tag:blogger.com,1999:blog-47972791422345092172024-03-17T23:02:13.948-04:00Yeraltından Notlar (¡)Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.comBlogger323125tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-24570888631977810472024-03-03T18:39:00.010-05:002024-03-08T17:16:31.748-05:00Free Daniela!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqn1uKHH5VW9IaweV_fob2YGZ4_8rS0EkzCauZJLDXDYPrOxxCWHaNa4V6fOswyF3VEJXTHO4kdjTcbDFSK8j2mNLz771PIgRB_m2Fe4kJqobpuVTDJh1Kv__tY__F04rRxPw29Gr4ctfywfIpRVzJc_iAOkFaGa7UAoBlehEkwnsWvBSWxmqp33WkVqY/s2364/daniela%20klette.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2364" data-original-width="1906" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqn1uKHH5VW9IaweV_fob2YGZ4_8rS0EkzCauZJLDXDYPrOxxCWHaNa4V6fOswyF3VEJXTHO4kdjTcbDFSK8j2mNLz771PIgRB_m2Fe4kJqobpuVTDJh1Kv__tY__F04rRxPw29Gr4ctfywfIpRVzJc_iAOkFaGa7UAoBlehEkwnsWvBSWxmqp33WkVqY/w323-h400/daniela%20klette.png" width="323" /></a></div><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Daniela
Klette, Katharina Hammerschmidt gerilla
birliği üyesiydi, yoldaşları ile cezaevini havaya uçurmak gibi görkemli bir
eyleme imza atmıştı. 30 yıl bir aradan sonra tutuklanmasının ardından üçüncü
nesil eski RAF üyesi Daniela Klette için Almanya'nın
çeşitli yerlerinde: "Birlikte ayaktayız!" pankartları
asılıp, dayanışma yazılmaları </span><a href="https://twitter.com/_siche/status/1764092017032700386" target="_blank"><b><span style="color: #3d85c6; font-family: georgia;">yapılıyor</span></b></a><span style="font-family: arial;">. RAF halen
güncel. </span></p><p class="MsoNoSpacing">
</p><p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote><b>»</b> <span style="font-family: arial;">Meraklısı
için 2020 yılında yazmış olduğum RAF'ın tarihi ve doğuşunu anlatan </span><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2020/04/kzl-ordu-fraksiyonu-rote-armee-fraktion.html" target="_blank"><b><span style="color: #3d85c6; font-family: georgia;">“<span style="text-decoration-line: none;">Tüm geleneksel
devrimci şemaların dışında bir hareket: Kızıl Ordu Fraksiyonu</span>”</span></b><span style="font-family: arial;"> </span></a><span style="font-family: arial;">başlıklı
yazı.. </span></blockquote><span style="font-family: arial;"></span><o:p></o:p><p></p><span style="font-family: arial;"></span><p></p><p></p><p></p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-46004829879860923112023-09-16T20:50:00.062-04:002024-02-24T17:45:59.885-05:00Katil mi, kahraman mı (?) Che’nin değeri <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrZEXBaLCttphyphenhyphenue415tKvS8RjmNu1iVTh6Flr5sXcnRHPjZ1MIyQLfKl87767jsz-aHA30JLoU7I0mxpkvdrxttoukfbVW1BlgrfZLKkW_9rADkhyphenhyphenilNo3lOkEODv2iQJr_LQlOG0nHXSXqVmLp3A3c0UVge0bfvn7ifTJNRAoUcx-b7yASGeIqKSPHk/s1920/che%20kendini%20savunabilir.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1047" data-original-width="1920" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrZEXBaLCttphyphenhyphenue415tKvS8RjmNu1iVTh6Flr5sXcnRHPjZ1MIyQLfKl87767jsz-aHA30JLoU7I0mxpkvdrxttoukfbVW1BlgrfZLKkW_9rADkhyphenhyphenilNo3lOkEODv2iQJr_LQlOG0nHXSXqVmLp3A3c0UVge0bfvn7ifTJNRAoUcx-b7yASGeIqKSPHk/w400-h219/che%20kendini%20savunabilir.png" width="400" /></a></div><p></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Küba devriminin ikonik figürü Ernesto Guevara, pek çok
tartışma ve incelemenin konusu oluyor. Bazıları tarafından isyanın ve sosyal
adaletin sembolü olarak saygı duyulan, bazıları tarafından ise şiddet yanlısı
bir devrimci ve zalim olarak aşağılanan Che’nin mirası, onun iyi bir adam mı
yoksa kötü bir adam mı olduğu konusundaki tartışmaları alevlendirmeye devam
ediyor.<span></span></p><a name='more'></a> <o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Guevara, dünya çapında devrimci ideallerin,
anti-emperyalizmin ve sol hareketlerin sembolü haline geldi. Küba hükümetinde
Sanayi Bakanı olmak da dahil olmak üzere çeşitli görevlerde bulundu ve ülkenin
ilk devrimci politikalarında ve sosyalizmi kurma çabalarında kilit bir rol
oynadı.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che Guevara'nın eylemlerinin ve ideolojisinin diktatörce
bir yapıya işaret ettiğini öne süren uluslararası anti-komünist medya
Guevara'nın infazlara katılımının ayrıntılarını araştırıyorlar ve siyasi
muhaliflerin ve muhaliflerin ölümlerinde doğrudan rol oynadığını öne
sürüyorlar. İddia makamı olanlar onlar. Onların “iddia”larını kendi
iddialarımızla ispatlamaya çalışıyoruz. Düşünebiliyor musunuz?!<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">İddia makamı olanlar, bu tür eylemlerin demokrasi ve
insan hakları ilkelerini baltaladığını, yasal sürecin ve muhalefet hakkının göz
ardı edildiğini vurguluyorlar.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che figürüne ilişkin en yaygın uygulamalardan biri de
yaşadığı sosyopolitik andan soyutlamaya çalışmak oluyor. Kendilerine ait
toplumu temsil eden, ahlaki somut bir şey olmayınca devrimcilere saldırıyorlar,
son dönemlerin modası bu. Yılmaz Güney, Deniz Gezmiş, Che Guevara... Devam
ediyorlar. Bağlamdan arındırma, düşmanların ve hasımların iş makinesine
dönüştürme, yaftalama ve bitmek bilmeyen dezenformasyonlar. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Karşı-devrimci saldırının başını liberaller, sağcılar,
yerli-yabancı her türlü muhafazakar ve İslamcılar çekiyor. Anlattıkları elle
tutulmaz bir hikaye, bizimde anlattığımız gerçek bir tarihi anlatı var.
Yeryüzünde hayvanlar ve ot’lar kadar değerleri de yok, katkıları da. Dünyanın
en zayıf halkaları, oralarda durup, köşelerde fırsat belleyip, bütün değerleri
en ufak saldırıda terk eden niteliksizler güruhu, kutsal gördükleri ibadet
ettikleri mabet yerlerini bile en küçük çıkar doğrultusunda terk edecek kadar
pespaye, niteliksizler sürüsü söz konusu olanlar. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Diktatörlüklere, baskıcı vesayetlere karşılar ama her
türlü vesayeti de ilk alkışlayanlar da yine kendilerinden çıkıyor.
Emperyalistlerden nefret ediyorlar fakat emperyalist işgalin tahakkümü için
dualar ediyorlar.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Oysa tarihi yaratan, savaşımını veren capcanlı insan,
tarihte de böyle oluşuyor insan da. Somut olan şey tarih savaşımını veren insan
bir günün öncesini yaratarak tarih oluveriyor, bunun savaşımını da yine öznenin
kendisi yaratıyor. Okuyarak tarih uydurulmuyor, oturarak da değil, yazarak hiç
değil. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Kaldı ki tarihi yeniden yazmaya çalışarak
"kahraman" yaratmaya çalışanların bilmesi gereken o yıllarda askeri
diktatörlüklerin varlığını ve ABD denizcilerinin Latin Amerika yarımadasındaki
müdahalelerini göz ardı etmek, sizi taraflı da olsa hafızanızı tazelemeye davet
etmeli. Katı taraftarlık olunca bunlar oluyor. İçeride milliyetçilik
goygoyculuğuyla anti-Amerikancı, dışarıda Amerikanvari takılıyorlar. Ukalalık
olarak algılayanlar olabilir, değil. Akıl yok. Ya tarih bilmiyorlar ya da tarih
uyduruyorlar. Her ikisi de mevcut. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Orta Amerika, Latin Amerika, Asya hain kaynıyor.
Amerika’nın beslediği, boyunlarına taktığı ve işine geldikçe boynundan tutup
karşısında baş aşağı eğdirdiği seçkin kravatlıların kıtaları bunlar. ABD onları
besledi, besledikçe de acımasızca müdahale ettiler. Orta-Latin Amerika, Asya'da
kendi korumaları altında doğan bağımsız mücadeleleri unuttular, sonradan da
saptırdılar. Bu kıtalarda halklara anti-emperyalistlik oynayarak devrimcilere
saldırtıyorlar, saldırıyorlar. Castillo Armas, Tiburcio Carías, El
Salvador'daki sivil-askeri cunta, Anastasio Somoza García. Karayipler'de
Fulgencio Batista, Rafael Trujillo ve François Duvalier, Güney'de Pérez
Jiménez. Türkiye gibi yarı bağımsız <i style="mso-bidi-font-style: normal;">(sömürge)</i>
ülkelerde Kenan Evrenler.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Bu hainlerin gidişatını öğrenmek için sadece yüzeyi
kazıyın. İşlenen dehşetin tam bir boyutuna sahipler, bunlar evrensel rezillik
tarihinin bir parçası. Binlerce insan vahşice öldürüldü. Darbeler, suikastlar,
seçim sahtekarlıkları ve yolsuzluklarla iktidarda kaldılar, kalanlar var. Bugün
için var mı (?) yasal çıkışların kapatılmasıyla halkların silahlı mücadeleden
başka seçeneği kalmamıştı, o da yok edildi. Örgütlenmek ve kolektif şekilde
hareket etmek dışında. Yurttaşlarına nasıl boyun eğdirdiklerini objektif olarak
analiz edersek halk ayaklanmaları anlamlı olur. Hiç merhamet göstermediler.
Tarih bunu diyor, tesadüf değildi, Amerikan şirketlerinin lehine hareket
ediyorlardı. Askeri malzemeler ABD'den geldi. Onlar, yabancı şirketlerin
çıkarlarının en iyi garantörleriydi.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che’ye gelelim, konumuza, yazmamın temel meselesine... <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b>Che Guevara: "Devrimci Bir Hayat"</b>
biyografisinin yazarı Jon Lee Anderson, Che'nin ilk büyük biyografisi olan 780
sayfalık bir cilt üzerinde beş yıl harcıyor kitabında; Che'yi karmaşık, değişken
ve nihayetinde trajik bir figür olarak tasvir ediyor. Küba devriminin zaferini
garanti altına almak açısından kritik önem taşıyan ancak sonuçlarla yaşayamayan
bir ülke diyor kitabında, birçoğu daha önce incelenmemiş olan zengin bir günlük
ve mektup koleksiyonunu gün ışığına çıkarıyor. Anderson, beş yılının neredeyse
üç yılını Havana'da geçiyor; burada hem önemli Küba arşivlerine hem de Che'nin
ünlü eşi Aleida'ya erişim sağlıyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Rusya'daki röportajlardan, Sovyetlerin başlangıçta Küba
devrimini ciddiye almadıklarını, çünkü kırsal temelli gerilla önderliğindeki
bir ayaklanmanın taktik kitaplarında yer almadığını öğreniyoruz kitapta. Ayrıca
Che ve Fidel'e karşı oldukça farklı bakış açıları olduğunu da öğreniyoruz.
Sovyetlere göre Fidel liberal bir burjuva demokrattı <i style="mso-bidi-font-style: normal;">(yazarın kitabını okuyalı belki on yıl olmuştur, yazarın bu söyleminin
aksine benim düşüncem Fidel’in ulusalcı olduğu görüşüydü, Fidel ulusal
mücadelelerden etkilenmişti, ulusalcıydı, Che ise Marksist’ti. Fidel,
Guevara’nın Kongo ve Bolivya’ya uzanan -bazılarına göre maceracı-
mücadelesinden etkilenmişti, diyalektik olarak ulusalcı çizgiden tamamen
-bağımsız- Marksist çizgiye geçiyordu)</i>, Che'nin bir komünist olduğu
biliniyordu -kendisine sıklıkla "Fidel'in kulağındaki kırmızı pire"
deniyordu- ancak Küba Komünist Partisi'ni küçümsemesi baş belası olarak
görülüyordu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Anderson, son olarak, Kremlin'in üst düzey bir yetkilisi
olan, çenesi geniş, iri kulaklı, çatık kaşlı bir adam olan Nikolai Metutsov'u
Che'yi düzeltmesi için Küba'ya gönderdiğini anlatıyor. Sonuçlar komikti.
Metutsov bütün gece Che'yle konuştu ve sadece onun devrimci coşkusuyla değil
<i>(kitapta Metutsov, Bolşevikleri hatırlatıp, atıf yapıyor)</i>, aynı zamanda
romantik solgunluğuyla, şair gözleri ve dalgalı kestane rengi saçlarıyla da baştan
çıkarıldı. Sabah Metutsov, Anderson'a şunları söyledi: ''Çok çekici bir genç
adam olduğu için ona olan aşkımı itiraf ettim… Ona ilgi duyduğumu hissettim,
anlıyor musun? Çok güzel gözleri vardı. Muhteşem gözler, çok derin, çok cömert,
çok dürüst.''<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Kabul etmek gerekir ki 1997 baskılı Can Yayınları’ndan
çıkan Jean Cormier’in Che Guevara kitabı da etkileyicidir ama Che'nin biyografi
yazarları arasında açık ara en çalışkan ve en titiz olanı olan kuşkusuz Jon Lee
Anderson’dur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Yazar, Che'nin denetlediği tüm vakaları uzun uzun
inceliyor ve hepsinin, o zamanlar uluslararası alanda ölümcül bir suç olarak
kabul edilen bir suçla itham edildiği ve hiçbirinin olmadığı sonucuna varıyor
kitabında. “Katledilenlerin çoğu masumdu Batista'nın Küba'sında mafya, ölüm
mangaları, işkenceciler ve parçalanmış cesetleri lamba direklerine asan
polisler dokunulmazlığa sahipti. İktidardaydılar ve güçlüydüler. Suçlarını
gizlemediler, övündüler” diyor yapıtında. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhEtyMKu-hIa34qdeBgRBxszm8h5K9pGfohLhbcKO461Rqr1uCOThydxAUMdcd2k1kWhc2BVqPti5bONdsAOOKPlNfS6nWZFJRKDKaUbBO3tpzcBeG4bXfZb-69UE-VYH_NQaC4nYBG3iAECG5e8A5sg6UBYM_Qf2sD7N0QAgKCBZIKBNOGa5NbBQiWIE/s1920/Che%20Guevara,%20Jon%20Lee%20Anderson.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1047" data-original-width="1920" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhEtyMKu-hIa34qdeBgRBxszm8h5K9pGfohLhbcKO461Rqr1uCOThydxAUMdcd2k1kWhc2BVqPti5bONdsAOOKPlNfS6nWZFJRKDKaUbBO3tpzcBeG4bXfZb-69UE-VYH_NQaC4nYBG3iAECG5e8A5sg6UBYM_Qf2sD7N0QAgKCBZIKBNOGa5NbBQiWIE/w400-h219/Che%20Guevara,%20Jon%20Lee%20Anderson.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background: white; font-size: 8pt;"><b>1)</b> Küba devriminden sonra Havana'da 600 savaş suçlusu ve siyasi tutuklu barındıran La Cabana kalesinden sorumluydu Che Guevara, 20 Ocak 1959'da imza metnini imzalarken görülüyor. Bu kararda eski Batista polis personeli ve askerleri, bazı gazeteciler,</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.56px;"> </span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">birkaç iş adamı, tüccarlar ve taciz suçluları hakkında soruşturma yürüten Che, idam metnini imzalıyor. Che devrimin ardından görülecek duruşma ve davalarda önemli yetkililerden biriydi. <b>2)</b> <span style="font-family: arial;">Che Guevara: "Devrimci Bir Hayat", Jon Lee Anderson, İthaki Yayınları, Sayfa: 780, Baskı: 2005.</span><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;"> </span> </span></td></tr></tbody></table><p></p><p class="MsoNoSpacing">Che katil miydi (!) sorusunun cevap metnine gelelim.
Berbat şeylere düzgün cevaplar vermeye çalışıyorum. İddia sahibi egemenler.
Che’nin katil olmadığını kaynaklarıyla açıklamaya çalışanlar ise bizleriz.
İddia sahiplerininse Che’yi katletmek dışında elinde somut bir belge yok.
Egemenlere kuşkuyla bakıp, onların her söylediğine de bir koşu hızıyla sarılan
ezilenler var, öyleyse cevap herkese.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Devrimden sonra Havana'da 600 savaş suçlusu ve siyasi
tutuklu barındıran La Cabana kalesinden sorumlu olan tek kişi Che Guevara'ydı,
görülecek duruşma ve davalarda önemli yetkililerden biriydi. Che'nin katil
olup/olmadığı sorusuna cevabı Küba ve Fidel karşıtı Anderson veriyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che katilmiş?! Gerilla mücadelesinin tanımını
bilmeyenler; hainleri, gizli tanıkları, iftira ve yalan kampanyaları
düzenleyenlerin mazlumdan yana ses çıkarttıklarından dolayı hayatlarını heba
ettikleri insanları ve hakkını sorduğu, cezalandırdığı, 'Sırça Köşkler'de
yaşatmadığı için mi katil oluyor?!<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Jon Lee Anderson kitabı yazmak için yola çıkarken
asılında Che'nin çocuk katili ve toplu katil olup olmadığını araştırmak için
seyahat ediyor. Yazarın Fidel karşıtı ve Fidel’in hayal ettiği ve uğruna
mücadele ettiği Küba’ya da karşı olduğunu belirtmeliyim. Kitabında bunlardan
söz etmek için yola çıkıyor ve bir Che hayranı olarak ayrılıyor 700 sayfalık
kitabından. Guevara hakkında yalanlar olduğunu buluyor, bunların hiçbir özünün
olmadığı hükmüne varıyor. Çünkü yok.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">“Bay Ravelo, Che Guevara'yı karakterize ederken, tarihsel
olarak sağlam olmayan bir dizi kapsamlı ve duygusal iddiada bulunuyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote>Örneğin Che'nin 'Sierra Maestra'dan Cabana hapishanesine
kadar masumların celladı' olduğunu söylüyor. “Şunu da belirtmeliyim ki, Che
gerçekten de insanları infaz etmiş olsa da <i style="mso-bidi-font-style: normal;">(kitabımda
bu bölüme uzun uzun değinmiştim)</i>, Che'nin 'bir masumu' idam ettiği bir
vakaya işaret eden tek bir güvenilir kaynak henüz bulamadım. Guevara tarafından
veya onun emriyle infaz edilen kişiler, savaş zamanlarında veya sonrasında
ölümle cezalandırılan olağan suçlardan dolayı mahkum edildi; firar, vatana
ihanet veya taciz, işkence veya cinayet gibi suçlar. Araştırmamın beş yıla
yayıldığını ve Miami ve diğer yerlerdeki Kübalı-Amerikalı sürgün topluluğu
arasında Castro karşıtı Kübalıları da kapsadığını eklemeliyim” diye anlatıyor.</blockquote><o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Ve devam ediyor…<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote><p class="MsoNoSpacing">“Daha sonra Bay Ravelo, Guevara'nın ‘sonuçta [Küba]
devrimine ihanet ettiğini’ iddia ediyor<i style="mso-bidi-font-style: normal;">.
(Kafası karışık Ravelo’nun ihanetten kastı Che’nin bir nevi takkiye yaptığına
atıf yapması ama Che başından itibaren Marksist bir çizgideydi ve ideolojik
olarak netti)</i> Latin Amerika’da bu aslında yeni bir kavram. Diğer ne olan
şey ise Ravelo'nun kafası açık bir şekilde karışık: Che Guevara bir Marksist’ti
ve 1959'daki devrim zaferinden önce bile Küba'nın ‘devriminin’ Marksist bir
devrime dönüşmesini görmeye kararlıydı.”<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Anderson nihai olarak sonuca varıyor: “İnançlarını hiçbir
zaman gizlemedi ve bu çizgiden asla sapmadı. Hiç kimsenin -en azılı
düşmanlarının bile- Guevara'yı Marksist devrime olan inancına ihanet etmekle
suçladığını duymadım. Aslında, ABD'deki sürgündeki Küba topluluğu arasında,
Castro'nun devriminin hedefleri hakkında her zaman dürüstçe konuştuğu için
Guevara'ya itibar eden ve Castro'yu bir zamanlar kendisini destekleyen birçok
anti-komünist Kübalı’ya 'ihanet etmekle' suçlayan pek çok kişi var."</p></blockquote><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Anderson'a göre hepsi de boş, nefisleri, iddiaları,
anlatıları.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote>"Che, özgürlük savaşçısı olmanın hayatını
kaybedebileceği anlamına geldiğini biliyordu. Daha sonra CIA tarafından
yakalandı ve işkenceyle öldürüldü. Ama ruhu yaşamaya devam ediyor” diyor.</blockquote><o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Hepsinin bir duruşması, savunma yapma fırsatı ve temyiz
fırsatı vardı.<i> (Federal bir suçla itham edilen Amerikalıların %97'si
yargılanmıyor.) </i>Anderson'un tahminine göre bunların sayısı 500-600
civarındaydı.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che günlük tutan biriydi, kendisinin farkındaydı ve açık
sözlüydü. Günlükleri okuyun. Kendinizi onu tanımaya başlarken bulursunuz,
bulacaksınız.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Devrimin zaferinden sonra Küba'dan kaçan gangsterlerden
görünen bazı alıntılara göre ortalıkta sahte komplolar/yalanlar/bilgi
çarpıtmalar kol geziyor. Dedik ya moda oldu. Jon Lee Anderson’ın 700 kusürlük
ansiklopedik yapıtı sizi tatmin etmiyorsa ve halen -tarih okumayı- seviyorsanız
ve Che’nin “katil” olduğunda ısrarcıysanız erken bir yayın tarihi aramanız için
size kaynak vereyim; Ocean Press hala orijinal makaleleri satıyor olmalı, takip
edin.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che’ye katil diyenleri görünce Nürnberg duruşmaları
akıllara geliyor. CİA, canı sıkıldıkça Che Guevara’nın biyografisine günümüzde
de insanları alevler içinde bırakacak ırkçı ifadeler eklemekten vazgeçmiyor.
Öyle ki neredeyse Hitler’e empati yapmamızı salık verecekler. Hitler’e empati
yapan faşistler, gerilla mücadelesi yürüten öncü birisine “devrim yaptın da
neden uyuşturucu/azılı Kübalı kartel baronlarını öldürdün” diye hesap soruyor.
İlginç! Oysa gerçek olan Che Guevara uluslararası cinayet şebekesi CİA
tarafından Rene Barrientos işbirliğiyle Bolivya dağlarında katledildi ve cesedi
“patrona” ABD’ye büyük bir gururla sergilendi. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Yazar Anderson Che şöyle diyor: "Che dürüst bir
adamdı ve savaşırken öldü."<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Buna tepki yok, kaldı ki Che’nin katledilmesinden sonra
Bolivya’da karşı devrimin ikinci intikamı madencilere karşı alındı. Tarih
bilmiyorlar, reformist bir devrimci de olsa Victor Paz Estenssoro 1952’de
Bolivya’da hükümete geldiğinde en büyük kazanımı madenlerin
kamulaştırılmasıydı. Oysa Barrientos, darbeyle iktidarı ele geçirir geçirmez
isyancı madencileri katlederek en önemli madenleri gözünü kırpmadan emperyalist
sermayeye peşkeş çekti. Barrientos’tan, Monika Ertl gibiler Che’nin intikamını
soracak birleri çıkmadı ama 1969 yılında ABD enerji tekeli Gulf Oil Co.’nun
kendisine hizmetleri nedeniyle hediye ettiği helikopterle Barrientos telgraf
tellerine çarparak düştü ve öldü.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Sonuç itibariyle Che Guevara’ya katil yaftasını
yapıştıran kapital/emperyal güçler uzun bir süredir Che’ye saldırırken O’nun
imgesine atıfla tişört de pazarlıyor. Evet, Che katil; ayrıca tişörtlerde
harika görünüyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Devam edin. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Batista kaçtığında Fidel'in güçleri adanın diğer
ucundaydı. Che Guevara’nın öncülüğünde dört kişilik bir ekiple kurulan Radio
Rebelde <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">(İsyancı Radyo)</b> Sierra
Maestra'da hemen döngüsel bir kaset yayınlamaya başlamıştı:<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote>Küba halkı, geliyoruz.<br />
Bizi bekle. Bizi bekle!<br />
Adaleti sağlayacağız.</blockquote>
21. yüzyıldayız; televizyonlar var, rağbet olmasa da halen radyo istasyonları
da.<br />
<br />
21. yüzyıldayız, çağ teknoloji ve bilim çağı. Radyo ve televizyonların yerini
cep telefonlarıyla birlikte sosyal medya mecraları aldı, bildirimlerinizi açık
tutun: <b>¡Venceremos!<o:p></o:p></b><p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b>Benzer yazılar:</b><br />
» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2020/07/diktatorluk-ne-ise-yarar.html" target="_blank">Diktatörlük ne işe yarar?</a><br />
» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2022/10/chenin-ordusu.html" target="_blank">Che'nin ordusu</a><br />
» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2020/10/bir-fotografn-hikayesi.html" target="_blank">Bir fotoğrafın hikayesi</a><br />
» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2021/08/fidel-che-ve-rolex.html" target="_blank">Fidel, Che ve Rolex</a><br />
» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2016/11/monika-ertl-chenin-bir-yoldas-emaneti.html" target="_blank">Monika Ertl ve bir Colt Cobra 38 Special marka silahın ardından</a><o:p></o:p></p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-85231933996484973722023-06-09T20:44:00.020-04:002024-02-01T17:21:38.241-05:00"Zavallı Halk Partisi" <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrpbK2b_TfysC39m5wSvBSA4LdrPKZOUTYmrHEaOf8adwGGC8GOpxiEMj7dmPJ86lZ6ovLJs6h4Sv4aQe7GTNXTXBhPZxA65PbiNy6LJHGNhc7ghbgFkzHnEwDckWV2H1ODtfMFvLh60K0W6xa8RJGF4r6AnvxSOQ49gdA-StjrrC3GKR5BP9WpwhHUks/s1080/orhan%20veli%20yaprak%20t%C3%BCstav.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrpbK2b_TfysC39m5wSvBSA4LdrPKZOUTYmrHEaOf8adwGGC8GOpxiEMj7dmPJ86lZ6ovLJs6h4Sv4aQe7GTNXTXBhPZxA65PbiNy6LJHGNhc7ghbgFkzHnEwDckWV2H1ODtfMFvLh60K0W6xa8RJGF4r6AnvxSOQ49gdA-StjrrC3GKR5BP9WpwhHUks/w400-h400/orhan%20veli%20yaprak%20t%C3%BCstav.png" width="400" /></a></div><p></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p><p class="MsoNoSpacing">1950 seçimleri, DP ezici bir çoğunlukla iktidar olur.
Orhan Veli "Zavallı Halk Partisi" başlığıyla sert bir yazı yazar. Yazının
içeriği bugüne de ışık tutuyor. Orhan Veli’nin bahse konu yazısına Yaprak dergisinin 15
Mayıs 1950 tarihli 26. sayısından <a href="https://www.tustav.org/sureli-yayinlar-arsivi/yaprak/" target="_blank">bakabilirsiniz</a>. </p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-79675600020207103112023-05-01T23:11:00.023-04:002023-06-24T18:55:43.478-04:00Türkiye'nin Cambridge Analytica skandalı: Muharrem İnce olabilir mi? <p class="MsoNoSpacing"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDxtTG1J1oxghMMVsr2YcoR6Kf0hvWzRyB0t1gvX1pgL3An-giJ7TdFxrjpsX1Lys1zlmZHPlAaDU9Ejx3i6kKqknK0px9AZAATcaHbNY-QhkBQtUb1-W58RLBJLiU9dj-F1afwtgVrVj7Cb2QCAQX5hF7MxGQz-J9lsmX2Z9HEpQDEEUtnioHKkZp/s1800/do%20so%20cambridge%20analytica.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="968" data-original-width="1800" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDxtTG1J1oxghMMVsr2YcoR6Kf0hvWzRyB0t1gvX1pgL3An-giJ7TdFxrjpsX1Lys1zlmZHPlAaDU9Ejx3i6kKqknK0px9AZAATcaHbNY-QhkBQtUb1-W58RLBJLiU9dj-F1afwtgVrVj7Cb2QCAQX5hF7MxGQz-J9lsmX2Z9HEpQDEEUtnioHKkZp/w400-h215/do%20so%20cambridge%20analytica.png" width="400" /></a></div><span style="font-family: arial;">Yeni gündemimiz Dark Web, paran varsa alınabilecek
tehlikeli hizmet servisi. Bunu da gündemimize Kılıçdaroğlu’nun
twitti taşıdı. </span><p></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Deep Web’ın içinde yasa dışı içerik paylaşan internet
sitelerinin tamamı Dark Web olarak adlandırılıyor. Özetle yaygın olarak Dark
Web tanımı Deep Web yerine de kullanılıyor. Dark Web linklerinde çok sayıda
yanlış veya doğru illegal veriler bulunabiliyor.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Dark Web'de bilginin yanında yasa dışı,
gerçeği ayırt edemeyeceğiniz kadar gerçekçi video görüntüleri, devlet sırları,
önemli insanların özel bulguları, kiralık katilden tutun da uyuşturucu satıcılığı,
yasal olmayan yollardan silah satışı, kumar, telefon bağlantılarıyla birlikte
internete müdahale (hatta seçim dönemleri elektrik kesintileri) ve
sayamadığımız birçok yasal olmayan içerikler bulunmakta. <span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Bildiğiniz hurdalık. </span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Fakat Dark Web'in içerisinde Cambridge Analytica skandalı
önemli bir yer tutuyor. Zira "Ülkemizde de olur mu?" diye endişe
edenler için: "İki siyasi parti vardı. Biri diğerine gidip dedik ki;
Gençleri hedefleyip, a-politikliği arttıracağız. Böylece %5-6 oyu bir taraftan
bir tarafa kaydırırız" diyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Cambridge Analytica’nın seçimleri nasıl maniple ettiğine
dair kısa videolar var (Amerika seçimleri, Brexit seçimleri ile Cambridge
Analytica skandalı), Kemal Kılıçdaroğlu’nun <a href="https://www.blogger.com/blog/post/edit/4797279142234509217/7967560002020710311"><span color="windowtext" style="text-decoration-line: none;"><b>tiwitten</b></span></a> sonra Dark Web üzerinden yürütülen tartışmalar da gezinirken
Cambridge Analytica ayrı bir dikkat çekiyor ister istemez. Trump'ın kazanmış
olduğu başkanlık seçimlerine destek çıkmış, ABD seçimlerine bile şaibe
karıştıran Ruslardan da söz edilebiliriz.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Şu an kimseye “oy vermiyorum” diyen troller aracılığı ile
insanları sandıktan uzaklaştırmaya çalışan benzer bir taktik uygulanıyor.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Do So hareketine bakıldığında belki size de
çağrıştıracağı (en azından bende) kişi ve siyasal oluşum direkt daha önceden
bir network sitesinin logosunu aşırıp ortasına nazar boncuğu yerleştiren
Memleket Partisi ve son günlerde de herkesin bildiği izci işaretini alıp,
partimizin yeni simgesi üç parmak işaretidir diyerek bu işareti bilmeyen
kalmayacak diyen Muharrem İnce oldu.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Cambridge Analytica’nın çalışmalarının bir örneğini Trinad'daki
seçim kampanyasında görebilirsiniz. Oradaki a-politikleştirme çalışmasıyla
Türkiye’deki Muharrem İnce üzerinden oy bölme işi çok benzeşiyor.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Nihayetinde Cambridge Analytica'nın olayı kararsız
seçmene nokta atışı yalan haberler göstererek seçimden soğutmaya çalışmak. Bu
taktiği zaten muhalefete muhalefet eden ekip üzerinden aylardır a-politik
olmayanlar görüyordur diye düşünüyorum.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Örneğin Cambridge Analytica skandalı içerisinde
YouTuber’lar, müzikler, danslar, duvar yazıları, konserler var. Havalı bir
direniş selamıyla birlikte; eylem, tavır, biçim olarak iktidara karşı değil,
muhalif bir siyasete karşı farklı bir hareketin simgeleri gözüküyor.
Detay <a href="https://erenbilal.medium.com/i%CC%87kna-edilebilirler-el-kald%C4%B1rs%C4%B1n-65afa0893191" target="_blank"><span color="windowtext" style="text-decoration-line: none;"><b>şurada</b></span></a>. </span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Örneğin Do So’nun temel sloganı şu: “Bu konu sağ/sol, o
kesim bu kesim, o parti bu parti meselesi değil. Partiler üstü bir mesele”,
peki, Memleket Partisi’nin sloganı ne? “Ne sağdan, ne soldan,” demagoji ve
duygusallığı hat safhaya çıkarmak için “Atatürk’ün yolundan” diyerek ufak
ibareler <a href="https://twitter.com/MemleketimParti/status/1642818498828152832" target="_blank"><span color="windowtext" style="text-decoration-line: none;"><b>eklenen</b></span></a> değişiklikler. Oysa "Ne sağdan, ne
soldan", yaklaşımı olsa olsa libarellere özgü bir çıkış olabilir. Görüşü,
düşüncesi ne olursa olsun ideolojisi olmayan iki canlı türü var. Biri
hayvanlar, diğeri otlar. Tarih sınıflar tarihi ve tarih çelişkiler üzerine
ilerliyor; ezen ile ezilen üzerinden.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Muharrem İnce geçmişte AKP’de üst düzey görev alan
Babacan ve Davutoğlu’nu haklı olarak eleştiriyor, farklı düşünmüyorum, bu
şahısları içselleştirmemekle birlikte domuzdan ne parça koparırlarsa da kar
olarak görüyorum. Peki, Muharrem İnce muhalefete muhalefet yapmak dışında ne
yapıyor, ne koparıyor iktidardan, şarampole yuvarlanmak dışında? Hiç. Çok
huzurlu bir seçim gecesi yaşamayacağımız aşikar gibi.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Güncelleme...</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı seçimlerine üç gün kala hakkında
iddia edilen video görüntülerinden sonra düşen oyların ardından adaylıktan çekildi,
kararsızları da AKP'ye yolladı. Pusulaya ismini yazdırdıktan sona ne fark edecek
acaba? Pusulalar basılmış mı basılmış. YSK, verilen bu oyları geçersiz
sayılmayacağını sonuçlarda görüleceğini açıklamış. Alıp zarfı çöpe at aynı şey.
Bundan sonra ne olur bilinmez ama buradan kahramanlık falan çıkaran acayip
çuvallar, şimdiden söyleyelim.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing">Şuan itibariyle de AKP'ye bağlı hesap ve sayfalar
"Memleket Partisi il örgütleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'a
destek çağrısı yapıyor" diyerek görseller paylaşıyor.</p><p class="MsoNoSpacing">“Atatürkçülük” diye yola çıkıp, muhalefete kaybettirme
operasyonu yapanlar listesine eklendiler. Halkı kandırmak için ortak ve
güvenilir sığınak Atatürk idi, tıpkı diğerleri gibi. Tıpkı İslamcıların çıkarları
ve rantları için dine Allah’a eklemlemesi gibi. Nasıl anlatmalı bu oyunu, göz
göre göre bunların peşinden gidenlere. <o:p></o:p></p><p class="MsoNoSpacing">Bu saflara özellikle sokulmuş, yön vermek için
yerleştirilmiş nice aparattan biri daha. Aylarca ikazla anlatılan, anlatmaya
çalıştığımız bir hakikatin tezahürü böyle leş gibi ortaya çıktı. Belki
eleştirilerinde samimi olan binlerce insanı sürecin nesnesi yaptılar. Soysuz
bir zamanın kirli bir operasyonu zaman, emek kaybettirdi. </p><p class="MsoNoSpacing">Görüşeceğiz.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Do So, deşifre edildi. Sırada şimdi Putin oligarkları
var. </p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-33404980573395339042023-05-01T21:29:00.014-04:002023-05-18T14:06:25.674-04:00Bir oy Kemal'e, bir oy TKP'ye <p><span style="font-family: arial;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_xQEd3js2f1Klgz5d-KgWSu-aZmL6QoBOqkew-M3598iZIPmBMYjohKLrMwY_fKN7yUUeHHnmwriarhr5BlAQHEQZ1w48kdaR41sMahoEBxdm76tP_CMyJwiSnOcJIy7JndiFzbk63tGGGKSjdQkKZ2DUDt2qQ6o3FUvzFaIJKV9o61tWGCNyiQXK/s3840/se%C3%A7impusulas%C4%B123.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2046" data-original-width="3840" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_xQEd3js2f1Klgz5d-KgWSu-aZmL6QoBOqkew-M3598iZIPmBMYjohKLrMwY_fKN7yUUeHHnmwriarhr5BlAQHEQZ1w48kdaR41sMahoEBxdm76tP_CMyJwiSnOcJIy7JndiFzbk63tGGGKSjdQkKZ2DUDt2qQ6o3FUvzFaIJKV9o61tWGCNyiQXK/w400-h214/se%C3%A7impusulas%C4%B123.png" width="400" /></a></span></div><span style="font-family: arial;"><span>Sınıflar arasındaki ayrımı katılaştırmak gereklidir;
midesini düşünen ve barbarca tutkulara sahip olanlardan kurtulmak için. Birinci
görev Erdoğan gitsin diye Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçimde kazandırmak ise, ikinci
görevimiz de solun, devrimcilerin ve komünistlerin varlığını sandıkta göstermek
olmalı. <span style="background-color: white;">Bir oy </span></span><span style="background-color: white;">Kılıçdaroğlu’na, bir oy komünist cümlesinin bu karanlık coğrafyada meşrulaştırması ve orak/çekiçli bayrakların gölgeler altından çıkarılıp dalgalanması için komünistlere. </span></span>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-24906345552522916982023-04-26T11:43:00.003-04:002023-04-26T11:44:15.216-04:00Jakoben <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-B9e0cgOP_LgYOcFKqwqxSlolbhkuhj3_h4dgr-z-HJ2VNwQ2AYLXcF6jXKY7uhDUfPz-FA80rIS5X9XGkVOJM-uOR_JpYD6-FqcIsU3hOchHiJjmZZ1Tq4eXomHHkHTYJZmAaJ2EuovQnFu9bWNFw5FAvb6uZagGOAdH37RWCmfO9-F_wYp9nQRv/s2364/indir%20(1).png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2364" data-original-width="1906" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-B9e0cgOP_LgYOcFKqwqxSlolbhkuhj3_h4dgr-z-HJ2VNwQ2AYLXcF6jXKY7uhDUfPz-FA80rIS5X9XGkVOJM-uOR_JpYD6-FqcIsU3hOchHiJjmZZ1Tq4eXomHHkHTYJZmAaJ2EuovQnFu9bWNFw5FAvb6uZagGOAdH37RWCmfO9-F_wYp9nQRv/w323-h400/indir%20(1).png" width="323" /></a></div><p></p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-81688267293960939752023-01-14T19:55:00.002-05:002023-03-10T15:22:25.944-05:00Crush the political Islamists!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaJJhkD6DgPbOflKxVlKTnhAcCaxOlrC-_i49sSZBlp8qL87vXBxMaRZDekO4gJkzKmFxQ7cTE73E4R4JIknt_-4py2N-2g-gK9uAKuQH_h0SmtuvsGAEWGoZF3TF86agtG0bsNEi-7Y5ednckw_xS06_rk41U5QoF17fLEUvcUmNB1KjhYybzK27D/s900/Che%20Crush%20the%20political%20Islamists.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="702" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaJJhkD6DgPbOflKxVlKTnhAcCaxOlrC-_i49sSZBlp8qL87vXBxMaRZDekO4gJkzKmFxQ7cTE73E4R4JIknt_-4py2N-2g-gK9uAKuQH_h0SmtuvsGAEWGoZF3TF86agtG0bsNEi-7Y5ednckw_xS06_rk41U5QoF17fLEUvcUmNB1KjhYybzK27D/w313-h400/Che%20Crush%20the%20political%20Islamists.png" width="313" /></a></div><p></p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-83344748151711252912022-10-22T20:44:00.007-04:002023-03-04T17:00:07.941-05:00Seçim sahası: Belki fikrin değişir <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCgKAN7qojDTG7E-Jgvzeg95CJaU7Zkj5dzbWOcy_a0A6FQLD8zKDxng7Cln6sbCq8BU8s1t_Ar0ipVp7WLBjzttUyGZ2kYF-urThamGA5dOS6icIXpZMs8KjUMHjAcDJywTtpY_yVeX9nvg2_BuH5DWExjrI0Q14UxxHuzjykv3XGy8aqVe8OY0wT/s3652/se%C3%A7im%20oy%20pusula.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1372" data-original-width="3652" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCgKAN7qojDTG7E-Jgvzeg95CJaU7Zkj5dzbWOcy_a0A6FQLD8zKDxng7Cln6sbCq8BU8s1t_Ar0ipVp7WLBjzttUyGZ2kYF-urThamGA5dOS6icIXpZMs8KjUMHjAcDJywTtpY_yVeX9nvg2_BuH5DWExjrI0Q14UxxHuzjykv3XGy8aqVe8OY0wT/w400-h150/se%C3%A7im%20oy%20pusula.png" width="400" /></a></div>Seçimler yaklaşıyor. Aslında Erdoğan’ın karşısına 24
Haziran 2018 “Cumhurbaşkanlığı seçimleri”nde muhalefetin göstereceği aday bir
şempanze türü olarak Bonobo’lar olabilirdi. Neden olmasın diye de bir ara
düşünmüştüm.<div><br /></div><div>Yanılmadık. Anayasa’yı takmayan,
işine geldikçe seçim yenileyen, kaybettiğini anlayınca mühürsüz oyları
alelacele binlerce zarfa tıkıştıran, seçim sonuçları açıklanmadan balkonlara
çıkıp, bir çalma deyimi olan <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Atı alan
Üsküdar’ı geçti”</b> diye açık açık itiraf eden, koyduğu kurallara
uymayan birini neden ciddiye alalım ki? Ders niteliğinde.<p class="MsoNoSpacing"><a name="more"></a>Sayılmış geçersiz oylar var/mış, konu
hırsızlıkla ilgili.<span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Muhalefet, 20 yıldır ülkeyi yöneten siyasal İslamcı bir
partinin mağduriyet yalanın peşinde sürüklenerek <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Aman ağzımızın tadı bozulmasın”</b> repliğinde; aman sokağa çıkma,
tepki gösterme!</p>
<p class="MsoNoSpacing">Seçimler yaklaşıyor. 2018 seçimlerinde favorim bir maymun
türü olarak Bonobo şempanzeleriydi. Güçlü bir muhalefet lideri ya da kamuoyunda
belirleyici bir gücüm olsaydı inanın radikal bir karar alarak kamuoyuna teklere
ederek, Erdoğan’ın adaylığına karşı rakip olarak bir şempanze türü olarak
Bonobo’ları gösterirdim.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Seçimler yaklaşıyor. Ve bu 20 yıllık AKP iktidarında
öğrendiğimiz en keskin bilgi, Erdoğan’ın kendisi dışında kimseye faydasının
olmadığı. Hakikaten yok. Şahıs bir siyasal İslamcı olarak, üzerine din olarak
bocalanan her türlü pis, itici, ayrıştırıcı şeyi, ne varsa görev olarak yerine
getiriyor. Mezhepçi, ırkçı, küfürbaz, ağzı bozuk, lümpen, betonarme aşığı,
komisyon düşkünü, ihale kaçkını, diplomayı geçtim, kültürsüz ve prompteri bile
okuyamıyor. Tam anlamıyla vasat.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Örnek değil gerçekten de bir Bonobo şempanzesi de prompter
okuyamaz. Ekonomiye müdahale yapamaz, şatafatlı Saray'lar da yaşayamaz, uçağa,
bir Mercedes’e binemez, korumalarla gezemez, konformist
olamaz. Dişisine milyon dolarlık çanta alamaz. Çocuklarına vakıf açamaz,
parayla zaten hiç işi olmaz. Kurumlara müdahale edemez. Küfür edemez, hele hele
din min ve mezheple falan işi olmaz. Beceremez.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Seçimler yaklaşıyor. Kendi koyduğu kurallara göre aday
olamayan biri "adayım" diye çemkiriyor. Peki, bir başkası neden diğer
başkasının -uymadığı- kurallarına uysun ki?!</p>
<p class="MsoNoSpacing">Erdoğan, Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Yavaş, seçimler
yaklaşıyor. Benim favorim elbette yine Bonobo.</p>
<p class="MsoNoSpacing">En azından kadın düşmanı değil ve seks beceresi siyasal
İslamcılara göre -insana- daha yakın. Bonobo’lar ve şempanzeler; insanlarla
genlerinin %96-99 arasını paylaşırlar ve böylece biliyoruz ki şempanzeler
insanlara, gorillere olduklarından daha yakın akrabadır. Darwin’in <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Evrim teorisi”</b> adlı kitabını alıp <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“İnsanların atası maymun olamaz”</b>
diyerek sözünü kestirip atarak, eveleyip, geveleyenlere de katkı olsun diyerek, kötü
bir bilgi vereyim. Evet, maymunlarla insanlarla arasında fark yüzde gerçekten
yüzde 2. En azından aradaki bu %2’lik fark için düşünmeye değmez mi?</p>
<p class="MsoNoSpacing">Bir ülke seçkin olmak zorundadır. Mühendisiyle,
öğretmeniyle, doktoruyla, filozofuyla, şairiyle, yazarıyla. Seçkinlik budur.
