonuçlarla açıklansaydı bile Recep Tayyip Erdoğan bunu tanımayacak ve ağzından düşürmediği o milli irade sözcüğünün aslında ne kadar anlamsız, kendilerinin çıkarları söz konusu olmadığındaysa “milli irade”nin ne kadar pespaye bir sözcük olduğunu bizlere kanıtlamak adına tonlarca şey Tv'lerden yine zırvalayacaktı. Üstelikte her zamanki gibi lümpence ve daha da çok çemkirerek..
Gerçeklikte bir yandan panikleyen bir yandan da referandum gecesi dikkat çeken yüz ifadesiyle zaferi kazanmış değil, bu sonuçla şimdi ne yapacağını düşünen ifadelerle objektiflerden korkuyu yüzüne yansıtan bir Recep Tayyip Erdoğan’da gördük.
Ne olursa olsun iktidarını sonuna kadar “koruma” yönünde çabalarını ve girişimlerini bırakmamak adına belki de “iç savaş”ı körükleyecek (ki 15 Temmuz kalkışması denen şey tam da bunun denenmesiydi) ama işte bu koruma çaba ve girişimlerinin en son noktası olarak, karşıdakini halen “anayasa’ya saygı duymuyorum” diyen kişinin koltuğunu korumak istercesine bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde “yasalara saygılı vatandaş” pozisyonunda temenniler de bulunanlar da var.
Yasa ve kural koyucu, kendi kural ve yasalarına uymuyor ki, yasalarıyla birlikte sana da saygılı olsun?
Bunun için AKP'nin 16 yıllık iktidarına bakmanız yeterli, secereleri kabarık. Örnek mi, 2014 seçimleri (!) öyle ki Ağrı’da belediye seçimlerini kazanamadığı için tam 16 kez itiraz ederek seçime gidildi. Keza Yalova’da da aynı süreç yaşandı. Sonuç o dönem belki de AKP için hakikaten hüsrandı. Sonrası 7 Haziran seçimleri...
Devam edeyim...
8 Mart 2017 Çarşamba
Kadın mücadelesine selam olsun
Hepimiz birisi için mi? #Hayır
'Hayır' ise bizim tılsımımız herkesin kendine göre farklı yorumladığı bir şey. İşçiler, kadınlar, çocuklar ve öğrenciler için bir umut uygulaması. Sevecenlik, komşusunu sevme, saygı, uzlaşma, barış, affetme, her insanın değeri ve iyi ahlakın üstünlüğü. 'Hayır' en temel şey; çünkü insani. 'Hayır' kaossuzluk, korkuyu yenebilecek güç. Birliktelik, sabah çayı, dost muhabbeti. Kızlı erkekli banklarda oturabilmenin keyfi. 'Hayır' sinema, tiyatro, çocuklar için oyun parkı, gericiliğin, yabancılaşmanın karşıtı. 'Hayır' hepimizin umudu, karanlığı aydınlığa çevirecek yegane güç. 'Hayır' kız çocuklarının okuma umudu, kadınların sokakta özgürlüğü. 'Hayır' herkesin eğlenceli bir yaşam sürmesinin ilk adımı, alternatifi, birlikte yaşamanın dinamosu.
'Evet' bir kişi 'Hayır' hepimiz için! Hayır!
Hayır! Ya herkes dans edecek, ya hiç kimse
24 Şubat 2017 Cuma
Sıfırla
10 Ocak 2017 Salı
Sabahattin Ali: Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik.
Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.
Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.
Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartıman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
Sabahattin Ali – Ne zor şeymiş