Seçkini olmayan toplum kabile devletidir, çökmeye de mahkumdur. Belli ki,
hayatımız bunlar n'apacak ne edecek diye düşünmekle geçti/geçecek. Sıktı artık.
Ben seçim günü geldiğinde; inanmadığın, güvenmediğin, samimi gelmeyen,
oturdukları yerde daha da semirsinler diye gidip birileri için oy verme
taraftarı değilim. Bu aslında son dönemlerde siyaseti ne kadar ciddiye
aldığımla da ilgili. Fakat yine de giden olursa onlar için alternatif bir
çalışma yapayım dedim ve ortaya yukarıdaki görsel çıktı.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Neyse! Muhalefet Erdoğan gibi bi despota anlayacağı
dilden cevap vermek ve muhalefete layık olmak istiyorsa göstereceği aday
saatlerce üzerinde çalıştığım şu görselde saklı. Evrimin özünü anlamak ve
anlatmak bakımından bu tespitler halen çok değerli; fakat evrimsel biyolojiyi
Darwin'den ve onun ileri sürdüğü haliyle Evrim Teorisi'nden ibaret görmemiz
imkansız, bunu öğrenmenin bir yolu var; Erdoğan’ın karşısına gerçek bir aday
göstermek. </p>
<p class="MsoNoSpacing">Peki, bu herhangi bir şempanze olamaz mıydı?! </p>
<p class="MsoNoSpacing">Hiçbir iktidar sonsuz değil, biz kazanırsak biz n'apacaz
onu düşünelim. Tabii ki insanlar dışında diğer canlılarla birlikte.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Erdoğan'ı ne kadar ciddiye aldığımızı Erdoğan neden
öğrenmesin, neden olmasın? <span style="font-family: "Georgia","serif"; font-size: 16pt;"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNoSpacing">Düşünmeye değmez mi? </p></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-47473863800613642392022-10-08T16:35:00.008-04:002022-10-15T19:20:45.842-04:00Che'nin ordusu <p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizxCFvkp4Rpn1vsvmBhIsUdwlXlefxYqfZbPaK5sYL2HEGYrD4pUBWEuvj69gsG3J2NWN4bqSNoDFJ2TmLP92QXT8LFBqUj9Fg5newMrfznqep7LwTtyUJS67oBBQ7VMk4JraYX2s8C97288tP6dDUSMjeE4uWPLYomtU8iWQuXBPr3bOj16_pOD4S/s1781/che%20santaclara.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1094" data-original-width="1781" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizxCFvkp4Rpn1vsvmBhIsUdwlXlefxYqfZbPaK5sYL2HEGYrD4pUBWEuvj69gsG3J2NWN4bqSNoDFJ2TmLP92QXT8LFBqUj9Fg5newMrfznqep7LwTtyUJS67oBBQ7VMk4JraYX2s8C97288tP6dDUSMjeE4uWPLYomtU8iWQuXBPr3bOj16_pOD4S/w400-h246/che%20santaclara.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Santa Clara
Muharebesi 1958/59 yılının Aralık ayının sonlarında Che Guevara komutasındaki devrimcilerin
Küba şehri Santa Clara’yı ele geçirmesine yol açan bir dizi olaydı. Fotoğrafta
Che, Santa Clara savaşından sonra görülüyor, 1 Ocak 1959. <o:p></o:p></span></p></td></tr></tbody></table>Che'nin kendisi muhtemelen kişiliğinin metalaşmasına değil, solcuların, Marksistlerin vb. politik deneyimini, öğretilerini ve mirasını küçümseme biçimine öfkelenirdi. Che'nin yoğun bir enternasyonalist olduğu kadar birçok devrimciyle ilişki kuran ve yoldaş olduğu gerçeğinden dolayı söylüyoruz bunları.<p></p><p>“Bulunduğu yeri karıştırmakla kalmadı, gitti orayı da karıştırdı. Belasını da buldu”, teslim olmanın en iyimser halidir bu. Sanatın ve edebiyatın asıl malzemesi, hatta muharip gücü büyük insanlar değil, küçük insanlardır. Malzememiz onlar değildir. Direncin olmadığı yerde sanat da olmaz. Resim olmaz, kültür olmaz, heykel olmaz, edebiyat olmaz. Felsefe olmaz. Onlar olmadan özgürlük de olmaz. Özgürlük, asıl gücünü, ateşini bu tür kişiliklerden alır.</p><p><span></span></p><a name='more'></a>Che, yarattığı devrim ikliminde, devrim devletinin bakan koltuğunda kendini çok daha özgür ve çok daha yaratıcı hissetmiş olsaydı ve o iklime sığmış olsaydı, Bolivya izbelerine, tarifsiz yokluklara, yani “Bulunduğu yeri karıştırmakla” kalmasaydı, yaratacağı değişim ateşiyle özgürleştireceği ve daha çok özgürleşeceği yere gitmeseydi, kimler kalkacaktı yerinden. Che, söylem ve pratiğiyle çevresini değiştirdiğini hissetmeseydi başka insanlar daha çok özgürleşmek istemezdi. Bu gerçek. Bu yüzden bir siyasetçi olmanın yanında Che, büyük bir sanatçıdır da. Bir nevi kendine “Ben kurtarıcı değilim” diyen son peygamberdir de. Konuşuluyorsa birilerinin yanındadır, konuşuluyorsa buradadır.<p></p><p>Mısırlı Cemal Abdül Nasır ve Yugoslavya'dan Tito dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından savaşçılar ve ayrıca Küba Sosyalist Cumhuriyeti’ni temsilen birçok dünya turu yaptı, hiçbiri Batı’lı Che severler tarafından konuşulmadı. Che'nin bu cephelerde kendisini çok savunduğu için Che'nin bundan savunulmasına elbette gerek yok. Che gibi öncülerin devrim niteliğindeki öğretilerini ve yazılarını okumak moda değildir, soldaki insanlar diğer tüketiciler gibi Che’nin gerçek içeriği olmadan Che ile rahat oturmayı tercih ediyorlar. Malcolm X, Frantz Fanon, Kwame Nkrumah, Martin Luther King, Huey Newton, Andreas Baader, Gudrun Ensslin, Ulrike Meinhof ve niceleri diğerlerine karşı çok fazla insan aynı şekilde davranır/davrandılar. Guevara kimseye ait değil. Che Guevara bizim, Batı’ya ya da Doğu’ya ait değil, öfkelenen, emperyalizmden her ne şekilde olursa olsun kurtuluşa sürüklenen her mazlum insana ait. Ama onu devrimci içeriğinden iğdiş etme ve Latin, Avrupa, Asya merkezli boşluğun maskotuna dönüştürme çabaları boşlukta oysa, kocaman bir hiç.</p><p>O, Martin'in kıtayı İspanyollardan kurtarma savaşlarına destek verme onuruna sahipti, O, İngilizlere karşı isyanlara katıldıkları için Şili'ye sürülen İrlandalı'ydı. O, hep savaştı. Sonra Arjantin'e dönen bir yerli ve ardından da Küba'lı olarak yine savaşı seçti.</p><blockquote style="border: none; margin: 0 0 0 40px; padding: 0px;"><p class="MsoNoSpacing" style="text-align: left;">Bolivya, Orta Amerika, Şili ve Peru'da Che Guevara
popüler bir azizde başkalaşım geçirdi: Bolivya'da 'San Ernestito', Şili'de bir
"İsa" benzeri olarak tasvir edilirken, aynı şey Hıristiyan ve
ateistler içinde geçerliydi. El Salvador, Guatemala ve Nikaragua'daki Marksist
ortodokslar içinde aynıydı. Nikaragua'da, 1970'lerde, Sandinista gerillalarının
genç askerleri, sadakatlerini 'Anavatan, tarih ve Che Guevara'nın önünde' ciddiyetle
ilan ediyorlardı. Öyle ki Guevara'nın hemen hemen tüm gerilla hareketlerinin
kuruluş dönemindeki etkisi kanıtlanabilir. Fikirleri neredeyse tüm isyancı
Latin Amerika hareketleri tarafından tartışıldı ve uygulandı. Che'nin çileci
radikalizmi ve "devrimci şiddetin saflığı" bugün büyük ölçüde bir tür
sivil azize dönüştürülmüş olsa da Che'nin adımlarını takip etmeye devam edenler
hep olacak.</p></blockquote><p class="MsoNoSpacing">Aslında Che savaşçıydı, Afrika'nın yanı sıra Asya, Avrupa ve Latin ve Güney Amerika'da da savaştı; Çin, Kore ve Vietnam'da insanlığın kurtuluşunun gelecekteki yolunu da gördü. Che’nin bir “Comandante” olarak dünyanın her kıtasına yayılan gönüllü ordusu olacak.</p><p>Che Guevara’nın devrimci pratiği yeterlidir ve Che kendini savunabilir.</p><div><span style="background-color: black; color: white;"><b>Che üzerine benzer yazılar :</b></span></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2017/10/che-si.html" target="_blank">Öldüremediler gerillayı</a></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2021/08/fidel-che-ve-rolex.html" target="_blank">Fidel, Che ve Rolex</a></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2022/01/barbudoslar.html" target="_blank">Barbudos'lar</a></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2020/10/bir-fotografn-hikayesi.html" target="_blank">Bir fotoğrafın hikayesi </a></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2017/06/che-guevara-butun-isyanlaryla-geri.html" target="_blank">Che bütün isyanlarıyla geri döndü</a></div><div><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2016/11/monika-ertl-chenin-bir-yoldas-emaneti.html" target="_blank">Monika Ertl ve bir Colt Cobra 38 Special silahın ardından</a></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-87572947610511844202022-10-01T21:01:00.019-04:002022-12-16T16:24:43.360-05:00Free İran <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCK2OVsU_sUTCyrxyVqwLgQgcFBPoZrmM4fqpgVVGZa7lf5zxTi-MgAyjS0KZDWGuIWTk1lqt6jvuyx-Irat5qTSt4_HCqXTIj7iUeHqXtVA6oUVSi2U_oaiptu_tGnMwR4iDTjI4ks48EY_2Eb7pjVIFOs2azmpK0B9d4t7g9MSoByjLup1SmPFv2/s2122/%C4%B1ran%20women.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1143" data-original-width="2122" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCK2OVsU_sUTCyrxyVqwLgQgcFBPoZrmM4fqpgVVGZa7lf5zxTi-MgAyjS0KZDWGuIWTk1lqt6jvuyx-Irat5qTSt4_HCqXTIj7iUeHqXtVA6oUVSi2U_oaiptu_tGnMwR4iDTjI4ks48EY_2Eb7pjVIFOs2azmpK0B9d4t7g9MSoByjLup1SmPFv2/w400-h215/%C4%B1ran%20women.png" width="400" /></a></div><span style="font-family: arial;">Belki de şuan İran halkının Şah'ı devirdiği gibi bir ortama ihtiyacı var. O ortamda Humeyni önce palazlanmış, sonra ülkeden kaçmıştı. İnsanlar kasetlerini yasadışı yollarla edinip, çoğaltıp dağıtıyordu. Humeyni orduda <i>(hava kuvvetleri hariç)</i> yapılanmasını sağlamıştı. Polis teşkilatında bile Şah yönetiminde Humeyni taraftarları fink atıyordu. İranlı sosyalistler bile Humeyni'yi Şah Pehlevi'ye karşı bir kurtuluş olarak görüyordu. İşte böyle bir ortamda Humeyni İran'ı bir İslam devleti olarak yeniden yapılandırdı.</span><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Cumhuriyetçileri baştan ürkütmemek için de adına "cumhuriyet" dediler. Daha doğrusu bu isim referandumla belirlendi. Sözüm ona bir demokrasi vardı. Bu "demokrasi"de dini liderin onay vermeyeceği kimsenin iktidara gelme şansı yok. Tabandan gelen sesler bu kadar yüksek çıkmasına rağmen polise karşı dik duran İran kadınlarının bu davranışı takdire şayan olsa da bir kaç ay önce başını açma protestosunda İranlı kadınların karşısında sıradan İranlı erkekler de tepki gösteriyordu.</span></div><span style="font-family: arial;"><a name='more'></a></span><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Kadınlar tek başlarına bu işi "devrim"le çözemeyecekleri kesin, bu sefer biraz da erkeklerin örgütlü ve koordineli şiddetin yardımı gerekiyor. Ama öncelikle İran'da örgütlü bir siyasal güç yok, kitleleri peşinden sürükleyecek siyasal bir hareket de. Bir rejim değişikliği olasılığından bahsedebilmek için geniş kitleleri örgütleyip, sokağa çıkarabilecek, genel grev yapabilecek ve bir taraftan rejimle silahlı mücadeleye girecek geniş kitlelerin katılımının olduğu örgütlü bir halk hareketinden bahsetmek gerekir.</span></div><div><div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">İran'da böyle bir yapı yok, İran'da böyle bir ideolojik örgütlenme de yok. Bu nedenle İran'da rejimin devrilmesi kısa ve orta vadede mümkün değil gibi. Becerebilirse, zincirlerini kırıp atarlarsa, son 40 yıldır siyasal İslam çukuruna yavaş yavaş batan Türkiye'yi geride bırakıp, çağdaş normları tutturan bir ülke haline gelmesi ütopya bile değil. Tabi ki bu dip dalgası örgütlü bir şekilde eninde sonunda yutarsa bu rejimi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">İran'a özgürlük! <br /></span><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: black; color: white; font-family: arial;"><b>» Benzer yazılar: </b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2012/01/kitap-onerisi.html" target="_blank">İran’da devrim ve karşıdevrim</a></span></div><div><span style="font-family: arial;"><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2008/04/islami-banazlk-emperyalizmin-arac.html" target="_blank">Çağdaş tövbekarların ideolojisi: Halkın Fedaileri</a></span></div></div></div></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-7282061307679242152022-01-19T22:10:00.041-05:002022-05-03T18:11:05.812-04:00Barbudos'lar <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj49QrPT94tB3A06yag24gaL0mnz94KNon5C8uqBtIp48tm-s5ugcG8Gi0QtthsmJpv_EOJ206bG-YNARaGF8g65v7GpZD4Rb0UZ9fdM3bOtplONL3jKo1rjPW65L2slwy_gZNSkqBad0WxBuU5iWsTowsR3mZP-EcHBYPU0DRFVCOstA3G1u7PbxHr/s1387/che%20fidel%20y%20camilo.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="749" data-original-width="1387" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj49QrPT94tB3A06yag24gaL0mnz94KNon5C8uqBtIp48tm-s5ugcG8Gi0QtthsmJpv_EOJ206bG-YNARaGF8g65v7GpZD4Rb0UZ9fdM3bOtplONL3jKo1rjPW65L2slwy_gZNSkqBad0WxBuU5iWsTowsR3mZP-EcHBYPU0DRFVCOstA3G1u7PbxHr/w400-h216/che%20fidel%20y%20camilo.png" width="400" /></a></div>Fidel Castro, 20. yüzyılın en iyi bilinen sakallarından birine sahipti. Ancak Küba liderinin sakalı, stil tercihinden daha fazlasını ima ediyordu; aynı zamanda O'nun Küba'sına bir övgüydü bu. Ocak 1959’da bir Amerikan gazetesinin belirttiği gibi, Castro’nun isyancıları iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra, bu adamların vahşi doğada bir gerilla savaşı verirken sakallarını uzatmaktan başka seçenekleri yoktu. Batista'nın ordusu onlardan “Sakallı” anlamına gelen “Barbudos” olarak söz etti ve sakalın kendisi o dönemin Batista Küba’sında vurulmanız için yeterliydi.<span><a name='more'></a></span><div><br /></div><div>Sakal, bir meydan okuma işareti olmasının yanı sıra, Castro'ya zaman ve tıraş masrafından tasarruf etmenin yanında bazı pratik avantajlar da sağladı. "Bir casusun aramıza sızabilmesi için aylar öncesinden hazırlanmaya başlaması gerekiyordu altı aylık bir sakal uzatması gerekiyordu", diyordu.</div><div><br /></div><div>Castro, gür bıyıklarını koruyarak, serseri mitosuyla ve proletaryanın devrimci unsurlarıyla bir bağlantı sürdürmeyi başardı. Fidel şüphesiz bunun öncüsüydü ama Che’nin varlığı ve Camilo Cienfuegos manşetlerde yer alan sessizliği isyancı savaşçıyı sembolize ederken bunun birer simgesi oldu.</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjFKIyANWNQ1R9oy-2A1do8M8bHoV4CLVWSVq_QCq86LgN46pSkHCmtoLWQ_b-rXtVuGfAzjc6XWiVcEiNYjk1LsxX1dikSadXpxoqgioXr0HBzIPLXufgu7zO9MZrmqyWExJUCxUU9WSTQF-LDphEJgwmdtZSjCGltTKDyuyiG3E2jdRyCZnIg8OBz=s1865" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1865" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjFKIyANWNQ1R9oy-2A1do8M8bHoV4CLVWSVq_QCq86LgN46pSkHCmtoLWQ_b-rXtVuGfAzjc6XWiVcEiNYjk1LsxX1dikSadXpxoqgioXr0HBzIPLXufgu7zO9MZrmqyWExJUCxUU9WSTQF-LDphEJgwmdtZSjCGltTKDyuyiG3E2jdRyCZnIg8OBz=w400-h193" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">Yeni kurtarıcı, sakallı adamlarıyla çevrili <span class="diy96o5h">Fidel Castro</span>, Küba tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyen zafer yürüyüşüyle </span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;"></span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">K</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ü</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ba ba</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ş</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">kentinin geni</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ş</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;"> caddelerinde ge</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ç</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">it t</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">ö</span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 8pt;">reninde, 1959.</span></td></tr></tbody></table><div>Devrimin ilk on yıllarında sakal sahibi olmanın genellikle daha pragmatik bir yönü daha vardı; iki ucu keskin jiletlerin olmaması. Küba, emperyalist Gillette'in yokluğunu, Çekoslovakya'da ekspres siparişle yapılan çok “Vatansever” olanlarla, ambalajlarındaki <i>Venceremos</i> markasıyla tamamladı. Bir de Sovyetler’in adayı Sputnik bıçaklarıyla. Elbette 1993'e kadar, Castro doların kullanımını suç olmaktan çıkarınca, döviz depoları ve modern tıraş bıçakları da geldi. Yine de bir tıraş makinesine 20 ABD dolarından fazla harcamaya istekli görünmüyor kimse, özellikle de Fidel sonrası gençler.</div><div><br /></div><div>Bugünün dünyasında özelliklede İslami ülkelerde ve yine çeşitli ABD'li muhafazakarlarında ise sakal tamamen farklı bir şey başarıyor gibi dursa da <i>(belki birkaç istisna dışında)</i> ama genelde -sakal- her zaman kalitesiz, şaşırtıcı veya tamamen esrarengiz görünmeyi beceremiyor.</div><div><br /></div><div>Lanet olsun; siyasal İslamcıları bir kenara bırakalım. Fidel, 1959'da CBS'den Edward Murrow ile röportajda ülkesine <i>(ve dünyaya)</i> sosyal adalet gelene kadar sakallarını kesmeyeceğini söylüyordu. Kesmedi de. <i>Barbudos</i>’lar bilindiği gibi içki içmediler, barbar değildiler, azizler gibi hareket ettiler. Bırakın Havana'yı dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir ordu böyle davranmamıştı.</div><div><br /></div><div>O gün, bu gündür sakal Kübalı devrimcilerin birer simgesidir.</div><div><blockquote>Vive la Barbudos!</blockquote></div><div><b><span style="background-color: black; color: white;">» Benzer yazılar: </span></b></div><div><b>» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2017/06/che-guevara-butun-isyanlaryla-geri.html" target="_blank">Che bütün isyanlarıyla geri döndü</a> </b></div><div><b>» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2017/10/che-si.html" target="_blank">Öldüremediler gerillayı </a></b></div><div><b>» <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2021/08/fidel-che-ve-rolex.html" target="_blank">Fidel, Che ve Rolex</a></b></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-32595392821655492902022-01-14T20:46:00.012-05:002022-01-16T22:32:24.935-05:00Nâzım vesilesiyle <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiM0bX9eZ6Rvm4zPbikkQtmf1q-AisJfS9ZQ5jffObe152SBOLL6w9wAfi-6KPKfCosgLybQP3aqXYZdE4NzVa0FbNiPi_p_p_2pjE14WPHts-YfedaNpccmD9c3v7h-ldeO2bwNByND09BLkVO3DOzeFAJo8lsttskxZxJFTTTQF54s48Lle7IvtgV=s1387" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="749" data-original-width="1387" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiM0bX9eZ6Rvm4zPbikkQtmf1q-AisJfS9ZQ5jffObe152SBOLL6w9wAfi-6KPKfCosgLybQP3aqXYZdE4NzVa0FbNiPi_p_p_2pjE14WPHts-YfedaNpccmD9c3v7h-ldeO2bwNByND09BLkVO3DOzeFAJo8lsttskxZxJFTTTQF54s48Lle7IvtgV=w400-h216" width="400" /></a></div>Nâzım büyük bir öğretmen. Burjuvazi dershane olarak Nâzım'a hapishaneyi sunmuş, çünkü Nâzım burjuvazinin öğrencisi değil. Nâzım büyük bir şair olduğu için; hasmını öldüren Balaban'ı ressam yapıyor, Orhan Kemal'den yazar, Kemal Tahir'den romancı, Sabahattin Ali'den yazar çıkarıyor. Nâzım Hikmet işte böylelikle "köylü edebiyatı"nı devrimci yapıyor. Nâzım ne yemiş, ne içmiş ve nerede hangi kadınları sevmiş (...) piyasada meta bunlar, ticareti sevenlerin işi. Oysa kadını, kadın gibi sevmiş Nâzım, başka ne yapılabilir ki. Halbuki Nâzım'ın edebiyat görüşü, Nâzım'ın politikası; bunlar tartışmalarda yok. Nâzım kendi çağındaki sinsi, zalim ve kurnazlığı afişe ederken bizim çağımıza da uzanıyor. Nâzım örgütlüyor ve sesleniyor; "örgütsüzleri herkes sever" çağrısıyla yeniliyor bir kez daha. Aşk şiirlerini kavga şiirlerine, Kuvây-ı Milliye ve Bedrettin destanlarını tercih ederek değil, tümüne, tamamına sahip çıkıp, sarılarak. Muazzam bir şair değil, proletaryanın şairi olarak, Nâzım Hikmet hep bizimdir ve bizimle kalacak.<div><br /></div><div>Bitirmek için uygun mu bilmiyorum ama bu ülkede sol hakkında atıp tutan, entelektüel lafazanlık yapıp konuşan geveze, sosyalist solu bilmiyorsa en azından gidip bir Nâzım okusun.</div><div><br /></div><div>Nâzım ve eserleri, Türkiye devrim tarihi, bizim olan tarihimizdir. </div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-5148945607939841022021-12-12T08:23:00.035-05:002024-02-25T15:31:59.061-05:00Kara Panterler Partisi: "Bütün iktidar halka"<p><span style="font-family: arial;"></span></p><span style="font-family: arial;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi47-5DbYadcZqRdDIsiBAjSst9U_5Ym23hwGe5MoCyKQz4KlAnUZWDfwh2QbHdnT0oC7_620Dw49dH3RFYnrdppJCZ8o6A84f5V2aIAOjhMWWK5fI-ZJcZ-zhRphSSkhnNafIfZEV-Q911lRiWxKkjPywsDYWGHwS9_vRW4H6cy10DEyLOgYZeEI_X=s1485" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1485" height="243" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi47-5DbYadcZqRdDIsiBAjSst9U_5Ym23hwGe5MoCyKQz4KlAnUZWDfwh2QbHdnT0oC7_620Dw49dH3RFYnrdppJCZ8o6A84f5V2aIAOjhMWWK5fI-ZJcZ-zhRphSSkhnNafIfZEV-Q911lRiWxKkjPywsDYWGHwS9_vRW4H6cy10DEyLOgYZeEI_X=w400-h243" width="400" /></a></div>Zamanın kum saatinin öteki yanından baktığımızda,<b> Kara Panter Partisi (<span face="DDG_ProximaNova, DDG_ProximaNova_UI_0, DDG_ProximaNova_UI_1, DDG_ProximaNova_UI_2, DDG_ProximaNova_UI_3, DDG_ProximaNova_UI_4, DDG_ProximaNova_UI_5, DDG_ProximaNova_UI_6, "Proxima Nova", "Helvetica Neue", Helvetica, "Segoe UI", "Nimbus Sans L", "Liberation Sans", "Open Sans", FreeSans, Arial, sans-serif" style="background-color: white;">Black Panther Party)</span></b>’nin kökenin şaşırtıcı derecede sıradan bir olaya bağlı olduğunu görürüz, kötü bir devlet okulundan yeni mezun iki yoksul kolej öğrencisi, yeni şekillenen siyasal bilinçleri doğrultusunda bir çıkış yolu arayarak, kolejin ‘Siyah’ öğrenci grubuna katılmaya karar vermişlerdi.</span><div><i style="font-family: arial;"><br /></i></div><div><i style="font-family: arial;">Panterler</i><span style="font-family: arial;"> kısa sürede en önemli ve en iyi bilinen siyah radikal örgütlerden biri haline geldi ve ABD'de ve tüm dünyada ilham kaynağı oldu. Elli beş yıl sonra, </span><i style="font-family: arial;">Panterler</i><span style="font-family: arial;">’in mirası, günümüzde tıpkı </span><b style="font-family: arial;"><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2019/12/antifann-kayp-tarihi-antifa-nedir_30.html" target="_blank">AntiFa</a></b><span style="font-family: arial;"> benzeri siyah siyasi eylemin yeniden canlanması ve Atlantik'in her iki tarafında </span><b style="font-family: arial;">Siyah Hayat Önemlidir (Black Lives Matter)</b><span style="font-family: arial;">’in yükselişi göz önüne alındığında önemlidir. </span><i style="font-family: arial;">Panterler</i><span style="font-family: arial;"> büyük ölçüde silahlı gösterileri ve devrimci söylemleriyle hatırlanıyor; ancak partinin gerçek mirası, onları tanımlayan tabandaki topluluk aktivizmidir.</span><div><div><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><i><span></span></i></span></p><a name='more'></a><h3 class="articleHeader--deck" style="-webkit-text-stroke: 0.45px rgba(0, 0, 0, 0.1); background-color: white; font-family: "Source Sans Pro Regular", system-ui; grid-area: deck / deck / deck / deck; line-height: 1.2; margin: 12px 0px 0px; position: relative;"><span style="font-size: small; font-weight: normal;"><span style="background-color: transparent; font-family: arial;">Po</span><span style="background-color: transparent; font-family: arial;">püler mitolojinin aksine, Amerika'daki </span><i style="background-color: transparent; font-family: arial;">Panterler</i><span style="background-color: transparent; font-family: arial;">'in</span><span style="background-color: transparent; font-family: arial;"> %60'ı kadındı ve kadınlar için önemli roller üstlenmişlerdi. Bu, özellikle 1973'teki Siyah Kadınlar Grubu gibi güçlü kadın liderliğine ve onun içinden çıkan gruplara sahip olan İngiliz hareketinde doğruydu. </span></span></h3><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Evet, göründükleri kadarıyla, pek dikkat çekici insanlar değillerdi. Yirmili yaşlarındaki iki siyah genç, kendi varlıklarını görmezlikten gelmekten mutlu olan bir dünyada anlam aramaya çıkmışlardı. Aileleri içinde ilk kez yükseköğrenim görmek isteyen <i>(bir nevi ilk kuşak oluyorlardı ki)</i> binlerce, belki de on binlerce genç erkek ve kadının arasında sadece iki kişiydiler. Yükseköğrenim kurumlarına ulaşmaları, pek çok bakımdan yeni ve aşina olmadıkları bir dünyaya uzanan bir yolculuğa çıkmak anlamına gelecekti. Daha önceki yetersiz eğitimleri, pek çok genci bu yolculukta hazırlıksız yakalamıştı çünkü.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><b style="font-family: arial;"></b></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvY5cnNvPnvqxaZndDjhAFhrQO2kmOa6ff_UHC1hfqRcTp2y3WwV7FOsc8gTWGV6iEGJmxx5O17TVbcurAnPPTCxpDM34b-ktPmy4RvXMfuR3ApnTD78NXx_WaybNSMpSAIxRk-TsuaiE_wUYEu-pZJV1uddd1KASBesNbdeZpwZ2GF9DgGwqsElufeGQ/s1485/blackpantherparty.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="857" data-original-width="1485" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvY5cnNvPnvqxaZndDjhAFhrQO2kmOa6ff_UHC1hfqRcTp2y3WwV7FOsc8gTWGV6iEGJmxx5O17TVbcurAnPPTCxpDM34b-ktPmy4RvXMfuR3ApnTD78NXx_WaybNSMpSAIxRk-TsuaiE_wUYEu-pZJV1uddd1KASBesNbdeZpwZ2GF9DgGwqsElufeGQ/w400-h231/blackpantherparty.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 10.6667px;">Panterler’in ana işi, yoksul Afrikalı-Amerikalılara devletin sağlayamayacağı desteği “hayatta kalma programlarını” koordine etmekti. “Okullar için ücretsiz kahvaltı” programı günde 20.000 çocuğu doyuruyordu; on binlerce insanı tedavi eden ücretsiz sağlık klinikleri ve ırkçı eğitime karşı koymak için kendi “kurtuluş okullarını” da kurdular. Panterleri topluluğa yerleştiren, silahlar ve silahlı çatışmalar değil, bu topluluk örgütlenmesiydi. Panterler'in ilk başarılarından biri, Oakland'da çocukların yere yığıldığı işlek bir kavşağa trafik ışığı yerleştirmek için yürüttüğü kampanyaydı. </span></td></tr></tbody></table><div style="text-align: left;"><b style="font-family: arial;">Kara Panter Partisi (Black Panther Party - BPP)</b><span style="font-family: arial;">, Amerika’da yaşayan Afrika kökenli siyahların bir dönem haklarını savunmuş, önceleri bir örgüt niteliğinde olan hareket sonraları bir parti kimliğine bürünür ve kısa sürede küçük de olsa bir grup oluşturur. </span></div><p></p></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span>Hareket, Malcolm X’ten etkilendiğini söylese de Marksist-Leninist çizgiye yakın durduğu için temel merkezine İslam’ı yerleştirmemiştir. </span>1960'ların ortalarında kurulan <b>Kara Panter Partisi</b>, siyah
milliyetçiliği ve sosyalizm için ikonik ve etkili bir güçtü. 60'lı ve 70'li yıllar boyunca ülkeyi kasıp kavuracak örgüt, bir medeni haklar grubu değildi, laikti, aktif direniş öneriyordu ve yönelim bakımından sosyalistti.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">1960’lı yılların ortaları; dünyanın dört bir yanında, havasız, kapalı ve karanlık odalarda esen taze rüzgarlar gibi çeşitli hareketler hızla boy atıp durmaktaydı. Bu rüzgarlar insanlara isyanın, direnişin ve dünya devriminin iç bayıltıcı kokularını getirmekteydi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">O dönemler Merritt College’in bulunduğu California’daki West Oakland’de en büyük tartışma konusu yaşanmaktadır ve bu da 1962 yılındaki Küba Füze Kriz’iydi. Emperyalist ABD ile SSCB arasında Küba yüzünden bir nükleer savaş patlak vermesi ihtimali ortadan kalkmış görünüyorsa da muhtemel bir atom savaşının saldığı dehşet, ay ışığı kadar gerçekti. Zamanın uluslararası gerilimleri, o dönemin öğrencilerini yetişmekte oldukları dünyayı sorgulamaya itiyordu. Üstelik bu yetmezmiş gibi, ABD’nin güneyindeki, yükseltmekte olan Medeni Haklar Hareketi, gençler arasındaki tartışmalara yerel konuları da taşımaktaydı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">İşte o dönemlerde Bobby Seale adında bir öğrenci, kampus içinde dolaşıyor ve söz düellosuna girecek güce sahip olanları dinliyor, etrafında olup bitenleri gözlemliyordu. Konuşmacılar fikirlerini sessiz bir dinleyici kitlesi önünde ifade etmek yerine, en hararetli tartışmalara dalıyor, dinleyicilerinden yaylım ateşi gibi gelen çeşitli soruları da aynı hararetle cevaplıyorlardı. İşte o tartışmalar da Huey P. Newton adında genç biri <i>(deyim yerinde ise hatip bir nitelikte)</i> ve öyle bir militanca kararlıklıkla, bilgece konuşmaktaydaydı.</span></div><div><div style="text-align: center;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgpaU_HH3qqUH5oFnUf_VASps3AeIb5BMCkKvfFyYmMl9V1twWcnSzcGhYJ4WwCfyb-ka6Ai5VtjSIQ36AFljWqiROiDMUKHT3TRxXH2nrsnsJvVR3DxzDxHrwcOVVNy03b-mcBDzGgC6tVg02aZcm3uxldkXmM7hylHyzs69y6-2uSrbFGuK9UjdYQ=s900" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="602" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgpaU_HH3qqUH5oFnUf_VASps3AeIb5BMCkKvfFyYmMl9V1twWcnSzcGhYJ4WwCfyb-ka6Ai5VtjSIQ36AFljWqiROiDMUKHT3TRxXH2nrsnsJvVR3DxzDxHrwcOVVNy03b-mcBDzGgC6tVg02aZcm3uxldkXmM7hylHyzs69y6-2uSrbFGuK9UjdYQ=w268-h400" width="268" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">Kara Panter Partisi'nin en ünlü sloganı bir gösteride yükseliyor: “Kenara çekil yoksa üstünden geçeriz.”</span></td></tr></tbody></table></div><span style="font-family: arial;">Böylesi bir karşılaşma, nasıl Kara Panterler Partisi’nin doğuşunun habercisi olabilirdi (?) diye sorulabilir; özetle bütün bunlardan çıkarmamız gereken tek şey, o dönemde siyah öğrenciler arasında ve radikal çevrelerde hakim olup, daha sonra birleşerek bir ideolojinin başlangıcını oluşturacak çeşitli düşüncelerin olmasıydı. Bu her iki gencin karşılaşması, yani Bobby Seale ve Huey’in karşılaşmaları farklı bir şeyler aramasından kaynaklanıyordu. Belki de; dünyanın neden bu kadar karışık olduğunu, belki günlük sıkıntılarından kurtulmanın yolunu, belki de siyah Amerikalılar’ın yüzyıllardır aradıkları şeyi; özgürlüğü!</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Huey ve Bobby’nin bu ilk karşılaşmaları, <b>Kara Panterler Partisi</b>’nin varlığı süresince devam edecek güç ilişkilerinin de başlangıcını oluşturacaktı. Daha genç olmasına rağmen, Huey P. Newton’un Bobby Seale’den çok daha aktif, çok daha esnek ve çok daha geniş görüşlü bir bakış açısına sahip olduğunun aşikarlığıydı. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Bobby Seale, Huey P. Newton’u “Dünyanın Lanetlileri” adlı esrinden etkilendiği, Karayipler doğumlu Cezayir devrimcisi Frantz Fanon’la tanıştıracaktır. Bu Cezayirli devrimciden o kadar etkileneceklerdir ki, onların gözünde diğer siyah Amerikalılar için, Fanon’un sözleri sadece Afrika’daki sömürge koşullarının değil, dünyanın sorunlarının ve siyah Amerika’nın neden bu kadar sefil durumda olduğunun bir açıklamasıydı. Beyaz zenginliğin bolluğu ve düzeniyle kıyaslandığında, Amerikan gettosunun o geniş ve iç karartıcı yoksulluğundan bir anlam çıkarmak isteyen birinin gözünde, Fanon’un yürekli ve tutkulu yazıları güçlü bir ışıktı. Fanon’un anti-sömürgeci ve anti-emperyalist bakış açısı, genç Newton’u etkileyen tek şey değildi tabii ki…</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Siyah milliyetçi Malcolm X’in de, kendisinin “elle tutulamayan” ve “derin bir şekilde ruhsal” diye tanımladığı bir etkisi vardı onun üzerinde. 1955 Afrika ve Asya ve Endonezya’daki “Bandung konferansı”nda bu devletlerin sömürge karşıtı harekete destek sözü verdiklerini de anlatmakla beraber, Malcolm X ve Fanon, Newton’un üzerinde derin etkiler bırakarak, anti-emperyalist ve radikal bir perspektife kaymasına yol açmışlardır.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjk-xq_s_ar_9LMFKHOmAD3FWjV-KF20XQTV4Qqs5dDmf77M8CYUXtlAmZZWrzys7v3QrqdCktF60EmdKT8rLNc2kqif2YzTCG95cEfbh5mU-k9h6q9RDOLr_l9UThAtLVQYIby78ZcntcO8AE5yVXV-D2XKT124Y1uohY6T_88enbJ8V55-44ROIKQ=s1387" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="1387" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjk-xq_s_ar_9LMFKHOmAD3FWjV-KF20XQTV4Qqs5dDmf77M8CYUXtlAmZZWrzys7v3QrqdCktF60EmdKT8rLNc2kqif2YzTCG95cEfbh5mU-k9h6q9RDOLr_l9UThAtLVQYIby78ZcntcO8AE5yVXV-D2XKT124Y1uohY6T_88enbJ8V55-44ROIKQ=w400-h219" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial Narrow","sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Son
dönemlerde özelliklede Trump yönetimiyle birlikte Amerika’da artan ırkçılık
politikalarına karşı yükselen anti-ırkçılık hareketinin bir nüvesi olan Black
Lives Matter<span class="css-901oao"> (Siyah Hayat Önemlidir) gibi Haziran 2020
yılında </span>Atlanta'da silahlı Kara Panterler ortaya çıktı. Kara Hayat
Önemlidir protestolarına öncülük etmek ve onları korumak için bir hat
oluşturduğunu iddia eden bu oluşum <span class="css-901oao">New Black Panther
Party - NBPP (Yeni Kara Panter Partisi), </span> orijinal Panterler’in
nefretini kazanmış<span class="css-901oao"> durumunda. 1989 yılında Dallas,
Teksas'ta kurulan ABD merkezli bir siyah milliyetçi örgüt. İddialı bu ismine rağmen,
NBPP Kara Panter Partisi'nin resmi bir halefi değildir. Orijinal Kara Panter
Partisi üyeleri, NBPP'yi meşru görmediklerini ısrarla dillendirmeye devam
ediyorlar.<o:p></o:p></span></span></p></td></tr></tbody></table></span></div><div><span style="font-family: arial;">Ulusal veya uluslararası çaptaki Siyah ve Üçüncü Dünya Özgürlük Mücadeleleri, Kara Panterler Partisi’ni kuran bu iki genci derinden etkilemişti. Tabii, Fanon’un yanında daha başka yazarlar ve kitaplarda bu süreçte kilit rolü oynamışlardır. </span></div><div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><span style="font-family: arial;">17 Ekim devriminin kurucularından Lenin, W. E. B. Du Bois, James Baldwin, Dostoyevski, Camus ve Nietzsche’nin yanı sıra Robert Williams’ın “Silahlı Zenciler” (1962) adlı kitabı da Newton’un giderek gelişen zihnini beslerken, o dönemin insanları, bir yıl önceki öfkeli getto ayaklanması olan Watts’ın küllerinde ısıtılan ruh besinleriyle beslenmekteydi. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Tarih artık 1966’lı yıllara yakın bir tarihtir: Seale ve özelikle Newton, ülkeyi orman yangını gibi kasıp kavuracak bir grup oluşturacak, <b>Öz-Savunma İçin Kara Panterler Partisi (BPPFSD)</b>, tarih 15 Ekim 1966’yı gösterdiğinde kuracaktır; yine daha sonra <b>Kara Panterler Partisi (KPP)</b> adını alacak olan parti, kırktan fazla ABD kentinde taraftar bulacak ve ülkenin dört bir yanında <b>Faşizme Karşı Milliyetçi Cepheler</b> adı altında bilgi merkezlerine sahip olacaktır. Yani <b>Kara Panterler Partisi</b> artık kurulmuştur..</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"><i>Kara Panterler</i>, Huey P. Newton ve Boby Seale isimli iki genç tarafından Ekim 1966’da kurulduğunda tam adı <b>Nefsi Müdafaa İçin Kara Panterler Partisi</b>'ydi. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><i><br /></i></span></div><div><span style="font-family: arial;"><i>Panterler</i>, iki gencin ateşiyken silahlı ırkçı beyazların şiddet ve baskılarına karşı savunma amaçlı silahlanmış, Amerika’nın pek çok noktasında büroları açılan ve binlerce üyesi olan bir hareket haline gelmişti. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><b><br /></b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><i>Kara Panterler</i> daha sonra, maruz kaldığı ağır devlet terörü altında büyük ölçüde gücünü yitirdi. Ve yine daha sonraki yıllar içinde ABD'de yaşayan diğer etnik grupları da çevresinde barındırmaya başlamasına rağmen eski gücüne bir daha kavuşamadı. Böylece 60'lar ve 70'lerin başlarındaki devrimci kabarışla birlikte doğan tüm devrimci örgütlenmeler gibi, o da, dalganın geri çekilmesiyle birlikte zayıfladı. Ancak yine de siyah varoş gençliği içinde bir efsane olarak yaşamayı sürdürdü. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"><b>Kara Panter Partisi (KPP)</b>’nin <b>Kara Özgürlük Hareketi (KÖH)</b>’ndeki bazı ciddi hatalarına karşılık, önemli başarılar da elde etti ve KÖH’e önemli katkılarda bulundu.</span></div><div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhfgitLecA9qUb-eO485fhJd8hM-1V5vVoJqmELAorCjnm23ZAsZXWuV6-RI1FaDIFnSzJIq-dZResS8r1dP2SdR7luOD-aIb6-TyBbeTo8pdfVprLKCspEiEgfzigE6wN0UqHhpRmo1-eWlZR3mlPRqWlpWShZWB7cGBggWqmQv5Finx6CPjG8sDuO=s1387" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="1387" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhfgitLecA9qUb-eO485fhJd8hM-1V5vVoJqmELAorCjnm23ZAsZXWuV6-RI1FaDIFnSzJIq-dZResS8r1dP2SdR7luOD-aIb6-TyBbeTo8pdfVprLKCspEiEgfzigE6wN0UqHhpRmo1-eWlZR3mlPRqWlpWShZWB7cGBggWqmQv5Finx6CPjG8sDuO=w400-h219" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: 10.6667px;">Göstericiler, 18 Aralık 1969'da New York'ta Union Meydanı'ndaki bir protesto sırasında “Fred Hampton'ın intikamını alın” yazan bir pankart taşıyorlar. "Kapitalizmle sosyalizmle savaşırsınız; örgütleyeceğiz ve kendimizi devrimci siyasi iktidara adayacağız ve kendimize iktidar yapısına direnmenin özel ihtiyaçlarını öğreteceğiz, silahlandıracağız." Fred Hampton'ın 'İnsanın olduğu her yerde güç' adlı konuşmasından. Hampton, Kara Panter Partisi’nin Illinois şubesinin başkanı olarak binlerce kişiyi örgütleyen ve ilham veren bir Kara Panter aktivisti ve devrimcisiydi, sadece 21 yaşındaydı FBI ve polis çetelerince gece yarısı 1969’da katledildi. </span></td></tr></tbody></table><b style="font-family: arial;"><br /></b></div><div><b style="font-family: arial;">Kara Panter Partisi</b><span style="font-family: arial;">, siyah insanları bugün var olan polis vahşetinin çoğundan koruma öngörüsüne sahipti. Sonradan Hampton’ın katledilmesi bunun doruk noktası oldu. Bu ataklar ve eşitsizliğe karşı başarılı ilerici hareketleri, dünya çapında ders kitaplarında zaman damgasını hak ediyor. </span><b style="font-family: arial;">Kara Panter Partisi</b><span style="font-family: arial;">, 60'ların sonlarında, kendilerine ait olanı korumak için mahallelerinde devriye gezerek iktidara geldi. </span><i style="font-family: arial;">Panterler</i><span style="font-family: arial;">’in tüm azınlıklaştırılmış insanların iyiliği için dünyayı değiştirdi ve yeni militan devrimcilere ilham verdi, vermeye de devam edecek.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Evrensel olarak Türkiyeli devrimciler de Kara Panterler’in pratiğine borçludur. Yenilikçi milliyetçilerin oturma eylemlerine karşı, vahşet karşıtı gösterilerin, çöp atma mitinglerinin ve yoksulların doyurulması, çocuklara sahip çıkılması, çocuk bakım ödeneklerinin her biri bir fark yarattı. Borçluyuz.</span></div></div></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-25961356722506797542021-08-22T23:47:00.038-04:002023-02-11T20:12:11.216-05:00Fidel, Che ve Rolex <p></p><p class="MsoNoSpacing"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><div style="text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx0T4JoSOISlS7MElrtBZDSkMRoSK0EBSAC5JTMKpXbbgc5WBRtUbFwCdaCbQDV9JbX14Fi7UNmMIoZc0HUA9WLvxEephMB8b-JMXnb0xukagPbWzM6JLDru3RmgWhJ1XGbVzWO4YlNmWt03ZJDbCfx5LfpXrzCnpbzEiOi_GUmAuBHKULBQm-Ubfx/s1397/fidel%20che%20y%20rolex%20.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="852" data-original-width="1397" height="244" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx0T4JoSOISlS7MElrtBZDSkMRoSK0EBSAC5JTMKpXbbgc5WBRtUbFwCdaCbQDV9JbX14Fi7UNmMIoZc0HUA9WLvxEephMB8b-JMXnb0xukagPbWzM6JLDru3RmgWhJ1XGbVzWO4YlNmWt03ZJDbCfx5LfpXrzCnpbzEiOi_GUmAuBHKULBQm-Ubfx/w400-h244/fidel%20che%20y%20rolex%20.png" width="400" /></a></div>Zamanın biçimsizliği, zaman diliminin belirsizliği bana
göre bir kaostur. Bunu deneyimleyenlerdenim. İçeriyi, tutsaklıkları anımsıyorum, saatin kaç olduğu önemli değildir gibi görünür tutsaklıklar da ama
öyle değildir. Tarihi bilir, ay’lar üzerinden tahminler yürütürsün. Ya saat?!</div></div><o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Yeraltında bekar bir evde geçen günlerimi de anımsıyorum.
Boş bir oda da gece yarısı saat tiktakları ne kadar rahatsız ediciyse
tik takların olmayışı da o kadar bir boşluktur.</p><p class="MsoNoSpacing">İçeride bir görüş gününde ziyaretçilerimden ilk taleplerim arasında yastık, çatal, kaşık gibi şeylerin yanında mutlak bir kol saati olmuştu. "Markası"nı da anımsıyorum; <i>Casio</i>. Lavaboda her el yıkama ya da havanın nemli olması durumunda camı buharlaşır, işlevini yitirirdi. Sonuçta <i>Casio</i>'da bir markaydı. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p class="MsoNoSpacing">Öyleyse şimdi biz sosyalistlerin, komünizm ikilemine girmeden önce dünyanın
her yerinde, en kolay paraya çevrilebilen bir saat markasından; <i>Rolex</i>’in
gerçeğine tarihsel olarak yüzeysel bir bakış yapıp sonrada ilerleyelim. </p><div><p></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Öncesinde II. Dünya Savaşı’nda İngiliz Hava Kuvvetleri
subaylarının neredeyse hepsinde Rolex marka saat bulunuyordu ve bu subaylar ne
zaman Naziler tarafından esir alınsalar, Alman askerler subayların saatlerine
el koyuyorlardı. Rolex saatler, İngiliz Hava Kuvvetleri için adeta bir sembol
durumuna gelmişti. Zira Rolex, 1905 yılında Hans Wilsdorf ve Alfred Davis
tarafından kurulan bir şirketti, bilinenin aksine ilk önce İsviçre’de değil
Londra’da kurulmuştu. İsviçre’den saat parçaları ithal edip bunları
İngiltere’de birleştiren şirket, daha sonra İngiltere’de altın ve gümüş gibi
materyallerinin vergisi çok yüksek olduğu için kurumlarını ülke dışına
taşımıştı.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Sonrasında Rolex’in kurucusu tüm kazancını, zor bir
çocukluk geçirmiş olan Wilsdorf, geçmişini unutmayarak, sahip olduğu tüm
servetini hayır kurumlarına ve yetimhanelere bağışlamıştı.</p><p class="MsoNoSpacing">Devrimcilerin kapitalist ikonları kullanması nereden
başladı tartışmasına birazda vurgu yapmak için bu konuya değinme ihtiyacı
duydum. Tersinden bakarsak <i>(bu önemli)</i> kapitalist ya da burjuva ikonlar
olmasının sebebi aslında dünyaya yön verenlerin <i>(örneğin)</i> özellikle de efsanevi
sosyalist-devrimci liderlerin bu -markaların- “Marka” olmadan önce basit bir
şekilde istemeyerek de olsa “Markalaşması”na olanak tanımasıydı.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Düşünsenize; Fidel Castro 1959 Küba devrimi sırasında
diktatör Fulgencio Batista'yı devirirken bir spor model <i>Rolex Submariner</i> takmıştı. Bu gerçek.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Fidel’in kolunda iki değil de tek bir saat takılı olsaydı
belki de dikkatleri çekmeyeceği gerçeğini de unutmayarak tartışmalara girilse
bugün bu yazı kaleme alınmayacaktı. “Che, Fidel ve Rolex saatleri üzerine” kaleme
alınan çeşitli yazılar muhakkak var. Geçmişte oldu, çeşitli fikirler kendi
penceresinden bakanlar için de yine olacak.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Oysa Latin Amerika’daki devrimci askeri liderlerin Rolex
taktığı bir sır değildir. Eski Halk Orduları komutanları Nikaragua devlet
başkanı Sandinist lider Ortega, El Salvador devlet başkanı FMLN lideri Sanchez Ceren
hatta eski Bolivya devlet başkanı Morales, Ekvador devlet başkanı Correa ve Chavez aynı saati kullanırdı.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Bugünse birçok Hollywood yıldızının kolunda. </p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">2010 Eylül’ünde Kolombiya’da FARC’ın Halk Ordusu askeri
şefi Mono Jojoy bir ABD bombardımanında katledildiğinde kolunda bulunan
Rolex aynı şekilde konu edilmişti. Bu geleneğin başlangıcı 1956’da Granma
teknesiyle 82 öncünün Küba’ya yaptığı çıkarmaya dayanır der belgeler.<b> Fidel
teknede içlerinde Che’nin de olduğu komutanlara Rolex dağıtmış, arazi
koşullarına dayanıklı çelikten üretilen bu saat Sierra Maestra dağlarında en
çok ihtiyaçları olacak şeyin olacağını öngörmüş olmasıydı Fidel’in.</b> <b>Bu yüzden birçok
fotoğrafta Che ve Fidel çift saatle görülür. </b><i>(Che çoğu zaman tek bir saat
kullanırdı.)</i></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Fidel ise bunun nedenini yaptığı bir konuşmada şöyle
açıklar:<em><span face=""Calibri","sans-serif"" style="font-style: normal; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"> “Devrimin
başlangıcında, savaş sırasında, hep çift saat kullanıyorduk; çünkü tecrübemiz
göstermiştir ki tek saat durur. Askeri tipteki operasyonlarda ise dakiklik
hayati önemdedir. Üstelik bir saat bozulduğunda tamire gidip gelmesi haftaları
alabilir. Bu nedenle hep çift saat kullandık. Sonra da çift saat kullanmaya
alıştım.”</span></em> <i>(7 Haziran ORI söylevi, Parque Central, Regional
Tunas.)</i></p>
<p class="MsoNoSpacing">Bazıları “Kitleler için komünizm ve patronlar için
kapitalizm” diyebilirken, 1959'da ve 1960'larda Fidel Castro ve Che Guevara'nın
Rolex saatlerini, hassas zamanlama araçları oldukları için sağlam alet saatleri
olarak kullanmaları mantıklıdır. Bunun kuvars saatlerden önce olduğunu
unutmayın. Ayrıca 1960'ların başında Rolex saatler bugün olduğu kadar
neredeyse bir statü sembolü veya "Lüks saat" değildi, bir amaç için
üretilmiş güvenilir makineler ve bir asker, denizci veya pilot için hem
gereklilik hem de büyük bir müttefikti.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Che Guevara ve Fidel, dost devrimciler ve uzun süreli
arkadaşlardı. Küba devriminden sonra Che, Bolivya'da yeni bir görev
üstlenmeden önce Küba'nın ekonomik kontrolörü oldu. Fidel’in en sevdiği
saat aynı kolda aynı anda iki Rolex GMT-Master 6542 ve GMT Master 1675 Submariner'di.
Che'nin tercih ettiği Rolex, Espresso GMT Master'dı.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b>Fidel’in kullandığı 1953 yılında piyasaya sunulan
Submariner</b>, <b>100 metre <i>(330 fit)</i> derinliğe kadar su geçirmezlik
sağlayan ilk dalgıç saatiydi. Döner çerçevesi dalgıçların dalış sürelerini
okumalarına olanak sunuyordu.</b></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b>Che’nin tercihi ise 1955 GMT-Master, hava yolu
pilotlarının belirli ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmişti.</b> Aralarında
Pan Am olarak bilinen Pan American World Airlines firmasının da bulunduğu bazı
hava yolu şirketlerinin sonradan resmi saati oldu. <b>En ayırt edici görsel
özelliği, gündüz saatleriyle gece saatlerini ayıran iki renkli çerçevesiydi.</b></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Rolex Submariner, popülaritesinin çoğunu derin deniz
keşiflerine olan bağlılığına borçludur. Ancak Rolex Submariner'ın
pazarlama kampanyası her zaman dünyanın dört bir yanındaki saat tutkunlarının
beğenisini toplayan bir kampanya olmuştu. Bir denizaltıda on bin fitin
altında seyahat eden ilk saatti. Modellerde o kadar sık değişiklik yapıldı
ki iki kişinin aynı saate sahip olması imkansızdı. Yine de, muhtemelen
Fidel'i cezbeden Rolex Submariner'da ortak olan bir şey,
zamansızlığıydı. Klasik paslanmaz çelik siyah kadranlı Rolex Submariner,
iyi saatler takmayı seven herkes arasında evrensel bir
favoridir. Hayranların dikkatini çeken şey
basitliğidir. Gösterişlerden ve fantezilerden o kadar yoksun ki, neredeyse
ayık ve sade görünüyordu.</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">En büyük ironi, Rolex'in yalnızca Batı'da değil, sosyalist
dünyada da uluslararası başarı işareti haline gelmesiydi. Örneğin: Çin
komünist devrimi başkanı Mao'nun babası, eski Rusya devlet başkanı Boris
Yeltsin ve Kore yüksek komutanı gibi sarı altın Rolex saatler
takıyordu. En azından Che ve Fidel iyi bir zevke sahipti!</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Galiba zafer kazanan devrimci liderler kullandıkları
saatin markasından çok dayanıklılığına önem veriyor. Bir de devrimin saatini
halkın saatine denk düşürmeye…</p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Zaferin anıları ortalıkta dolaşırken basit bir
şekilde ve kışkırtıcı bir şekilde burjuvaziyi ve liberalleri kudurtmaya devam
ediyor. </p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"></p><blockquote>Vive la Revoluci! </blockquote><p></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-68371826709438190242021-04-12T22:28:00.012-04:002021-05-09T10:45:11.839-04:00Führer’in bayrağı <span style="font-family: arial;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7WNeaaiMmV2lljJb2TKBH5fOx4JnRa969U8UNzB30nZixqSDuzxj0prpQfmCEsHS1MQ8jUg8dpz8waIMOTeexXwBKD7Qf92oWm6KcQGjrS0DOj2FCfrf77Ycaq30knMhHA08yzo2Iy4Q/s1280/hitler.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7WNeaaiMmV2lljJb2TKBH5fOx4JnRa969U8UNzB30nZixqSDuzxj0prpQfmCEsHS1MQ8jUg8dpz8waIMOTeexXwBKD7Qf92oWm6KcQGjrS0DOj2FCfrf77Ycaq30knMhHA08yzo2Iy4Q/w400-h225/hitler.png" width="400" /></a></div>Halkın karizmatik
liderlere yoğun özlemi propagandanın kullanımı için verimli bir alan oluşturur.
Adolf Hitler'de bunu yaptı.</span><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">Hitler çoktan gelecekteki
hayatının çizgilerini oluşturacak karakter özelliklerini göstermişti. Sıradan
insan ilişkilerinde başarısızdı, özellikle Yahudilere karşı toleranssızdı ve
kin duyuyordu ve fantezi bir hayat yaşamaya hazırdı. Semitizm yüzünden
mükemmel, baş döndürücü, cezp edici, kozmopolit Viyana’dan tiksinmeyi öğrendi.
Onun asıl sevdiği daha homojen olan yer Münih idi. Mayıs 1912’de Münih’e gitti
ve 1913’ten itibaren Münih artık onun gerçek evi oldu.</span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span><a name='more'></a></span><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">Münih’e giderek
Avusturya’daki askerlik görevinden de kaçmış oldu, bunun üzerine Avusturya
ordusu tarafından tutuklandı. Fiziksel açıdan yetersiz bulunduğu ve pişman
olduğu için askerlik açısından elverişsiz sayıldı ve Münih’e geri dönmesine
izin verildi. Ağustos 1914’te Hitler hayallerinin peşinden gitmeye
kararlılığını gösterip Almanya I. Dünya savaşına girdiğinde Bavyera Kralı 3.
Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için özel izin istedi ve isteği kabul
edildi.</span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Politikleşiyor </b></span></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Kasım 1918’de Almanya
teslim olunca Hitler şoka uğramıştı ve Almanya’nın masada yenildiğine inanmıştı,
bu nedenle o da iyice Alman milliyetçisi olmuştu. Versay antlaşması Almanya’yı
topraklarından etti, ülkeyi silahsızlandırmaya zorladı ve Almanya’ya muazzam
bir miktarda tazminat ödemesini emretti. Ordu Almanya’ya döndüğünde bütün ülke
umutsuzluk içindeydi. Ülke iflas etmişti ve milyonlarca insan işsizdi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Temmuz 1919’da askeri organizasyon (Reichswehr) içerisindeki
İstihbarat Birliği’nde çalışmak üzere, polis casusları atadı. Bu casusların
amacı, diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve imkanlar dahilinde bir
sosyalist olması düşünülmüş Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP))
adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı. Hitler, bu denetleme sırasında
politikacı Anton Drexler’in, toplumun tüm üyelerinin ortak dayanışmasıyla ve
sosyalizmin Yahudi karşıtı bir versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti
onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi, anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı
fikirlerine hayran kaldı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli Thule
Society’nin de üyesi olan, Dietrich Eckart’la da tanıştı. Eckart, Hitler’in
akıl hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde bulundu, ona nasıl giyinmesi
ve nasıl konuşması gerektiğini öğretti ve onu geniş bir çevreye tanıttı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Nazi Partisi yeniden doğuyor</b></span></div><div><span style="font-family: arial;">1920’de, Hitler, Nazi olarak bilinen Nasyonal Sosyalist
Alman İşçi Partisi (NSDAP)’ne katılmıştı. Naziler tüm Almanlara hatta ülke
dışındakilere de tek bir millet altında toplanacakları çağrısında bulundular.
Güçlü bir merkezi hükümet kuracaklarını ve Versay antlaşmasını da iptal
edeceklerini belirttiler. Hitler artık çok iyi bir konuşmacıydı, Münih’te altı
bin kişinin önünde konuştu. Partide Hitler’in gücü iyice artınca, diktatör
tavırlarına karşı eleştiriler gelmeye başladı ve Hitler de <i>(diktatör
tanımlarından sıyrılmak için)</i> 11 Temmuz 1921’de partiden istifa etti. Hitler’in
yokluğunda partinin çöküşe doğru gittiğini gören yöneticiler, onu yeniden
başkan olarak geri çağırdılar. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">1930’ların başlarında, Almanya’da tatsız bir hava hüküm
sürüyordu. Dünya çapındaki ekonomik buhran ülkeyi özellikle sert bir şekilde
vurmuş ve milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Almanya’nın 15 yıl önce I. Dünya
Savaşı’nda aldığı onur kırıcı yenilgi hafızalarda hala tazeydi ve Almanlar Weimar
Cumhuriyeti olarak bilinen zayıf hükümetlerine güven duymuyordu. Bu şartlar,
yeni bir liderin, Adolf Hitler’in ve partisi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi’nin <i>(kısa adıyla Nazi Partisi)</i> yükselişi için fırsat sağlamıştı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Hitler, değişimi sabırsızlıkla bekleyen, geniş bir Alman
kitlesini cezbeden, güçlü ve son derece iyi bir hatipti. İnancını kaybetmiş
insanlara daha iyi bir hayat, muzaffer ve yeni bir Almanya vaat ediyordu.
Naziler özellikle işsizleri, gençleri ve alt orta sınıf mensuplarını (küçük dükkan
sahipleri, ofis çalışanları, zanaatkarlar ve çiftçiler) hedefliyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Partinin iktidara yükselişi hızlı oldu. Ekonomik buhran
vurmadan önce hemen hemen hiç bilinmeyen Naziler, 1924 seçimlerinde
Reichstag’ın (Alman parlamentosu) yalnızca yüzde 3’ünü almıştı. 1932
seçimlerinde ise Naziler tüm diğer partileri geçerek, oyların yüzde 33’ünü
aldı. Ocak 1933’te Hitler şansölye, yani Alman hükümetinin başı olarak atandı
ve pek çok Alman, uluslarını kurtaracak kişinin bulunduğuna inandı.</span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">Nazi Partisi lideri Adolf Hitler için
kamuoyu nezdinde dikkatli bir imaj çalışması yapan Naziler siyasi olarak
çalkantılı Weimar dönemi sırasında iktidar olmak ve ulusal birliği teşvik etmek
için bu özlemi kullandılar. Nazi propagandası sayesinde Nazi Partisi siyasi
olarak önemli bir konuma hızla yükseldi ve sonunda Nazi yönetimi ulusun
kontrolünü ele geçirdi.</span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Özellikle, 1920’lerde ve 1930’ların başlarında seçim
kampanyalarında kullanılan malzemeler, ikna edici görsel unsurlar ve halkın
gözündeki imajın tedbirli bir şekilde oluşturulması Adolf Hitler etrafında bir
“Führer kültü” oluşturdu. Büyük mitinglerdeki, törenlerdeki ve radyodaki
konuşmaları sayesinde şöhreti gitgide arttı. Halka mal olmuş bu karakterle,
Nazi propagandacıları Hitler’i göreve hazır bir asker, bir baba figürü ve
sonunda <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Almanya’yı kurtaracak Mesih</b>
benzeri bir lider olarak sundular.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Modern propaganda yöntemleri <i>(etkili resimler ve basit mesajlar)</i> Avusturya
doğumlu Hitler’i aşırı uçta bulunan ve az tanınan bir karakterden 1932 Alman
başkanlık seçimlerinde en önemli aday konumuna getirmeye yardımcı oldu. I.
Dünya Savaşı propagandaları 1914-1918 arasında cephede asker olarak görev alan
genç Hitler’i önemli ölçüde etkilemişti.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Diğer pek çok insan gibi Hitler de Almanya’nın savaş
alanındaki yenilgi nedeniyle değil, düşman propagandası nedeniyle savaşı
kaybettiğine inanıyordu. I. Dünya Savaşı’nın galiplerinin <i>(İngiltere,
Fransa, ABD ve İtalya)</i> kendi kuvvetlerine cesaret veren, Almanların
ise savaşma gücünü baltalayan basit ve net mesajlarla zaferi kazandığını
düşünüyordu. Hitler simgelerin, söylemin ve imajın gücünü anlamış, kitlelere
ulaşmak için basit, somut ve duygusal olarak çekici gelen parti sloganları
formüle etmişti. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Nazilerin iktidara yükselmesi, I. Dünya Savaşı'nın
ardından Almanya'da kurulan parlamenter demokrasi Weimar Cumhuriyeti'ni ortadan
kaldırdı. Adolf Hitler’in 30 Ocak 1933'te şansölye olarak atanmasından sonra,
Nazi devleti <i>(Üçüncü Reich olarak da bilinir)</i> kısa sürede
Almanların temel haklarını kullanamadıkları bir rejim haline geldi. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">28 Şubat 1933'te Reichstag'ta <i>(Alman
parlamentosu)</i> çıkan şüpheli bir yangının ardından, hükümet
anayasal vatandaşlık haklarının kullanılmasını askıya alan kanun hükmünde bir
kararname çıkardı ve resmi kararnamelerin parlamentoda oylanmadan kabul
edilebileceğini belirterek olağanüstü hal ilan etti.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Hitler'in şansölye olduğu ilk aylarda, Naziler
bireylerin ve kurumların Nazi hedefleriyle uyumlaştırılmasını öngören bir
“işbirliği” politikası oluşturdu. Kültür, ekonomi, eğitim ve hukuk Nazi kontrolü
altına alındı. Nazi rejimi ayrıca Alman kiliselerini “yeniden düzenleme”ye de
kalktı ve çok başarılı olamasa da, Katolik ve Protestan din adamlarının büyük
bir kısmının desteğini aldı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Uzun Bıçaklar Gecesi</b></span></div><div><span style="font-family: arial;">Nazilerin güce yükselmelerinden sonra, asıl askeri birlik
olan SA grubu, bu grubun başı olan Ernst Roehm de dahil olmak üzere,
Almanya’nın güç yapısında, Almanya’nın temel ordusunu ikinci plana atıp
kendilerinin başa geçmelerini ve büyük meseleleri kontrol altına almayı içeren
değişiklikler görmek istiyorlardı. Uzun Bıçaklar Gecesi ya da Sinekkuşu
Operasyonu, Nazi Almanya’sında 1934'ün 30 Haziran'ını 1 Temmuz'a bağlayan
gece politik cinayetlerle yapılan tasfiyesiydi. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"><b>Sturmabteilung</b>; kısaca <b>SA</b>, <b>Fırtına Birliği</b> olarak
isimlendirilmiş, askeri bir birlikti. Askeri bir birlik fakat gönüllülerden
oluşmaktaydı. Bu örgütün mensupları kahverengi gömlekler giydiği için onlara <b>“Kahverengi
Gömlekliler”</b> de denilmekteydi. O dönemde SA’nın başındaki isim ise Ernst Röhm
idi.</span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><b>SS</b> <b>(Schutzstaffel)</b> ise;
<b>Koruma Timi</b> olarak geçen bir birlikti, ilk kurulduğunda, polis görevi yapan
silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Hatta daha sonra Hitler'in kişisel
korumalığını yapmak için görevlendirilmişlerdi.</span></span></div><div><span style="background: white;"><span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; float: none; font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span style="background: white;"><span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; float: none;"><b>Gestapo (Geheime Staatspolizei)</b>, Fırtına
Birlikleri'nden (SA) ve Alman polisinden dikkat çekenlerin alındığı karma bir
birlikti. II. Dünya Savaşı sırasında önemli komutan ve generallerin
korumalığını üstlenmiş, kimi zaman SS' lerle ortak da çalışmışlardı. Gestapo,
ayrıca savaş sırasında Almanya'da bulunan müttefik casuslarını ortadan
kaldırmak için de kullanılmıştı.</span> Hitler, SA lideri Ernst Röhm’ün merkezi
örgütleşme davranışlarından çekinmeye başlamıştı. SA artık bağımsız hareket
etme amacı güdüyordu. Hitler’in gözüne iyice batmaya başlamışlar, Alman ordusu
da zaten SA’dan hoşlanmıyordu. Hitler, Alman silahlı kuvvetlerin yüksek komuta
heyetini tatmin ederek iktidarını sağlamlaştırmak istiyordu ve SA’yi bu noktada
potansiyel bir engel olarak görüyordu.</span> Hitler’in, SA’yı yok etme
isteğinin, Alman ordusunun desteğini ve güvenini kazanma amacıyla oluştuğu
aşikardı.</span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span style="background-color: white;">Hitler, Alman ekonomisini iyi bir biçimde tutmayı, işsizliği
azaltmayı ve Wehrmacht’ı (Savunma güçlerinin genel adı) çabuk bir şekilde tekrar
silahlandırmayı düşünüyordu. Hitler’e göre SA özünde politik bir güçtü, askeri
değil. Cumhurbaşkanı Hindenburg da yaşlanıyordu ve hayata daha fazla göğüs
geremeyecek gibiydi. Eğer Hitler Hindenburg’un varisi olarak adlandırılıyorsa,
askeriyenin desteğine ihtiyaç duymalıydı. 1934 Mayıs’ında Hitler, kara ve deniz
kuvvetlerinin şeflerine, eğer kendisini Hindenburg’un varisi olarak görerek ona
destek verirlerse, SA’nın sonunu getirmeyi ve aynı zamanda kara ve deniz
kuvvetlerini yaymayı teklif etti. Kara ve deniz kuvvetlerinin şefleri,
Hitler’in teklifini hemen kabul ettiler. Haziran ayında Hitler, SA’ya tüm ay
boyunca iş yapmamalarını emretti. Ama bu dönemde Nazi külhanbeyleri olan SA
askerleri, kanunsuzluk ve taşkınlık yapıyorlardı, bu davranışlar öylesine arttı
ve öyle bir noktaya geldi ki, eğer Hitler bu taşkınlıkları durdurmazsa,
Cumhurbaşkanı Hindenburg ve onun kıdemli generalleri sıkıyönetim ilan etmeyi
düşünüyorlardı ve Hitleri bununla tehdit ettiler. Bu tehditler Himmler ve
Goering’in, Roehm’in Führer’e sadakati ile ilgili ve Hitler’e karşı yapılacak
darbenin yakın olması ile ilgili olan söylentileri üretmesiyle ikiye katlandı.
Sonunda Hitler, Himmler ve Goering’e SA liderlerine karşı harekete geçmelerini
emretti. 30 Haziran 1934’te Himmler’in SS’i ve Goering’in özel polisi, Gestapo,
Ernst Röhm de dahil olmak üzere SA liderlerini yakalayıp idam ettiler. Bunlara
SA ile bağlantısı olmayan ama Nazi liderlerine karşı olanlar, eski başbakan
general von Schleicher de dahildi. </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bu
olaya uzun bıçaklar gecesi adı verildi.</b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Şansölye Hitler</b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Rejimin hedef ve ideallerini yaymak için kapsamlı
propagandalar yapıldı. </span><span face=""Lucida Sans Unicode","sans-serif"" style="background: white;">Şubat 1932 de Adolf Hitler bir sonraki başkanlık seçiminde
Hindenburg’un karşısında durmaya karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için Adolf
Hitler 25 Şubat 1932’de Alman vatandaşı oldu. 13 Mart 1932’deki seçimin
sonucunda Hindenburg % 49.6, Hitler % 30.1 oy aldı. Hindenburg çoğunluğu
yakalayamadığı için 2’inci bir seçime gidildi. İkinci seçimin sonucunda da
Hindenburg % 53, Hitler ise % 36.8 oy aldı, bu nedenle Hitler güç kazanmak için
başka bir fırsat beklemeye bekledi. </span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">General Schleicher Naziler ile birlikte kabinenin dağılımını
amaçlayan entrikalar sayesinde ve başkanlık kabinesinin yeni lideri Franz von
Papen gücü ele aldı. Yeni Reichstag seçimleri hazırlıkları Temmuz’un sonu için
yapılıyordu. Temmuz seçimlerinde Nazi Partisi meclisteki 608 koltuğun 230’unu aldı.
Fakat Nazilerin en geniş parti olmasına rağmen, hala çoğunlukta değildiler.
Hitler başkanlık istiyordu ama kendisine koalisyon hükümetinde başkan
yardımcılığı geldi. Hitler ise bu teklifi reddetti. </span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">Eylül 1932’de, Reichstag’ın Nazi üyeleri merkez partinin de
desteğiyle Nazi Herman Goering’i Reichstag’ın başkanı olarak seçtiler. Goering
yeni pozisyonunu kullanarak, başbakanın Reichstag’ı kapama girişimlerini
engelledi. Bir sonraki seçimlerde 34 koltuk kaybetmelerine rağmen, Naziler
Papen’in yeni bir hükümet biçimlendirmesi yapamayacağı adına kuvvetli bir
etkide bulundular ve başbakan 17 Kasım 1932’de istifa etti. Papen’in
istifasından sonra, Hindenburg Hitler’i başbakan olarak atamayı hala karşı
çıkıyordu, bunun sebebi de Hitler’in hükümetinin başa geçtikten sonra
diktatörlük yapacağından korkmasıydı. Cumhurbaşkanı tekrardan Papen’i başbakan
olarak atamayı denedi, fakat Papen kendi kabinesinin desteğini alamadı, buna
savunma bakanı Schleicher de dahildi. Cumhurbaşkanı Hindenburg daha sonra
Schleicher’i başbakan olarak atadı. Schleicher cumhurbaşkanını, Reichstag’da
Nazilerin de desteğini alacağına temin etti. Hâlbuki Hitler ve partisinin başka
düşünceleri vardı. Schleicher Reichstag’daki hiçbir partinin desteğini alamadı
ve 28 Ocak 1933’te başbakan olarak istifaya zorlandı. Sonunda 30 Ocak 1933’de
Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’i koalisyon hükümetinde başbakan olarak,
Papen’i de yardımcı başbakan olarak atamaya karar verdi. </span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></div><div><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Ne istediğini biliyor</b></span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span style="background-color: white;">Artık Hitler adımlarını muhalefet partilerinden dolayı çok
bilinçli bir şekilde atmalıydı, </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="background-color: white;">hedefler
önündeki engeller kaldırmalıydı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’da büyük bir yangın
çıktı ve Reichstag tamamen harap oldu. Yangının tamamıyla Naziler tarafından
çıkarıldığına inanılır. Bu büyük olayda bir Hollandalı komünist olan 17
yaşındaki Marinus van der Lubbe günah keçisi ilan edilir. </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Adolf Hitler’in mağduriyeti</b><span style="background-color: white;"> hazırdır ve asıl amacı belliydi, bu
olay ardından Hitler, yangını üstlenenin komünist olmasını bahane ederek
Reichstag’ın tüm komünist vekillerini tutuklattı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı
Hindenburg’dan da Nazi hükümet gücüne, Alman ırkına tehdit oluşturabileceğini
düşündürdü. Bunlara ek olarak Cumhurbaşkanlığı, Nazi hükümetine, politik
müttefiklerinin propaganda amaçlı serbest konuşma yapmalarını yasaklama hükmünü
de verdi. Bu avantajlara rağmen Naziler 5 Mart 1933 seçimlerinde oyların
yalnızca % 44 ünü almayı başarabildi. Komünist vekillerin saf dışı edilmesine
rağmen, Hitler hala çoğunluğu yakalayamamıştı. </span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Alman cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'un Ağustos
1934'teki ölümünün ardından, Hitler cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Alman
ordusu Hitler'e karşı bireysel bağlılık yemini etti. Hitler, diktatörlüğünün
kaynağını İmparatorluk Başbakanı <i>(devlet başkanı)</i>, İmparatorluk
Şansölyesi <i>(hükümet başkanı)</i> ve <b>Führer</b> <i>(Nazi
Partisi'nin başkanı)</i> olmasından alıyordu. <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Führer ilkesi”</b>ne göre, Hitler hukuki devletin dışında
durarak, politika hususlarını kendisi belirledi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Zira Hitler, Nazi propagandası için Nazi bayrağını
tanımlarken<b> "Şehitlerin bayrağı"</b> olarak Alman nüfusun fetih
savaşlarını desteklemesi için rejimi sonuna kadar kullandı. Aynı zamanda
Avrupalı Yahudileri ve <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nazi rejiminin
diğer mağdurlarının kitlesel imhasını uygulayanları motife etmek için de gerekliydi
bayrak.</b> Elbette Nazi rejimi propagandayı, diğer milyonlarca kişinin <i>(seyirci
kalarak)</i> ırkçı amaçlarla yapılan zulmü ve kitlesel katliamı
kabullenmesini sağlamaya da hizmet etti. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">“Propaganda, bir doktrini tüm insanlara kabul
ettirmeye çalışır… Propaganda, bir fikrin bakış açısından genel halk üzerinde
çalışır ve onları bu fikrin galibiyetine hazır hale getirir” Adolf Hitler bu
sözleri, propagandayı ulusal sosyalizm ideallerini -bunların içinde
ırkçılık, Yahudi düşmanlığı ve Bolşeviklik karşıtlığı da vardı- yaymak
için kullanmayı ilk kez savunduğu Mein Kampf <i>(Kavgam)</i> adlı
kitabında 1926 yılında yazıyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Nazileşmek </b></span></div><div><span style="font-family: arial;">1933’ten 1945’e kadar, halkın Adolf Hitler’e duyduğu
hayranlık, Alman hayatının merkezinde her zaman bulunan bir unsurdu. Nazi
propagandacıları liderleri <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Führer’lerini
Alman ulusunun vücuda gelmiş hali, çevresine güç yayan ve Almanya’ya samimi bir
şekilde kendini adamış bir karakter olarak sundu.</b> </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Resmi afişlerle, I. Dünya Savaşı sonrasındaki Versay
Anlaşması’nın koşullarıyla ezilmiş Alman ulusunun kurtarıcısı olarak Hitler
teması pekiştirildi. Adolf Hitler kültü bilinçli bir şekilde işlenmiş bir kitle
fenomeni oldu. Hem Nazi propagandacıları, hem de çeşitli sanatçılar Führer’in
resimlerini, posterlerini, büstlerini yaptı ve bunlar kamuya ait mekanlara ve
evlere konmak üzere çok miktarda üretildi. Nazi Partisi'nin yayınevi Hitler’in <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Kavgam</i> adlı siyasi otobiyografisinden,
yeni evliler için baskılar ve görme özürlüler için körler alfabesine göre
çevrilmiş baskılar dahil milyonlarca özel baskı üretti. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Nazi propagandası, istikrar getiren, istihdam yaratan
ve Almanların büyüklüğünü yeniden ortaya çıkaran üstün yetenekli devlet adamı
olarak Hitler’i idolleştirdi. Almanlar Nazi rejimi altında, yarı dinsel
formlarda örneğin, Nazi selamı vererek ve sokaklarda diğer insanları <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Heil Hitler”</b> şeklinde sözde <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Alman selamı”</b> ile selamlayarak hayatın
her alanında <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">‘Führer’</b>e
bağlılıklarını gösterdi. Hitler’e olan inanç ulusal birlik bağlarını
güçlendirirken, buna uymamak toplumda rejimi ve liderlerini açıkça eleştirmek hainlikle eşdeğer
sayıldı. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">O artık putlaştırılmıştı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Rejime karşı yapılan eleştiriler Gestapo <i>(Gizli
Hükümet Polisi)</i> ve SD <i>(Gizli Servis)</i> tarafından
bastırıldı. Ama Nazi hükümeti Almanların büyük çoğunluğu tarafından
seviliyordu. Öyle ki onu dokunaklı bir bağlılıkla yardımcı, kurtarıcı,
dayanılmaz dertleri sona erdirecek kişi olarak gören birçok insan vardı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Moskova’yı savunan Sovyetlerin 6 Aralık 1941’deki
zaferi ve Almanların beş gün sonra 11 Aralık’ta ABD’ye savaş ilan etmesi
askeri mücadelenin uzayacağını gösteriyordu. Almanların Stalingrad’ta
Şubat 1943’teki feci yenilgisinden sonra, Nazi propagandacıları için savaş
konusunda halk desteğini korumanın zorluğu çok daha arttı. Almanların
resmi haberleri gerçeklerle bağdaştırabilmesi gittikçe zorlaşıyordu ve
çoğu kişi doğru bilgi edinmek için yabancı radyo yayınlarını dinliyordu.
Sinemaya gidenler aşikar bir propaganda olan haber filmlerini reddetmeye
başlıyor, hatta Goebbels haftalık bölümün verilmesinden önce sinemaların
kapılarının kilitlenmesini emrediyordu, izleyiciler uzun metrajlı filmi görmek
istiyorlarsa bunu seyretmek zorundaydılar. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Nazi propagandacıları yenilgi durumunda Almanya'ya
neler olacağını kamuoyuna anlatmaya ancak savaşın sonuna gelindiğinde başladı.
Propaganda Bakanlığı Almanya’nın savaş sonrası ekonomisi ile ilgili olarak
1944’te Roosevelt yönetiminin Hazine Bakanı Henry Morgenthau, Jr. tarafından
hazırlanan planın sızdırılmasından özel olarak yararlandı. Buna göre
Hans Morgenthau, Almanya’dan ağır sanayiyi kaldırarak ülkeyi tekrar bir
tarım ekonomisine yani <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">‘Eski Almanya’</b>ya
döndürmeyi planlıyordu. Korkuyu böyle veriyordu; <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">biz gidersek Almanya çöker</b> metaforu arasında. Müttefik birlikler
Almanya içlerine ilerlerken direnişi takviye etmede belirli oranda başarılı
olan bu tür hikayelerle şartsız teslim korkusunu kuvvetlendirme, fanatizmi
teşvik etme ve düşmanın imhasına devam etme amacı güdülüyordu. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Alman halkı Nazi olmak için kuyruğa giriyor, görkemli
törenler, güçlü söylevler, büyük lidere övgüler diziliyordu. Özellikle ordu el
üstünde tutuluyor, tüm toplum bu büyük gücü beslemek için çalışıyor, şehitliğe
övgüyle birlikte tüm dünyaya kafa tutuyor, hakaretler ediyor, üstün Alman
ırkının gururunu okşayarak iktidarını, saltanatını güçlendiriyordu Adolf. </span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Ta ki Berlin’de, bir bodrumda sıkışıp, ağzından
salyalar akıtarak, öfkeyle duvarları yumruklayıncaya kadar.</span></div><div><b style="background-color: black;"><span style="font-family: arial;"></span></b><blockquote><b style="background-color: black;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: white;">Benzer yazılar: » </span><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2020/07/diktatorluk-ne-ise-yarar.html" target="_blank">Diktatörlük ne işe yarar?</a></span></b></blockquote></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-37957843204006995802021-03-23T19:08:00.003-04:002022-02-19T17:58:08.891-05:00Stalin’in günahı <p><span style="background-color: white; font-family: arial; font-size: 13.2px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLO_kISIU1VhPtzf4lT9aVnYAxFRCITFVvLzJ4DAMjHIvsL3alEAe6YexfPEpqDKwgtLEdJ7sdoazotlfBo8J3XPpVu7C0h3ZvG-b0pZ7ZqRvqGwMYje14B63ufAsw6RGabMEpmvgpTl8/s888/stalin.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="888" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLO_kISIU1VhPtzf4lT9aVnYAxFRCITFVvLzJ4DAMjHIvsL3alEAe6YexfPEpqDKwgtLEdJ7sdoazotlfBo8J3XPpVu7C0h3ZvG-b0pZ7ZqRvqGwMYje14B63ufAsw6RGabMEpmvgpTl8/w400-h189/stalin.png" width="400" /></a></div>Stalin’in doğum gününde en karanlık Gulaglardan, mahpusların ona tebrik telgrafları göndereceğini düşünün: Auschwitz’den bir Yahudi’nin Hitler’e böyle bir telgraf göndermesini düşünebiliyor musunuz? <p></p><div style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px;"><p></p><p><span style="font-family: arial;">Tahayyül edilemez, liberal entelektüeller bilmişliğini de zorlamasın zaten. Bu tatsız bir farktır ama Stalin hükmü altında egemen ideolojinin önder ve tebaasının -tarihsel aklın- hizmetçileri olarak birlikteliğine ilişkin bir mekan varsayımı iddiasını destekler. Stalin’in önderliğinde herkes teorik olarak eşitti. </span></p><p><span style="font-family: arial;">Hitler, Nazi selamına “Heil Hitler” elini kaldırarak ve “Var olayım” </span><i style="font-family: arial;">(Heil myself)</i><span style="font-family: arial;"> diyerek yanıt verir. Tarih böyle diyor. Komünistlerse faşizm ve halk düşmanları yok olsun der. </span><span style="font-family: arial;">Faşizm buyken; Stalin ise alkışların arasında diğerlerine karıştığında etkili biçimde önce halkın kendisini selamlamıştır. </span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwaO7BEXVBL4wXzAwgOItagZQseqxNyInNm9vbyakSOYAdsej7glEnBF-3mKzmcU3lrvdFYwTyiYWX5bfqYRGpdK_f8l0wblEqjpRh0owazf9S2e_CirWZzFApjfW53T0GRWIzJwzKwHc/s888/The+Man+in+the+High+Castle.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="888" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwaO7BEXVBL4wXzAwgOItagZQseqxNyInNm9vbyakSOYAdsej7glEnBF-3mKzmcU3lrvdFYwTyiYWX5bfqYRGpdK_f8l0wblEqjpRh0owazf9S2e_CirWZzFApjfW53T0GRWIzJwzKwHc/w400-h189/The+Man+in+the+High+Castle.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: 10.6667px;">Philip K. Dick’in aynı isimli romanından uyarlanarak dizisi de çekilen “The Man in the High Castle” (Yüksek Şatodaki Adam) kurgusuna göre Mihver devletlerinin savaştan zaferle ayrılmasının ardından Nazi Almanya’sı ve Japon İmparatorluğu arasında taksim edilen Birleşik Devletler. Nazi Almanya’sı ve Japon İmparatorluğu II. Dünya Savaşı'nı kazanmışlardır. Dünyanın çeşitli yerlerine kukla hükümetler kurmuşlardır. ABD’nin büyük bir bölümünü Naziler, diğer kısmını Japonya işgal etmiştir. İtalya tüm akdenizi ele geçirmiştir. Sovyetler dağıtılarak yok edilmiştir. </span></td></tr></tbody></table><p></p><p><span style="font-family: arial; font-size: 13.2px;">Stalin’in günahı Bolşevizm ruhuyla hareket etmek, Nazilerin ideolojik mistifikasyonunca ırksal mücadelesinin yerini sınıf mücadelesiyle değiştirmiş olmasıdır. </span></p><p style="font-size: 13.2px;"></p><p style="font-size: 13.2px;"></p><p style="font-size: 13.2px;"><span style="font-family: arial;">Nazi faşizmine karşı ikinci dünya savaşında Almanya'da Antifa'lara, Avrupa'da yeraltı direnişçilerine, sosyalistlere ve komünistlere umut besleyenler, onlara sempatiyle bakanlar bugün anti-komünist kampta yer almaya çalıyor. </span></p><p style="font-size: 13.2px;"><span style="font-family: arial;">Nazizm’in yirminci yüzyıl dünyasının, kötülüğü işgaline karşı dehşetli bir şekilde bugünkü Avrupa’nın inşasının temellerini atması, </span><i style="font-family: arial;">(Avrupa muhafazakarlarının komünist sembollerin yasaklanması çağrısına rağmen)</i><span style="font-family: arial;"> Stalin’in günahı belkide bu yüzden komünizmdir. Hitler yenildiyse bu Stalin sayesindedir. Müttefikler kazandıysa sebebi Stalin'di. Bugün Avrupa eğer bir Ortaçağ ülkesi değilse bu yine Stalin sayesindedir.</span></p><p style="font-size: 13.2px;"><span style="font-family: arial;">Stalin'e saldırmak anti-komünizmdir. </span></p></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-74733890997671656372021-03-20T23:03:00.023-04:002023-03-23T20:15:10.917-04:00SHP ile başlayan süreç: HEP’ten HDP’ye<p><span style="font-family: arial;"></span></p><span style="font-family: arial;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDi4UxfFw1TavfBpdTB8Bp3TaWLB-alRvjQGQbcbMKSdwNa-Yqzg5Gn6bWBkxdNkJERBkJcu3m3pJy4J0v6v0V8sXLdUZ38a6n7aM128889xnyXz5yrXaSXce1T-cOGKkgXcoXyr8W4sS7akoDRy4QahrAkqSDsZZtN5zcj_GkBIgtIbXCWl34JmB9/s1663/hdp.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="672" data-original-width="1663" height="161" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDi4UxfFw1TavfBpdTB8Bp3TaWLB-alRvjQGQbcbMKSdwNa-Yqzg5Gn6bWBkxdNkJERBkJcu3m3pJy4J0v6v0V8sXLdUZ38a6n7aM128889xnyXz5yrXaSXce1T-cOGKkgXcoXyr8W4sS7akoDRy4QahrAkqSDsZZtN5zcj_GkBIgtIbXCWl34JmB9/w400-h161/hdp.png" width="400" /></a></div>Şirin Payzın, CNNTürk adlı kanalda yıllarca “Ne oluyor”
adlı bir program yapıyordu. Orada hiç şaşmaz işine son verilene kadar programına katılan her konuğa şu cümleyle sorular sorup duruyordu: “Sizce AKP otoriteleşiyor mu" diye.</span><p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span>Oysa Şirin Payzın gibi tatlı su gazetecilerinin işi aptala
yatıp, bir gerçeği bildiği halde susarak izlemek. Malum şuan başka mecrada. Eminim
artık aradığı sorunun cevabını başka bir mecraya geçince bulmuştur. Hazır AKP’nin
otorite motiride yapısına girdik, yazı başlığına uyarak konumuz HDP ve eski
Mazlum-Der başkanı HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin
düşürülmesiyle </span></span><span style="background-color: white; font-family: arial;">bir başsavcının</span><span style="background-color: white; font-family: arial;"> <i>(AKP gençlik kolları üyesiymiş gibi davranarak)</i> hiç kimsenin akıl edemediği bir şeyi yaparak "HDP kapatılsın" çağrılarını görev bilerek, HDP hakkında kapatma talebiyle</span><span style="background-color: white; font-family: arial;"> AYM’ye başvurması </span><span style="font-family: arial;">olsun ve sol kültürden beslenip liberal atıklarla yola devam
edenlere yeni soru tüyoları verelim.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Peki, AKP neredeyse 20 yıl içerisinde bir </span><span style="font-family: arial;">otoriterleşmenin sonunda a</span><span style="font-family: arial;">caba HDP üzerinden yürüttüğü </span><span style="font-family: arial;">Türk ırkçı-milliyetçiliği ile siyasal İslamcı faşistlerin buluştuğu bu iktidar</span><span style="font-family: arial;"> politikalarıyla PKK nezdinde Kürt hareketlerini de radikalleştirir mi?</span></p><a name='more'></a><span style="font-family: arial;"><span></span></span><p></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Hukukun sıfır noktası; AKP’de örgütlü değilsen, AKP’ye
sempati beslemiyorsan, AKP’li değilsen “teröristsin.” Bu bağlamda terörist
yaftasından birazda olsa sıyrılmak için “örgütsüz” olmak en makbulü. Bunun dışında
muktedirin sağladığı mutlak iktidar alanı nedeniyle de bütün yurttaşlar
potansiyel teröristlere dönüştürülmüş durumda. Çünkü bir ‘terörist’ karşısında
hukuku işletmeye gerek yoktur. AKP’nin bildiği bir şey varsa; kendisi dışında
herkesin<i> (muhalefet blokunun)</i> yalnız kalması, sahipsizlik duygusunun hakim
olması. Hedefinin bir parçası belki de bu. Herkesin bildiği de arkasının
geleceğini bilenlerin çoğunluğu.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Meseleye girmeden önce “Çözüm süreci” masasıyla başlayan
ama sonradan Erdoğan tarafından parçalanan sürece gelinmeden çok önce Ahmet
Türk şöyle diyordu Çözüm sürecinin ilk günlerinde AKP’ye güvenilmeyeceğini
dillendirdiğimiz yıllarda “Sosyalist dostlarımız bizi anlasın.” Hiç empati
yapmayı denememiştim. Bugün düşünüldüğünde demek ki çok ciddi vaatler, sözler verilmiş, büyük anlaşmalar
yapılmış Oslolar’dan Habur’a kadar buralara gelinmiş. Düşünün işte Öcalan’a
“sayın” denmesi için gazete ve televizyon kanalarına ültimatom çekildiği yıllar.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">
</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Demirtaş başta o masada olanlar orada ne konuşulduğunu
anlatsa ortada bu sisler dalgası yok olacak, fakat o dönemin başbakanı Davutoğlu’ndan
HDP’lilere kadar herkes konuşursak “Yer yerinden oynar, AKP’liler toplum içine
çıkamaz” mevalinde kısık konuşmalar yapıyor. Yer yerinden oynaması, bu beylerin
konuşmaları için daha AKP’nin ne yapması gerekiyor acaba?</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">HDP kapatılacak mı? Kendini “Cumhur ittifakı” diye
nitelendiren iktidar erki; İslamcı faşist blok anti-Kürtçü politikalarla mensubu
olduğu gerici resmi milliyetçiliğini bilerek, dayatarak asimetrik olarak
yükseltiyor. 90’lı yıllar öncesinde Demokrat Parti, SHP,
CHP, TKP, TİP gibi legal partilerde
siyasi faaliyetlerine devam eden Kürtler, 90’lı yıllarla birlikte kendi
partileriyle siyaset arenasına dahildi. Bu yüzden HDP kapatılırsa, yeni bir
parti kurulur mu sorusuna gelmeden önce Türkiye kamuoyu, HEP’ten HDP’ye 28 yıl
boyunca Kürt siyasi hareketine yakın çeşitli partilerle tanıştı. Kürt siyasal
hareketi, Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan siyasi yolculuk, Halkların
Demokratik Partisi (HDP) ile yoluna devam ediyor.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Aslında HEP'in de temelinde </span><span style="font-family: arial;">Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) vardı. HEP oradan doğdu. Her kapatma sonrasında da aktifleşerek buralara geldi. </span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Şimdi geçmişe doğru gidip HDP radikalleşiyor mu sorusuna
cevap bulmaya çalışalım. HEP’ten, HDP’ye partinin ismi birçok kere değişti,
ancak benzer gerekçelerle tıpkı HEP gibi HDP’nin de milletvekilleri tutuklandı,
birçok vekilin milletvekilliği düşürüldü.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Erdal İnönü’nün kurucu olduğu genel başkanlığını Murat
Karayalçın’ın yaptığı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) içerisinde yer alan ve Ekim
1989’da Paris’te düzenlenen “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları” konulu bir
konferansa katılan SHP’li Ahmet Türk ve Mahmut Alınak’ın da içinde yer
aldığı beş milletvekili partiden ihraç edilince sonradan bazı eski SHP’liler
tarafından Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. Genel başkan Fehmi Işıklar’dı. 7
Haziran 1990-93 arası faaliyetlerine devam etti.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">“Derin devlet”in 1991’deki
faili meçhul cinayetlerin ardından ’91 erken seçimlerinde HEP, seçimlere SHP
listesinden katılarak 18 milletvekiliyle TBMM’ye girdi. Seçimlerden sonra TBMM
açılışında Kürt kökenli milletvekillerinin Kürtçe yemin etmeye
kalkışması ortalığı karıştırdı. 21 Mart 1992 Newroz bayramında çıkan
olaylar sonucunda da SHP içindeki HEP kökenliler partiden istifa ettiler. HEP
hakkında kapatma davası açılınca SHP’den istifa etmek zorunda kalan 18 HEP’li, sonradan
Demokrasi Partisi (DEP)’e geçti.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Bundan önce belirtelim; Halkın Emek Partisi, Kürt siyasi
hareketinin Türkiye’deki ilk temsilcisi olarak kabul edilir ve ana
ideolojik eğilimi sosyal demokrasi, sosyalizm olarak belirlense de “Kürt
yanlısı”<a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Halk%C4%B1n_Emek_Partisi#cite_note-watts-3"></a> veya Kürt
milliyetçiliği olarak tarif edilmişti. Bu ideolojik eğilim sol bir
çerçevede biçimlendirildi, Tanıl Bora’nın ifadesine göre Kürt siyasi
hareketinin genelinde olduğu üzere “Kürt kimliğinin tanınmasını (..) evrensel
bir eşitlik ve özgürlük sorunsalına oturtmaya dönük” bir çaba olarak sergilendi. Ardından
1992 yılında HEP’in kapatılma ihtimali nedeniyle kurulan Özgürlük ve Demokrasi
Partisi (ÖZDEP), DEP’e katıldı ve Anayasa mahkemesi tarafından 23 Kasım 1993 tarihinde
kapatıldı. HEP ise yine 14 Eylül 1993 tarihinde kapatıldı.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">‘93’de kurulan DEP, Haziran 1994’te kapatılınca, 94’te
HEP ve DEP mensupları Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)’i kurdular.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">1994'de Murat Bozlak başkanlığında kurulan Halkın
Demokrasi Partisi (HADEP) 1995 milletvekilliği seçimlerinde bir buçuk milyona
yakın oy aldı ama yüzde onluk seçim barajı parlamentoya girmeleri önündeki en
büyük engeldi. HADEP, 1999 yerel seçimlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
başta olmak üzere Ağrı, Batman, Bingöl, Hakkari, Siirt, Van ile birlikte toplam
37 belediye kazandı. HADEP Kongresi'nde açılan Öcalan posteri ve PKK
bayrakları, Murat Bozlak ve bazı parti yöneticilerinin tutuklanmasına neden
oldu. Anayasa mahkemesi, “PKK'ya yardım ve yataklık ettiği, yasadışı eylemlerin
odağı haline geldiği” gerekçesiyle 13 Mart 2003'de HADEP’i kapattı, parti
yöneticilerine de beş yıl siyaset yasağı getirdi.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">HEP, DEP, HADEP vb. siyasal parti denemelerinin 2005 yılına
gelene kadar, <i>(29 Ocak 2004 tarihinde DEHAP, SHP, ÖDP, EMEP, SDP ve Özgür
Parti, 28 Mart yerel seçimlerinde ortak hareket etmek üzere “Demokratik güç birliği”ni
kurduklarını açıkladılar. 28 Mart 2004’te gerçekleşen yerel seçimlerde SHP,
DEHAP, Özgür Parti, SDP, ÖDP, EMEP bloku, 5 il, 33 ilçe, 31 belde belediye
başkanlığı kazandı.)</i> 1997 tarihinde kurulan Demokratik Halk Partisi (DEHAP)’ın genel
başkanlığına Veysi Aydın seçildi. </span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">DEHAP, 18 Nisan 1999’da gerçekleşen
genel seçimlere katılmadı. Yerel seçimlere ise kısmi olarak katıldı.1997’de kurulmuş
olan DEHAP “örgütlenmesini tamamlamadan seçime girdiği” iddiası üzerine 2002'de
Anayasa mahkemesi tarafından kapatma davası açıldı. DEHAP, 19 Kasım 2005’de
kendini feshetti.<br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak
ve Leyla Zana 10 yıl hapis yattıktan sonra 9 Haziran 2004’te hapisten çıktılar
ve 2005’de Demokratik Toplum Hareketi (DTH) adıyla yeni bir siyasi hareketin
öncüsü oldular. </span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">DTH, Demokratik Parti (DTP) adıyla 9 Kasım 2005’de Türkiye’de “Eş
başkanlık” sistemini uygulamaya başlayan ilk partiydi. DTP'nin ilk eş
başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk oldu. Ancak YSK, eş başkanlık sistemini
kabul etmediği için genel başkanlığa Ahmet Türk seçildi.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Demokratik Toplum Hareketi (DTP), hem DEP
milletvekillerinin yeniden siyaset sahnesine döndüğü hem de yeni siyasetçilerin
öne çıktığı bir platform oldu. <br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">2007 yılında “Bin umut adayları” adıyla seçime bağımsız
giren DTP, aralarında Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Leyla Zana gibi önemli
isimlerini meclise gönderdi.<br />
<br />
Anayasa mahkemesi, 16 Kasım 2007 yılında “devletin bölünmez bütünlüğü”
eylemlerin odağı haline geldiği, terör örgütü tarafından kurulduğu, Abdullah
Öcalan'dan “talimat aldığı” gibi çeşitli suçlamalarla DTP hakkında kapatma
davası açtı. Bir de genel başkanları Ahmet Türk’ün aralarında olduğu 221 parti
üyesi için beş yıl siyaset yasağı istendi. Aralık 2009’da Anayasa mahkemesi oy
birliği ile DTP’nin kapatılmasına ve 37 kişiye beş yıl siyaset yasağı
uygulamasına, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerinin düşürülmesine
karar verdi. Dönemin Anayasa başkanı Haşim Kılıç’ın “Bir siyasi parti; terör ve
şiddet içeren eylem ve söylemleri kullanma hakkına sahip değildir, hukukun
yükünü mahkemeler, siyasetin yükünü de siyasetçiler çeker” açıklamalarının
silsilesiyle devam eden süreçte Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliği
düşürüldü, böylelikle DTP’nin meclisteki grubu da düşmüş oldu. İstanbul
bağımsız milletvekili Ufuk Uras'ın katılımıyla grup kurmak için yeterli sayı
olan 20 milletvekiline ulaşınca, 2 Mayıs 2008’de mecliste Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP) adıyla yeni bir grup kuruldu. BDP’nin genel başkanlığına Muş
milletvekili Nuri Yaman getirildi.<br />
<br />
BDP, Kürt sorununun çözümünde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yol haritasının
önemli olduğunu ve bu yolda adımlar atılması gerektiği mesajını verdi. Şubat
2010 tarihinde gerçekleşen olağanüstü kongrede Selahattin Demirtaş, genel
başkanlığı kazandı.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Türkiye'de 2008 yılında kurulan sosyal demokrat ve sosyal liberal görüşlü siyasi bir partiydi. 2014’te aldığı
kararla Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ye katıldı. Temmuz 2014
tarihinde ise isim değişikliği yapıp Demokratik Bölgeler Partisi (DBP)
adını aldı.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Halkların Demokratik Partisi (HDP), BDP, DSİP, EMEP <i>(Halkların
Demokratik Kongresi'nin bir üyesi olan Emek Partisi 2014’te bir açıklama
yayımlayarak HDP'den ayrıldığını duyurdu),</i> ESP, Sosyalist Demokrasi Partisi
(SDP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Yeşiller ve Sol Gelecek
Partisi gibi solcu partilerin yanı sıra bazı aşırı sol gruplar, feminist
hareket, LGBT dernekleri, sendikalar ile Alevi, Ermeni,
Pomakları temsil eden etnik girişimlerin dahil olduğu Halkların Demokratik
Kongresi (HDK) oluşumunun partileşme kararı almasıyla ortaya çıktı.<a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Halklar%C4%B1n_Demokratik_Partisi#cite_note-16"></a> HDK,
2011 Türkiye genel seçimlerinde % 10 seçim barajını geçebilmek için Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku adı altında 61 bağımsız milletvekilini
destekleyerek dahil oldu ve bu vekillerden otuz altısı meclise girdi.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Sonuç...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Birkaç gün önce denk geldi Halk Tv’de Murat Karayalçın, HDP’nin
kapatılması halinde HDP’lilerin CHP’de siyaset yapmaları gerektiğini söyledi. Belli
ki iyi niyetli bir açıklama CHP’nin HDP’nin yanında görünmemek adına verdiği
taklalar yanında. Hiçbir partinin aidiyetini üstümde taşımıyorum ama nedense
bana göre buna en uygun parti geçmişte ÖDP şuan ki ismiyle Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) gibi
görünüyor.</span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">HDP’nin kapatılıp, kapatılmaması sürecini siyasi erk medya üzerinden krimalinize ederek tartışıyor. Kürt meselesinin Türk meselesi olduğunu bilseler sorun belki biraz ortadan kalkar. Gündem
yoğun. Taksim Gezi Parkı’nın mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne
verilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi vs… Her biri tıpkı iktidar gibi
paralel, kıvrak, doyumsuz, korkak, yalan ve dezenformasyon yuvası. Sayıklamaları
bitmiyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span></span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span style="background: white;"><span style="background-color: transparent;">Liberaller yorulmasın.</span><span style="background-color: transparent;"> </span>Hukukun sıfır noktasına
yerleştirilmiş bir figürün ve o figürün yaptığı şeylerin bir yerde her şey
mümkün kılmışsa her yerde her şey mümkündür</span>.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span>AKP değil, Tayyip şatafatlı
koltuğunu korumak için otoriteleşirken çözüm en az "</span><span style="background-color: white;">devlet" dedikleri Bahçeli ve millet dedikleri Cumhurbaşkanının "şahsı" kadar </span>radikalleşebilmektedir. </span></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><b></b></span></p><blockquote><span style="font-family: arial;"><b><span style="background-color: black;"><span style="color: white;">» Benzer yazılar:</span></span> <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2012/11/yesiller-ve-sol-gelecek-partisi.html" target="_blank">Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi kuruldu </a></b></span></blockquote><p></p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-83338979041604991332020-11-17T20:10:00.031-05:002020-12-23T16:42:38.128-05:00Kültürel hegemonya: Bir Başkadır üzerine <span style="font-family: arial;"><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHxZ04DAQrrkFcrmU60NIKsBcdbF75aaYABi7IkqYS7U3Ne92HwDTrBizj2HZ6QoiEWPs6D1kQq0pV5FrGtduzy-TmQKYoPsF8zzSf93RiUgPf30e5hxbBuiYj15fC2OSXRuIJNixlGvw/s888/birbaskadir.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="888" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHxZ04DAQrrkFcrmU60NIKsBcdbF75aaYABi7IkqYS7U3Ne92HwDTrBizj2HZ6QoiEWPs6D1kQq0pV5FrGtduzy-TmQKYoPsF8zzSf93RiUgPf30e5hxbBuiYj15fC2OSXRuIJNixlGvw/w400-h189/birbaskadir.png" width="400" /></a></div>Bir Başka'dır bir <span style="background-color: white;">Netflix projesi. </span></span><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">Çağımızın kıraathanesi sosyal medya sayesinde diziyi izlemek zorunda kalanlardan biri de benim sanırım. Galiba çoğu dizi üzerine tartışmayı çoktan bitirdi ama araya sıkıştırılmış bir çok şey mi var yoksa bana mı öyle geldi bilmiyorum fakat karakterler üzerinden özet gideceğim bende. </span></span><div><span style="font-family: arial;"><b><br /></b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><b>Birinci görsel:</b> Cumhuriyet mitingine katılanların çoğu çıkarları için koşa koşa AKP’ye oy verdi <i>Kaypakkaya</i>’nın tabiriyle Kemalizm’in bağımsızlık ilkesi yarı sömürge ilkelerine hizmettir görüşünü anımsatır şeklinde hareket ediyor. </span><div><span style="font-family: arial;"><b><br /></b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><b>İkinci görsel:</b> Liberal entelijensiya sayesinde ötekini dinliyor ayağına “değişim”i kabullenemediler. Nereden nereye, şimdi de kişiye biattan, yurttaşlıktan çıkıp kul olmaktan söz ediyorlar. Neredeyse dizideki herkese empati yapacakken, dizi birkaç bölümden sonra türbana empati yapmayı yasaklayıp IŞİD zulmünden kurtulan Ezidi kadın için Rab’inize şükredin diyecek kıvama gelirken “Allah afetsin”le helallik arasında sıkışıyor gibisiniz. Hepimiz mi günahkarız ki siyasal İslam’ın kredisi hiç bitmiyor.</span></div><div><span><a name='more'></a></span><b style="font-family: arial;"><br /></b></div><div><b style="font-family: arial;">Üçüncü görsel:</b><span style="font-family: arial;"> Laf etmeye değecek önemli şeyler hakkında bir şey demediler, halen de demiyorlar, katmanı olan sol ise, İran’ın çağdaş tövbekarları TUDEH olma yolunda kaynayan tenceredeki kurbağa teorisi gibi pişmeye evriliyor.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Belki de Erdoğan’ın “Medyamız bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız... Fikri iktidarımızı da hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim” diye zeka küpü danışmalarının prompterlerle cesaret </span><span style="font-family: arial;">vererek </span><span style="font-family: arial;">okuttuğu demeçlerle </span><span style="font-family: arial;">birazda kültürel hegemonyasının bu olmadığını ama sanki anlıyormuş gibi yaparak, kızarmış ekmeğe tereyağı sürüyor tarzı yakın konum alıyor davranmasının sebepleri bu. Artık ne anlatıyorlarsa zavallıya? Kişi daha ne ister ki? </span><span style="font-family: arial;">Yine de </span><span style="font-family: arial;">18 yıldır AKP’ye oy veren kitle de öbür tarafın sanatına bakıyor. Değişen bir şey yok.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="background: white;">Türkiye kendi kimliğini,
kişiliğini kaybedeli çok oldu. Ve dünya değiştikçe Türkiye onun içerisinde kaba
saba bir ülke olması da sağcı politikalar sayesinde 50 senelik bir özne zaten. İhtişamları,
olmayan şanları bozulmasın diye Batı uygarlığının nimetlerinden dibine kadar
faydalanıp Ortaçağ’ın karanlığından söz edenlerle dolu. </span></p></span></div><div><div><span style="font-family: arial;">Anladıkları kültürel hegemonya dedikleri belki de bu. Bir öznenin iktidarını sağlaması, sürdürmesi ve sürekli pekiştirmesi sırf zor ve terör uygulayarak olmaz. İnsanların kendi rızasıyla, kendi onayıyla söz konusu özneye teslim olmasıysa tam da hegemonya bu işte.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Son söz; diziyi izlerken ilk izlenimlerim bu. <i>Birikim</i> dergisi ve çevresi dizi işine girmiş dedim. Taraf tutma şansımız hiç mi yok? Laikler herkesi anlasın ama muhafazakarların <i>(dincilerin)</i> herkesi anlamasına gerek yok. Peki ya sosyalizm? Sosyalizmde birbirinizi anlamınız için hiçbirinizin bir başkasının size el öptürerek helalleştirmesine gerek yok. Bilinir ki düşünce dünyasına ipotek koyan, resmi ideolojisini dayatıp karşı ideolojiyi çölleştirmeye çalışan herkes yenilmeye mahkumdur.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span>Siz iktidarın nimetleriyle çok geçinmeye, bizlerde edebiyatla, kültür ve sanatın nimetleriyle ilerlemek zorundayız. P</span><span style="background-color: white; text-align: justify;">olis marifetiyle “kültürel hegemonya" da zor tabi. </span>Kaybedeceğimizi sanmıyorum.</span></div></div><div><span style="font-family: arial;"><p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"></b></p><blockquote><p class="MsoNoSpacing"><b>Not:</b> Dizinin oyuncuları her türlü övgüyü hak
ediyor, övgülerimizle birlikte günahlarımızı ne kadar unutturmaya çalışsak da
düşündürüyor ve ne kadar istemesek de düşündürülmeye sevk ettiriliyoruz. Onlara
alkış. Bazen gözyaşları döktük, bazen de sıkıldık, bazen bir boşluk içerisinde
gezindik. Fakat sanırım orada sevgi yerine başka bir şey vardı. Gittik, geldik. Hepimiz hoş geldik. <o:p></o:p></p></blockquote><p></p></span></div></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-70757674152522598692020-10-19T18:44:00.008-04:002020-10-26T20:25:17.103-04:00How it started, how it ended?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnmCKDBtWtt3Omymn58WCP4ImSWL9icbxA5oaD3qTrDWvELtltBvY_nVq4q9YxBUJc6Lc8URq7m_DP_y-oqvEr1VzY1KxDN8cejXJc9bnopPW-2fGICL-UvlVTuCIYEQyEA18iyZC_VfA/s1441/reichstag.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="700" data-original-width="1441" height="194" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnmCKDBtWtt3Omymn58WCP4ImSWL9icbxA5oaD3qTrDWvELtltBvY_nVq4q9YxBUJc6Lc8URq7m_DP_y-oqvEr1VzY1KxDN8cejXJc9bnopPW-2fGICL-UvlVTuCIYEQyEA18iyZC_VfA/w400-h194/reichstag.png" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhubjZHcY-rjFCRWsM3xfYR0tFnsUmOTUYXT53wl1_DX41kME4QuLsCKnGGtzKQVt_8doKrMonJbjvxQQMtiISprulhWWyKEuOaxwSKvOM6Y7Lah7i0QXC3CW-CSQjrFdGUg-HeLWklt6o/s1451/mussolini+.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="700" data-original-width="1451" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhubjZHcY-rjFCRWsM3xfYR0tFnsUmOTUYXT53wl1_DX41kME4QuLsCKnGGtzKQVt_8doKrMonJbjvxQQMtiISprulhWWyKEuOaxwSKvOM6Y7Lah7i0QXC3CW-CSQjrFdGUg-HeLWklt6o/w400-h193/mussolini+.png" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuxbrOm70FXH2axZ9gE02ek3JyL23jsGizd5Br_Oij_lTl934fvoTT4Bi_z6_wiwmEH1zmM1PNk-AgmJLMCICoWB93HSpQoGLBZ8VyFMG6GT8CUuTaF5ILED9gCuEl5kl2SjLN_lu8g9s/s1441/cuba+revolution.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="699" data-original-width="1441" height="194" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuxbrOm70FXH2axZ9gE02ek3JyL23jsGizd5Br_Oij_lTl934fvoTT4Bi_z6_wiwmEH1zmM1PNk-AgmJLMCICoWB93HSpQoGLBZ8VyFMG6GT8CUuTaF5ILED9gCuEl5kl2SjLN_lu8g9s/w400-h194/cuba+revolution.png" width="400" /></a></div><br />Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-21758586716617703402020-10-17T22:36:00.099-04:002022-06-22T18:27:28.747-04:00Bir fotoğrafın hikayesi <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPnQctpEZSQgbqwtmvjM7r4ZaQT956zr_E7KYiVNvpTZ9kk2-631yE-Y7qfeNKSEyzDRuLwiBTqepbMN7D2WLZg7_0HjkPcWdyhjrNTLrctwBNMJv9e_lRBAl7wxpw5z59LXeKfWHogHl57fOMQy2VpKoDc3PViD1bRlbuHsxn4YhFqE2lWkDyW7jx/s2131/giangiacomo%20feltrinelli%20che%20guevara.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="999" data-original-width="2131" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPnQctpEZSQgbqwtmvjM7r4ZaQT956zr_E7KYiVNvpTZ9kk2-631yE-Y7qfeNKSEyzDRuLwiBTqepbMN7D2WLZg7_0HjkPcWdyhjrNTLrctwBNMJv9e_lRBAl7wxpw5z59LXeKfWHogHl57fOMQy2VpKoDc3PViD1bRlbuHsxn4YhFqE2lWkDyW7jx/w400-h188/giangiacomo%20feltrinelli%20che%20guevara.png" width="400" /></a></div>Fransız
yük gemisi <i>La Coubre</i> patladığında, Arjantin doğumlu <b>Che
Guevara</b>'nın bir yıl önce <b>Fidel Castro</b>'yu iktidara getirmesinde
etkili olduğu Küba'ya Belçika'dan cephane taşıyordu. Fidel bu trajik olay
hakkında konuşma yaparken podyumun yanında, gözlerden uzak bir konumda Küba hükümetinin
Sanayi Bakanı olarak bilinen <b>Che Guevara</b> da var.<div><span style="font-family: arial; mso-fareast-language: TR;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial; mso-fareast-language: TR;">Fotoğrafçı <b>Alberto Korda</b> orada,
etrafta dolaşan tüm önemli insanları fotoğraflamaya
çalışıyor. Görünürlülüğünü düşük tutan Guevara, etrafındakilerden
gizlenmiş gibi uzakta, ancak aniden bir boşluk belirdi ve Korda, Che’yi fark
edince birkaç hızlı fotoğraf çekmeyi başarıyordu. Korda’nın çektiği bu
fotoğraf, </span><span style="background: white; font-family: arial;">tam 7 yıl sonra bütün dünyada
ikonik bir görüntüye dönüşecek bir fotoğraf oluyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">1960’ın Mart
ayında Kübalı foto muhabiri </span><span style="font-family: georgia;"><a href="https://www.albertokorda.photo/en/" target="_blank"><b>Korda</b></a></span><span style="font-family: arial;">, tarihin tartışmasız en ünlü portre
fotoğrafını çektiğinde, </span><span style="font-family: arial;">Che'nin yüzü büyük bir duygu ifadesiyle yer aldı ve
bere üzerindeki metal yıldız Karayip güneşini andırıyor gibi flaşlara
yansıyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3ac6zjwPMc4UO2Ky375CYz684Ti-Ce_O8QU89csMXG1kubGm6QyekryB-esg9AivIJiFRzfVKEj__hkvRRwaZWIni2W3vQOPfi1ycvV2z8mhvEUGEVNBwcGSiaXcGv4ex6AyvpnSUQgmoTllINuObP-spTVGFGQM08oQD0PRkuN-QUBYJQjG64dX8/s2048/albertokorda.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="2048" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3ac6zjwPMc4UO2Ky375CYz684Ti-Ce_O8QU89csMXG1kubGm6QyekryB-esg9AivIJiFRzfVKEj__hkvRRwaZWIni2W3vQOPfi1ycvV2z8mhvEUGEVNBwcGSiaXcGv4ex6AyvpnSUQgmoTllINuObP-spTVGFGQM08oQD0PRkuN-QUBYJQjG64dX8/w400-h188/albertokorda.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="background: white; font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 8pt;">La Coubre patlaması sırasında Alberto Korda'nın
ünlü Che portesinden önce fazla bilinmeyen bir fotoğraf karesinde Che Guevara,
Fidel Castro ve Osvaldo Dorticos, La Coubre mağdurları için anma yürüyüşünde,
1960. </span><o:p></o:p></p></td></tr></tbody></table>Korda, Che
kaybolmadan önce birkaç </span><i style="font-family: arial;">kare</i><span style="font-family: arial;"> daha çekti ve bunlardan
biri </span><i style="font-family: arial;">-<b>Guerrillero Heroico (Kahraman Gerilla) </b>adını verdiği
görüntü-</i><span style="font-family: arial;"> tüm zamanların en çok çoğaltılmış fotoğraflarından biri
haline gelmeden önce; Korda, stüdyosunda astığı Kahraman
Gerilla'nın yalnızca bir baskısını yaparak çekmecesinde saklıyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><b><br /></b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><b>Giangiacomo
Feltrinelli</b></span><span style="font-family: arial;"> ise 1960’ları dünyayı dolaşarak ve çeşitli devrimci liderlerle ve
gerilla hareketleriyle bağlantı kurarak geçirdi. Evet, Feltrinelli tanınan bir
komünistti ama ‘yoldaş’lığı soru işaretiydi. O, </span><b style="font-family: arial;">Fidel</b><span style="font-family: arial;"> ile iyi ilişkisi
olan, </span><b style="font-family: arial;">Ulrike Meinhof</b><span style="font-family: arial;">'un en yakın arkadaşlarından birisiydi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Almanya’da 1968’de düzenlenen </span><b style="font-family: arial;">Uluslararası Vietnam Kongresi</b><span style="font-family: arial;"> dahil
pek çok sol girişimi finanse edip destekledi. Zamanında, birçok sol projenin de
hamisiydi. </span><b style="font-family: arial;">Filistin Kurtuluş Cephesi</b><span style="font-family: arial;">’ne mali destek verdi, </span><b style="font-family: arial;">Kızıl
Tugaylar</b><span style="font-family: arial;">’ın kurucuları arasındaydı; ve direniş örgütlerinin kavşak
noktasıydı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx2br_8km9cU7OqVSvzU88nTL9KIzBSc_otUG6OzHKTGoFhXGQLrqwxZguLJPC7U750ZuJh_OxwBTUVgo3NRy0N8JLXtkmscu3GyiYnsMWrFhA8IHZiFntCDQwJn7NRPAtmqBLCm8LGdIno3Sr2ILweSt0XFGMIqEekF_I-hTn-8Qlo5dQZ32rP1iT/s2048/giangiacomo%20feltrinelli%20fidel.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="2048" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx2br_8km9cU7OqVSvzU88nTL9KIzBSc_otUG6OzHKTGoFhXGQLrqwxZguLJPC7U750ZuJh_OxwBTUVgo3NRy0N8JLXtkmscu3GyiYnsMWrFhA8IHZiFntCDQwJn7NRPAtmqBLCm8LGdIno3Sr2ILweSt0XFGMIqEekF_I-hTn-8Qlo5dQZ32rP1iT/w400-h188/giangiacomo%20feltrinelli%20fidel.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="background: white; font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 8pt;">Feltrinelli, 1960'ların ortalarında Fidel Castro
ile Küba'da.</span> <o:p></o:p></p></td></tr></tbody></table>Fotoğraf, <b>Che</b>'nin nerelerde olduğu bilinmediği dönemde <b>Alberto
Korda</b> 1967 yılında kendisine gönderilen bir mektup üzerine elind</span><span style="font-family: arial;">eki fotoğrafı
‘yoldaş’ <b>Giangiacomo Feltrinelli</b>’ye verdi. Feltrinelli, Korda’ya para vermek
istedi ama Korda kabul etmedi.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Korda için bu
adamın devrimin destekçisi olması yeterliydi. Yayımcı, aktivist ve komünist
işadamı Che'nin suikastından altı ay sonra, görüntüyü taşıyan iki milyondan
fazla poster sattı.</span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Che'nin 1967'de
katledildiği </span><i style="font-family: arial;"><b>Gerilla Savaşı (Gerilla Warfare)</b> </i><span style="background-color: white; font-family: arial;">kitabının
yeniden basımının kapağında kullanılıncaya kadar ve Milanlı yayıncı Giangiacomo
Feltrinelli’ya kadar hiçbir ün kazanmadı. Ertesi yıl yaşanan
çalkantılı olayların ortasında </span><i style="font-family: arial;">-Fransa'daki ’68 öğrenci protestoları,
Prag Baharı, Martin Luther King ve Kennedy suikastları-</i><span style="background-color: white; font-family: arial;"> o anki havayı
yakaladı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">1968 Paris’teki
öğrenci isyanlarında toplanan bir imaj haline geldi ve Feltrinelli, değerinden
hızlı bir şekilde yararlanmaya başladı. </span><b style="font-family: arial;">Che</b><span style="font-family: arial;">’nin </span><i style="font-family: arial;">Bolivya Günlüğü</i><span style="font-family: arial;">’nün
yayın haklarını </span><b style="font-family: arial;">Fidel</b><span style="font-family: arial;"> sayesinde almış da olan Feltrinelli, </span><b style="font-family: arial;"><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: black; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; background: black; color: white;">*</span></b><span style="font-family: arial;"> söz konusu fotoğrafı
poster halinde basarak ona bir nevi ilk “patlamasını” yaşattı: Devrimci
liderin, fikirleri kadar dış görünüşünün de etkileyici bir kararlılıkta
olmasıyla birlikte görsel anlamda da büyük çapta bir etki yaratan </span><b style="font-family: arial;">Guerrillero
Heroico <i>(Kahraman Gerilla)</i></b><span style="font-family: arial;"> isimli poz, dünyaca tanınır hale
geldi.</span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Korda'nın
fotoğrafı, 20. yüzyılın en çok basılan fotoğraflarından biriydi; tüm dünyada
dergiler, kitaplar, kartpostallar, posterler, tişörtler ve bayraklardaydı
artık. </span><b style="font-family: arial;">Che'nin diğer pek çok imgesinin hiçbirinin eşleşemeyeceği bir tutku
ve yoğunluğa sahipti ve bu ifade, İsa'nın geleneksel tasvirlerine benzerliğini
çağrıştırıyordu.</b><span style="background-color: white; font-family: arial;"> Onun imajı, Vietnam Savaşı'na karşı ve sivil haklar
için yürüyen protestocular tarafından </span><i style="font-family: arial;">(deyim yerindeyse)</i><span style="background-color: white; font-family: arial;"> ele
geçirildi ve kısa süre sonra, dünya çapında çeşitli özgürleştirici veya
isyankar nedenlerle birlikte seçilmeye başlandı.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGYq2mX6tqBiseNhXHthMNK0YNZY5Cn2erDIHW-IIRrvh2kg29yZMISsq1iGWpw_zvcqWZ32KD6fOtH4pGlLFXa43TMJBIEjLK_vsNX9F9WEppNQBsxWv_r0dZPYITd8Dl7XRzcgW6A6PMegslUigT7FjFWgg0DoGVv9zbE3bVNNfCi03oRmTYIJI/s2048/alberto%20korda.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="954" data-original-width="2048" height="186" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGYq2mX6tqBiseNhXHthMNK0YNZY5Cn2erDIHW-IIRrvh2kg29yZMISsq1iGWpw_zvcqWZ32KD6fOtH4pGlLFXa43TMJBIEjLK_vsNX9F9WEppNQBsxWv_r0dZPYITd8Dl7XRzcgW6A6PMegslUigT7FjFWgg0DoGVv9zbE3bVNNfCi03oRmTYIJI/w400-h186/alberto%20korda.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 8.0pt;">Alberto
Korda, 1959'da devrimin zaferi ile Fidel Castro'nun hem Küba’da hem de
yurtdışında yaptığı geziler nedeniyle fotoğraflarını çekerek
"devrimin" fotoğrafçısı olmak dışında, uluslararası alanda devrimin
Kübalı ustalarından biri olarak tanınır ve Fidel ve Che'ye dair görüntüleri
1960 ve ’70'ler boyunca genç nesillere ilham vermiştir. 5 Mart 1960'da çekilen
ve fotoğraf tarihinin en çok çoğaltılmış görüntülerinden biri haline
gelen Guerrillero Heroico adlı Che Guevara'nın portresinin de
isim sahibidir. Fotoğrafçı kariyerinin bu en önemli karesini <i>(daha sonra Leica Camera AG adını alacak
olan Ernst Leitz Wetzlar firmasının ürünü olan bir Leica M2 ile)</i> Havana’da
1960 yılına gerçekleşen bir anma töreninde çekmiştir. <o:p></o:p></span></p></td></tr></tbody></table>Elbette
Feltrinelli'nin 1967’de Guevara'nın davasına karşı duran solcuları ve diğer
sempatizanları teşvik etmek için ikonik fotoğrafın İtalya'ya yayılmasından bu
yana, sol kanat devriminin tümünde etkin bir geçmişe sahip olma geleneği de
vardı. </span><b style="font-family: arial;">Che</b><span style="font-family: arial;">, Bolivya'da katledildikten sonra, Feltrinelli'nin poster olarak
bastığı fotoğraf dünya çapında bir sembole dönüştü. Feltrinelli fotoğraftan
parasına para kattı; ancak Korda’ya hiçbir ödeme yapmadı. Aslında Korda da buna
itiraz etmedi, hatta tam olarak konuyla ilgilenmedi bile denebilir.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Feltrinelli,
Korda'yı ziyaretinden elde ettiği ve daha önce görülmemiş olan bu fotoğrafla
Avrupa'da, Che’nin imajını yayarken İrlandalı sanatçı </span><b style="font-family: arial;">Jim Fitzpatrick</b><span style="font-family: arial;">, onu
yüksek kontrastlı bir çizime dönüştürmek için 1968'de </span><span style="background: white; font-family: arial;"><b>Che Guevara</b> posterinden </span><span style="font-family: arial;">ilham alarak bugün
bildiğimiz kırmızı tuval üzerindeki o ikonik </span><a href="https://jimfitzpatrick.com/product-category/che-guevara-poster-print/" target="_blank"><span style="font-family: georgia;"><b>imajı</b></span></a><span style="font-family: arial;"> da doğuruyordu.</span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Korda ise, İtalyan bu girişimci yayıncıya karşı kin tutmadı</span><b style="font-family: arial;">
“Onu hala affediyorum çünkü bunu yaparak onu ünlü yaptı” </b><span style="background-color: white; font-family: arial;">dedi. Fakat 2000
yılında votka markası Smirnoff, bu fotoğrafı reklamlarında kullandığı an her
şey değişti. Korda, </span><b style="font-family: arial;">“Ticari nesnelerin reklamları dışında, fotoğrafın Che’nin
anısını yaşatmaya ve dünyadaki sosyal adaleti sağlamaya çalışanların yararına
kullanmasına karşı olmadığını” </b><span style="background-color: white; font-family: arial;">söyledi ve açtığı bütün davaları kazandı.
Kazandığı tazminatı da, çocuklara ilaç satın alması için Küba sağlık sistemine
bağışladı.</span></div><div><i style="font-family: arial;"><span style="mso-fareast-language: TR;"><br /></span></i></div><div><i style="font-family: arial;"><span style="mso-fareast-language: TR;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh61dSkMnK-dWDS4Zc9vsUdxeZA9KBJs3bpEQESt4ugzO_6zsppHJdxLc5wNCTWTadNpv_iAaWQEUO9Gz-mh2oikIqDaMkcQane13v8-BAkjr8xw6HYKCHrwrabI6TsgyRNbuRd-avDD5z8-TK6g6UEs2FcBnS5Go8W50xxWT4mb7NcI3QWCyISFgwR/s1076/che%20yn.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1076" data-original-width="1076" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh61dSkMnK-dWDS4Zc9vsUdxeZA9KBJs3bpEQESt4ugzO_6zsppHJdxLc5wNCTWTadNpv_iAaWQEUO9Gz-mh2oikIqDaMkcQane13v8-BAkjr8xw6HYKCHrwrabI6TsgyRNbuRd-avDD5z8-TK6g6UEs2FcBnS5Go8W50xxWT4mb7NcI3QWCyISFgwR/w400-h400/che%20yn.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span class="css-901oao"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 8.0pt;">Korda’nın 20. yüzyılın bir insana ait en
meşhur en çok çoğaltılan fotoğrafı.<o:p></o:p></span></span></p></td></tr></tbody></table>Coubre </span></i><span style="font-family: arial; mso-fareast-language: TR;">patlamasından bir gün sonra Korda’nın çektiği
işte bu fotoğraf artık birini temsil etmiyordu, o bir hayaletti. Objektif
açılıp kapandı ve yakalanması zor bir adamın o görüntüsü yakalandı. 1966
yılındaki büyük <i>Tricontinantal</i> konferansı sırasında her yerde görüldü. <b>Che,
1965 yılında Küba’dan ayrılıp ortadan kaybolduğunda herkes onu arıyordu.</b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Böylelikle Cezayir, Gana, Çin gibi ülkeleri dolaşan </span><b style="font-family: arial;">Che; 24 Şubat 1965’de Cezayir’deki konuşmasıyla uluslararası</b><span style="font-family: arial;"> </span><b style="font-family: arial;">sahnede</b><span style="font-family: arial;"> </span><b style="font-family: arial;">son kez görünmüş oldu.</b></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Yüksek
tirajlı </span><i style="font-family: arial;">Paris Match </i><span style="font-family: arial;">dergisi, </span><b style="font-family: arial;">“Che nerede”</b><span style="font-family: arial;"> diye
soran bir makale yayımladığında, Korda’nın çektiği portre tam sayfa yine
manşetti ve O, artık Feltrinelli sayesinde </span><i style="font-family: arial;">Paris Match</i><span style="font-family: arial;">'in </span><i style="font-family: arial;">(istemeden
de olsa)</i><span style="font-family: arial;"> katkısıyla her yerdeydi. Kod adı herkesin ağzındaydı: </span><span style="font-family: arial; mso-bidi-font-weight: normal;"><b>Che!</b></span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Sıradan insanlar
tarafından değiş tokuş edilen ve değiştirilen görüntüler, alternatif bir
meşruiyet sunarken, bir toplumu yöneten temsil rejimlerine meydan
okur. İmgelerin etkililiğinin ve canlılığının tanıklığı, yaptıkları şeyde,
insanların sonuç olarak ne yaptıklarında, formun neyi başarmasını
beklediklerinde ve neden beklentiler olduğunu gösteriyor.</span></div><div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPVE-prF3tkO1VQOs-LshTpHABZQvmXAatRPkDC246Ixli2pfhPd51nGZxS79Cfy4DxfKjl4ne-Fp5UWDHR5jzFyisCktl9peiUqvspfRLD7tvricEA6YrcYrsFbzGnXjF6U8hv2Wcd2VpfHmY-eueGGDjPEVa9LdLwKKCt0urKpoaZ8ZwLX2hvyEp/s2048/paris%20match%20che.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="954" data-original-width="2048" height="186" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPVE-prF3tkO1VQOs-LshTpHABZQvmXAatRPkDC246Ixli2pfhPd51nGZxS79Cfy4DxfKjl4ne-Fp5UWDHR5jzFyisCktl9peiUqvspfRLD7tvricEA6YrcYrsFbzGnXjF6U8hv2Wcd2VpfHmY-eueGGDjPEVa9LdLwKKCt0urKpoaZ8ZwLX2hvyEp/w400-h186/paris%20match%20che.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 8.0pt;">Fransa’nın
en köklü magazin dergilerinden Paris Match, Gerillalar (Les
Guerilleros) başlığıyla Temmuz 1967'de “Che nerede” diye
soruyor. Başlığının yer aldığı başka bir fotoğrafla Havana'daki Plaza de
la Revolución'da toplanan Kübalılardan oluşan bir kalabalıkla kendi kendine
cevap verir gibi Korda’nın Kahraman Gerilla’sını iki tonlu bir
versiyonunu bir afiş üzerinde sanki “İşte burada” diye yanıt
veriyor.<o:p></o:p></span></p></td></tr></tbody></table></div><div><span style="background-color: white; color: #050505; font-family: arial; white-space: pre-wrap;">Ve Che'nin </span><span style="background-color: white; color: #050505; font-family: arial; white-space: pre-wrap;">portresi</span><span style="background-color: white; color: #050505; font-family: arial; white-space: pre-wrap;">, bir fotoğraftan daha fazlası, gezegenin farklı bölgelerinde ortak bir mücadelenin kimliği haline geliyordu.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Artık Che'nin
imajını bir şeyler yapmak için kendine mal eden birinden
bahsetmiyoruz. Bunun yerine kes yapıştır, kolaj yap, grafiğe uygula,
duvara port-art tarzı vb. grafiti kültürüne sürekli etkileşim paylaşımı yapıp,
Che’nin yüzü ifade içerisinde kolektif bir ara yüz ve kolektif bir kanal haline
geliyorsa sorun yok.</span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Görüntünün
akışkanlığı, hem katıldığı kültürel akışlar tarafından oluşturulur hem de
bilgilendirilir, çünkü akışlarda gezinme konusunda devrimciler, hepimiz daha
ustayız.</span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; font-family: arial;">Korda’nın </span><b style="background-color: white; font-family: arial;">Kahraman
Gerilla</b><span style="background-color: white; font-family: arial;">’sı gelecek
nesillerde dönüşümsel olarak, O’nu sınıflandırma, açıklama, eleştirme,
tanımlama veya yanıtlama çabalarına meydan okumaya devam edecek. </span><b style="background-color: white; font-family: arial;">Che
yaşıyor... </b></div><div><div>
<p class="MsoNoSpacing"><b><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: black; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; background: black; color: white;"><span style="font-family: arial;"></span></span></b></p><blockquote><span style="font-family: arial;"><b><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: black; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; background: black; color: white;">*</span></b><b><span style="background: white; mso-fareast-language: TR;"> </span></b><span style="background: white; mso-fareast-language: TR;">Che Guevara'nın <span>Bolivya'daki
gerilla savaşındaki metinleri</span> Fidel Castro tarafından Feltrinelli'ye
teslim edilir. Amaç, Che'nin tanıklığının ve düşüncelerinin uluslararası
yayılmasına katkıda bulunulmasıdır. Kitap kapağında yine Korda’nın fotoğrafı
kullanılır, <a href="https://www.lafeltrinelli.it/libri/ernesto-che-guevara/diario-bolivia/9788807830013" target="_blank"><span style="color: #3d85c6;">Feltrineli Vakfı</span></a> yayından elde dilen karın tamamı Latin Amerika'daki devrimci
hareketlere bağışlanması amaçlamaktadır der. </span></span></blockquote><span style="background: white; mso-fareast-language: TR;"></span><o:p></o:p><p></p></div></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-39119652036775839462020-07-29T00:19:00.059-04:002023-09-30T19:07:56.363-04:00Diktatörlük ne işe yarar?<span style="font-family: arial;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><p class="MsoNoSpacing"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7Ov2P-qa_qb9RS-vP8N4q34EvJrIXNKQ6nElMe9GKDwlymCMQ5HndVwEASgIpkYbK6W-fjpamkKaXgPws88-rnX3D3qsPGZPIn5EVIL5cwkdgvrU68rBcXFKXTvNOr3TrbAASeTFJHImNATF1bzM1_yeuCICmIevEj0YWY1ihmT_C8kj_LYFYBfpj2XQ/s1920/diktat%C3%B6rler.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="891" data-original-width="1920" height="186" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7Ov2P-qa_qb9RS-vP8N4q34EvJrIXNKQ6nElMe9GKDwlymCMQ5HndVwEASgIpkYbK6W-fjpamkKaXgPws88-rnX3D3qsPGZPIn5EVIL5cwkdgvrU68rBcXFKXTvNOr3TrbAASeTFJHImNATF1bzM1_yeuCICmIevEj0YWY1ihmT_C8kj_LYFYBfpj2XQ/w400-h186/diktat%C3%B6rler.png" width="400" /></a></div>Çok konuşurlar, karşılarındaki kişi veya grubun ne
düşündüğünün, ne söylediğinin bir önemi yoktur, bu nedenle dinlemeyi pek
sevmez, dinlemezler. En çok da, kendilerine sadık kalabalık halk kitleleri
önünde konuşmayı severler. Kullandıkları dil ve yaptıkları vurgulamalar ile
kitleleri coşturmayı iyi bilirler. Konuşmanın içeriğinin ise pek bir önemi
yoktur, söz konusu olan, gaz ve toz bulutundan ibarettir zaten.<br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--><o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Genelde yüksek sesle; din ve milliyetçilik üzerine bir
şeyler mutlaka dinleyicisini öfkelendirecek şeyleri avazları çıktığı kadar
bağırır, inanmadıkları şeylerin doğruluğuna bakmadan bağırırlar. Kendi
yalanlarına kendileri de inanır, karşısındakini de daha çok inandırırlar.</p><p class="MsoNoSpacing">
Devam edelim.<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p class="MsoNoSpacing">Diktatörlük nedir ve ne işe yarar?</p><p class="MsoNoSpacing">Kelimenin kökeni Roma imparatorluğuna Sezar'a kadar gider. Tarihte ilk diktatör de Çin hanedanlığının kurucusu Çi Şi Huang’dır. Yani şu Çin seddini inşa eden ilk Çin
imparatoru. Ardından da Roma hanedanlığına bağlı imparatorlar gelir. Askeri diktatörlük
dışında Hitler örneğinde de olduğu gibi genelde seçim yoluyla iktidara
gelirler. Diktatör olmanın halka, millete, vatana faydası nedir, ne işe yarar sorusuna verilebilecek belki de en iyi cevap; kendileri dışında kimseye faydaları olmamasıdır. </p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing">Şatafatlı hayatları sürsün diye sık sık yalan söylerler. En akla aykırı yalanları büyük bir
rahatlıkla, utanmazlıkla söylerler, yalanları büyüdükçe yalan söyleme
rahatlıkları daha da artar. Herkese, her konuda vaatlerde bulunurlar. Her
zaman en doğruyu söyler, asla hata yapmaz, hatalarını kabul etmez, özür
dilemezler. Kendilerini insanlığın başına gönderilmiş seçilmiş kişi olarak
görürler. Onlar giderse her şey çöker. Yerleri asla doldurulamazdır.
Alternatifi yoktur. Kendilerinden sonra olsa olsa kıyamet kopar.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Oysa yalnızdırlar. Bulundukları zirveye yaklaşmaya
cesaret eden kişileri, yakınlıklarına aldırmadan acımasızca ezerler. Çünkü
korkaklardırlar.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Neyin ahlaklı olup olmadığına duyarlıdırlar. Her boku
kendilerine görev sayarlar. Sevgilinizle yatıp yatmadığınıza, kaç
çocuk doğuracağınıza kadar. Kendi ahlaksızlıklarını bütünün özel alanlarıymış
gibi ilgi alanlarınıza girerek ahlaksızca yasalar çıkarır, ahlaksızlıklarını
ahlak diye yutturmaya çalışırlar.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Her zaman etraflarında onları çok seven insanlar vardır.
Karısı, çocuğu, ailesi, dostları vardır. Yalandır. Daima onu çok seven, onun
için her şeyi göze alabilecek insanlar vardır, gerekirse yurttaş olmak yerine
kul olmak için ölürler. Yalandır.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Peki, bu uygun ortam ve arka planda kalmış, bastırılmış
duygu ve düşünce ahbaplığı nedir? </p><p class="MsoNoSpacing">Öyleyse biyografiye gidelim;</p>
<p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Adolf Hitler;</b> milliyetçi,
ırkçı ve faşist bir parti olan Nazi Partisi lideriydi. “Führer” (Lider) ve/ya
da (Rehber) gibi unvanları vardı. Alman muhalefetinin korkaklığı sayesinde 1932’de
cumhurbaşkanı oldu. Alman milliyetçi ve muhafazakarlarını etrafında toplamaya
girişti. 1933-1945 dönemi Alman diktatörü, devlet başkanı ve baş komutanıydı.
Yahudi soykırımı en önemli icraatıydı. Sosyal demokratlar ve papazlar dahil
kendisine karşı olan herkese karşı kasap politikası izledi. İçeride kontrölü
tümüyle ele aldıktan sonra dışarıya yöneldi. Doğu Avrupa’da giriştiği
işgallerle dünyayı ikinci büyük savaşa sürükleyerek 52 milyon insanın ölümüne,
70 milyona yakın kişinin sakat kalmasına yol açtı. </p>
<p class="MsoNoSpacing">Ama bundan önce Hitler’i öldürme girişimlerinin çok büyük
bir bölümü kendi yakınındaki kişilerden geldi. Bir bölümü tasfiye edildiği için
intikam duygularıyla, bir bölümü Almanya’yı yıkıma götürdüğüne inanarak, kimisi
askeri açıdan onu yetersiz bulduğundan harekete geçti. Her defasında ya
beceriksizlik ya da düpedüz şansızlık sonucunda Hitler kurtuldu. 1944’te
Hitler’in bir toplantıda patlayan bombadan kıl payı paçayı sıyırması bu
suikast girişimlerinden en ünlüsüydü. Öyle ki, saldırıyı planlayanlar
Hitler'in öldüğünden emin, yeni bir hükümetin kurulması için kolları sıvamış ve
bu nedenle kolayca yakalanmışlardı. İşin gerçeği Hitler’in 44’te bir iç
hesaplaşma yerine 1945’te Sovyet Ordusu, Berlin’e girdiğinde yerin dibinde bir
sığınakta intihar ederek ölmesi daha “yakışır” bir son oldu. Sovyetler
Birliği’ni işgale girişen ordularının yenilgisi ve Kızıl Ordu’nun Berlin’e dek
ilerlemesi üzerine, intihar ederek yaşamına son verdi.</p>
<p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Benito Mussolini;</b> İtalyan Ulusal Faşist Parti lideri, 1922-1943
dönemi başbakanı, 1943-45 dönemi devlet başkanı. Mussolini, yaygın inancın
aksine gücü darbe yaparak ele geçirmedi. İtalya’nın iyi tanınan ancak faşizm
yanlısı olmayan siyasilerinin bölünmüşlügünü ve havadaki şiddet tehdidini göz
önünde bulunduran kral, Mussolini’ye koalisyon hükümeti kurma şansı
tanıdı. İtalyan liderler Mussolini’nin başkaldırısını durdurmak için
orduyu harekete geçirmedi. İktidar olduğunda önceleri liberallerin
desteğini alan Mussolini, diktatörlüğün keskin uygulamalarını birer
birer hayata geçirmeye başlamıştı. İtalya kısa zamanda bir polis devleti haline
getirildi. Kitap ve gazetelere getirilen sansür, seçim sisteminde yapılan
düzenlemeler ve Faşist Parti dışındaki diğer partilerin kapanması gibi
uygulamalar gerçekleştirildi. Nazi diktatörü Hitler’in “Savaş ortağı” ve
faşizmin en önemli liderlerinden biriydi, “Duce” ülkenin tüm problemlerini
çözmeyi vadederek sağ, muhafazakar, milliyetçi ve anti-komünist tüm kesimleri
etrafında toplamaya girişti, “Kahrolsun sermaye" sloganları atmaktan dahi
geri durmadı. İtalyan ırkçı-faşistlerinin yanı sıra iktidarının ilk yıllarında
liberallerin desteğini de alan Mussolini, iktidarını pekiştirince, tüm
muhaliflere karşı katliam politikası izledi. İtalya’yı tam bir polis devleti
haline getirdi. Yürütmenin yüce lideri, başı ve başkomutanıydı. Yasaları buna
uygun yeniden düzenlettirdi. Roma İmparatorluğu’nun kudretli-ihtişamlı dönemine
geri dönüleceğini vaat ediyordu. Arnavutluk, Libya, Habeşistan işgalleriyle ve
Hitler'le birlikte Berlin - Roma Mihver’ini kurarak II. Dünya Savaşı’nın faşist
kamp cephesinde yer aldı. Halkın nefret ettiği faşist lider, faşist kampın yenilgi
sürecinde, 25 Nisan 1945’te, yanındakilerle İspanya’ya kaçarken İtalyan
komünist partizanlar tarafından yakalandı ve birkaç yandaşı ve metresi
Clara Petacci'yle birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Meydanlarda
sallandırılarak teşhir edildi. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b>Francisco Franco;</b> 1939-1975 dönemi İspanya
diktatörü. Irkçı ve faşistti. Sloganı, "Birleşik, büyük ve özgür
İspanya”ydı. İspanya İç Savaşı’nın, (1936-39) Nazi ve İtalyan faşist
devletlerinin yardımıyla işçi ve emekçilerin aleyhine yenilgiyle sonuçlanması
üzerine kurduğu askeri faşist diktatörlük altında on binlerce İspanyol
yurtseveri, ilericisi, devrimci ve komünisti katledildi, zindanlara atıldı,
sakat bırakıldı. Beşinci kol faaliyetleriyle ele geçirilmeyen yerlerde
kitleleri provoke etmek için kara propaganda ve sabotaj yoluyla terör eylemleri
gerçekleştirdi. Gazetelere baskı uygulayarak, yandaşlarıyla sadakatsiz bireyler oluşturdu. Ülke kan gölüne çevrildi. Ekonomik yıkım altında inleyen halk
kitleleri işsizlik, açlık ve yoksullukla boğuştular. II. Dünya Savaşı’nda
faşist kampı destekledi. Dışarıda sömürgelere, içeride farklı etnik kökenlerden
halka karşı ırkçı ve inkarcı saldırı politikaları izledi. Savaş sonrası dönemde
Amerikan emperyalizminin politikalarına bağlandı. 20 Kasım 1975 tarihinde 82
yaşında ölmesiyle Franco dönemi sona erdi. </p><p class="MsoNoSpacing"><b>Fulgencio Batista;</b> Kübalı asker ve diktatör. İlki 1933-1940 arası, ikincisi 1952’den 1959’a olmak üzere iki sefer Küba başkanlığı yaptı. İlk döneminde seçimle başa gelirken, ikinci seferde Küba devrimiyle yerinden edilene kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğini alan bir diktatör olarak hareket etti. Batista, otoriter Gerardo Machado rejimini deviren 1933’teki Çavuşlar Darbesi sonrası etkili bir biçimde tüm siyasi gücü kendi elinde topladı. Batista teröre başvurmaktansa, çevresindekileri hoş tutarak denetimini pekiştirme yolunu seçti. Böylelikle ordunun, devlet memurlarının ve örgütlü işçilerin desteğini kazandı. Kendini sosyalist olarak tanımlayanlar ve demokratların oyuyla 1940’ta cumhurbaşkanı seçildi. İktidara tekrar gelince ABD’den lojistik, askeri ve maddi yardımlar aldı ve kendi oluşturduğu 1940 anayasasını askıya alıp grev hakkı gibi birçok siyasi özgürlüğü kaldırdı. Batista’nın politikaları Küba’da zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da derinleştirip orta sınıfı yok etti. Küba’daki ekilebilir arazinin yaklaşık %70’i yabancıların elinde olmasıyla beraber şeker plantasyonlarının çoğu ABD vatandaşlarına aitti. Batista’nın hükümeti ülkenin ticari çıkarlarından ve Havana’daki kumar, uyuşturucu ve fuhuş işlerini kontrol eden Amerikan mafyasıyla anlaşmalarından doğrudan çıkar sağlayarak, kara paranın merkezi oldu.</p><p class="MsoNoSpacing">Onun iktidarda olmadığı sekiz yıl süresince Küba'da yozlaşma alabildiğine yayıldı ve kamu hizmetleri çöküntüye uğradı, bu nedenle 1952 yılında yeni bir askeri ayaklanma yoluyla tekrar iktidara gelmesi halkın geniş kesiminde onay gördü. General Batista, aslında Çavuş’tu ve “solcu” görünümlüydü. Öyle ki, Batista’nın kabinesinde Sosyalist Halk Parti’den iki bakan bile vardı. Bu komünist partiler, Castro ve arkadaşlarına karşıydı. Küba 1800’lü yıllarının sonuna doğru Amerika Birleşik Devletleri ile ilişki kurmadan önce sömürgeci İspanya otoritesinin en istikrarlı, en güvenilir ülkesiydi. Amerika Birleşik Devletleri sayesinde Küba, İspanya sömürgesi olmaktan kurtulunca bu kez ABD mandası oldu. Ekonominin tüm kilit sektörleri Amerikan şirketlerinin eline geçti. 1952’de iktidarda olan Batista bu kez üniversiteyi, basını ve kongreyi denetimi altına alan zalim bir diktatör oldu, ekonominin çöküntü içinde olmasından yararlanarak büyük miktarda parayı zimmetine geçirdi. Amerika’nın Küba'yı içki, kumar ve fuhuş merkezi yapmasına göz yumdu. Sonunda, 1959 sonbaharında Fidel Castro ve Che önderliğindeki devrimci güçlerin başlattığı saldırıya yenik düşerek devrildi. Küba devrimi sonucu Batista ve takipçileri yaklaşık 40 milyon Amerikan dolarıyla Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmak zorunda kaldı. Batista’ya sürgüne gittiği Portekiz’in yanı sıra İspanya tarafından da kalıcı sığınma hakkı verildi. Castro’nun suikastçıları kendisini öldürmeye yönelik eylem planını uygulamadan iki gün önce, 1975'te İspanya’da öldü.</p>
<p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Muhammed Rıza Şah Pehlevi;</b> </b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">1941-1979 dönemi İran Şahı. İngiliz - Amerikancı diktatör. Babası Rıza Pehlevi, Şehinşah (Kralların kralı) ve Sayeh-eh-Hodah (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) İran’ı küresel güç yapma iddiasındaydı. Pehlevi hanedanlığı, rejimi <span class="py34i1dx">laik</span>, <span class="py34i1dx">milliyetçi</span>, <span class="py34i1dx">militarist</span> ve <span class="py34i1dx">anti-komünist</span> bir rejimdi. Ülke genelindeki ayaklanmalarla 1921’lerde darbeyle iktidara geldi. Onlardan biri de Rıza Şah'ın yaptığını gelecekte yıkacak olan ve tersinden de aynı şeyleri yapacak olan gerici İslamcı faşist <span class="py34i1dx">Ayetullah Humeyni'ydi. </span>Rıza Şah ülkenin kadınlarını İslam'ın getirdiği örtünmekten kurtarmak istiyordu ama gücünün yerleşmesini beklemek zorundaydı. Destekçileri örtünmenin kadınların sosyalleşmesi ve çalışmasına fiziki olarak engel olduğunu söylüyorlardı. Babası Rıza Şah ülkedeki medrese eğitimine son verdi. Artık modern okullar açılmıştı. Çocukların okula gitmesi gerekiyordu. Rıza Şah, İran'ın ancak bilinçli bir halka sahip olursa ayakta kalabileceğine inanıyordu. Eğitim reformu da din adamlarınca eleştirildi, din adamları insanlara “Okullar oğullarınızı <span class="py34i1dx">kafir</span>, kızlarınızı <span class="py34i1dx">fahişe</span> yapmak için eğitiyor” sloganıyla camilerde boy göstermeye başladılar. Babası Rıza Pehlevi'nin Güney Afrika'ya sığınmasından sonra reformcular tarafından oğlu <span class="py34i1dx">Muhammed Rıza Pehlevi</span> tahta çıktı. Koyu baskıya ve işkenceleriyle ünlü istihbarat örgütü Savak’ın gerçekleştirdiği katliamlara dayanan iktidarı, artan muhalefet sonucu sürdürülemez duruma geldi. 1979’da patlak veren büyük kitle ayaklanmasının sonucu İran’ı terk etmek zorunda kaldı. Amerika sığınmasını kabul etmedi. Mısır’a sığındı. İngiliz emperyalizmi tarafından iktidara getirildi yine aynı istikrarsız yolla iktidardan götürüldü. İran’da hakkında idam cezası verilmişti. </span></p><p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Augusto Jose Ramon Pinochet;</b> 1973’te ülkenin seçilmiş devlet başkanı olan ve solcu Halk Birliği’nin temsil eden Marksist Salvador Allende’yi deviren Amerikancı darbenin lideri. Darbeye karşı iktidardaki sosyalist ve komünist partilerin başını çektiği Unitad Popular (Halk Birliği) herhangi bir direniş örgütleyemedi, aslında darbe geliyorum diyordu. Aradan yıllar geçti, 1974’te, eski anayasayı yürürlükten kaldıran cunta yönetimi, ardından tüm yetkilerin Pinochet’e devrini sağladı. Devletin "başı"ydı. Yönetimi altında Şili’yi korkunç bir karanlığa gömdü, on binlerce kişi onun emriyle katledildi, dönemi işkencelerle, yargısız infazlarla, yolsuzluklarla ve emekçi halka dönük acımasız bir ekonomi politikayla anıldı, binlercesi gözaltında kaybedildi, binlercesi sürgün edildi. Ülke ekonomisi uluslararası tekellerin talanına açıldı. Dış borç yükü yıldan yıla katlandı; işsizlik, açlık ve yoksulluk artarken grev ve direnişler yasaklandı. Koyu baskı koşullarına karşın halkın direnişiyle sarsılan iktidarını sürdürmek için sıkıyönetimler ilan etti. Kendisini "Ömür boyu senatör" yapan yasa çıkardı. Şili Komünist Partisi de diktatöre anlayacağı dilden yanıt vermeye karar verip, eski çizgisini değiştirerek, 1986’da, baskılar artınca Şili Komünist Partisi tarafından kurulan bir silahlı örgüt Pinochet’ye suikast için düğmeye bastı, suikast girişimi başarısızlığa uğradı. Ancak büyüyen halk muhalefetiyle iktidarı giderek sarsılıyordu. Londra’da olduğu bir sırada İspanya mahkemelerinin suç duyurusuyla tutuklandı. Yaşlılığı gerekçesiyle Şili’ye dönmesine izin verildi. 2006’da, ev hapsinde tutulurken hesap vermeden öldü.</p><p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Anastasio Somoza Debayle;</b> </b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">1967-1979 döneminde Nikaragua devlet başkanı; Amerikan iş birlikçisi, halk direnişi sonrasında ülkesinden kaçtığında Amerika'ya kabul edilmeyen diktatörlerden biri. Bazı faşist diktatörler ise devrildikten sonra öldürüldü. Nikaragua’nın zalimi Anastasio Somoza bunlardan biriydi, Sandinistler tarafından alt edildikten sonra 20 milyon dolarla birlikte kaçtığı Paraguay’da devrimci bir örgütün saldırısından kurtulamadı. Praguay’a sığındı ve oradayken, Devrimci Halk Ordusu (ERP) adlı Arjantinli örgüt üyeleri tarafından öldürüldü.</span></p><p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Jorge Rafael
Videla Redondo;</b> 1976-1981 dönemi Arjantin devlet başkanı ve
"Başkomutan." Bütün yasama yetkilerini elinde toplayan, muhaliflerini
ölü ve diri olarak helikopterlerden denize attırmakla, öldürttüğü devrimci
gerillaların çocuklarını kaçırıp izini kaybettirmekle ünlü diktatör. İşçilerin,
emekçilerin, ilerici ve devrimcilerin, işçi ve kamu emekçileri sendikalarının,
muhalif politik partilerin azılı düşmanı. On binlerce insanı zindanlara kapatan
ve binlercesini katlettiren cunta başı. Amerikan emperyalizminin uşağı ve
sermaye tekellerinin emirindeydi. 1985’te yargılanıp ömür boyu hapse mahkum
edildi. 1990’da çıkarılan bir aftan yararlanıp dışarı çıktı. Arjantin tarihinin
en lekeli dönemine imza atan bir katil olarak tanındı.</p>
<p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ferdinand Emmanuel
Edralin Marcos</b>; 1965-1986 dönemi Filipinler devlet başkanı ve
diktatörü. Amerikan emperyalizmi desteğindeki diktatörlüğü altında halk inim
inim inlerken, kamu mallarının yağmalanması ve yolsuzluklar yönetimin markası
oldu. Kamu işletmelerinin yönetimine akrabalarını yüksek maaşlarla dolduran,
büyük yolsuzluklara imza atan, milyarlarca doları aile ve akraba çetelerinin
kasalarına aktaran Marcos, ülkeyi sıkıyönetimlerle ve yoğun baskı ortamında
yönettikten sonra, gelişen muhalefet sonucu kaçarak Hawai’ye sığındı.</p><p class="MsoNoSpacing">
<!--[endif]--><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNoSpacing"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Alfredo Stroessner
Matiauda;</b> 1954 ve 1989 yılları arasında Paraguay'ı yöneten askeri
diktatör. Diktatörlüğü döneminde Paraguay, ikinci emperyalist paylaşım
savaşı sonrasında Güney Amerika ülkelerine saklanan kaçak Nazi savaş
suçlularının rahat rahat nefes alabilecekleri bir yer haline
gelmişti. Kendisi, Latin Amerika'da 20. yüzyılın en uzun süren
diktatörlüğünü kuran eli kanlı bir liderdi. 1951'de silahlı kuvvetlerin
komutanı, 1954'de ise başkan Federico Chavez'i devirerek, ardından yalnızca
kendisinin aday olduğu bir seçimle devlet başkanlığına geldi. Hemen akabinde
meclisi ve mahkemeleri yandaşlarıyla doldurdu. Daha sonra, art arda başkan
seçilmesini meşrulaştırmak için 1967 ve 1977'de anayasayı iki kez değiştirdi. Tam
altı kez kendisini başkan seçtirdi, tıpkı her diktatör gibi, kurduğu baskı
rejimine karşı çıkanlara ağır baskılar uyguladı. 80'lere gelindiğinde tepkiler
her geçen gün daha da büyüyünce, Şubat 1989'da bir askeri darbeyle
yönetimden uzaklaştırıldı. Yönetimden uzaklaştırıldıktan sonra Brezilya'ya
kaçtı, sonraki 17 yılını sürgünde yaşadı. </p>
<p class="MsoNoSpacing">Sürpriz yok. Bunların hepsi ve onların destekçileri onların diktatör
olmadıklarını söylediler, “Eğer diktatör olsaydım...” diye başlayan cümleler
kurarak, içlerinden geçirdikleri ve fakat şimdilik yapamadıklarına gönderme yaparak
ilerlediler. </p>
<p class="MsoNoSpacing">Diktatörlükte herkes onların düşmanıdır ve onları
yıkmaya çalışır. İşte o zaman yenilgilerini seçmenlerine zafer diye yutturmaya
çalışırlar. Bu hep böyle olmuştur; hepsinin bıraktığı miras ise, kendilerini
nefretle anan milyonlarca insandan başka bir şey değildir.</p>
<p class="MsoNoSpacing">Sonuç mu? Hepsi siktir olup gitti. Tarih çarların, kralların, sultanların,
diktatörlerin arkasından gözyaşı pek dökmüyor. Tarih üstünü başını
parçalayan fanatiklerle de dolu ama tarih halk düşmanı bu bağnaz kraldan çok
kralcıları da yazmıyor. Bir meşruiyetleri yok. Nihayetinde hiçbir iktidar
sonsuz değil ve hiç kimse yenilmez değil. Savundukları er ya da geç halk
yığınlarının çok sesli talebiyle yıkılıp gidiyor. </p>
<p class="MsoNoSpacing">2021 yılına giriyoruz. Türkiye’nin bir diktatöre ihtiyacı var
mı? Tarihten ders alınacaksa, olmaması gerekir; hayır! </p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-size: 13.2px; font-weight: bold;"><span style="background-color: black; color: white;"></span></span></p><blockquote><span style="background-color: black;"><span style="font-size: 13.2px; font-weight: bold;"><span style="color: white;">Benzer yazılar:</span> </span><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="color: white; font-size: 13.2px;">❱</span><span style="font-size: 13.2px; font-weight: bold;"> </span><span style="font-size: 13.2px; font-weight: bold;"><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2021/04/fuhrerin-bayrag_12.html " style="color: #2288bb; text-decoration-line: none;" target="_blank">Führer’in bayrağı</a></span></span></blockquote><span style="background-color: black; font-size: 13.2px; font-weight: bold;"><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2011/07/bi-tarafnza-sokturmayn.html" style="color: #2288bb; text-decoration-line: none;" target="_blank"></a></span><p></p></div></span>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-19789886791958469782020-04-17T22:27:00.107-04:002024-03-08T17:02:57.919-05:00Tüm geleneksel devrimci şemaların dışında bir hareket: Kızıl Ordu Fraksiyonu <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="font-family: arial;"><div style="text-align: left;"><div style="text-align: left;"><div style="text-align: left;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju0nEctI23UTYU7E9lXRBh1AxEt9g9zSgyxm8ZMxj5Cbz75N8zBY1Z2Vx1V2SysdgQ2xCRd69IJB8UexUvQhv0GmIQzHkAjgcshtT2HnxCs_Oc6ZixHqJAIVFjz9Ys2bC93rBocJLBm_nZ53zf9jgTkfG_OZ7dO4g7SCok86X_u8MP1era0ay_KRpp/s1387/raf%20rote%20armee%20fraktion.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="749" data-original-width="1387" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju0nEctI23UTYU7E9lXRBh1AxEt9g9zSgyxm8ZMxj5Cbz75N8zBY1Z2Vx1V2SysdgQ2xCRd69IJB8UexUvQhv0GmIQzHkAjgcshtT2HnxCs_Oc6ZixHqJAIVFjz9Ys2bC93rBocJLBm_nZ53zf9jgTkfG_OZ7dO4g7SCok86X_u8MP1era0ay_KRpp/w400-h216/raf%20rote%20armee%20fraktion.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">Berlin, Vietnam'daki savaşa karşı uluslararası protesto gününden, 1968.</span></td></tr></tbody></table><blockquote>RAF, örnek eylemlerle
sınıf mücadelesinde liderlik rolünü üstlenmek istediğini iddia ederek, kendi
kendini "devrimci avangart" ilan etti. İyi bilinir ki RAF örgütsel
olarak, pratik olarak, kavramsal olarak komünist bir partinin adına layık bir
parçasıydı.</blockquote></div><div style="text-align: left;">1960'ların ikinci yarısında Amerika, Japonya, Fransa ve Batı Avrupa'da büyük öğrenci hareketleri dalgası ortaya çıktı. Bu hareketler sanayi toplumunu ve her tür tahakküm biçimini radikal bir biçimde sorguladılar. Bu hareketlerin ardından ortaya çıkan gerilla grupları ise, 19. yüzyıl sonu anarşistlerini çağrıştıran pratikleriyle tüm "geleneksel" devrimci şemaları bir kenara ittiler.</div></div></div></span></span><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">60'ların ortalarında her
yerde olduğu gibi Almanya'da da öğrenci ve proleter gençliğin mücadele
hareketleri gelişti. Aralık 1966'da, savaş sonrası dönemin yeniden
inşasını izleyen bu büyük ekonomik patlama </span><i style="font-family: arial;">(1967'de tam bir durgunluk olacak)</i><span style="font-family: arial;">
'Alman ekonomik mucizesi'nin sonunun başlangıcı olarak değerlendirilir.</span></div><div><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">İki ana burjuva siyasi
partisi <i>(SPD'nin Sosyal Demokratları ve parlamentodaki koltukların % 90'ını
oluşturan CDU ve CSU'nun Hıristiyan Demokratları)</i>, siyasi hayatı tamamen
kilitleyen 'büyük koalisyonu' oluşturur. Rudi Dutschke liderliğindeki <b>Sosyalist Alman Öğrenci Birliği (SDS)</b>'nin sosyalist öğrencilerinin protestosundan <b>Parlamento Dışı Muhalefet (APO) </b>ortaya çıkar. ABD'nin
Vietnam'daki emperyalist savaşına karşı kitlesel seferberlikler giderek artar.</span></div><div><span><a name='more'></a></span><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div><span style="font-family: arial;">Çatışmalar yoğunlaştıkça Vietnam çatışması uluslararası
öğrenci hareketinde büyük önem kazanır. Che Guevara'nın </span><b><span style="font-family: georgia;"><a href="http://www.infopartisan.net/archive/1967/2667133.html" target="_blank">“Üç kıtaya mesaj”</a></span></b><span style="font-family: arial;"> başlıklı </span><b style="font-family: arial;">“İki, üç daha
fazla Vietnam”</b><span style="font-family: arial;"> konuşması </span><span style="font-family: arial;">Alman öğrenci hareketi için</span><span style="font-family: arial;"> </span><span style="font-family: arial;">önem kazanır.</span></div><div><br /></div><div><span style="font-family: arial;">RAF'ın hikayesi de işte burada başlar..</span></div><div><p></p><p></p><span style="font-family: arial;"><b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Alman 68'i</span></b></span><div><span style="font-family: arial;">
</span><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="font-family: arial;">Almanya’daki öğrenci isyanı Batı Berlin’den başlar. Almanya,
Doğu-Batı çatışmasının artık işaretlerinde ve özellikle de bölünmüş Berlin
kentindeydi. Burada Doğu ve Batı arasındaki zıtlıklar özellikle burada
çarpışır, örneğin, Amerika’nın Vietnam’da askeri kullanımına karşı protestolar
özellikle önemlidir, çünkü bunlar Berlin’deki Amerikan koruyucu gücüne de
yöneliktir. Bu, nüfusun geniş kesimleri arasında bir kutuplaşmaya yol açar;
bu, Amerikalıların kentin Batı kesiminin hayatta kalmasını iki Berlin krizine
borçlu olduğu gerçeğiydi. Öte yandan, sol öğrencilerin ve diğer insanların
siyasi protestoları, öncelikle <b>Nazi yasaları</b> olarak adlandırılan
politik olarak saldırıya uğrayan acil durum yasalarına karşı
yöneltilmişti.</span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Öğrenci isyanlarının ilginç bir şekilde,
o dönemde <b style="background-color: white;">Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD)</b><span style="background-color: white;"> </span>tarafından yönetilen Berlin eyaletinde büyük çoğunluk ile patlak
verdiğinde; başlangıçta, her şeye karşı belirsiz bir protesto
gibiydi. Belki de her şeyden önce, ‘68 isyanının genel bir politik genç isyanı
değil, lise öğrencileri ve özellikle de öğrenciler tarafından bir isyan olduğuydu.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><p class="MsoNoSpacing">Kasım 1968'de Tegeler Weg caddesindeki savaş ve otorite karşıtı eylemleri sırasında
düzinelerce gösterici ilk defa polise taş attı. Çoğu Batı Berlinli için, <b>Parlamento
Dışı Muhalefet</b>’in <b>(APO)</b> gösterileri ve Berlin caddelerindeki isyanlar Federal
Almanya devleti için anlaşılmaz bir baş belasıydı. 3 Şubat 1968'de
Yunanistan'daki askeri cunta diktatörlüğüne karşı gösterilerin yanı sıra o
dönem gerçekleştirilen eylemlere katılan göstericilerin hepsi polis şiddetine
mazur kalmıştı. Daha sonra <b>Kızıl Ordu Fraksiyonu</b>'na<b> (RAF)</b> katılan hemen hemen tüm
aktivistler daha önce polis şiddetine maruz kalmıştı. Aslında 2 Haziran 1967'de
Batı Berlin'de şiddet tırmanmaya başlamış, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin ziyareti
sırasında zaten doruk noktasına ulaşmıştı.</p>
<p class="MsoNoSpacing">1968 Hareketi’nin aktivistlerinin çoğu otoriter devlet
yapısına karşı sosyalizme ve komünizme sempati duymaya başladı. Rudi Dutschke, <b>Sosyalist
Alman Öğrenci Birliği</b>'nin <b>(SDS)</b> açıklanamayan lideriydi, aynı zamanda her gösteri
sırasında sokakta da ön sıralardaydı. 1968’de Batı Berlin, aynı zamanda
sembolik eylemlerin, sokak tiyatrolarının ve olayların adresiydi. <b>SPD (</b><b style="background-color: white;">Almanya Sosyal Demokrat Partisi) </b>muhalifleri, ünlü yazarlar, sanatçılar ve devrimci avukatlar Vietnam'daki
Amerikan savaşına karşı büyük gösterilerde önde yürürken, Batı Berlin'nde SPD'nin
liderliği ve çoğunluğu Vietnam’ın özgürlüğüyle birlikte Batı Berlin'in özgürlüğünün
savunulması gerektiğine de inanıyordu ve Vietnam'daki savaşa karşı önce sosyal demokratlar
olarak protesto ediyorlardı. </p><p class="MsoNoSpacing"><o:p></o:p></p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Bağlantılı olarak, <b>Kızıl Ordu Grubu</b>’nun ve diğer grupların şiddeti kendiliğinden
ortaya çıkmadı. Bunun öncesinde SDS'nin ideoloğu olan Rudi Dutschke'nin de dahil olduğu çeşitli strateji tartışmaları
yapıldı. Dutschke, 1966/67'de Che Guevara'nın </span><i style="font-family: arial;">gerilla teorisinin</i><span style="font-family: arial;"> Almanya'daki ve özellikle Batı Berlin'deki
duruma aktarılmasını savunuyordu.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span style="font-family: arial;">Che Guevara’nın </span><span>devrimci ve gerilla savaşı</span><span style="font-family: arial;">, aşırı solcular arasında bir pop ikonu gibi saygı görüyordu. Che’nin silahlı eylemlerle devrimci kıvılcımın köylülüğe sıçramasına izin veren </span><i style="font-family: "Times New Roman";"><span style="font-family: georgia;">foko</span></i><span style="font-family: arial;">'culuk teorisi “profesyonel” devrimciler grubu tarafından “Gerilla savaşı” teorisi basitçe benimsenemedi, “metropol” koşullarına uyarlanmalıydı. </span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bir şehir gerilla fikri, Dutschke'nin SDS katılımından önce katıldığı “Yıkıcı
eylem”den başlayarak hem </span><b><i>Tupamaros Batı-Berlin (TW)</i></b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">’den hem
de <b>Tupamaros Münih</b>’ten ortaya çıktı. RAF, öğrenci hareketi tarihi olmasaydı bu mümkün olmazdı. SDS içinde şiddet ve yıkıcılık konusunda, sadece militan
eylemler değil, aynı zamanda <b>Tupamaros</b> örneğini kullanan gerilla faaliyetleri
hakkında da tartışmalar yaşandı. Bazılarının iddia ettiği gibi RAF,
öğrenci hareketinin bir çürüme ürünü değildi, aksine tarihi öğrenci hareketinin
içine girmişti.</span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQxkQQqFx6MmbdeAruEZTsXl2SYDpYWn-0bRrwZOKS7iZD6hOmU7CiLP6Rgx-7RjqZljusHhyphenhyphenUs78U5YJiLvaV5dhROhdQ0Wl5uKDt_JXPQkhxyUhYpJFIKfCzQLNReMMfvwlNtrEo7-s/s1578/Rudi-Dutschke.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="874" data-original-width="1578" height="221" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQxkQQqFx6MmbdeAruEZTsXl2SYDpYWn-0bRrwZOKS7iZD6hOmU7CiLP6Rgx-7RjqZljusHhyphenhyphenUs78U5YJiLvaV5dhROhdQ0Wl5uKDt_JXPQkhxyUhYpJFIKfCzQLNReMMfvwlNtrEo7-s/w400-h221/Rudi-Dutschke.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: 10.6667px;">Sosyalist Alman Öğrenci Birliği (SDS)'nin daveti üzerine Uluslararası Vietnam Kongresi toplandı. 17 Şubat 1968'deki Vietnam Kongresi, 1968 Hareketi’nin doruk noktasıydı. SDS’nin teorik lideri Rudi Dutschke, 1960'lı yılların öğrenci hareketlerinde Almanya'nın en tanınmış lideri olarak kabul edilirdi. Bild gazetesini çıkaran Alman Springer yayınevi göre de Dutschke açıkça şiddetten uzak durmasına rağmen RAF’ın entelektüel sorumlusu olarak gösterildi. 1968 Alman isyanının en çarpıcı figürüydü. </span></td></tr></tbody></table><span style="font-family: arial;">1967’de İran Şahı Pehlevi’nin Almanya'yı ziyaretini protesto etmek isteyen öğrencilerin eylemleri sırasında, Benno Ohnesorg isminde bir genç polis tarafından başından vurularak öldürülür. Ohnesorg’u vuran polisin serbest bırakılması ve medya patronu </span><span style="font-family: arial;">kodaman Axel Springer medyası tarafından düzenlenen bir basın kampanyasının ardından, bir yıl sonra 1968’de öğrencilerin lideri konumundaki Rudi Dutschke’ye yönelik suikast girişiminden sonra tüm Almanya’da öğrenci gösterileri olur, kundaklama ve saldırılar birbirini izler, olaylar iyice kontrolden çıkar. </span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Peşi sıra Ohnesorg’un polis tarafından vurulması ve fotoğrafı deyim yerindeyse Almanya '68 Hareketi’nin simgesi haline gelir. '67 bu kuşak için bir kırılma noktasıdır, Alman '68'i buradan doğar. </span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Üniversiteler işgal edilir, gösterilerin sonuçları ağırdır; yüzlerce yaralı, binlerce tutuklamayla sonuçlanır. Alman şehirlerinde öğrenci gösterileri polisle <b>Paskalya isyanları</b> olarak bilinen çatışmalara dönüşür. </span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Gudrun Ensslin, Benno Ohnesorg'un öldürülmesinden sonra endişelerini şöyle ifade eder: </span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><blockquote>“Hepimizi öldürecekler. Ne tür domuzlarla savaştığımızı biliyorsun. Bu, Auschwitz'in neslidir. Auschwitz'den sorumlu kişilerle tartışılamaz. Silahları var ve bizde yok. Kendimizi silahlandırmalıyız.” </blockquote></span></div>
<p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><o:p></o:p></span></p><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Çok sayıda genç akademisyenin devlete güvendiği bir zamanda gerçekleşen rahatsız edici bu olaylar silsilesi kendini hem suçlu hisseden hem de kendine güvensiz burjuva seçkinlerinin bir kısmını, öğrenci isyanına karşı tarafsızlığını koruyamayacak şekilde sarsar. </span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="font-family: arial;">Tabi silahı seçenlerin, tepki gösterenlerin, değiştirmek isteyenlerin hikayesi de. Protestodan direniş çizgisinde önderliksiz anarşistlerin, RAF gençlerinin de silahı seçmesi de...</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">1968'deki Paskalya olaylarında on binlerce gösterici ve birçok ülkeden
delegasyon Vietnam'daki savaşa karşı ve dünya devrimi için büyük bir kongre
için Batı Berlin'de toplanır. </span><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1967 yılında Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Ulrike Meinhof tarafından kurulan örgüt, </span></span><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">2 Nisan 1968’de </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Frankfurt’un iki büyük mağazasını gece vakti bombalar, süper marketler yakılır. RAF, bu </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">yakma eylemleri ile adını duyurmaya başlar.</span></span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">1968 2 Nisan'ında, Frankfurt'ta iki büyük
mağazada yangın bombaları bir gecede patlar. İki gün sonra Andreas Baader,
Gudrun Ennslin, Thorwald Proll, Horst Söhnlein tutuklanır. Yargılama
sırasında yangının Vietnam'daki soykırıma karşı ilgisizliği protesto etmek için
neden olduğunu ilan ederek, </span><span style="font-family: arial;">Amerika’nın Vietnam’da gerçekleştirdiği soykırım karşısında kamuoyunun kayıtsızlığına ve halktaki devrimci potansiyeli harekete geçirmek için bu yola başvurduklarını söyleyip </span><b style="font-family: arial;">eylemli propaganda</b><span style="font-family: arial;"> anlayışını savunurlar. On dört ay hapis yattıktan sonra şartlı tahliye edilirler.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">13 Haziran 1969'da şartlı tahliye edilirler, ancak yeni bir
hapis cezası riskiyle Baader, Ennslin ve <span style="background-color: white;">Astrid </span>Proll, Paris'e sığınmak zorunda kalır.
Ağustos 1969'da SDS kendini fesheder ve Eylül'de benzeri görülmemiş grevler
dalgası meydana gelir. </span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Nisan 1970'te Andreas Baader, rutin bir kontrol
sırasında Batı Berlin'de tutuklanır. </span><span style="font-family: arial;">Ünlü sol görüşlü dergi </span><em style="font-family: arial;">Konkret'in</em><span style="font-family: arial;"> yazı işleri müdürü Ulrike Meinhof savunmayı üstlenir.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><br /></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>RAF - Rote Armee Fraktion (Kızıl Ordu Fraksiyonu),</b> <span style="background-color: white;">politik olarak dünya çapındaki '68 Hareketi içerisinden doğmasının ve pratik olarak da 14 Mayıs 1970’de Andreas Baader’in tutsaklıktan kurtarıldığı silahlı eylemle </span></span></span> <b>Federal Almanya Cumhuriyeti</b>'nin en uzun süre devam edecek olan komünist silahlı grubu RAF doğar.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span face="Arial, sans-serif" style="background: white; font-size: 10pt;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><span style="background: white;">5 Haziran 1970'te, RAF’ın ilk kamuoyu
açıklamasını Berlin merkezli anarşist bir dergi </span><b><span>Agit</span><span> 883</span></b></span><span style="background-color: white; font-family: "MS Gothic"; font-size: 10.6667px;">✱</span><span style="font-family: arial;"><span> </span></span><b><span style="color: #2288bb;"><span style="font-family: georgia;"><a href="https://socialhistoryportal.org/raf/5298 " target="_blank">Kızıl Ordu'nun inşası</a></span></span></b><span style="font-family: arial;"> metnini
yayınlar. Gudrun Ensslin imzalı bu bildiri, RAF'ın ilk programatik
bildirisidir.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Haziran'dan Ağustos 1970'e kadar, birkaç RAF militanı Horst Mahler, Andreas Baader, Gudrun Ensslin, Ulrike Meinhof, Peter Homann ve
Brigitte Asdonk Ürdün'deki bir Filistin kampına gidecek ve burada "silahlı mücadele" için eğitim alacaktır. Orada, Filistin
devrimci solunun temsilcileriyle tartışır ve gerilla savaşı için eğitim alırlar.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">Almanya'ya döndüklerinde, birkaç banka soygununa ve bombalı
saldırılara karşı eylemler başlatırlar. 15 Haziran 1972'de
Ulrike Meinhof, Hannover yakınlarındaki Langenhagen'de tutuklanır ve Baader'in kurtuluşuna
katılmaktan 1974'te sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır.</span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div>
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF’ın bir bildirisinde şu sözler silahlı mücadelenin
sebebini ortaya koyar:</span><br />
</span><blockquote class="tr_bq">
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">“Silahlı mücadeleyi şimdi örgütlemenin doğru olup
olmadığı, bunu yapmanın mümkün olup olmamasına bağlıdır ve mümkün olup olmadığı
da ancak pratikte sınanabilir." (...) </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">"Ş</span><em><span style="font-style: normal;">imdi ateş etmeyen, örtünün altında yatan ilk kişi olur."</span></em><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span></span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="font-family: arial;">RAF, yukarıdaki anlayışı benimsediği için silahı seçer. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<em><span style="font-style: normal;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></em></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF liderlerinden Gudrun Ensslin, iyi kotarılmış başkaldırı eylemlerinin Alman devletini sertliğe sevk ederek tahakküm istencini ele vermeye mecbur edeceğini düşünüyordu. RAF, savaş sonrası demokrasinin kırılgan kurumlarının altında, Nazilerin ordu-endüstri kompleksini ayakta tutan ve bir türlü dinmek bilmeyen coşkusunu seziyordu.</span></span></span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFzZ385NEDNA4uTl_nfDZ0r3X3gdGBwtcW-m_a6xg0sl-v-AEfNJl6VsUlPd_dEXfdWkUrmMoX4J3hwM8Usj-8Acy-MkY6XNI7pdEi1VDcfwkNg2ZTwpfxWuFtv9MeWYp_wJOhdYvi9GI/s1598/raf+rote+fraktion.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="897" data-original-width="1598" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFzZ385NEDNA4uTl_nfDZ0r3X3gdGBwtcW-m_a6xg0sl-v-AEfNJl6VsUlPd_dEXfdWkUrmMoX4J3hwM8Usj-8Acy-MkY6XNI7pdEi1VDcfwkNg2ZTwpfxWuFtv9MeWYp_wJOhdYvi9GI/w400-h225/raf+rote+fraktion.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;">31
Ekim 1968 Frankfurt am Main'de Frankfurt Kaufhausbrandstifter Davası'nda hükmün
açıklanmasından önce. Thorwald Proll, Horst Söhnlein, Andreas Baader ve Gudrun
Ensslin. Mahkemede pop yıldızları gibiler. <o:p></o:p></span></p></td></tr></tbody></table></span><span style="font-family: arial;">RAF, 1970 yılında Andreas Baader'ın serbest
bırakılmasıyla, yeraltından işletilir ve Andreas Baader, Gudrun
Ensslin, Horst Mahler, Ulrike Meinhof ve </span><span style="background-color: white; font-family: arial; white-space: pre-wrap;">Monika Berberich</span><span style="font-family: arial;"> bunun merkezindedir. </span><span style="font-family: arial; text-indent: 15px;">1968-70 yılları arasında ö</span><span style="font-family: arial;">nce Berlin’de, daha sonra tüm Federal Almanya’da devlete ve özel sektöre ait binalara, </span><span style="font-family: arial; text-indent: 15px;">özellikle polis ve mahkeme binalarına yönelik bombalama ve kundaklama eylemlerinde </span><span style="font-family: arial;">bulunmuşlardı.</span></div>
<span style="font-family: arial;"><br />
</span><div class="MsoNoSpacing">
<span style="font-family: arial;"><o:p></o:p></span></div>
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF anarşizm ve Marksizm’in cephaneliğinden beslenirken aynı zamanda gücünü, savaş sonrası planlamacıların hayata geçirdiği bir şehir manzarasında sınıyor, eylemlerini planlamak için Frankfurt ve Hamburg’un çok katlı binalarına çekiliyordu. RAF üyeleri Frankfurt, Stuttgart, Hamburg ve Berlin arasında gizlice mekik dokuyor, savaş sonrası planlamacıların mantığını saptırmak istercesine çok katlı binalarda kiraladıkları daireleri rehineler için hücrelere çeviriyorlardı.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><div class="MsoNoSpacing" style="font-family: "Times New Roman";"><span style="font-family: arial;"><b>Springer Basın Grubu'na karşı eylem ve RAF'a karşı basın kampanyası</b></span></div><div class="MsoNoSpacing" style="font-family: "Times New Roman";"><span style="font-family: arial;">19 Mayıs 1972'de </span><span style="font-family: arial;"><b>RAF</b></span><span style="font-family: arial;">, </span><span style="font-family: arial;"><b>2 Haziran Hareketi</b></span><span style="font-family: arial;">’nin iki komandosuyla birlikte Springer Yayınevi'nin merkezinde iki bomba patlatır, olaydan beş gün sonra Alman radyosuna yazdığı bir mektupla, işçilerin yaralandığından pişmanlık duyduklarını ayrıca Benno Ohnsorg’un polis tarafından vurulmasına da atıfta bulunduğunu açıklarlar.</span></div><div class="MsoNoSpacing" style="font-family: "Times New Roman";"><p class="MsoNoSpacing"></p><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;">31 Mayıs 1972'de Springer basını, RAF'ın Stuttgart şehrinde bomba patlatmak istediğini duyurarak psikolojik savaş kampanyası başlatır. Springer medyası; RAF’ın futbol maçları sırasında stadyumlara roket fırlatarak, çocukları rehin alacağını, bir şehrin su kaynaklarını siyanürle zehirlemeyi planlayacağına dair söylentileri yayıyor. Dedikodular, Brigitte Mohnhaupt ve Bernhard Braun'un davası sırasında yapılan açıklamada RAF mahkumları tarafından yalanlar. Bu psikolojik savaş, RAF'ın biriktirdiği sempatiyi hedeflemektedir.</span></p></div>Dönemin bir anketi ise, Almanların % 20'sinin RAF'ın bir üyesini saklayabilmek için yasal işlemlere girmeyi kabul edeceğini gösterir. </span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF, Baader - Meinhof Grubu olarak bilinse de </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;">Avrupa’nın en tanınmış kent gerilla örneklerindendi. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Fakat Alman </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;">karşı-devrimin yazarları, </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;">polis ve istihbarat aygıtı</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;"> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">‘Baader - Meinhof çetesi' olarak onları itibarsızlaştırmak için böyle lanse etmeyi seviyordu. Oysa RAF, </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;">Nisan 1971’de “Şehir gerillası konsepti” isimli strateji belgesiyle kendi politik ve ideolojik temellerini formüle</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;"> etmesinin yanında kendisini </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">radikal Marksist - Leninist sol görüşlü bir örgüt olarak tanımlıyordu.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF, Amerika’da <b>Kara Panterleri</b>, Filistin grupları ve
Latin Amerika'nın <b>Tupamaro </b></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><i>(</i></span><i><span style="background-color: white;"><b>Tupamaro Ulusal Özgürlük Hareketi</b>; kısaca </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>MLN-T</b> olarak da bilinen örgüt, 1960'larda ve 70'lerde Uruguay'da sol kanatlı kentsel gerilla grubuydu)</span></i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">gerillaları gibi diğer ülkelerde hayran oldukları
grupların unsurlarını birleştiren bir kentsel gerilla gücü olmaya başladı. RAF,
Batı Avrupa toplumlarındaki ve Ulusal Sosyalist Alman geçmişindeki faşist
eğilimlere karşı çıkan sistemden, özellikle Alman devletine nefretle
doluydu.</span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF ideolojik ve örgütsel anlayışlarının gelişiminde Mao,
Che Guevera, Blanqui ve Latin Amerikalı kent gerilla örgütlenmelerinin
fikirlerinden oldukça etkilenmişti. G. Schelm, </span><i>“Kızıl Ordu Fraksiyonu: Bir kent
gerillasının anatomisi”</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> başlıklı yazısında “1969 yılında yayımlanan Brezilyalı
devrimci Carlos Marighella’nın yazmış olduğu ‘Şehir Gerillasının Elkitabı’nın
RAF’ın inşasında temel örgütleyici kılavuz olarak etkisi
bulunmaktadır” der. Zaten 1975’te RAF tutsakları <i>Der Spiegel</i> dergisiyle
yaptıkları bir röportajda; “Dün Lenin için Bolşevik kadro partisinin karşılığı,
bugün sermayenin çok uluslu örgütlenmesi, emperyalist baskının içeriye ve
dışarıya doğru uluslar ötesi yapılanması koşullarında, gerillada ifade bulan
proleter karşı iktidar örgütüdür” diyerek RAF’ın örgütsel modeli Leninist
Parti modeliyle kıyaslama içindedir diye kendilerini tarif ediyorlardı. </span></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3DSvi7_HwXX-ZXBKQH8_EQBlGXXMXCE187BgwOjj-g4QZknXm12dIj2qBQJjltRx-ht_6mU15GPUmJ2LgmbtZhFsBJckJJtL9zDp_T2DxQ4e9QuMN8XK6OBjZoQ-LEWeJ4DmXv0JQ74I/s1600/raf+fraktion.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="897" data-original-width="1598" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3DSvi7_HwXX-ZXBKQH8_EQBlGXXMXCE187BgwOjj-g4QZknXm12dIj2qBQJjltRx-ht_6mU15GPUmJ2LgmbtZhFsBJckJJtL9zDp_T2DxQ4e9QuMN8XK6OBjZoQ-LEWeJ4DmXv0JQ74I/s400/raf+fraktion.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 10.6667px;">RAF, 20 yıldan fazla bir süre Federal “Almanya” Cumhuriyet’in emperyalist sistemine karşı savaştı. 1971'den 1998'e kadar faaliyetteydi. 70’ler de benzeri milyonlarca poster, RAF üyelerini aramak için kullanıldı, 1971'de postanelerde, lamba direklerinde ve Batı Almanya'daki mağaza pencerelerinde bu posterler vardı. Ulrike Meinhof'un yer aldığı bu posterlerden binlercesi Batı Berlin'de yayınlandı. Ulrike, örgütün en çok arananlar listesindeydi.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ulrike Meinhoff, RAF’ın önderlik yapısını şöyle tanımlıyordu:</span><br />
<blockquote class="tr_bq">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="background-color: white;">"</span><span style="background-color: white; box-sizing: inherit;">Biz demokratik merkeziyetçilikten söz etmiyoruz, çünkü Federal Cumhuriyet metropollerinde kent gerillası merkeziyetçi bir aygıta sahip olamaz. O bir parti değildir, önderlik işlevlerinin tek tek birimlerden, gruplardan başlayarak kolektif biçimde geliştirildiği politik askeri bir örgüttür.” <i>(</i></span><i><span style="background-color: white;">Batı Avrupa’da Silahlı Mücadele Üzerine, Mayıs 1971)</span><span style="background-color: white;"> </span></i></span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Diğer RAF tutsaklarının siyasi savunmalarında da, RAF savaşçıları arasında kurumsal bir önderlik hiyerarşisinin olmadığı her zaman netlikteydi.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1968 yılındaki eylemden dolayı yakalanan Andreas Baader dört yıl ceza giymiş, Yargıtay kararı gelmediğinden 14 ay sonra serbest bırakılmış, tekrar 1970’de yakalanmıştı. Aynı yıl Mayıs ayında </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="white-space: pre-wrap;">Monika Berberich ve </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ulrike Meinhof’un yardımı ile cezaevinden kaçan Baader, bir süre Filistin gerilla kamplarında arkadaşları ile eğitim görmüş ve daha sonra Almanya’ya dönerek devrimci şiddet eylemlerine başlamıştı.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1976 yılında “Şehir Gerillasının Kuruluşu” adlı bir açıklama yaparak kendilerini önce grup olarak tanıtan örgüt, proleter enternasyonalizmin emperyalizme karşı savaşını verebileceğine inanmakta ve uluslararası kurtuluş savaşlarının büyük kent gerillası ile gerçekleşeceğini savunmaktaydı.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF, bombalama, suikast, adam kaçırma, soygun eylemleriyle adını duyurmuştu. Geçmiş dönemde ABD ve NATO üslerini de hedef alan örgüt, Körfez Savaşı sırasında Bonn’daki ABD elçiliğine karşı eylem düzenlemiş, ancak herhangi bir kayıp vermemişti. </span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Almanya’nın en etkin ve bilinen örgütüydü ve kendini şehir gerillası olarak tanımlıyordu. RAF 1970'lerden 1998'e kadar faaliyetteydi ve özellikle 1977 yılında <i>Alman Sonbaharı</i> olarak bilinen ulusal krize yol açan eylem dahil pek çok kanunen ağır suç sayılan eylemleri, ü</span>stelik de en ağır baskı ve yok etme saldırıları altında yaptı. </span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Buna karşılık Batı Alman hükümeti, RAF'ı “Bir terörist örgüt" olarak tanımlamıştı. </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">J2M</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(</i><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><b>2 Haziran Hareketi </b>Batı
Berlin merkezli anarşist militan bir gruptu)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> ve </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">SHK</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> gibi diğer Alman militan gruplarıyla bağlantı içindeydi ve seksenli yıllarda İtalyan solcu grubu </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Kızıl Tugaylar</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, Belçikalı solcu grup </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Savaşan Komünist Hücreler</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, Filistinli solcu grup <b>FKHC</b>, </span><span face="arial, helvetica, sans-serif"><i>(<b>Filistin Kurtuluş Halk Cephesi)</b></i></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, Fransız solcu grup </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Action Directe</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(</i><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><b>Doğrudan Eylem</b> - Fransa'da 1979 ile 1987 yılları arasında etkinlik
gösteren silahlı anarşist komünistler</i><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> ve İrlandalı örgütler </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">PIRA</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(Geçici İrlanda Cumhuriyet Ordusu, destekçileri tarafından da <b>Provos</b> olarak anılan sosyalist cumhuriyetçi bir örgüt)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> ile de bağlantılar kurdular.</span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF’ın diğer örgütler ve akımlarla ilişkisine gelince, bu
konuda birinci sırayı belki de anarşizm alır. Bunlar komün örneğine dayanan ve anti-burjuva bir yaşam tarzını benimseyip uygulayan anarşistlerdi. Esasında </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>Hash Asilleri </b>ve<b> </b><b>2 Haziran Hareketi</b>'ni oluşturan bu karma anarşist yapılar çevresinden birçok kişi ve örgütsüz
a</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">narşistler sonrasından RAF’a katılmıştı. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Uç legal sola karşı
gitgide daha sertleşen ve nükleer karşıtı hareket, ev işgalleri, feminizm gibi
yeni sol platformlardan uzaklaşan dışarıdaki RAF üyeleri kendilerini
hapistekilerle dayanışmaya adarlar. Bu amaçla kurulan </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Kara İmdat </b><span face="arial, helvetica, sans-serif"><i>(anarşist eğilimliydi)</i></span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"> </b><span face="arial, helvetica, sans-serif">ve</span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"> Kızıl İmdat</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> <i>(</i></span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Marksizm’e yakın)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">dayanışma örgütleri arasındaki ilişkilerin güçlenmesiyle birlikte anarşistlerle
RAF arasındaki yakınlaşma artar. </span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1977’den sonra <b>RAF</b> ve </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">2 Haziran Hareketi</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">
militanları yeraltında birleşir. 1976’dan sonra da otonom olarak adlandırılan
anarşizan gruplardan RAF’a katılmalar devam eder. Teorik düzeyde anarşist düşünceye yakın olan RAF, sonradan yazıda da anlatıldığı gibi Marksizm'e kendini yakın hissedecektir.</span><br />
<div class="MsoNoSpacing">
<o:p></o:p></div>
</div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDHBY6cASfccXejY7bjiz8M0UqyRoIY1yTGqx5XLEvSgp3fR_8Zw1PxhefOK9YHNmyAf_21cNkkw3Yj3GGvkIP4aBEetp48UbZ7lBcoPn-Hvcm63MZZZnLYmtWWr8J52K5UcLmcM9OAKU/s1600/baader2.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDHBY6cASfccXejY7bjiz8M0UqyRoIY1yTGqx5XLEvSgp3fR_8Zw1PxhefOK9YHNmyAf_21cNkkw3Yj3GGvkIP4aBEetp48UbZ7lBcoPn-Hvcm63MZZZnLYmtWWr8J52K5UcLmcM9OAKU/s400/baader2.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Andreas
Baader, birinci nesil RAF'ın tartışmasız lideriydi. RAF’ın kurucusu olduğu kadar genç
nesillerin çağdaşlara sorusuydu. Baader-Meinhof filmi sinemalara geldiğinde o
zamanın gizli hayranları RAF'ın da hayranı oldular, çünkü O’nun havalı olduğunu
düşünüyorlardı. 1972'de yakalanmasından sonra, RAF'ın asıl amacı hapsedilen
Baader'i serbest bırakmaktı, o kadar önemli bir liderdi. Öyleydi de. O,
proletaryanın öfkesi, devrimci şiddetiydi.<o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Hapishane dönemi ve Stammheim davası</b></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF üyeleri teker teker tecrit hücrelerine kapatıldı ve yalnızca akrabalarının iki haftada bir ziyaret etmesine izin verildi. Ensslin her üyeye verilen takma adla işleyen bir “Bilgi sistemi” geliştirince, dört mahkum tekrar iletişime geçti ve savunma avukatları sayesinde mektuplaştı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Tecrit edilmeye karşı pek çok açlık grevi başlattılar, zorla müdahalerle yemek yemeye zorlandılar. Holger Meins 9 Kasım 1974'te öldü. Protestolar nedeniyle mahkumların durumları biraz iyileştirildi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">İkinci kuşak RAF'çılar bu sırada ortaya çıktı, bu hücreler hapishanedekilerden bağımsız sempatizanlardı. Bu durum 27 Şubat 1975'te, Hıristiyan Demokratik Birliği'nin Berlin başkan adayı Peter Lorenz'in <b>2 Haziran Hareketi</b> tarafından kaçırıldığında iyice belirginleşti. Lorenz'i kaçıranlar tutuklu arkadaşlarının bırakılmasını istediler. Hiçbiri cinayetle yargılanmadığı için serbest bırakıldılar, dolayısıyla Lorenz de serbest kaldı. Bu olay RAF'ın ikinci kuşağına cesaret verdi ve 24 Nisan 1975'te Stokholm'deki Alman büyükelçiliği RAF üyelerince basıldı; Başbakan Helmut Schmidt'in ileri sürülen istekleri yerine getirmemesi nedeniyle iki rehine öldürüldü. Rehin alanlardan ikisi RAF militanları tarafından yerleştirilen bombaların patlamasıyla ertesi gece öldü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">21 Mayıs 1975'te Baader, Ensslin, Meinhof ve Raspe'nin yargılanmasına başlandı. Bu, belki de o güne kadar yapılmış en gergin ve çekişmeli Alman ağır ceza davası oldu. Bundestag <i>(Alman Parlamentosu)</i> önceden ceza muhakemesi kanununu değiştirmişti, <span style="font-family: arial;">öyle ki tutuklu RAF'çılar ile ikinci kuşak arasında bağlantı kurmakla suçlanan savunma avukatlarının çoğu dava sürecinin dışında bırakılmıştı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">9 Mayıs 1976'da Ulrike Meinhof hücresinde hapishane havlularından yapılmış bir halatla asılmış halde <i>(katledilmiş olarak)</i> bulundu. Yapılan soruşturmada, başka iddiaların aksine kendini astığı sonucuna varıldı. Diğer teoriler ise gruptan dışlandığı için intihar ettiği yönündeydi. Bir diğer "güçlü" teori de Alman devleti tarafından öldürüldüğüydü. </span></span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">'</span>76'da yetkililer Meinhof'un hücresinde "intihar etmiş" bulunduğunu duyurunca, intihar sözü RAF militanları tarafından tamamen dışlandı: Ulrike Meinhof, RAF içindeki önemi
nedeniyle öldürülmüştü. Meinhof kısa bir süre önce, kız kardeşine tehdit
edildiğini ve kendisine öldüğü söylenirse yetkililerin onu öldüreceğini
söylemişti. Bu cinayeti takip eden günler, dünya çapında Fransa,
Avustralya, Federal Almanya, İtalya, Yunanistan vb. gibi ülkelerde yüzlerce protesto
eylemi ve silahlı eylemlerle sonuçlandı. </span></div><p class="MsoNoSpacing"><span style="font-family: arial;"><o:p></o:p></span></p><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;">RAF üyelerinden biri olan Irmgard Möller ise 22 yıllık tecrit cezasından sonra yaptığı bir söyleşi de şunları demişti:</span></div>
<blockquote class="tr_bq" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">"Ulrike Almanya'da çok tanınan bir insandı. Bir savcı şöyle bir itirafta bulunmuştu: "Ulrike'yi çıldırtmalıyız ki herkes bu örgütte deliler olduğuna inansın." Onun beyni üzerinde araştırmalar yapmayı bile denediler. Deli olduğunu ispatlamak için tabii. Daha önce de, Ulrike özgür olduğu sırada, illegalite koşullarındayken bir gazetede Ulrike'nin intihar ettiği haberi çıkmıştı. 1972 başlarındaydı bu olay. İntihar nedeni olarak da Ulrike'nin arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşmesi verilmişti. Ama o sırada Ulrike benim yanımdaydı ve haberi beraber okumuştuk. Bu haberi çok tehlikeli bulmuştuk. Cezaevinde Ulrike ölü bulunduğunda da aynı haber gazetede çıktı. Haberde Andreas ve Gudrun'la ayrılığa düştüğü için intihar ettiği yazılıydı. Bu haber tüm gazetelerde ve ölü bulunmasının hemen ardından çıktı. Uluslararası bir araştırma komisyonu incelemeler yaptı. Kendisini astığı iddia edilen havlu ile yapılan denemelerde, bunun bir insanı taşıyamayacağı ve hemen koptuğu belirlendi. Yani Ulrike'nin kendini o havluyla asabilmesi mümkün değildi. Doktorların araştırmaları sonucunda Ulrike'nin boynunun asılmadan önce kırılmış olduğu ortaya çıktı. Davalar o dönem yeni başlamıştı ve deliller toplanıyordu. Ulrike'nin kendisini öldürmesi için hiçbir neden yoktu."</span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF'ın eylemleri dava sırasında da devam etti; 7 Nisan 1977'de Federal Savcı Siegried Buback, şoförü ve koruması kırmızı ışıkta beklerken iki RAF üyesi tarafından öldürüldü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">28 Nisan 1977'de davanın 192. gününde, kalan üç sanık, birçok cinayet, cinayete teşebbüs ve terörist örgüt oluşturmak suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDuZFQbmzQu4u9oSUSYOzrb9EbDcyFuWRIAHb9F76XXjbInydG7ZWsJfXtHht7DIsS1VsiOIDqLzIU9cdQigLTDWeovXJKlQPi8eBOe7ZFh8gPRNQrb69W_fEr4Rfsb4CCKBTmV8N0GHQ/s1600/gudrunensslin.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDuZFQbmzQu4u9oSUSYOzrb9EbDcyFuWRIAHb9F76XXjbInydG7ZWsJfXtHht7DIsS1VsiOIDqLzIU9cdQigLTDWeovXJKlQPi8eBOe7ZFh8gPRNQrb69W_fEr4Rfsb4CCKBTmV8N0GHQ/s400/gudrunensslin.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Gudrun
Ensslin, bir Papazın kızıydı fakat o sadakatsizliği ve silahı keşfetti. RAF
denince Baader ve Meinhof akla gelir. Önyargıları yıkmak gerekir. RAF'ın ilk
neslinin önde gelen güçlerinden biriydi. Lider Andreas Baader'in kız
arkadaşıydı ve eski RAF üyeleri tarafından RAF'ın entelektüel lideri olarak
tanımlanırdı. Ensslin’de Baader-Meinhof gibi öznedir. Politik tartışmalar devam
ede dursun; RAF, aslında Ensslin’dir.<o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1977 “Alman” Sonbaharı</span></b></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Haziran 1970’de, RAF’ın kuruluşundan kısa süre sonra, üyelerinin büyük bir kısmı, Filistinli <b>El-Fetih</b> örgütünün eğitim kamplarında gerilla ve savaş taktikleri konusunda askeri eğitim almak üzere Ürdün’e gitti. </span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF yasal örgütlerle doğrudan bağ kurmayı reddetmekle birlikte, illegalite koşullarında varlığını güvencelemek için yasal sol içerisinde çok sayıda ilişki kurmaya ihtiyaç duyuyordu ve özellikle 70’li yıllarda sempatizan ve destekçilerinin sayısı da oldukça yüksekti. 150 binden fazla polisin takibata dahil olmasına, çok sayıda Alman ve uluslararası istihbarat örgütüne, idam cezasının tekrar uygulanması tartışmalarının başlamasına, yasalarda ciddi ağırlaştırmalara gidilmesine ve burjuva basının devasa karalamalarına rağmen, RAF sol hareketin dışında da çok ilgi görüyordu.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Çok sayıda tutuklanmaya, ihanet ve ajanlara, sokaktaki ve tutsak savaşçılara yönelik psikolojik ve fiziki imha saldırılarına, yasal koşullarda yaşayan sempatizan ve destekçilerine yönelik saldırılara rağmen, kendilerini feshettikleri tarihe değin, varlıklarını ve sürekliliklerini on yıllar boyunca korudular. </span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="font-size: 13.2px;"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">30 Haziran 1977'de, Dresdner Bank müdürü Jürgen Ponto, başarısız kaçırma girişiminin ardından, Oberurse'deki evinin önünde vurularak öldürüldü. Kaçırma olayına karışan RAF'çılar Brigitte Mohnhaupt, Christian Klar ve Ponto'nun vaftiz kızı Susanne Albrecht'ti.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span style="background-color: transparent;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Mahkumiyet</span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> kararını izleyen günlerde eski SS subayı ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin eski üyesi olan ve Alman İşveren Cemiyeti'nin başkanı ve Batı Almanya'nın en güçlü sanayicilerinden olan Hanns Martin Schleyer kaçırıldı. 5 Eylül 1977'de şoförü sokağın ortasında karşısına çıkan bebek arabası yüzünden durmak zorunda kaldı. Arkalarındaki polis eskortu, zamanında duramadığı için Schleyer'in arabasına arkadan çarptı. Maskeli beş eylemci, üç polisi ve şoförü öldürdü ve Schleyer'i rehin aldı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Daha sonra federal hükümete, Staamheim'dakiler dahil on bir militanın salıverilmesini talep eden bir mektup gönderildi. Bonn şehrinde, Helmut Schmidt'in başkanlığında bir kriz komitesi oluşturuldu. Komite anlaşma yapmak yerine Schleyer'in yerini tespit etmesi için polise zaman kazandırmak amacıyla oyalama taktiğine başvurdu. Aynı zamanda, hapishanedekilere iletişim yasağı konularak yalnızca hükümet memurlarının ve hapishane papazlarının ziyaretine izin verildi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>Lufthansa uçağının<span style="text-align: justify;"> kaçırılması</span></b></span></span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Almanya Federal Polis Bürosu zamanının en büyük insan avını başlattı ve devlet krizi bir aydan fazla sürdü. Kriz 13 Ekim 1977'de İspanya Mallorca'dan Frankfurt'a giden Lufthansa uçağı RAF adına Filistinli gerillalarca kaçırılınca doruğa ulaştı. Dört Arap'tan oluşan grup uçağın kontrolünü ele geçirdi. Sonradan Züheyir Yusuf Akaçe olduğu anlaşılan önderleri kendisini uçaktakilere Kaptan Mahmut olarak tanıttı. Uçak yakıt almak için Roma'ya indiğinde Akaçe, Schleyer'i kaçıranlar gibi kimi taleplerde bulundu: Türkiye'de tutulan Filistinlilerin ve RAF üyelerinin serbest bırakılması taleplerini yenileyerek, kendilerine 15 milyon dolar ödenmesini <o:p></o:p></span>talep ediyordu.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bonn kriz bürosu taleplere karşılık vermemeye karar verdi ve uçak Larnaka üzerinden önce Dubai'ye ardından Aden'e uçtu. 16 Ekim'de kaptan pilot Jürgen Schumann, işbirliğine yanaşmadığı gerekçesiyle bir devrim mahkemesinde yargılanarak öldürüldü. Uçak 2. kaptan pilot Jürgen Vietor tarafından tekrar havalandı ve Somali Mogadişu'ya uçtu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg64XjUPZ50r10uLuseJ3HdFWh_s4sey6oS5WNVCG2ZedfmiC9SSOxkweIK2Gf0PMVBKkQEgrCl8PUCvmDHyzEfVcQUAuyBUZsfcTqUsp5BZWJHNeORv00gpE5Ui5MPz_WmwS7ueysqO0/s1600/ulrikemeinhof.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg64XjUPZ50r10uLuseJ3HdFWh_s4sey6oS5WNVCG2ZedfmiC9SSOxkweIK2Gf0PMVBKkQEgrCl8PUCvmDHyzEfVcQUAuyBUZsfcTqUsp5BZWJHNeORv00gpE5Ui5MPz_WmwS7ueysqO0/s400/ulrikemeinhof.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 10.6667px;">Ulrike Meinhof, RAF’ın beyni, Andreas Baader örgütün gövdesiydi. Bununla birlikte, o kilit bir üyeydi. Sosyalizmin kitlelerin kendi eylemiyle kurulabileceğine inanmıştı. Meinhof, polis tarafından kamu profilleri ile aranan Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun ilk üyesiydi. Zaten yeraltı birliğinin de en ünlüsüydü.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: arial;">Federal yüksek mahkemesinin başında olan ve Bonn'dan gizlice ayrılan Hans-Jürgen Wischnewski tarafından yürütülen riskli bir operasyon hazırlandı. 18 Ekim'de Avrupa saatiyle gece yarısını beş geçe uçak Alman federal polisinin elit timi olan GSG 9 güçlerinin sekiz dakikalık baskınına uğradı. Baskın sırasında dört Filistinli gerilla öldürüldü, dört RAF üyesi vuruldu, üçü olay yerinde öldü. Yolculardan ciddi şekilde yaralanan olmadı ve Wischnewski Schmidt'e ve Bonn'daki kriz ekibine telefonla operasyonun başarıyla tamamlandığını bildirdi.</span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="background-color: transparent; font-family: arial;"><blockquote>Sonuç ne olursa olsun devlet RAF'a ateş ederken Kızıl Ordu Fraksiyonu, uçağın kaçırılmasıyla Filistin silahlı birliğinin sağladığı destekten her zaman çok gurur duymuştu ve 1998'e kadar geri çekilirken; RAF, bunu dünya devrimci mücadelesinin birleşmesi olarak anladı.</blockquote></span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><span style="background-color: transparent; font-family: arial;">Yarım saat sonra, Alman radyosu Stammheim'daki
tutukluların da dinlediği kurtarma operasyonu haberlerini verdi. </span><span class="css-901oao" style="background-color: transparent; font-family: arial;">18 Ekim 1977 tarihinde g</span><span style="background-color: transparent; font-family: arial;">ecenin ilerleyen saatlerinde RAF
liderlerinden Andreas Baader ensesinden kurşunlanmış, Gudrun Ensslin asılmış ve
Jan-Carl Raspe hücrelerinde kurşunlanmış bulundu. RAF kurucularından Ulrike
Meinhof’da 1.5 yıl önce 9 Mayıs 1976’da tecrit hücresinde asılmış olarak
bulunmuştu. Yaralanan Irmgard Möller hayatta kaldı ve 1994 yılında salıverildi.
Ve yine yaptığı bir söyleşide:</span></div><p class="MsoNoSpacing"><span class="css-901oao"><o:p></o:p></span></p>
<blockquote class="tr_bq" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">"Ulrike ölü bulunduğunda tarih Mayıs 1976'ydı. Eylül 1977'de ben de Stammheim'daydım. Daha önce Hamburg'da kalmış, 1977 başında Stammheim'a getirilmiştim. Çünkü davam başlayacaktı. Açlık grevimiz sayesinde gruplar halinde kalma hakkını elde etmiştik. Ben de bu gruba kondum. O sırada Ulrike ölmüştü. Daha sonra grup sayısının sekize çıkması için yeni bir açlık grevine başladık. Bu olmadı, ama her gün birbirimizle görüşebilme hakkını kazandık. 2 Eylül 1977 günü RAF, İşverenler Sendikası Schleyer'i kaçırdı. Çok ünlü ve nefret edilen biriydi. II. Dünya Savaşı'nda Çekoslovakya'yı işgal eden kuvvetlerin içinde komutan Heidrich'in asistanıydı. Eski bir Nazi'ydi yani. Almanya'da yürütülen mücadele sırasında da sendikalara karşı tavrıyla işçilerin haklarının ellerinden alınması için çalışmıştı. RAF onu 11 tutsakla değiş tokuş yapmak amacıyla kaçırmıştı. Bu olay üzerine, bir arada kalırken hepimiz ayrı ayrı hücrelere konduk ve görüşmemiz yasaklandı. Öncesinde ortak eşyalarımız, yemeğimiz ve kitaplarımız vardı, her şeyimiz ortaktı. Bu haklar elimizden alındı ve hücreyle ilgili bir yasa çıktı. Dışarıyla da ilişkimiz kesilecekti, yani ne avukat ne gazete olacaktı. Hepimiz 7. kattaydık ama ne birbirimizle ne dışarısıyla ilişkimiz vardı. Ingrid Schubert de 7. kata kondu ve dört kişi olduk. RAF'la görüşmeler haftalarca sürdü. Alman hükümeti sürekli olarak Schleyer'in yaşadığına dair deliller istiyordu. </span><span style="background-color: transparent;"> </span></blockquote>
<blockquote class="tr_bq" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF her seferinde buna cevap verdi ve Schleyer'in ölmediğini gösterdi. Haftalarca hiçbir şey olmadı. Alman hükümeti ve polisi bu süre içinde komandoları bulmaya ve Schleyer'i kurtarmaya çalışıyordu. Bu sürece bir son vermek için Filistinli bir grup Lufthansa uçağını kaçırdı. Yani elimizde baskı aracı olarak Schleyer ve Lufthansa uçağı vardı. Uçak bazı havaalanlarına uğradıktan sonra Somali'ye indi. Somali başkanı Etiyopya'yla savaş halinde olduğu için Alman hükümetine kendini sattı. Alman özel timleri uçağa girdi, yolcuları dışarı çıkardı ve Filistinli grubun üyelerini öldürdü. Aynı gece Stammheim'a girerek Gudrun, Andreas ve Jan'ı öldürdüler. Ben de ağır yaralandım. Göğsüme birçok bıçak darbesi almıştım. Bilincimi kaybetmiştim ve günler sonra hastanede kendime geldim. Diğerlerinin öldüğünü orada öğrendim. Ağır yaralanmıştım, zor nefes alıyordum. Ölmememin nedeni de bıçağın kaburgalarıma takılmış olmasıydı. Bıçak biraz daha derine gitseydi ben de ölecektim. Gazetelerde hemen ertesi günü tutukluların intihar ettiği haberi çıktı. Neden olarak da morallerinin bozulmuş olması gösterildi. Bugün bile söyledikleri bu. 'İntihar ettiler, çünkü hiçbiri mantıklı ve normal değildi,' dediler. Tabii bu doğru değildi."</span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHDD63tK4jEbVnPETbqMxJFsAdbMqlWCL8zfOXiaSJF18EwPyKSZYi9K4hmany_yULOAZeHVCjIbve3-wvvWLziIJwpLJfuHyceFPUOSyLUFSx48gm72GbBhyphenhyphenhsx_8IMyQBbkesFhk75w/s1600/Hanns+Martin+Schleyer.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHDD63tK4jEbVnPETbqMxJFsAdbMqlWCL8zfOXiaSJF18EwPyKSZYi9K4hmany_yULOAZeHVCjIbve3-wvvWLziIJwpLJfuHyceFPUOSyLUFSx48gm72GbBhyphenhyphenhsx_8IMyQBbkesFhk75w/s400/Hanns+Martin+Schleyer.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Köln,
25 Ekim 1977’de RAF komando birimi hapishanede tutuklu bulunan arkadaşlarının
serbest bırakılmaları için NSDAP ve eski Hitler Gençliği üyesi <span color="windowtext" style="text-decoration-line: none;">Alman İşveren Birlikleri
Konfederasyonu</span> ve Alman Sanayi Federasyonu başkanı da olan
Hanns Martin Schleyer'in konvoyuna ateş açar ve onu kaçırır. RAF için o
patronların patronudur. Schelyer'in kaçırılmasından 43 gün sonra, RAF “Hanns
Martin Schleyer'in sefil ve yozlaşmış varlığını sona erdirdik” açıklamasının
ardından binlerce poster ve el bildirileriyle Alman polisi tarihinin en büyük
aramasını başlatır. <o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Resmi soruşturmalar bunun planlanmış bir intihar dizisi olduğunu açıkladı ama iddiayı kabul etmeyen teoriler de öne sürüldü. Örneğin Baader'in özellikle birinci kuşak RAF üyeleri için yapılmış yüksek güvenlikli bir hapishaneye silah sokmayı nasıl başardığı tartışıldı. Solak olan Baader kayıtlara göre kendini sağ eliyle vurmuştu ancak ense kökünden giren kurşun alnını delerek dışarı çıkmıştı ki silahı böyle tutarak kendini vurmanın görece zor bir hareket olduğu iddia edilmekteydi. Üstelik bazı kaynaklara göre Baader'in hücresinde ikinci bir kurşun deliği daha bulunması olayı şüpheli hale getiren etkenlerden biriydi. Ayrıca kalbinin üzerinde dört bıçak yarasıyla bulunan Möller'in kendine bunu yapması imkansız değilse bile çok zordu. Stammheim'dan sağ olarak kurtulan tek mahkum olan Möller, hapishanede gerçekleşenlerin bir intihar değil, suikast olduğunu hep söyledi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Resmi olmayan bazı araştırmalar, toplu intiharı açıklamasını reddeder, mahkumların öldürüldüğünü savunur. Stammheim modeli yüksek güvenlikli hapishanelerde ziyaret alanına girmeden evvel tüm avukatların ceplerini boşaltmaları ve ceketlerini doğrulama için görevliye vermeleri gerekmekteydi. Elle ve metal detektörle aranıyorlardı.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Mahkumlar ziyaretten önce ve sonra çırılçıplak soyuluyor, kontrolden sonra da kendilerine yeni bir kıyafet veriliyordu. Dahası, hücresinde asılı bulunan Ulrike Meinhof'un cesedi üzerinde İngiliz doktorların yaptığı inceleme, onun öldürüldükten sonra asıldığını söylüyordu. Yapılan otopside Meinhof'un cinsel organında sperm bulunduğu rapor edilmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">2002 yılında cesedi ailesine teslim edilirken, Meinhof'un kafatasından beyninin alındığı ortaya çıktı. Bunun ortaya çıkmasının ardından beyin ailesine geri verildi.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hücresinde ölü bulunanlardan biri olan Gudrun Ensslin avukatına şöyle yazmıştı: “Eğer benden geriye hiç mektup kalmadıysa ve ölü bulunduysam; suikasta uğramışımdır.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">19 Ekim 1977'de Schleyer'i kaçıranlar, rehinenin idam edildiğini açıkladılar. 1977 sonbaharındaki olaylar II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Almanya'nın yaşadığı en büyük illegal, politik vakalardı ve bu nedenle Alman Sonbaharı <i>(Der Deutsche Herbst)</i> olarak adlandırıldı. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">A</span>lman siyasi yaşamını derinden etkileyen bir dönemi ifade ettiğinden Heinrich Breloer'in 1997 yılında yayımlanan Ölüm Oyunu adlı iki bölümlük belgeseli Alman Sonbaharı'nı anlatır.</span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJeXmfdtbUulVRYxz5kIb_hSMJtDFgYxDYrnuxjSPF1dp0Mkj4DeBl7Xof89LUFMR-GeVjjFs7oGa-wsMX4fO_O8d4NOZNN8Xeuip18xwTyWVWGL1BwndJI-c7T5UgTsCHjwqe7iyXzhA/s703/irmgard+m%25C3%25B6ller.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="703" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJeXmfdtbUulVRYxz5kIb_hSMJtDFgYxDYrnuxjSPF1dp0Mkj4DeBl7Xof89LUFMR-GeVjjFs7oGa-wsMX4fO_O8d4NOZNN8Xeuip18xwTyWVWGL1BwndJI-c7T5UgTsCHjwqe7iyXzhA/w400-h225/irmgard+m%25C3%25B6ller.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Irmgard
Möller, Baader, Ensslin ve Jan-Carl Raspe vurularak veya asılarak öldürüldüğünde,
18 Ekim 1977 sabahı göğsünde dört kez kendini
bıçaklayarak “intihar” girişiminden yaralı olarak kurtulduğu
söylenince, Alman hükümetinin “toplu intihar” iddialarına yanıt olarak bunların
suikast olduğu cevabını verdi. 1972’den 1994 sonuna kadar hiç kesintisiz 22 yıl
cezaevinde, son 14 yılını da tecritte geçirdi. 1994 yılında sağlık nedenleriyle
serbest bırakıldı. Hayatını anonim olarak yaşıyor.<p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><o:p></o:p></span></p></td></tr></tbody></table></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">1980'ler ve 1990'larda RAF</b></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Sovyetler Birliği'nin çöküşü sol kanada büyük darbe vurdu ama 1990'larda yapılan saldırıları hâlâ "RAF" üstleniyordu. Bu saldırılar arasında Ernst Zimmermann adlı bir sanayici; üç kişinin öldüğü Kaiserslautern civarındaki Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri'nin Ramstein Hava Üssü'ne yapılan bombalı saldırı; Siemens şirketinin idarecisi Karl-Heinz Beckurts'ün otomobilinin bombalanması ve Almanya dışişleri bakanlığında önemli bir memur olan Gerald von Braunmühl'ün vurulması vardı.</span></div><div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;"><br /></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hükümetin RAF'ı suçladığı pek çok saldırı oldu ama RAF'ın bu saldırılardaki sorumluluğu kanıtlanamadı. 30 Kasım 1989'da Deutsche Bank'ın müdürü Alfred Herrhausen karmaşık bir bombayla öldürüldü. Nisan 1991'de, Doğu Alman devlet ekonomisinin özelleştirilmesinden sorumlu Treuhand hükümetinin başkanı Detlev Karsten Rohwedder vurularak öldürüldü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1990 yılında Almanya'nın birleşmesinin ardından RAF'ın, Doğu Almanya'nın güvenlik ve istihbarat örgütü Stasi'den mali ve lojistik destek aldığı ortaya çıkarıldı. Bu destekler arasında pek çok RAF üyesine sahte kimlik verilmesi de vardı.</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><div style="text-align: center;"><br /><div style="text-align: left;">1992 yılında Alman hükümeti RAF'ın asıl faaliyet alanının artık eski RAF üyelerinin yakalanması olduğunu ortaya çıkardı. Örgütü zayıflatmak için, eğer RAF saldırılarını durdurursa kimi tutukluların serbest bırakılacağını söyledi. RAF "ilerlemeyi durdurma" kararı aldığını ve hedeflere yapılan saldırılara son vereceğini duyurdu. Son saldırı, görevdeki polislerin etkisiz hale getirilip bombaların yerleştirilmesiyle Weiterstadt'ta yeni yapılan bir hapishaneye gerçekleştirildi. Kimse yaralanmadı ama yaklaşık 50 milyon avronun üzerinde hasar gerçekleşti.</div></div></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF'a karşı son büyük eylem 27 Haziran 1993'te gerçekleşti. Klaus Steinmetz adlı gizli servis ajanı RAF'ın içine sızdı. Sonuç olarak Bad Kleinen'de Birgit Hogefeld ve Wolfgang Grams adlı iki RAF üyesi tutuklandı. Grams ve bir polis, operasyon sırasında öldü. Resmi soruşturma Grams'ın intihar ettiğini söylerken, diğerleri Grams'ın ölümünün polisin ölümünün intikamı olduğunu söyledi.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">20 Nisan 1998'de <i>Reuters</i> haber ajansı Kızıl Ordu Fraksiyonu tarafından RAF’ın kendini feshettiğini açıkladığı </span><a href="http://www.rafinfo.de/archiv/raf/raf-20-4-98.php" target="_blank"><b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">sekiz sayfalık bir mektup aldı</span></b></a><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">. </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF'ın logosuyla imzalanmıştı ve grubun dağıldığını ilan ediyordu:</span></div>
<blockquote class="tr_bq" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>"Yaklaşık 28 yıl önce 14 Mayıs 1970'te RAF bir kurtuluş hareketi başlatmıştı. Bugün bu tasarıyı sona erdiriyoruz. RAF'ın şehir gerillası hareketi artık tarih oldu."</b></span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF günümüzde hala birçok sanatçıyı büyülüyor. Çeşitli filmler, RAF’ın 1968 kuşağı geleneğinde karşı kültürünü yüceltiyor. Ressamlar ve heykeller, yazarlar, tiyatro yapımcıları ve koreograflar. Avusturalyalı-İngiliz oyun yazarı Van Badham'ın oyunu Kara Eller-Ölü Bölge kilit önemdeki RAF üyelerinin eylemlerini ve yaşamlarını anlatırken, 1997 Nobel ödülü sahibi İtalyan oyun yazarı Dario Fo'ysa "Yarın Olacak ve Ben Ulrike, Bağırıyorum" adlı tek kişilik kısa oyunuyla RAF üyelerinin Stammheim'daki hücrelerinde öldürüldüklerini anlatır:<o:p></o:p></span></div>
<blockquote class="tr_bq" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">“Şimdiden cesedimi kaçırıp saklamanızı, avukatlarımı engellemenizi görür gibiyim... Hayır, Ulrike Meinhof'u göremezsiniz. Evet, kendini astı. Hayır, otopsiyi izleyemezsiniz. Hiç kimse izleyemez. Sadece hükümetimizin bilirkişisi, o da zaten kararını verdi. Meinhof kendini astı. Ama boynunda asılma izi yok. Boynunda hiçbir morarma lekesi yok. Buna karşılık tüm vücudu çürük içinde. Öteye gidin, dönün, bakmayın! Fotoğraf çekmek yasaktır, bilirkişi tutanağından bir şey sormak yasaktır. Cesedimi incelemek yasaktır. Yasak. Düşünmek yasak, tahmin etmek, konuşmak, yazmak yasak, hepsi yasak! Evet hepsi yasak! Ama kendi aptallığınıza, her katile özgü bu klasik aptallığınıza gülmemizi asla yasaklayamazsınız.” <i>(Dario Fo, Ben Ulrike, Bağırıyorum)</i></span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><div style="text-align: left;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvI7HwA2DB0rcjd9Nmg4Gcpo0gipXHuzCJEGcFxGTQnOR19VFfKcDECOMtP0z8v9k7gLI155UuJb6-FP4-3afO5WSM9sFIK60mjvLw3SiC1Ha33x8U2zS7iJQf0xGQpSv7vKQGwRJbLgnhx74jzsDf7OW1IbNTydWz7dbGya8ZspXp-jnBXf1P3Ez25P8/s1387/raf%20rote%20army%20fraction.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="749" data-original-width="1387" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvI7HwA2DB0rcjd9Nmg4Gcpo0gipXHuzCJEGcFxGTQnOR19VFfKcDECOMtP0z8v9k7gLI155UuJb6-FP4-3afO5WSM9sFIK60mjvLw3SiC1Ha33x8U2zS7iJQf0xGQpSv7vKQGwRJbLgnhx74jzsDf7OW1IbNTydWz7dbGya8ZspXp-jnBXf1P3Ez25P8/w400-h216/raf%20rote%20army%20fraction.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNoSpacing"><span style="background: white; font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 8pt;">Almanya’da RAF’ın aranıyor posterinden alıntı: Sabine Elke Callsen, Daniela Klette, Andrea Martina Klump, Barbara Meyer. </span></p></td></tr></tbody></table><b>RAF’ta kadınlar</b></div></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Sadece RAF ve 2 Haziran Hareketi’ndeki kadınların yüksek
oranı değil, kadınların silahlı mücadeleye girmesi ya da devlete savaş ilan
etmesi bile kavrayışı ve belirsizliği de bu faktörleri tetikler. Birçoğu
eğitimsel seçkinlerden gelen iyi orta sınıf çevrelerden gelen zeki genç
kadınlardı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bundan dolayı RAF çarpıcı bir şekilde kadın grubuydu
dersek yanlış olmaz. RAF üyelerini aramak için kullanılan posterlere bakıldığında,
aralarında çok sayıda kadın fotoğrafı olduğu görülebilir. Örneğin 40 kişi
arasında 24 kadın olduğunu ve paylarının yüzde 60 ile ortalamanın üzerinde
olduğunu gösterir. Bu kadınların en ciddi saldırılara hazır olduklarına
inanılıyordu. Denebilir ki, RAF'ta kadınların oranı yüzde 60'tı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF üyesi Inge Viett, 1997'de <em><span style="font-style: normal;">günlük bir gazeteyle</span></em> yaptığı
röportajda durumu şöyle açıklıyordu: “Hepimiz feminist hareketten gelmedik
(...) Bilinçli olarak, kadınların bizim için böyle bir kurtuluş sürecinden
geçmek istemedik (...) Sadece karar verdik ve sonra savaştık ve erkeklerle aynı
şeyleri yaptık. Bu bizim için bir erkek-kadın meselesi değildi.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><o:p></o:p></span></div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Kadınlar sadece yardımcı olarak değil, aktif
savaşçılardan çok RAF için bilgi de taşıyorlardı. Bir nevi izciydiler. RAF’ı ve
silahlı mücadele kavramını benimsemişlerdi. Aslında, kadın üyeler RAF içinde
lider pozisyonlarında bulundular. Nisan 1971’de gazeteci Ulrike Meinhof,
yeraltı mücadelesi “Konsept Kentsel Gerilla” için teorik temeli yazıyor ve öne
çıkıyor, Gudrun Ensslin RAF’ın yöneticisiyken beyni de oluyordu. Devletten
gelen “özgürleştirici” ve “gerici” şiddet tartışmaları sürerken Alman medyasına
göre RAF ve 2 Haziran Hareketi’nin kadın üyeleri, “yeni Amazonlar” olarak
tanımlanan aşırı, acımasız ve anarşistti. Öte yandan, RAF’ın kadın üyelerinin kendi
tanımları, kendilerini öncelikle kadınlar olarak değil, silahlı mücadelede “devrimciler”
ve “savaşçılar” olarak görüyorlardı. </span><br />
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg50rsxtt1yuhIxJeizhrvW2X1fwYFf3iQiMv5CASZJhhNn-seRLrIojkXzjJ9lugCIWPzmXAJhNfumiIMK4Uos_2BmeNHj-UNBjMjjYMX-lnPxPHE5ANrjCF8zu7ckKgzqNFP1q1udaJs/s1600/mohnhaupt+brigitte.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg50rsxtt1yuhIxJeizhrvW2X1fwYFf3iQiMv5CASZJhhNn-seRLrIojkXzjJ9lugCIWPzmXAJhNfumiIMK4Uos_2BmeNHj-UNBjMjjYMX-lnPxPHE5ANrjCF8zu7ckKgzqNFP1q1udaJs/s400/mohnhaupt+brigitte.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Brigitte
Mohnhaupt, felsefe öğrencisiydi, RAF’ın cezaevindeki, ikinci kuşak lideriydi.
Ne poliste, ne mahkemede ne de hapiste hiç konuşmadı. RAF’taki faaliyetleri
yüzünden 5 kere ömür boyu hapis cezası aldı, hâlâ konuşmuyor. RAF ideolojiye
bağlılıktır. <o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>İsmin kökeni </b></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="letter-spacing: 0.2px;">Dünya’da illegal sosyalist mücadelenin büyük bir ivme kazandığı 1971 yılında,</span><span style="letter-spacing: 0.2px;"> </span>Alman
öğrenci hareketini daha ileriye götürerek, emperyalizme karşı silahlı
mücadeleye girişen RAF, salt Batı Almanya’da değil dünyada devrimci şiddet ve
silahlı direniş konusunda farkındalık yarattı. <b>Japon Kızıl Ordusu</b> <i>(<b>Japanese Red Army - JRA</b>, 70’li ve 80’li yıllar boyunca Japon hükümeti ve monarşiyi devirmeye adanmış olarak Fusako Shigenobu tarafından 1971 yılında <b>Japon Komünist Birlik</b>’ten ayrışmayla kurulan örgüt) </i>bile RAF'ın isminden esinlenmişti. RAF üyeleri, fraksiyon </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b><i>Fraktion</i></b> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">terimini bir politik oluşum içindeki </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">hizipleşme anlamında değil, bir bütünün parçası olmak anlamında kullanmışlardı.</span><br />
<b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">“Kızıl Ordu Grubu”
adının anlamı</span></b><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF, Kızıl Ordu Fraksiyonu olarak hedef ve ideolojisine
atıfla Sovyet Ordusu’na yakın olarak kendini görüyordu. Ve örnek eylemlerle sınıf
mücadelesinde öncülük etmek istediğini iddia eden ve iyi bilindiği gibi bir
orduya atıfta bulunulduğunu iddia eden, kendi kendini ilan eden “devrimci
avangard” adına yaraşır canavar gibi görünen bir mücadeleyi yürüttü. Mayıs
1970'de Baader’in kaçırılmasından sonra yaygın olan ve bilindiği gibi Gudrun
Ensslin’in kaleme aldığı “Kızıl Ordu’yu inşa edin” kuruluş deklarasyonuyla, kısa
bir süre sonra hayali bir bütüne güvenerek kendine Kızıl Ordu Fraksiyonu adını vererek tıpkı
Sovyet Kızıl Ordusu’nun, Auschwitz'ten hayatta kalan son mahkumları kurtarması
gibi bir fethi amaçlamıştı.</span><br />
<b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF logosunu kim tasarladı?</span></b></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<div class="MsoNoSpacing">
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF logosunun kızıl yıldızı sosyalist, komünist bir simgeydi. İlk
kez, yıldız bir Sovyet AK-47 Kalaşnikof fırtına tüfeği tarafından seçildi. Ancak daha sonra bunun yerine Alman Heckler & Koch MP5
makineli tüfek getirildi. İki silahın ardındaki sembolizm
aynıydı. Her ikisi de, özellikle Üçüncü Dünya’da yaygın olarak bilinen,
yoksullukla mücadele edilmiş silahlardır. Logo ise ismi ile iyi bir uyum içindedir. Yıldız
sosyalist inancı, silah ise militarist benlik algısını gösterir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
</div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Logo tasarımıyla ilgili Baader'in bir zamanlar grafik sanatçısı Holm von Czettritz ile bir değişiklik hakkında konuştuğu </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Andreas Baader'in grafik sanatçısı arkadaşı olduğu söylenir. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Czettritz, <i>TAZ röpartajında</i> “Patates baskısı gibiydi. Ama bir şekilde bunu yapmak istediler” der. Logo muhtemelen RAF tarafından ortaklaşa tasarlanmıştı, ancak Holger Meins'in grafik eğitimi olduğu için tasarımda başrol oynadığına inanılıyor. Nisan 1970’de benzer motifli bir poster tasarlandığı da çeşitli kaynaklar arasındadır.</span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
</div>
<div class="MsoNoSpacing">
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Geleneksel olarak, RAF üyeleri üç kuşaktır. Bunlar; </span>1971 yılında hazırlanan <b>“Şehir gerillası konsepti”</b> <b>(</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>1968-1972)</b>, </span>1982 yılında hazırlanan <b>“Gerilla, direniş ve anti-emperyalist cephe”</b> <b>(</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>1973-1976)</b> ve </span>1992’de hazırlanan <b>“İlerlemeyi durdurma"</b> açıklaması <b>(</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>1977-1998)</b>.<b> </b></span>RAF’ın strateji ve taktiklerinin köşe taşları olarak üç stratejik belgeyle sıralanabilir. Her
nesil, o sırada hapsedilmeyen ve bu nedenle RAF mücadelesinde aktif olabilecek
birkaç üyeden oluşur. </span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="background-color: white; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRPHlzC2UrStWNNVs1OQ4uHQA_uygjZeustm-1TO1hMULBoWIkGYMazNyzOxvam58ybuotVOPg-K0RJhEIFW5RyL5zDeLj2wnpB2yzmTPJnYS9IoSCD7TqINIX-n1WhAMyaYWtxUtjaFw/s1600/rafbdr.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="680" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRPHlzC2UrStWNNVs1OQ4uHQA_uygjZeustm-1TO1hMULBoWIkGYMazNyzOxvam58ybuotVOPg-K0RJhEIFW5RyL5zDeLj2wnpB2yzmTPJnYS9IoSCD7TqINIX-n1WhAMyaYWtxUtjaFw/s400/rafbdr.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">RAF
üyelerinin birçoğu halen yeraltında. Bunlardan birisi de Angela Luther. Luther’in
1971 yılındaki polis kayıtları halen güncel. İnterpol halen web sitesi
üzerinden aranıyor ilanı veriyor. Bu davalar polis ve Alman yargı için büyük
bir yenilgi, RAF’ın zaferiydi. <o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1985 yılında Almanya’da silahlı mücadelenin koşullarının olmadığı gerekçesiyle kendisini fesheden örgüte rağmen <i>(2016 - 2018 yıllarında Almanya’da çeşitli
soygunlar yeraltında faaliyet yürüten yeni jenerasyon RAF’çılara bağlandı)</i> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">örgütün bir kısmı halen cezaevlerinde yatan bir kısmı dışarıda</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> olan bir grup feshetmeye karşı çıkmış ve yaptıkları bazı eylemlerle örgütün devam ettiğini açıklamışlardır. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">RAF’ın birçok eylemi bugüne kadar halen deşifre edilemedi. Pek çok eski RAF savaşçısının kimliği bugün bile polis ve istihbarat tarafından bilinmiyor, bazıları halen yeraltında, aranır durumda ve bugüne değin bulunamadılar.</span></span></div>
<div style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-indent: 15px;"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-indent: 15px;">Avrupalı silahlı mücadele grupları içerisinde, Avrupa radikal aşırı solunun bir kesimi ile bazı aydın ve sanatçılar nezdinde en fazla cazibe uyandırmış olanı RAF'tır. </span></div><div style="background-color: white;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-indent: 15px;"><br /></span></div><div style="background-color: white;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-indent: 15px;">RAF, hakkında en çok konuşulmuş ve garip bir biçimde en az bilinen, bir diğer deyişle en fazla yakıştırmaya maruz kalmış gruptur.</span></div>
<div style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Uluslararası sosyalist devrimci hareketler, anarşistler, Antifa'lar; Baader-</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ensslin-</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Meinhof
grubunun tarihinden ilham almaya devam ediyor.</span></span></div><div style="background-color: white;"></div><blockquote><div style="background-color: white;"><b>» Benzer yazılar: <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2010/02/turkiye-proletaryasnn-ak-yuzu-tekel.html" target="_blank">Kızıl Ordu'yu inşa edin</a></b></div></blockquote><div>
<span face=""arial" , sans-serif" style="background-color: black; font-size: 9pt;"><b><span style="color: white;">» Dip notlar </span></b></span><br /><div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "MS Gothic"; font-size: 10.6667px;">✱</span><b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Agit 883, </span></b><span face="Arial, sans-serif" style="background-color: transparent; font-size: 8pt;">Berlin dergisi Agit 883, 5 Haziran 1970'te
"Kızıl Ordu'nun kurulması" çağrısını yayınladı. RAF'ın ilk halka
açık, programatik beyanı olarak kabul edilir. Agit 883’ün “Kızıl Ordu'yu inşa
edin - Die Rote Armee aufbauen” adlı mektubu RAF’ın ilk metni sayılır. 5
Haziran 1970’te Gudrun Ensslin imzasıyla yayınlanan metnin, RAF kurucuları
Andreas Baader, Ulrike Meinhof ve Ensslin tarafından onaylanan ilk metindir.
Agit 883, 1969’dan 1972’ye kadar Almanya’da özellikle de Batı Berlin’de sol
çevrelerin yayın organı işlevi görüyordu. Agit açılım olarak “ajitasyon”
anlamına, rakamlar ise 883 56 51 derginin hazırlandığı komünün telefon
numarasıydı. </span></div><p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><o:p></o:p></span></p><div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Hash Asilleri,</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> lideri olmayan komünal ve anti-burjuva bir örgüttü. 1970 ve 71’li
yıllar arasında aktif aşırı solu temsil ediyorlardı. Gezici Merkez
Konsey’lerine “Gezgin Tavşanlar Merkez Konseyi” adını vermişlerdi. Hash
Asilleri çevresinden birçok örgütsüz önde gelen üyelerinin polisler tarafından
öldürülmesinden sonra 2 Haziran Hareketi’nin oluşumuna yol açtı. Anarşist 2
Haziran Hareketi kendilerini daha çok hapisteki RAF üyeleriyle dayanışmaya
adamışlardı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Kommune 1,</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> daha çok muhafazakar topluma karşı tepki olarak komün üzerine motive olarak cinsel devrim düşüncesini savunarak 12 Ocak 1967'de Batı Berlin’de kuruldu. Kasım 1969'da çözüldü. Aslında apolitiklerdi. Buradan daha sonra Tupamarolar Batı-Berlin örgütü doğdu. Kommune 1, 1960’ların parlamento dışı Alman öğrenci hareketinin muhalefetinden gelişmişti. SDS <i>(Sosyalist Alman Öğrenci Birliği)</i> ve dönemin Alman 68 Hareketi'nin lideri Rudi Dutschke gibileri dar görüşlü ve burjuva olarak görüyorlardı. Vietnam savaşına karşı protestolar ve çeşitli kundaklama eylemleri yaptılar. Yaptıkları kurgusal protestolar dönemin diğer solcu gruplarına ilham kaynağı olmuştur.</span><br />
<b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">Tupamarolar Batı-Berlin (TW)</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">, 1960’ların sonunda bombalama ve kundaklamalarla bir dizi eylem gerçekleştiren Alman Marksist bir örgüttü. </span><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 10.6667px;">İsim olarak Uruguay'daki kent gerillası örgütü Tupamarolar’dan etkilenmişlerdi.</span><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> Tupamarolar Batı-Berlin’in yaklaşık 15 kişilik bir çekirdek üyeliği vardı. Bunu 1969 sonbaharında polis, yargıçlar, ABD ve İsrail hedeflerini hedef alan bir dizi bomba ve kundaklama izler.</span><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> Bazı çevrelerce 2 Haziran Hareketi’nin ve RAF’ın ideolojik öncüsü olarak görülür ve önemsenir.</span><br />
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">2 Haziran Hareketi</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">, adını Benno Ohnesorg’un <i>(Batı Berlin'de bir gösteride İran
şahı Rıza Pehlevi’nin ziyaretini protesto ederek “Şah şah şarlatan” diye
bağırdığı sırada polis tarafından öldürülen Batı Alman üniversite öğrencisiydi
ve ölümü solcu Alman öğrenci hareketinin büyümesini teşvik etti)</i> katledildiği
tarihten alan 60’lı yılların sonunda Batı Almanya’da çeşitli eylemlere imza
atan anarşist bir örgüttü. Kommune 1 ve </span><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 10.6667px;">Tupamarolar Batı-Berlin</span> gibi aşırı şiddet
yanlısı siyasi grupların küllerinden
yükseldiler. 1972 RAF tutuklamalarından ardından 2 Haziran Hareketi’nden
RAF’a sempati duyan birçoğu müttefik olarak gördüğü RAF’a katılmıştır. Ses
getiren en büyük eylemlerinden biri Günter von Drenkmann'in öldürülmesi
ve Batı Berlin belediye başkan adayı Peter Lorenz'in kaçırılmasıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Sosyalist Alman Öğrenci Birliği (SDS)</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">, 1946 yılında kuruldular, </span><span style="font-size: 10.6667px;">Almanya'daki en önemli sol öğrenci organizasyonuydu.</span><span style="font-size: 10.6667px;"> </span><b style="font-size: 8pt;">Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD)</b><span style="font-size: 8pt;"> 1961'de SDS'nin tüm üyelerini partiden kovdu.</span></div><div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Devrimci Hücreler,</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> 1973 ile 1995 yılları arasında aktif yarı-otonom hücrelerden
oluşuyordu. Kendisine önemli rakip olarak RAF’ı görüyorlardı. Batı Berlin’de
186 saldırının sorumluluğunu üstlendiler. İçlerinden ayrılanlar daha sonra Rote
Zora’yı kurdu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;">
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Rote Zora</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">, 1974-1995 yılları arasında Devrimci Hücreler’den ayrılan otonom feminist
solcu radikal bir kadın hareketiydi. Kadın haklarına dikkat çekmek için çeşitli
bombalama eylemlerinde bulundular. Örgüt asla resmi olarak çözülmedi, 1995’ten
beri seslerini duyan olmadı.</span><br />
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"><br /></span></b>
<b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;">Anti-Emperyalist Hücre,</span></b><span face=""arial" , sans-serif" style="font-size: 8pt;"> 1992'den <i>(RAF'ın dağıtılmasından hemen
sonra)</i> Almanya'da 1996'ya kadar aktifti ve sağcı hedeflere yönelik
dokuz bombalama eylemi gerçekleştirdi. Bu dönemde RAF siyasetinin devamı için
çağrıda bulundular. Anti-Emperyalist Hücre’yi büyük ve güçlü bir örgüt olduğunu
düşünenlerin hayal kırıklığıysa örgütün -bilinen- tek üyelerinin iki kişiden
oluşmasıydı.</span></div><div class="MsoNormal" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span face="Arial, sans-serif" style="font-size: 8pt;"><a href="https://socialhistoryportal.org/raf/chronology" target="_blank"></a></span></div><p class="MsoNoSpacing"><span face=""Arial","sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><o:p></o:p></span></p>
</div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<o:p></o:p></div>
</div>
</div>
<div class="MsoNoSpacing" style="background-color: white;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"></span></div>
</div></div></div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-58244664780366608252020-01-30T09:01:00.007-05:002022-05-21T20:03:02.246-04:00Ser, sır, Kaypakkaya <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: left;"><span style="background-color: white;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXwTFISFMXES-Q_3HmaPBoSVeUhFWsuwcn5AasnAIj4xHt-lQMyDtO-8wNBKdfVxX_i37nDVv6SOuKwr_g3sGXlr842ap6gfnOf0AGi4vTtXp3aI4m3FGVO2r2NwrOPxGHcY8GA1ilW9u1F25WRX2gNcqOHZ9DG4mXRBOta8pehxVYjn4b_0D-cJA_/s1667/kaypakkaya.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1667" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXwTFISFMXES-Q_3HmaPBoSVeUhFWsuwcn5AasnAIj4xHt-lQMyDtO-8wNBKdfVxX_i37nDVv6SOuKwr_g3sGXlr842ap6gfnOf0AGi4vTtXp3aI4m3FGVO2r2NwrOPxGHcY8GA1ilW9u1F25WRX2gNcqOHZ9DG4mXRBOta8pehxVYjn4b_0D-cJA_/w400-h216/kaypakkaya.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: 10.6667px;">Eğer insanlık, gelecekte bir komünizm panteonu kurarsa, hiç kuşku yok ki, bu panteonun eskiden adına Türkiye denilen kesiminde genç ve ateşli bir komünist önderin bir inanç ve direniş sembolünün defne çelengi içindeki başına, ışıklandırılmış kasketli başına yer verecektir. </span></td></tr></tbody></table>Türkiye proletaryasının önderi ve coğrafyamızda Mustafa Suphi’den sonra komünist hareketi ikinci kez ayakları üzerine diken İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır işkencehanelerinde hunharca katledildi. Dünden bu yana çok şeyler aktı gitti ama unutulmayan komünistlerin ve emekçi halkların bilincinde ve mücadelesinde yer eden ve orada duran Kaypakkaya oldu. </span></div></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /></span></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">O'nu yalnızca işkencede “Ser verip, sır vermemenin” timsali olarak göremeyiz. O’nu yalnızca bu yanıyla anmak hata olacaktır. O’nun 3,5 ay süren en ağır işkenceler de direnmeye iten savunmuş olduğu ML düşünceler ve düşmana karşı her koşulda milyonları temsil etme düşüdür. TC devletince düşünceleri çok tehlikeli görülmesi nedeniyle 18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır işkence hanelerinde parça parça yaparak bedenini kurşunlayarak katletti faşist diktatörlük O’nu.</span><br style="background-color: white;" /><span><a name='more'></a></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Onun içindir ki, Kaypakkaya komünist bir yol açıcı önder ve TKP-ML Hareketi’nin kurucusu ve tabuların yıkıcısı ve Türkiye gerçeğine uygun olarak anılmalı, onu anlamalı ve de aşmayı hedeflemeliyiz. Aksi halde Kaypakkaya’nın bıraktıkları ve yarattıkları değeri donmuş bir kalıp olarak görmek olur ki, bu da O’na karşı yapılmış en büyük saygısızlık olacaktır.</span></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span style="background-color: white;"><br /></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span style="background-color: white;">Gerçekten de Kaypakkaya yaşadığı dünya kadar, günümüzdekinden farklı bir dünyayı hayal etmekte zordur. Dünyada dengelerin değişim gösterdiği, devrim rüzgârlarının estiği bir süreç… Ve gençliğin başkaldırışı aynı zamanda umutların ve ütopyaların da dönemidir bu. Ama düşleri gerçekçidir. Che gibi romantik bir maceracı değildir belki, ama O’na yönelmek içgüdüseldir tıpkı Demirci Kawa gibi bir Alman komünistle aynı anlamda Spartaküs’dür O...</span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span style="background-color: white;"><br /></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span style="background-color: white;">Ve on üçüncü yüzyılda Şeyh Bedreddin gibi bir isyanda, bir eylemdedir, Marksist bir Saint-Just ve yıkıcılığın kor yığınını alevlendiren yeryüzünün lanetlilerinin baldırı çıplakların Cid Campeador’udur... </span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><br /></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">Başkaldırı, içine sindirememe, düzene öfke, sisteme uyumsuzluk, uygunsuzluk ve diğer şeyler yol arkadaşlarıyla birlikte artık bir hayal adasının gerçek dünyaya armağanı kasketli semboller fotoğrafının namlı yüzlerinden birine, tıpkı Che gibi O’na da temas ettirilmeli kafası karışık gençliğin. Düşlediğimiz budur ama amacımız gölgeler altından çıkarmaktır O’nu. Sosyal adaletsizliklerden rahatsızdırlar ama aileleriyle birlikte üç öğün yemekler yemeye, aile yataklarında uyumaya, aile evine geç kalmamaya, küpün dışına asla taşmamaya devam edenlere uyarı ve bundan kurtuluş çağrısıdır aynı zamanda Kaypakkaya. Gidip bir yerlerde içmesine, bir efkar dağıtmak kadar hadım bir faaliyet yoktur. Üç odalı aile evlerinin, cadde arası sokaklara yayılmış barların, meyhanelerin, hiç olmadı üstüne üstelik burjuvazinin gök kubbeleri arasında intiharların, isyankarları olmak ağırdır sanırız!<br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="background: white;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br />Konuşmak serbesttir ama ya eylem? Eylem yok. Eylemlilik hallerinden söz ediyor insanlar, kitaplar, dergiler. Ama eylem vakti er meydanı tenhalaşıyor. İnsanın içindeki meydanda bile kimse kalmıyor. Tüm kapılar kapanıyor adeta. Herkes kendi kalabalıklarından, kendi yalnızlığına dönüyor. İşte Kaypakkaya tüm bu olumsuzluklara kendi cephesinde tavır alışın ve “Eylem insanı temizler ve geliştirir” sözünün pratikçisidir. Bir avuç yoldaşıyla kocaman dünyayı sırtlama yürekliliğidir aynı zamanda Kaypakkaya. O’nun komünist yaşamını ve kavgasını genç kuşaklara ve emekçilere yeniden yeniden anlatmalıyız,</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> uzlaşmazlığın ve enginleri fethetmenin timsali bir önder olarak.</span></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>Marksizm-Leninizm kurtuluşun anahtarıdır</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">Charles Darwin, “Türlerin Kökeni” adlı kitabıyla yeryüzündeki hayvan ve bitkilerin çok uzun süreçlerden ve değişimlerden geçerek <i>(evrim)</i> var olduğunu kanıtlar. “İnsanın atası maymun olamaz”, “Neden, maymunlar bu gün evrim geçirmiyor” sözleri halen kulakları / bellekleri sarıyor. Oysa Darwin maymundan geldik dememiş, aksine insanların ve maymunların ortak atasından söz etmiş ve %2’lik küçük bir farka dikkat çekmiştir ya %2 onlar ya da %2 biz öndeyiz der (!) ama gelin görün ki anlamayan, sorgulamayan her konuyu kişiselleştirenler ve şairin “Maymun halkasında da halen insanım” demesi kadar net ve yalın değildir hiçbir söylem. Evet! İnsanlıkta diretmek! Evrim bir süreçtir: ve değişkenlik dünya dönmeye devam ettikçe dünya değişmez değildire karşı tam tersine sürekli bir değişim sürecinde olacaktır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Evrenin evriminde insan soyunun doğru ve evrenle birlikte korunabildiği yerde, daha önemlisi insana ve emeğe özgürce yaşayabileceği bir ortam sağlamak, ne kutsala dayandırılan bir kader ve iktidar sorunudur, ne de “Nasılsa bugünü atladık, sonrasını sonrakiler düşünsün” denecek kadar düz çizgiler vardır. Geçmişi asırlara dayanan Siyah Direniş Hareketi’ndeki eğilim gibidir; sahibi hastalandığında “Neyin var efendi, hasta mıyız?” diye soran “Ev kölesi” tavrının tipik bir örneği ve sahibi yatağına düştüğünde, efendisi bir an önce ölsün diye dua eden “Tarla kölesi” tavrını benimseyen Malcolm X’in çizgisinde somutlanan derin direniş hareketi. İşte, günümüz insanlığını geçmiş zamanlardan ayıran temel tehdit ve yıkım, neoliberalizmdir, küreselleşmedir. Ne olmuş yani, insanlık ne belalar gördü, her durum ve her döneme uygun şeytanlarımız olmadı mı (?) o halde niye dert edelim de diyebiliriz. Ya da bir burjuva gazete de tipik bir küçük-burjuvanın kaleme aldığı “600 yıl sonra biz yaşamayacağız ki, o yüzyılda yaşayanlar düşünsün, buzulların erimesini ve dünyanın 3’te 1’inin sularla gömüleceği bizi telaşa vermesin, siz şimdiyi yaşayın” diyen ve başkaları adına insanın insan olmaktan utandığı ama bu utanca rağmen anormalleşmiş bu yaşamlarda normalmiş gibi yaşayanlara karşıda diretmek payesini de eksik etmemek gerekiyor bilinçlerimizden.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Ne demiştik, evrim, doğayla ilgili? Doğa, birdir, hakikat birdir. Zıtlar vardır ama zıtlık yoktur. Doğaya tam itaatte zorlanma yoktur. Evren matematiksel yapıdadır. Doğa ve kitaplar onu görebilen gözlere aittir. Bilimselliğin yanında olmak ve buna göre hareket etmek, matematiğe sahip çıkmak. İşte bütün bunların toplamı: Marksizm-Leninizm’dir! Çünkü Marksizm-Leninizm işçi ve emekçilerin kurtuluşunun anahtarı ve hakikattir. İşte O’da buna sadık kalmıştır, evrimi gözlemlemiştir. Rehberi diyalektik materyalizm olmuştur. Goethe’nin, Kalinin, Politzer’in, Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in, Mao’nun, Dimitrov’ların birikimi ve dünya görüşü içinde bulmuştur kendisini.</span><br style="background-color: white;" /><b style="background-color: white; font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;"><br />Kaypakkaya başkaldırının adıdır</span></b><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">Kuşkusuz insan her şeyden önce kendini yaratandır. Gelecek kuşaklara devrolandır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Ama yine de herkes her çağda kendi Tanrı’larını yaratıp ona yalvarıyor mu? Oysa Komünist Manifesto da, Marx ve Engels: “Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır!” diyor ve adını koyuyor… Sonuçta burjuvalar ve işçiler aynı yağmurun altında buluşuyor. Yani kendini yaratanın, var edenin kendisi olduğuna vurgu yapıyor. Bu yüzden şimdiye ve geleceğe barbarlık yerine umudu ve mücadeleyi sunmalıyız. Tanrısal değil de insanın bulduğu ve yıkıp tekrardan inşa ettiği bir başkaldırı gibi… Karşı cinse duyulan bir sevgi, kitaba duyulan bir sevgi, doğaya, özgürlüğe duyulan bir sevgi ve insanın insanca yaşayabileceği bir dünyaya duyulan tutkuyla sevgi. Umut etmek ve umuda duyulan sevgidir. Devrime ve sosyalizme duyulan başlılıktır. Kaypakkaya’ya işte bunun adıdır. Sevginin, tutkunun ve geleceği kazanmanın adıdır. İbrahim Kaypakkaya egemenlere karşı ezilenler ve sömürülenler nezdinde halkların özgürlüğü için yola çıkmıştır.</span></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /></span></span></div><div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">İşte tam bu noktada çokta uzak olmayan bir tarihten söz edeceğiz, başlıktan da anlaşılacağı gibi İbrahim Kaypakkaya’dan söz edeceğiz. Oysa İbrahim Kaypakkaya yeni kuşaklara seslenen ve hala yanmaya devam eden bir atom çekirdeğidir o hep var ve var olacaktır. Yukarıda vurgu yaptığımız gibi, Tanrısal değil, peygamberleştirilmemeli ama idealist - teslimiyetçi - uzlaşmacı bayların cevap veremediğine bizlerin söylemesi için bir miras bırakmıştır. Zamanın içinde olmuştur, geleceğe dairliliğini korumaktadır görüşleri ve teorileriyle.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />İbrahim Kaypakkaya 17 - 18 Mayıs 1973’de katledildi. Katledildiği sırada 68 kuşağıyla anılan ve Türkiye özelinde 1971’de yeni devrimci bir tipe ulaşan ve sürekli gelişen sol kadroların arınma, düşünme ve irade alanındaki gücünü ve azmini temsil etmektedir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />İbrahim Kaypakkaya’nın ele geçmesini, sorgulanmasını, işkence görmesini ve öldürülmesini bir süreç olarak baktığımızda, 24 Ocak 1973’de Mirik Mezrası’nda yaralandıktan sonra yakalandığını, ayaklarındaki donma haline karşın bin bir eziyet edilerek Gökçe Karakoluna getirildiğini ve sonra da Dersim’e ardından Elazığ’a ve nihayet Amed’e <i>(Diyarbakır)</i> götürüldüğünü görürüz.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>Sorgu ve işkenceler</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">Faşist diktatörlüğün 3,5 ay süren en ağır işkence ve zulmüne rağmen Kaypakkaya geçilmez bir granit gibi direnmiştir. Ama faşist diktatörlük sonuç almak için hemen öldürmek istemez onu. Hastaneye kaldırırlar. İbrahim Kaypakkaya’nın başındaki yaralar ve ayaklarındaki kangrenler kesip biçilerek sağaltılır. O ki, sır vermemiştir, işkenceyi sürdürebilmek için iyileştirilmelidir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Sonuç alamazlar, umutsuzluğa, hayranlığa ve sıkıntıya kapılırlar. Aylardan Mayıs’tır, artık işkenceyi durdururlar. Görevlilerin Ankara’ya gidip gelmeleri ve haberleşmeler vardır. 16 ile 18 Mayıs arasındaki kısa ve kritik bekleyişten sonra Kaypakkaya işkencede öldürülür.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Kızıldere’de Mahir Çayanları öldürmenin kılıfı askeri operasyonlardır. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın öldürülmesinin kılıfı Mahkeme ve Büyük Millet Meclisi heyetlerinin yasaya dayanan idam açgözlülüğüdür. İbrahim Kaypakkaya’nın öldürülmesi ise doğrudan ve de çıplaktır. Çünkü Türkiye’nin başına bela olabilecek bir önder daha baştan katledilmeliydi. İşte Kaypakkaya’nın işkencede katledilmesi bununla bağlıdır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Sinan Cemgillerin öldürülmesi de dahil, bu öldürmelerin <i>(katletmelerin)</i> hepsi devrimci harekete karşı yapılmıştır. Tür olarak ilktir. “Liderleşeni yok et” ve halka “İbret olsun” diyen aynı zincirin halkalarıdır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>Farklılaşan bir önder: Kaypakkaya</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">Sömürü ve ezme esasına göre işleyen her düzen, düzenle çıkara dayalı ilişkiye girmeyen ve kendi tarzına dönüştüremeyeceği muhaliflerini hemen tanır. Öyle ki, böyle rejimlerin kahkaha atış sebebi bile dişlerinin ve dişlilerinin gıcırtısı sezilmesin diyedir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Rejim içinde çözüm olma arasındaki fark, aslında kendi kaderini yaratıp yaratmamaktır. Geleceğe ve kendine sahip çıkmak, öncelikle zihni faaliyetlerde yanılsamayı aşmak ve bilinçle ilintilidir. Bir meydan okuma, bir tutum, tavır, uzlaşmamacılık, tercih ve irade gerektirir. Burada adres bellidir!</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Yakın tarihteki bu hale uyan belirgin örneklere baktığımızda tehlikeli sayılan ve fikirlerinden dolayı 24 yaşındayken öldürülen İbrahim Kaypakkaya farkıyla karşılaşırız. Ki, bu farkın özgünlüğü, ne yazık ki doğal mecrasında akmamıştır. Kaynağından giderek uzaklaşan, farklılaşan ve artık biri diğeriyle bağdaşmayan iki ayrı tarihsel İbrahim Kaypakkaya’nın varlığından söz edebiliriz.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Birincisi, teorik ve siyasal metinlerine göre kamuoyuna daha geniş mal olanlar ve “Ser verip sır ver meme” de anlamını bulan, zamanla halka ait çeşitli inanç ve alt kültürlerden beslenerek mitleşen İbrahim Kaypakkaya’dır. Efsaneleştirme halkla sınırlı değildir. Birilerimizin “Köylüler, aslında toprak devrimi talep etmiyor” gerçekçi ama yetersiz önermesine, diğerlerimizin “Köylülerin toprak talebi vardır” soyut ama yine yetersiz iddiasıyla karşı çıkması gibi sığlıklarımız efsaneye sığınmayınca, bu durum daha da güçlendi.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />İbrahim Kaypakkaya, devrimci pratik faaliyetin gizlilik koşullarında gereken ve şimdi kendisinden çok daha meşhur olan o “Ünlü vesikalık resmi” çektirirken beş köşeli “Kasketi” giydiği için ölümünden sonra ne tür yanılsamaya yol açacağını, o vesikalık görüntüde zamanın nasıl “Donabileceğini” büyük ihtimalle tahmin etmiyordu. Tıpkı ikonlaşan ve mitleştirilen Che Guevara önderliğindeki gibi.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Tuhaf ve gerçek olan: İbrahim Kaypakkaya’yı siyaset biliminde “Yok” sayarak ya da “Vardı ama çok gençti” diyerek ya da onun lider haline kâh faydacılıkla, kâh sempatiyle, kâh empatiyle yaklaşanların, O’nun özgün fikirlerini temel alarak fark edenler, değerlendirenlere, kavrayanlara göre sayıca kat kat daha fazla olmasıdır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>İbrahim Kaypakkaya bugünün adıdır</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">İbrahim Kaypakkaya’ya tarihsel olarak ilişkin ikinci algılama da Aralık 1971 - 72 arasında bizzat İbrahim Kaypakkaya tarafından kaleme alınan ama kamuoyuna sınırlı mal olmuş ve politik selinin de yanında pratikte de, program eleştirisi ve tarih ve devrimci teoriye ilişkin “Seçme Yazıları”ndan oluşan entelektüel halinden dolayımladır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />“Seçme Yazılar” altı metinden oluşur. Bunlardan biri “Türkiye’de Milli Mesele”dir, birinci yazımı Aralık 1971’dir. TİİKP ile ayrılıktan sonra söz konusu metni Kaypakkaya esasına sadık kalarak Haziran ‘72’de kaleme almıştır. Yirmi bir başlıktan oluşur ve yetmiş kitap sayfası civarında bir hacme sahiptir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Bilindiği gibi İbrahim Kaypakkaya’nın aile kökeni Türk ve Alevi’dir. Kuşkusuz kendisi sınıfsız bir toplumu hedefliyordu. “Köylülük modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya doğru giden bir sınıftır. Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır. Özel mülkiyetin muhafazasını değil, kesinlikle ortadan kaldırılmasını ister. Birinin varlığı diğerini imkânsız kılar” diyen İbrahim Kaypakkaya, çeşitli milliyetlerin karşılıklı özgürleşme sorununda da analizler yapıp çözümler öneriyordu. Ezilen ve baskı uygulanan Kürtlerin geleceğini tayin etmesi ve haklarını kullanmasına ilişkin hem o gün hem de şimdi bile kimse On’un kadar ileri gitmemişti.</span><br style="background-color: white;" /><b style="background-color: white; font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;"><br />İbrahim Kaypakkaya’nın gücü nereden gelmektedir?</span></b><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">Evet, gencecikti! Ezen ulusun içinden geliyordu. Tabular döneminde “Milli Mesele”de Türk, Kürt, Ermeni demeden gerçeği ortaya koyuyordu. Zira İbrahim Kaypakkaya’nın “Türkiye’de Milli Mesele”si sayesinde milliyetçilik ve şovenizmden arınan ilk söz söylenmiştir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />“Türkiye’de Milli Mesele” gibi bundan 44 - 45 yıl önce yazılmış bir metnin: kavrayış ve çözümleme, kendinden sonraki tarihi etkileme, çıtayı yükseltme vb. gibi şeylere dair derinliğini nasıl olup halen koruduğunu ve temel önermelerde ki güncelliğini ve gücünü anlamak, oranlamak ve şaşırmamak için o günden zamanımıza dek oluşmuş değişimler üstünden şöyle bir gönderme yapabiliriz: O sıralarda şehirlerarası ve milletlerarası telefon haberleşmeleri, PTT’deki görevlilerin “Hat bağlaması” sayesinde gerçekleşebiliyordu. Şimdi ise dağdaki gerillanın da bardaki ağıt dinleyenin de cep telefonu var. Teknolojiyle birlikte internet cebimize girdi. Peki, söz konusu yukarıda ki, metnin gücü nereden gelmektedir?</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />İbrahim Kaypakkaya’nın zekâsından, Köy Enstitüleri geleneğinden gelmesinden ve konuya ilişkin Marksizm-Leninizm’i referans alarak tarih ve teoriden çıkarsamalar yapmasından. Yerel halkın anlatımlarını ve yaşanmışlıkları, bilimsel bilgi düzeyinde tasvip etmesinden.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Komüntern ve TKP gibi kurumların tarihsel değerlendirmelerine karşın akıma karşı yüzme cesaretinden, Marksizm ve Leninizm’in tarihsel diyalektik materyalizmden gelmektedir. Özetle gücüde cesareti de oradan gelmektedir...</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />En önemlisi, Kemalist Hareketi, Kemalist İktidarı, Kemalizm’i doğru değerlendirmesinden ve devrimcilikle Kemalizm arasına kalın ve kendinden sonraki yeni zamanlara ve kuşaklara da referans olacak bir hat çekmesindendir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>Siyasal oportünizm ya da Marksizm ve Leninizm</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">“Seçme Yazılar”ın diğer bir metni, “Şafak Revizyonizminin Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, II. Dünya <i>(emperyalist paylaşım)</i> Savaş Yılları, Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezleri” adını taşır. Üç bölüm ve on başlıktan oluşur. Yaklaşık seksen kitap sayfası bir hacme sahiptir, ilkyazımı Ocak 1972’dir. Ağustos 1972’de aslına sadık kalarak tekrardan İbrahim Kaypakkaya tarafından kaleme alınmıştır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />“Kemalistlerin ‘Tam Bağımsızlık’ ilkesi, ‘Yarı Sömürge’ yapıyı seve seve kabullenmek anlamına gelir” diyen Kaypakkaya, Kemalizm mirasçılığı konusunda “İngiliz, Fransız, Alman emperyalistleriyle ‘Sınıf Kardeşliği’ nişanesidir” der. Zaten emperyalizmle Kemalist Hareket arasındaki işbirliği iyice bilince çıkarılmadığından ve Cumhuriyet tarihi boyunca egemen sınıfların farklı kesimlerinin birbiriyle çekişmesinden medet umulduğundan dolayı günümüzde de “Tam Bağımsızlık” denen şeyin aslında bir çelik çomak oyunu olarak sürdürüldüğü fark edilmemektedir.</span><br style="background-color: white;" /><b style="background-color: white; font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;"><br />Komünist harekete sahip çıkmanın adı</span></b><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">İbrahim Kaypakkaya yoksul bir aile çocuğu olarak 1949 yılında Çorum Alaca’da doğdu. İlkokulu Karamahmut, Ortakışla ve Alacaköy'de okudu. 1961'de Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nun sınavını kazandı ve öğrenimini burada sürdürdü. Devrimci düşünceyle Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda tanıştı. Bu okuldan mezun olduktan sonra Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık sınıfına bir yıl devam etti ve İstanbul'da Çapa Öğretmen Okulu'na kaydoldu. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisiydi. FKF <i>(Fikir Kulüpleri Federasyonu)</i> Çapa Şubesi’nin kuruluşuna katıldı. 1968 yılında TİP <i>(Türkiye İşçi Partisi)</i> Eminönü ilçe teşkilatına üye oldu. Ant ve Türk Solu dergisi yazı kurulunda bulundu. İbrahim Kaypakkaya’nın devrimcileşmesi, bıyıklarının yeni yeni terlemesiyle başlamış, devrimciliğe ise altı sene sürmüştür. Hasanoğlan Enstitüsü’nden, İstanbul Çapa’ya gelir. Devrimcileşmesinde zamanın ODTÜ, İTÜ, Siyasal Bilgiler gibi mücadelede öne çıkan okullarıyla ve oralarda kurulan arkadaşlık çevreleriyle doğrudan ilişkisi sınırlıdır. Henüz FKF ve Dev-Genç’te öne çıkmamıştır.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Fabrikalara, köylere sonra Kürdistan’a gider gelir. 68 kuşağının 1980’li yılların başına kadar süren doğrudan ve dolaylı etkisi bakımından, üniversite çevreleri, akademisyenler, aydınlar kamuoyu ve basında da İbrahim Kaypakkaya zaten Mahir Çayanlara, Deniz Gezmişlere göre az kabul görür, bilinmezden gelir. Sonuçta 68 kuşağına göre sanki 1971’den sonraya ve 1980’den öncesine ait sayılmıştır. Üstelik aitmiş de değilmiş gibi, sessiz kabul görünen bir konsensüstür söz konusu olan. Bunun nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın Kemalizm ve Milli Mesele’ye dayanan ülkenin sorunlarına dair ortaya koymuş olduğu görüşleriyle, 68 ortalamasını aşması ve sosyalizmdeki geri dönüşü yakalamasıdır. Onun içindir ki, Kaypakkaya’ya dokunmak ateşe dokunmak anlamı taşımaktadır. Bunun içindir ki yıllardan beridir Kaypakkaya unutturulmaya ya da yok sayılmaya çalışılıyor.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Sinan Cemgilleri ihbar eden İnekli Köyü muhtarının cezalandırılmasından dolayı İbrahim Kaypakkaya arada sırada zaman çizgisinin öbür tarafına geçer. Kabul edilişi 68 Sol’uyla sorunluymuş gibi durur hep. Öte yandan kendi içinden “Dışarıdaki ötekinin” mahremine de bakmayı becerebilmeliyiz de vurgudur bu.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />İbrahim Kaypakkaya Nisan 1972’e TİİKP’den ayrıldıktan sonra altı yoldaşı ile birlikte TKP-ML Hareketi’nin Koordinasyon Komitesini oluşturur. Birçok badire atlatsalar da komiteden geri kalanlar sağdır. Yıllar geçer. Oysa her şey dün gibidir. Sonuç olarak İbrahim Kaypakkaya, yaşayanların hem zorlukları hem de kolaylıklarıdır. Bugün söz konusu o Koordinasyon Komitesini ve o günkü yakın ilişkilerini tam mevcutlu toplamayı dilesek bile, ne yazık ki mümkün değildir. Çünkü özne olmayı sağlayan Kaypakkaya yoktur. Lider olmak, başka bir şeydir; iyi ve doğru insanlar olabilmek başka bir şey...</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br /><b>Yüreklerimize kulak vermenin zamanı...</b></span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">“Demokratik halk diktatörlüğü sisteminde bütün milletlerin ve dillerin tam eşitliği garanti edilecektir. Hiçbir zorunlu dil tanınmayacak, halka bütün yerli dillerin öğretildiği okullar sağlanacaktır. Halk devletinin anayasası, herhangi bir milletin, herhangi bir imtiyaza sahip olmasını ve milli azınlığın haklarına herhangi bir tacizi kesinlikle yasaklanacaktır. Her ulusa kendi kaderini tayin etme hakkı tanınacaktır. Bütün bunların gerçekleşmesi için, özellikle yaygın bölgedeki özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim gereklidir. Bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun milli bileşimi vb. temeli tarafından tayin edilecektir.” Bu İbrahim Kaypakkaya’ya aittir.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Burada işaret edilen aşağıdan ve alttan yapabilmektir. “Sürecin elverdiği” oranda karşılıklı üstten çözümler aranmakta ve alternatifler üretilerek çözümler üretmek, programınla sistemin üstünde olabilmektir. Belirttiğimiz gibi yukarıdaki sözler Kaypakkaya’ya aittir ve anlaşabileceği gibi de halen geçerliliğinin de yanında, gerçekleşmeyi bekliyor.</span><br style="background-color: white;" /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;"><br />Bugün için açıklıkla söyleyebiliriz ki, 25 Temmuz 1968’de Vedat Demircioğlu’nun öldürülmesiyle Türkiye’de hızlanmaya başlayan siyasal linç ve cinayetler, görüşleri doğrultusunda “Tam Bağımsız Türkiye” diye haykıran Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslanların idam edilmeleri, dokuz yoldaşı ile Kızıldere’de katledilen Mahir Çayanların ve Nurhak’ta Sinan Cemgillerin öldürülmesi ve toparlayacak olursak İbrahim Kaypakkaya, Ali Haydar Yıldızlar ezilen ve sömürülen halklar nezdinde devrim / sosyalizm davası ve halk için yolla çıkmış ama özelinde birbirileri için ölmüşlerdir. Bunu iyi kavramak, sorgulamak gerekmektedir. Teoride ayrıdırlar ama pratikte yan yana düşmana karşı ortak savaşım içinde olmuşlar ve her biri birbirinin üzerine basmadan inandıkları düşünceler temelinde </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="background: white;">mücadeleye sıkıca sarılmışlar ve bu uğurda net bir duruş sergilemişler.</span></span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;">İnsanın ayırıcı niteliklerinden biridir başkaldırı ve ML ideoloji ve bu temel gerçeklik üzerinde yükselir. Siyaset bu has duygunun gerçeğe uyulmasıdır ve bunun gereklerinin yerine getirilmesidir. An gelir o başkaldırı silkelenir, sırtındakini atar, önüne geleni ezer geçer. “İdeolojiler öldü” denen bir çağda yine an gelir başkaldırı bir isim, bir söz, bir resim, bir tebessüm ya da hınzır bir bakışta simgelenir. “Ateşi görüp ihaneti yaşadığı” halde vardır ve o ümidin de ta kendisidir. Anonimlerin sahibi yoktur dolayısıyla herkesindirler türkü sözleri gibi, Kaypakkaya hepimizindir, çünkü anonimdir ve “Öteki yüreğimizdir” diyoruz.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background-color: white;"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="background: white;">“Öteki yüreğimize” kulak vermenin zamanı geldi ve geçmedi mi?</span></span><br />
<blockquote class="tr_bq">
<span lang="EN-US" style="font-family: "ms gothic"; font-size: 8pt;">➠</span><span face=""arial" , "sans-serif"" lang="EN-US" style="font-size: 8pt;"> </span><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;"><span style="background-color: black;"><span style="color: white;">Bu yazı daha önce E. Kalan imzasıyla Devrimci
Halkın Birliği dergisinde yayımlandı.</span></span><o:p></o:p></span></blockquote>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="background: white;"></span></span></div>
Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-20449836140220486672019-12-30T20:54:00.018-05:002023-05-27T21:53:44.272-04:00Antifa’nın kayıp tarihi <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9w_mXvhS-48d7I8P1FLQ0nnXT5C9gsId5aMr_3MoCMrhXpPKw2vqrhpXiPowUFDanNPXFXwn9kUIxbsmj2bQr_9p1bL_FCaMPDjgTSiZOrl2EcCwL0nUdXIZRGX51KDoKHpvzUJHbDTk/s1600/antifa+berlin+karl-liebknecht-haus+am+tag+der+reichstagswahl.png"><img border="0" data-original-height="913" data-original-width="1600" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9w_mXvhS-48d7I8P1FLQ0nnXT5C9gsId5aMr_3MoCMrhXpPKw2vqrhpXiPowUFDanNPXFXwn9kUIxbsmj2bQr_9p1bL_FCaMPDjgTSiZOrl2EcCwL0nUdXIZRGX51KDoKHpvzUJHbDTk/s400/antifa+berlin+karl-liebknecht-haus+am+tag+der+reichstagswahl.png" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: right;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-align: center;">“İlk tepkimiz hiçbir zaman şiddet değildir ama şiddet, </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="text-align: center;">siyaset çantamızdaki aletlerden biridir.” </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; text-align: center;">(Antifaschistische Aktion)</b></div><div><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="color: white;"><blockquote><b style="background-color: black;">❱ Devamı: <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2019/12/antifann-kayp-tarihi-antifa-nedir.html" target="_blank">Antifa’nın kayıp tarihi - 2 </a></b></blockquote></span></div><div><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa kelimesinin kökenleri belki çoğu okuyucu için karanlık olabilir fakat hareketin kısa
ama ilham verici siyasi mirası neredeyse hem <i>Soğuk Savaş</i> dönemi
Alman devletleri için rahatsızlık nedeniydi hem de okullarda ve ana akım
tarihleri içerisinde göz ardı edildi. Almanya'da bile, çok az kişi <b>Antifaschistische
Aktion</b> terimini getiren popüler anti-faşist direniş biçimleri <i>(son dönemler hariç)</i> hakkında
çok şey de bilmiyor. Bugün onun mirası neredeyse <i>(geçmişte) </i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">tamamen sola doğru
yönelip kaybolsa da</span><b> </b><b>Faşizm Karşıtı Eylem</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><i>-</i></span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">militan sokak aktivizmi için kısa yol; </i><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">genellikle
<b>Antifa</b> olarak kısaltılır ve bilinir-</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> 1980’lerin sonlarında, özellikle 1990’da Almanya’nın
birleşmesinden sonra artan ve aşırı sağcı aşırılığın yükselişine karşı mücadeleye adanmış yerel radikal sol grupların bir ağı, politik yelpazenin diğer ucundan bir tepki olarak ortaya
çıktı.</span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1930'lı yıllarda silahlı kanadı
yasaklanan eylemin kendisi, </span><b>Anti-Faşist Eylem</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> de 1933'te yasaklandı, bazı grupları 1945'e
kadar yeraltında hayatta kaldılar, orijinali de dahil olmak üzere çeşitli
isimler altında yeniden ortaya çıktılar, ancak kısa bir süre sonra yine ortadan
kayboldular. </span></span><br />
<div class="MsoNoSpacing">
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Elbette 1932'ler hariç...</span></span></div><span><a name='more'></a></span><div class="MsoNoSpacing"><br /></div><div class="MsoNoSpacing">Naziler 1930'ların başında oldukça güçlüydü. 1930 seçimlerinde oy paylarını altı
katına çıkararak yüzde 18'e çıkardılar. 1932 ortalarında bu yüzde 37'deydi.
Almanya’da Hitler’in <b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">NSDAP</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">’si </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> ikinci büyük partisi </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(Nazi Partisi) </i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">haline yaklaşık altı milyon seçmen ile </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">1930 yılında kurularak geldi.</span></div><div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
Ancak Naziler
esasen seçimlerde aktif değildi. Rakiplerine daha sık saldırdılar ve
öldürdüler. Almanya'daki işçi hareketinin tüm örgütleri Naziler tarafından
tehdit edildi. Bunlar arasında sendikalar, <span style="background: white;">Ernst Thälmann’ın<b> </b>önderliğindeki<b> </b></span><b>Almanya
Komünist Partisi <span style="background: white;">(</span>KPD)</b> ve <span style="background: white;">Kurt Schumacher önderliğindeki </span><b>Almanya
Sosyal Demokrat Partisi (SPD)</b> vardı.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfMyZAp8IVl_t07wBKGVuS26v-g0CchVB4RHq70DGISHLeEI4D213AGSA30G3o0fxtY7IxZnTOsEWXOj5Iz2sFbnOPaiCEeBXo3AaWpTC2Y3Ejr-ll7QavyK31jMzY5kM8X-GUxslym4c/s1600/kdpsdp-ernst+th%25C3%25A4lmann+kurt+schumacher.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="1222" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfMyZAp8IVl_t07wBKGVuS26v-g0CchVB4RHq70DGISHLeEI4D213AGSA30G3o0fxtY7IxZnTOsEWXOj5Iz2sFbnOPaiCEeBXo3AaWpTC2Y3Ejr-ll7QavyK31jMzY5kM8X-GUxslym4c/s400/kdpsdp-ernst+th%25C3%25A4lmann+kurt+schumacher.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="background: white; font-size: 8pt;">1)</span></b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="background: white; font-size: 8pt;"><span style="text-align: start;"> Ernst Thälmann, Almanya Komünist Partisi (KPD)’nin önderi. Almanya
Komünist Partisi, Stalinist bir partiydi ve SPD’yi hem ana düşmanı hem de “Sosyal faşistler” olarak
görüyordu. KPD’nin lideri Thälmann daha sonra 1932’de Antifa’nın kuruculuğunda
öncülük yaptı. </span>Thälmann, 1932'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Hitler ve Hindenburg'a
karşı çıkmıştı. 3 Mart 1933 yılında Gestapo tarafından tutuklandı ve toplama
kampındaki on bir yıllık hücre hapsinden sonra ölümünün koşulları hala tam
olarak açıklanmamış olsa da muhtemelen Ağustos 1944 yılında Adolf Hitler'in
emri ile Buchenwald toplama kampında kurşunlanarak öldürüldü. <b>2)</b><span style="text-align: start;"> Kurt Schumacher, Federal Almanya
Cumhuriyeti’nin ilk ana muhalefet lideriydi. 1946’dan itibaren Almanya Sosyal
Demokrat Partisi (SPD)’nin başkanı olarak görev yaptı ve eski sosyalist geleneği
savunan son başkanıydı. Schumacher</span><span style="font-size: 8pt;"> büyük bir Nazi karşıtıydı ve siyasal mücadelesinin büyük
bir kısmını <span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">Nazi rejiminin toplama kamplarında
geçirdi.</span><o:p></o:p></span></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Tüm işçilerin
birleşik bir direnişi Nazileri yenebilirdi. 1933'teki son seçimlerde KPD
ve SPD'nin birlikte Hitler'den daha fazla oy aldığını hatırlatmak
gerekiyor. </span><span style="background: white;">KPD ve Hitler'in NSDAP
taraftarları arasında büyük çatışmalar ve hatta çekişmeler yaşandı. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ancak
KPD ile SPD'nin ortak bir anti-faşist eylemleri yoktu. </span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span class="notranslate"><br /></span></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span class="notranslate">İşçi partileri KPD ve SPD'nin
çevreleri arasında Nazilerin yükselişinin nedenleri ve seçim başarılarının
farklı yorumları vardı.</span> <span class="notranslate">Sosyal
demokratların bir kısmı, Weimar Cumhuriyeti'nin son evresinde <i>Komünistler</i>'i yıkıcı rolüyle suçladı.</span> <span class="notranslate">KPD ise SPD'ye <b>“Sosyal faşistler”</b> ve </span><b>“Kırmızı
boyalı faşistler”</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">adını veriyordu. </span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span style="font-family: arial;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Diğerleri, emek hareketinin KPD ve SPD bölünmesinin, <i>Birinci Dünya Savaşı</i>’nın mümkün kıldığı Nazilerin gücüne etkili bir şekilde karşı çıkmalarını engellediğine inanıyorlardı. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ve her iki
taraf için de durum açıktı: </span><b>Faşistlere karşı birleşmeden diğer faşistlerle
savaşamazsınız.</b></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">SPD, devletin,
Weimar anayasasının ve polisin onları koruyacağını varsaydı. Öte yandan
1928'den beri Sovyet hükümetine şiddetle bağlı bir Stalinist parti
olan KPD, SA çetelerine karşı aktif olarak savaştı; ancak radikal bir
azınlık olarak sadece Nazilerle başa çıkabilecekleri varsayımıyla.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Peki, Nazi
tehdidine karşı kendilerini nasıl savunacaklardı? <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">İhtiyaç duyulan şey
faşizme karşı gerçek birleşik bir cepheydi. <i>Birleşik Cephe</i> şu
anlama geliyordu: <b>“Ayrı ayrı yürüyüş yapın, birlikte vurun.”</b> Bu
yüzden herkes kendi programını tutmalı, propagandasını ve reklamını yapmalı,
ancak harekete geçtiğinizde birlikte hareket ediniz/di. KPD ve SPD'nin büyük
farklılıkları vardı. SPD derin bir kriz içinde, KPD ise sosyalist devrimi istiyordu.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Birçok insan faşizm
tehlikesini fark etti ve böylece birleşik bir cephe istedi. Ancak her iki
taraf da belirli eylemleri kabul etmiş olsa da çeşitli ayrışmalar da
yaşanıyordu. Bunun yerine, kendileriyle birlikte sahte birleşik cepheler
kuranlar oldu, SPD liderlik ettikleri sendikalar ve birkaç liberalle birlikte <b>“Demir Cephe”</b>yi kurmaya çalıştı. Aslında Nazilere karşı
burjuva polisine güveniyorlardı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">KPD ise öngörü olarak ilerideydi; <b>“Faşizm
Karşıtı Eylem”</b>i kurdu. Resmi olarak herkese açıktı <i>(sözde SPD
üyeleri için de) </i>yalnız <b>“Anti-faşist eylem”</b>in öncelikle
SPD'ye saldıracağını kabul etmek zorunda kalan taraftarlar da vardı. </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Sempatizanlarca </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">SPD üyelerinin SPD'yi
ancak </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">“Anti-faşist eylem”</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">e</span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> katılmadan önce terk etmeleri
gerektiği varsayılıyordu. Bu işe yaramadı.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Kabul etmek gerekir ki, o zaman bile SPD kapitalist bir parti misyonu içerisindeydi ama buna rağmen yine de Almanya’daki tabanlarda
en örgütlü işçileri olan partiydi. Nazilere karşı mücadele üyeleri olmadan
kazanılamazdı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Solda, birçok
komünist ve sosyal demokrat ya Naziler tarafından açıkça öldürülmüş ya da
sonraki savaşta ölmüştü. Nazi yönetiminin işlediği hayal edilemez insan ve
maddi yıkım, milyonları öldürdü ve Alman toplumunu altüst etti, emek hareketini
bozdu ve ülkenin Yahudi nüfusunun çoğunu öldürdü. Birçok işçi ve hatta
bazı eski sosyalistler de dahil olmak üzere rejimi destekleyen veya en azından
kabul eden milyonlarca kişi, bilinmeyen siyasi arazide yeni bir başlangıçla
karşı karşıya kaldı.</span></span></div></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="mso-fareast-language: TR;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQzUnEDvLD2UJ8S_jzkgb_gGjSSy4VM8UFgFB73vwuJ6zZojQeSbelJ_S35-n-0Q9N4zN2WWFFlRDxMkvb3E2ZX-dhGFOgboS9MNdyizgjCrOWM-0FcGK_BZ5fKQQ0d6XQC_3LetMxi5Ex7F5cPyKFAqvmhFqsOJ6r7doI9GfALMZbORuVp1zRmnVR/s2052/Antifaschistische%20Aktion.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1351" data-original-width="2052" height="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQzUnEDvLD2UJ8S_jzkgb_gGjSSy4VM8UFgFB73vwuJ6zZojQeSbelJ_S35-n-0Q9N4zN2WWFFlRDxMkvb3E2ZX-dhGFOgboS9MNdyizgjCrOWM-0FcGK_BZ5fKQQ0d6XQC_3LetMxi5Ex7F5cPyKFAqvmhFqsOJ6r7doI9GfALMZbORuVp1zRmnVR/w400-h264/Antifaschistische%20Aktion.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">1932 - Antifaschistische Aktion’un </span><b style="background-color: white; font-family: arial, sans-serif; font-size: 10.6667px;">“Birlik Kongresi”</b><span face="Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">, merkezde Sovyet bayraklarıyla kuşatılmış Antifa logosu.<br /><br /></span></td></tr></tbody></table><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Yaşananlar karşısında KPD, Nazilere
karşı 24 Mayıs 1932'de NSDAP hizbin üyeleri, meşhur </span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Reichstag yangını komplosundan sonra </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">komünist
milletvekillerine baskın düzenleyince ertesi gün, KPD'nin lideri
Thälmann, </span><b>1932'de Antifa'yı kurdu, anti-faşist eylemi açıkça ilan
etti. </b></span></div><div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bu ayrılık/birleşme
politikası, Alman elitlerin iktidarı Hitler'e devrettiği 30 Ocak 1933'e kadar
devam etti. Bundan sonra, dünyadaki en büyük işçi hareketi SA ve polis
tarafından parçalandı. Sendikalar, KPD ve SPD gibi oluşumlar
yasaklandı. Ve neredeyse hiç ateş edilmeden oldu bu. Savaşsız yenilgi
en kötü yenilgiydi. İşçi hareketi <b>“Sosyal demokratlar ve komünistler
nihayet bir toplama kampında bir araya gelene kadar”</b> ayrı kaldı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ancak 1933'te
Hitler'i durduramamasına ve sonraki yıllarda gerçek anlamda muhalefet sökülmesine rağmen, Almanya'nın sosyalist emek hareketi ve kararlı ilerici
gelenekleri, Hitler'i sanayi şehirlerinin fabrikalarında geride bıraktı ve açık
siyasi faaliyet mümkün olan en kısa sürede parçaları toplamaya başladı.
Tarihçi <i>Gareth Dale</i> durumu şöyle açıklıyor:</span></span></div>
<blockquote class="tr_bq">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Nüfusun tüm
sektörleri, büyük şehirlerde Nazizm’e karşı en büyük bağışıklığı gösteren
sanayi işçileriydi. Birçok sendikacı ve sosyalist, geleneklerini ve
inançlarını, en azından bir şekilde, Nazi döneminde koruyabildi. Yaklaşık
150.000 komünist de dahil olmak üzere cesur bir azınlık, yasa
dışı direnişte yer aldı. Daha geniş katmanlar tehlikeyi önledi, ancak
arkadaş grupları arasında, iş yerlerinde ve konut sitelerinde emek hareketi
değerlerini ve anılarını canlı tutabildi.</span></span></blockquote>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Muhalefetin sökülüp atılmaya başlamasından sonra nihai anti-faşist eylemin temeli 1923 yılında atılınca, ilk tarihi çıkışını <b>Antifaschistische Aktion - Anti-Faşist Eylem</b> konfederasyon/hareket olarak 1932 yılında Berlin'deki <i>Reichstag Kongresi</i>'nde gerçekleştirerek tarih sahnesine de çıkmış oldular. </span></span><br />
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span>
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Sözü edilen konut
sitelerinden başlatılan bu gruplara genellikle kısaca <b>“Antifaschistische
Ausschüsse”</b>, <b>“Antifaschistische Kommittees”</b> veya kısa süre
içinde ünlü <b>“Antifaschistische Aktion”</b> - <b>“Antifa”</b> adı
verildi. Savaş öncesi <i>Birleşik Cephe</i> stratejisinin
sloganları ve yönelimi üzerinde çizim yapıp kafa yordular; ve 1932'de komünist ve sosyal
demokrat işçiler arasında taraflar arası ittifak kurma girişiminden sonra <b>“Antifa”</b> kelimesini benimsediler. Birliğin ikonik
logosunu <i>Devrimci Görsel Sanatçılar</i> üyeleri de olan Max Keilson ve Max
Gebhard'tı, logo o zamandan beri solun en tanınmış sembollerinden biri
haline geldi.</span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimsO188GX61hBtfyNIKqHcdcyrFjbd8B0ddSt572jp6BcVRWDsmHihuDAccGYxWjTfopcsqvORoCjtIhQ_6YxpuafZQiPKm5syKuttzs9ZFHoIhYTBVj9-aUjKZmAyzh9Hq9SROdH1Ui0/s1600/Karl-Liebknecht-Haus.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="589" data-original-width="1200" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimsO188GX61hBtfyNIKqHcdcyrFjbd8B0ddSt572jp6BcVRWDsmHihuDAccGYxWjTfopcsqvORoCjtIhQ_6YxpuafZQiPKm5syKuttzs9ZFHoIhYTBVj9-aUjKZmAyzh9Hq9SROdH1Ui0/s400/Karl-Liebknecht-Haus.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face=""arial" , sans-serif" style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 10.6667px;"><b>Berlin:</b> Karl-Liebknecht-Haus, KPD'nin 1926'dan 1933'e kadar olan merkezi.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Böylelikle </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">“Anti-faşist
eylem, örgütlü kırmızı kitlesel kendini korumanın en geniş birleşik cephesinde
Hitler faşizminin cinayet terörünü ortadan kaldırmak zorundadır”</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">“Bütün
işçilerin birleşik cephe”</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> vasıtasıyla ortaya çıktı. </span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="mso-fareast-language: TR;"><br />Hiçbir zaman yan yana gelinemeyeceği düşünülen ve<b> “İşçi sınıfının eylem birliği” </b></span><span style="mso-fareast-language: TR;">olarak adlandırılan KPD ve SPD çalışanlarının yanı sıra Hristiyan örgütlü
işçiler, sendikacılar ve de örgütsüz örgütlerden oluşmaktaydı. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa objektif ve
özet olarak Nazi faşizmine karşı, işçi ve işsizlerin, çiftçiler, esnaf ve
entelektüellerin bir üniforma hareketiydi. Nazi Partisi'ne doğrudan tepki
olarak 28 Eylül 1930 tarihinde faşizme karşı mücadele etmek için KPD ile
ittifak eden <b>KGF - Mücadele Birliği</b> yapısı da mevcuttu. Her
şeyden önce, KGF işletmelerde ve mahallelerde işçileri organize etmek için
pratik bir girişimdi.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span>
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Her örgütlülük bayrakların küçüklüğüne ve büyüklüğüne bakılmadan önemliydi. </span></span><br />
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Ancak isimlerinin işaret
ettiği gibi, Antifa daha çok sol politikaları desteklemek yerine aşırı sağcı
ideolojiyle mücadele etmek üzerine kuruluydu. Ana akım solun tersine, seçimleri
kazanmak veya yeni kanunların yürürlüğe konması için geleneksel araçlarla
güç kazanmanın peşinde değillerdi.</span><br />
<br /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">
Savaştan sonra Antifa, eski Reich genelinde boyut ve kompozisyon bakımından
çeşitlilik gösterdi, dört işgal bölgesine ayrıldı ve yerel işgal gücü ile
etkileşim halinde gelişti. Bakıldığında sanki bir gecede ortaya çıkan,
çoğu <i>Müttefik Kuvvetler </i>geldikten hemen sonra oluşmuş hissi veriyor gibi göstermeye çalışanlar olsa da, ilk Nazi toplama kampları kurulmuş olan </span></span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Wuppertal da</span><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> <i>müttefikler</i> olmadan da </span></span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="background-color: white;">önemli bir direniş yeri olarak ünlüydü. Çünkü </span>Hitler'e karşı sokak savaşlarında müttefiksiz direnen bazı kişiler ve gruplar da vardı. Bunlar şüphesiz Antifa'lardı.</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSSEHR_0CPK3F04Rl-CC7ZFzOm57P8D2ZrUeSkoGIXz2J44DYrvkYbFKh4MU-07iH-iwG5QPjM4oqgbJdm2-H7GLdM10AwghedckJWv7X5bTrWUoRYk0bJnMgYYil-fS57lejqV73_4rQ/s1600/antifaschistische+aktion++gegen+faschismus.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="701" data-original-width="1426" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSSEHR_0CPK3F04Rl-CC7ZFzOm57P8D2ZrUeSkoGIXz2J44DYrvkYbFKh4MU-07iH-iwG5QPjM4oqgbJdm2-H7GLdM10AwghedckJWv7X5bTrWUoRYk0bJnMgYYil-fS57lejqV73_4rQ/s400/antifaschistische+aktion++gegen+faschismus.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNoSpacing">
<b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;">1)</span></b><span face=""arial" , "sans-serif"" style="font-size: 8pt;"> Seçimler de Antifa’nın
<b>“Faşizme, açlığa ve savaşa karşı savaş”</b> posteri. <b>2)</b> 1932'den
itibaren SPD'nin gerici muhafazakarlık, Nazizm ve komünizme karşı
direnişi temsil eden <b>Üç Ok</b> sembolü
ve <b>“Papen'e karşı, Hitler, Thälmann”</b> sloganıyla bir
seçim posteri. <b>3)</b> 1932 - <b>“Bize gelin”</b> Antifaschistische
Aktion posteri.</span><span style="font-size: 8pt;"><o:p></o:p></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bu çevreler,
travmatize olmuş savaş mağdurları arasında kendiliğinden bir dayanışma örneği
değil, savaş öncesi ağları yeniden KPD ve SPD gazilerinin ürünüydü. </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Albrecht
Lein</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, Braunschweig Antifa’sının çekirdeğinin, Katolik işçi örgütleri
ve diğer güçler de dahil olmasına rağmen, cepheden kaçan ellili yaşlarında KPD
ve SPD üyelerinden oluştuğunu bildirir.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa grupları
çoğu şehirde birkaç yüz ila birkaç aktif üye arasında yer alırken, gençlerin
katılımının açıkça azaldığı <i>(eksikliği)</i>, çoğu genç Alman arasında bir zamanlar
yaygın olan proleter - sosyalist tavrı yok eden on iki yıllık Nazi eğitim ve
sosyalleşmesine atfedilebilir. Savaşın ve yeniden yapılanmanın maddi
ihtiyaçları kadınları ekonomik hayata yeni yollarla dahil etse de, o zaman
Alman toplumunun erkek egemenlik özelliği, büyük ölçüde <i>(tamamen değil)</i> erkeklerden
oluşan Antifa hareketine de yansıdı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifalar, Nazi
suçlularını ve yer altı Nazi partizanlarını <i>(<b>Kurtadamlar </b>olarak
adlandırılan)</i> avlamaya ve genel nüfusu etkileyen pratik kaygılara
odaklanma eğilimindeydi. Örneğin Braunschweig şehrinin Antifaları, diğer
şeylerin yanı sıra Nazilerin tüm idari organlardan çıkarılmasını ve <b><i>“Yetkili
anti-faşistler”</i></b> ile derhal değiştirilmelerini ve savaş
mağdurlarını sağlamak için Nazi varlıklarının tasfiyesini, dava açmak için acil
yasaları talep eden on iki noktalı bir programla, yerel faşistler ve halk
sağlığı hizmetinin yeniden kurulmasını amaçlıyordu.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hayatta kalan
kayıtlar birçok Antifa’nın KPD tarafından domine edildiğini göstermesine
rağmen, ilk aylardaki politik ruh hali, <i>Genç Weimar</i> döneminin <b><i>“Üçüncü
dönem imparatorluğu” </i></b>maceracılığından çok uzaktı. Yönetim kurulu
genelinde, yerel Antifalar, 1933’ün hatalarından öğrenme ve<i> (dinsel faktörler) </i>mezhep dışı bir
emek hareketi köprüleme bölümleri oluşturma arzusuyla motive edildi. Bu,
savaşın sonunda, Nazizm’in dehşetinin kapitalizmin istikrarsızlığı ve
eşitsizliğinin bir sonucu olduğu ve savaş sonrası düzen için yeni, eşitlikçi
bir ekonomik sisteme ihtiyaç duyulduğuna dair yaygın bir hisle doluydu.<br />
<br />
Bugünden bakıldığında hareketin eski ihtişamı göz önüne alındığında sayıları nispeten ve üzücü bir
şekilde az olsa da, onların varlığı savaş öncesi Alman <i>sol</i>unun Nazizm
tarafından tamamen yok edildiği fikrini çürütüyor. Hitler kesinlikle Alman
sosyalizmini ezdi, ancak Batı Almanya’nın komünizm karşıtı paranoyayla bağlanan
savaş sonrası refah, nihayetinde ülkenin radikal savaş öncesi geleneklerinden
geriye kalanları da gömecekti.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><i><span style="mso-fareast-language: TR;">Albrecht Lein</span></i><span style="mso-fareast-language: TR;">, Antifa’nın karşı karşıya olduğu inanılmaz zor
koşulların siyasi perspektiflerini nasıl kısıtladığını anlatır, der ki; "Binlerce
sosyalisti cezbetmiş ve kısa süre içinde komünistleri ve diğer siyasi
mahkumları toplama kamplarından geri getirerek desteklenmiş olmalarına rağmen,
Braunschweig gibi şehirlerde kısa bir süre baskın siyasi güç haline gelmelerine
rağmen, ülkenin sosyal sefaletinden siyasi bir yol sunamadılar."<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Komünistler
savaştan sonraki haftalarda <b>Özgür Almanya Ulusal Komitesini
(NKFD) </b>feshettikten sonra, yeraltı Nazi direniş grupları
kendilerini <b>“Özgür Almanya Hareketi”</b> olarak adlandırmaya
başladı.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Savaşın ikinci
yarısında bile Almanların Hitler'e karşı popüler direnişte bulunamaması
anlaşılır şekilde solu moralsizleştirdi ve kitlelerin yeteneklerine olan
inancını sarstı. </span></span></div>
</div>Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4797279142234509217.post-20855630881541403202019-12-30T19:58:00.012-05:002021-10-26T21:23:58.242-04:00Antifa’nın kayıp tarihi - 2 <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0vw6vKLOxiuue0Xx8tboORD1MAL_ZG1Wc-3pVPv5K65M7PcXGuW4bfDiEBHii9JS5PChJok5m1OGxNcyMh-0GIltYNxxIqLVXW3twXb_VBY7m7F9IKETjGkqNgnEU_FRwNmZXgrJwElI/s1600/antifa+engelmann.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="913" data-original-width="1600" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0vw6vKLOxiuue0Xx8tboORD1MAL_ZG1Wc-3pVPv5K65M7PcXGuW4bfDiEBHii9JS5PChJok5m1OGxNcyMh-0GIltYNxxIqLVXW3twXb_VBY7m7F9IKETjGkqNgnEU_FRwNmZXgrJwElI/s400/antifa+engelmann.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face=""arial" , sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">Antifa'nın Engelmann Arena'da düzenlediği anti-faşist miting, 1932.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hitler Almanya'sı 1945'in sonlarında ve 1946'nın başları
çöktükten sonra Antifalar yaklaşık dört yıl boyunca Alman siyasi sahnesinden
kaybolacaktı. Çoğu insanın terimi ilişkilendirdiği modern Antifa, adını
aldığı hareketle pratik bir tarihsel bağlantıya sahip değildi, bunun yerine
Batı Almanya'nın 1980’lerde gecekondu sahnesinin ve otonomist hareketin bir
ürünü olarak gelişti. 1968'in kendine özgü bir büyümesi olan İtalyan direnişi
<i>(Ulusal Faşist Parti'ye karşı partizanlar ele alındığında)</i> anti-faşist
mevzilenmede meslektaşlarından daha endüstriyel işçi sınıfına
yönelmişti. İlk Antifa, on binlerce aktif üyeyi temsil eden ve bazı Batı
Alman metropollerinde tüm şehir bloklarını işgal edebilen otonomist bir
hareketle Ulusal Demokrat Parti (NPD) gibi aşırı sağ gruplara karşı
örgütlenmek için platformlar olarak işlev gördü.</span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">En aşırı faşist sağ, 1990'ların
başlarında çeşitli doğu yerlerinde sığınmacılara yönelik şok edici saldırılarla
ifade edilen Berlin Duvarı'nın yıkılıp, Almanya'nın yeniden birleşmesinin ardından yeniden inşa edilmeye
başladıkça, Antifa giderek kendi başına bir hareket haline geldi<b> Antifaschistische
Aktion </b>ve <b>Bundesweite Organizasyonu </b>olarak.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Genç aktivistlerin
daha geniş bir sosyalist ve politik sola ayrılmalarından ziyade, büyük
şehirlerin dışındaki Antifalar genellikle şehirdeki tek politik oyun ve kendi
moda stilleri, müzik sahneleri ve argo ile karşı-kültürel bir alan işlevi görüyor, daha geniş bir toplumda köklü bir kitle hareketinin bir bileşeni
olmaktan çok 2001 yılında <b>Antifaschistische Aktion</b> ve <b>Bundesweite Organizasyonu</b> bölünmesinden sonra, Antifalar yerel ve
bölgesel şekilde aşırı sağ gösterilere ve toplantılarına karşı çıkan anti-faşist
ağları olarak çalışmaya; 1970’ler ve 1990’lar arasında inşa
edilen çözülme ve altyapı kalıntılarıyla, radikal sol için önemli örgütlenme ve
sosyalleşme alanları olarak hizmet etmeye devam etti.</span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"></span><br />
<a name='more'></a><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hareket, 1990'ların
sonlarından bu yana sürekli olarak küçüldü, ideolojik çizgiler arasında
parçalandı ve orijinal otonomist stratejilerini şehirleşme modellerine ve sağ
popülizmin yükselişine göre ayarlayamadı. En umut verici </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(Dresden gibi şehirlerde neo-Nazi yürüyüşlerine karşı kitlesel
seferberliklerin yanı sıra müdahaleci sol şeklinde yeni, belirgin bir
otonomist akımın oluşması gibi)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> canlanma yerine bir ayrılışa işaret
etti klasik Antifa stratejisini.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bazıları, bugünden dolayı Avrupa
tarzı neo-faşist hareketlerin Amerikan kıyılarına gelmesiyle, Avrupa Antifa
taktiklerini de buna göre ithal etmenin zamanı geldiğini iddia ediyor olsa da, b</span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">ugünün
Antifa'sı, kendi gücümüzü çekebileceğimiz politik bir zaferin ürünü değil. Onlar sosyalizmin yenilgisiyle birlikte Nazizm’e ve dirilen küresel kapitalizme ve daha
sonra otonomist hareketin ardından birçok Alman şehrinin neoliberal dönüşü ve
kapsamlı soylulaştırılması karşısında konum alıyordu.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa, gençliği
radikalleştirmek için önemli cazibe kutupları olarak işlev görmeye devam
etmesine ve aşırı sağın birçok Avrupa ülkesine nadiren kabul edilmediğini
garanti etmesine rağmen, siyasi formu, kendi estetik ve retorik tarzında ve
kitlelere erişilemeyen özel bir nitelikte.</span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgxff222KBoKT1LkI2rfnPoMvj9RV9j84mnxXYYlA9wHNR8Mg6uFHpyo7q_ZMmJm84txgpc-fHpPdc7fAngCPnCNbpPNVmakEjZ2kJ_dq-b42EixwGD0FxECSQBNPeT1cCx7q-XnugvyA/s1600/thaelmanne.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="765" data-original-width="1600" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgxff222KBoKT1LkI2rfnPoMvj9RV9j84mnxXYYlA9wHNR8Mg6uFHpyo7q_ZMmJm84txgpc-fHpPdc7fAngCPnCNbpPNVmakEjZ2kJ_dq-b42EixwGD0FxECSQBNPeT1cCx7q-XnugvyA/w400-h191/thaelmanne.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">Anifa’nın kuruluşuna önderlik eden Almanya Komünist Partisi (KPD) lideri Ernst Thälmann liderliğindeki KPD, Anti-Faşist Eylemi açıklamak ve destek aramak için birçok konferanslar ve de pek çok şehirde, grevler için birlik komiteleri, toplantı yerlerini korumak adına da Nazilere karşı kendini savunma, organizasyon binaları, mahalleler için toplantılar düzenledi ve o toplantılara da liderlik etti. Thälmann, 1924’te Reichstag (Parlemonta) üyesiydi. Sonrasında Almanya Komünist Partisi (KPD) başkanı oldu. Ağustos 1944’te Thälmann, Adolf Hitler’in emriyle Buchenwald Toplama Kampı’nda vuruldu. </span></td></tr></tbody></table><div style="text-align: center;"><br /></div>Elbette, Antifa'nın
1945'teki deneyimi, günümüz Trump döneminde yeniden dirilen bir savaşla nasıl
savaşacağımız konusunda bize eşit derecede az da olsa somut ders sunmuyor değil.
Sosyalist solun tarihine bakmak, yirmi birinci yüzyılda çoğaltılacak muzaffer
formüllerin damıtılması değil, daha önceki nesillerin kendi tarihsel anlarımızı
nasıl anladıklarını ve tepki olarak siyasi örgütleri nasıl inşa ettiklerini
anlamakla ilgilidir.</div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Anti-faşizm,
Trump'ın başkanlığı altındaki Amerikan <i>sol</i>undaki tartışmaların ön planına çıktığı bugün Alman Antifa'sının taktik ve görsel stillerinin birçoğu Berkeley gibi
şehirlerde ve başka yerlerde ortaya çıkıyor olmasının temelinde de işçi sınıfı temeli olmasa da aşırı sağ politikalar yatıyor.</span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Nihayetinde kökeni <i>komiternin</i> Doğu Avrupa’da başlattığı ırkçılık karşıtı direnişlere
dayanmaktaydı. Antifa, anti-faşist kavramının karşılığı,
kısaltılmaydı. 70'lerden bugüne ise kendine ‘anarşi’ ve
‘anarko-komünist’ yaftası yapıştıran pek çok kesimin dillendirdiği bir sözcük
haline geldi. Her türlü ırkçılığa karşı olunması temel esastı. Son 10-15
yılda özellikle Avrupa ve Güney Amerika’da sol tribünlerde görmeye alıştığımız
bir kelime artık Antifa.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Genel olarak Avrupa
ve Kuzey Amerika ülkelerinde sol, sosyalist, komünist, anarşist siyaset ve
kişilerin; ırkçılık yanlılarına, göçmen karşıtlarına, neo-Nazilere ve
emperyalist organizasyonlara karşı doğrudan yer almak yerine kendilerini
birleşik ve otonom bir yapı altında konumlandırdıkları mücadele biçimini
kullanmasının biçimsel formülasyonu var.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa, çıkış
temeli ve doğası gereği hükümetlere, kapitalist sistemlere karşı; yöntemleri
ise sıklıkla ana akım sol hareketlerden ziyade anarşistlerle bağdaştırılıyor olsa da günümüzde; Antifa mala zarar verme ve bazen fiziksel şiddet olmak üzere
militanca protesto yöntemlerine yönelebiliyor. Amerika’da son dönemde adından
söz ettirmeye başlayan anti-faşist aşırı sol örgüt konumuna gelmiş, kutuplaşan
Amerika Birleşik Devletleri’de siyasi yelpazenin uçlarında bulunan grup hem internette hem de
sokaklarda savaşıyor artık.<br />
<br />
Amerika özelinde söyleyecek olursak Trump faşizmine geçit vermemeyi kafalarına
koymuş, bu uğurda her şeyi göze almış olan, isimlerinin işaret ettiği gibi,
Antifa’lar bu yüzden daha çok sol politikaları desteklemek yerine aşırı sağcı
ideolojiyle mücadele etmek üzerine kuruluyorlar.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Trump’ın seçilmesi,
<b>Black Lives Matter (</b></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><b>Siyahların Yaşamları Değerlidir)</b></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> hareketi
ve farklı anarşist gruplar ile ilişkili olan Antifa hareketi için bir mihenk
taşı niteliğinde gibi görünüyor o yüzden.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Fakat anti-faşist ve anarşist, ‘It’s going down’ </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">çöküyor</i><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"> </b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">isimli haber sitesini yönetenlerden James Anderson, Trump’ın seçilmesinden bu yana siteye ilginin arttığını, 2015’te günde 300 kez tıklanan internet sitesinin 10 ila 20 bin arasından tıklandığını belirtiyor olmasının kaynağı da belki de bu sebepler.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTZ6dEogY9cvfODP1wdoz1pz1iHWK3mfkcJLYGkFjy6Zpz-u8463V8JK-tAviGBKJR20svdk4o8sIh_PQAOJR0mvXc_gYZ3qFUOCkvga6OmnfKbd-4tKi5Wf5GWvG2pK3Tm-c90U7rGT0/s2820/sozialistische+einheitspartei+deutschlands.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="2820" height="108" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTZ6dEogY9cvfODP1wdoz1pz1iHWK3mfkcJLYGkFjy6Zpz-u8463V8JK-tAviGBKJR20svdk4o8sIh_PQAOJR0mvXc_gYZ3qFUOCkvga6OmnfKbd-4tKi5Wf5GWvG2pK3Tm-c90U7rGT0/w400-h108/sozialistische+einheitspartei+deutschlands.png" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><p class="MsoNormal"><span face="Arial, sans-serif" style="background: white; font-size: 8pt; line-height: 115%;">KPD'nin parti örgütü,
Reichstag ateşini takip eden komünist tutuklama dalgası tarafından yok
edildi. Binlerce parti görevlisi sözde ülkenin koruyucuları tarafından
gözaltına alındı. Almanya Sosyalist Birlik Partisi </span><i>(Sozialistische Einheitspartei Deutschlands, SED)</i><span face=""arial" , sans-serif">, Alman Demokratik
Cumhuriyeti’nin kurulduğu Ekim 1949 tarihinden Mart 1990 seçimlerine kadar
iktidarda bulunan, geleneksel Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyen bir
komünist partiydi. Öncülü Almanya Komünist Partisi (KPD) ve Almanya
Sosyal Demokrat Partisi (SPD), ardılı Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS)’ydi.
2007'de PDS daha sonra adeta hükümet tarafından yağmalanınca, yine aynı
yıllarda WASG ile birleşerek </span><span face=""arial" , sans-serif">Sol Parti (Die
Linke) örgütüne dönüşür.</span> Halihazırda günümüzde varlığını sürdüren
Alman Komünist Partisi (Deutsche Kommunistische Partie, DKP) 1968 yılında
tekrar kurulan partisidir.<o:p></o:p></p></td></tr></tbody></table></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Militan anti-faşizm
ya da </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">‘Antifa’</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">, bu günümüzde Amerika’da da aşırı sağ ile savaşmayı içeren toplumsal devrime
dair radikal solcu siyasi görüş ve bu görüşü destekleyenler büyük oranda polisin
ve de devletin beyazların üstünlüğü üzerinden uygulamalar geliştirmesini durdurmaya
çalışan komünistler, sosyalistler ve anarşistlerden oluşuyor.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span>
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bu üstünlük yerine, Charlottesville’de tanık olduğumuz gibi, faşizme karşı
birlikte mücadeleyi savunuyorlar. Dünya çapında çeşitli Antifa grupları olmasına rağmen Antifa sosyalizm ideolojisi gibi birbiriyle uluslararası bağlamda
ilişikli bir organizasyon değil.<br />
<br />
Antifa, yerel neo-Nazilerin hareketlerini gözlemleyen ve buna göre konum alan
özerk anti-faşist gruplardan oluşuyor. Yerel faşistleri komşularına ve
işverenlerine teşhir ediyor, toplumsal eğitim kampanyaları düzenliyor,
mültecileri destekliyor ve beyaz üstünlüğünü savunan yapılar ve
organizasyonları engelliyorlar.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Anti-faşist
örgütlenmenin büyük bir kısmı pasif. Fakat kendilerini ve diğerlerini <i>beyazların</i> üstünlüğünü
savunan gruplardan fiziksel olarak savunmaya ve faşist örgütlenmeleri ölümcül
hale gelmeden engellemeye istekli oluşları onları liberal ırkçılık
karşıtlarından ayırıyor.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Anti-faşistler
kölelik ve soykırım dehşetlerinden sonra beyazların üstünlüğünü savunanlara
fiziksel şiddet uygulamanın hem etik olarak meşru hem de stratejik
olarak etkili buluyor. Onlara göre; <b>erdemler ve bunların arkasındaki
bağlamların eksikliğinde, soyut olarak şiddetin etik konumunu tartışmamalıyız</b> bunun
yerine çok geç olmadan, geçmiş pratiklerinden Nazilere karşı savaşmak için etik açıdan tutarlı
yöntemler sunuyorlar. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Antifa, Trump’ın pervasız yükselişinden bu yana Amerika siyasetinde yeni bir güç olarak görünse de
aslında anti-faşist gelenek yüz yıl daha geriye dayanıyor. Antifa’ların günümüzde ABD’de popüler olmaları, aşağı yukarı bir işaret gibi görünse de 1920’lerde Weimar Cumhuriyeti’ne yani Hitler’in şansölye olmasına kadar gidiyor. Bugün sadece Amerika’da değil genel olarak Avrupa çapında da ırkçı-faşist hareketlerin büyümesine karşı komünist bir taban tepkisi oluşuyor.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo7OlkvN_fxVSKTtSotscktSH3lN9uGPQ-riI3jrqN39fLuJdus6lbCcTyKXbR-GTe2n-p-3OrLnbOTvdtvy0v-SSGeBKcha7OOE1KHwdnF-B4AqGwIMOdbO6J-x1xU40GnFg7tsIAa6Q/s1600/1945+Buchenwald+toplama+kamp%25C4%25B1nda+anti-fa%25C5%259Fist+mitingi.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="589" data-original-width="932" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo7OlkvN_fxVSKTtSotscktSH3lN9uGPQ-riI3jrqN39fLuJdus6lbCcTyKXbR-GTe2n-p-3OrLnbOTvdtvy0v-SSGeBKcha7OOE1KHwdnF-B4AqGwIMOdbO6J-x1xU40GnFg7tsIAa6Q/s400/1945+Buchenwald+toplama+kamp%25C4%25B1nda+anti-fa%25C5%259Fist+mitingi.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">1945 Buchenwald toplama kampında anti-faşist miting.</td></tr>
</tbody></table>
İlk anti-faşistler İtalya kırsalında faşist Benito Mussolini’nin <b>‘Siyah
Gömlekliler’</b>ine karşı savaştı, Münih’in ara sokaklarında faşist Adolf
Hitler’in <b>‘Kahverengi Gömleklileri’</b>yle çatıştı ve Madrid’i faşist
Francisco Franco’nun <b>"Milliyetçi Ordusu"</b>na karşı kendini savundu. Avrupa dışında da
anti-faşizm, II. Dünya Savaşı sırasında Japonya emperyalizmine karşı çıkan
Çinlilere ve Latin Amerika diktatörlüğüne direnenlere bir direniş oldu.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Bugünki Antifa
siyasetinin izi ‘ksenofobi’ <i>(yabancı düşmanlığı)</i> ve
Britanya’da 1970 ve 80’lerde oluşan Skinhead kültürlerinden doğru sürülebilir.
Ayrıca Antifa’nın Almanya’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından
devrimciler ve mülteciler tarafından oluşturulan öz savunma gruplarının da kökü
var.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Aşırı sağ gibi,
dünya çapındaki Antifa üyeleri farklı grupların bileşiminden oluşuyor, ancak en
aktif olan gruplar ABD, İngiltere ve Almanya’da bulunuyor.<o:p></o:p></span></span><br />
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Yazının başlangıç bölümünde yer alan </span><a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2019/12/antifann-kayp-tarihi-antifa-nedir_30.html" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;" target="_blank"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Antifa'nın kayıp tarihi</b></span></a><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> başlıklı yazıda da belirttiğim gibi hızla yükselen Nazi
Partisi'ne karşı koyacak aşırı solcu militan bir grup oluşturmak için Hitler’in parlamentonun kontrolünü sağlaması üzerine 1933 yılında dağıldı ve
Berlin Duvarı’nın çökmesinden sonra 1980’lerde neo-Nazilere yanıt olarak
yeniden ortaya çıkarak enternasyonalist bir harekete dönüşüyor.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiko8PLp_RAolAhCgg_XJt8y2UuRuBcju6kAORTheOAJZnB5ovqhCsQ0t4_Fxrm4MWnF0mc0WPetW6u1YES4a1ZQJTY311q1gfNCpowTAvEzKsHOW1iP45pGpw2w1X6kDhiW9T5SJDHLvs/s1600/trump+antifa.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="595" data-original-width="1222" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiko8PLp_RAolAhCgg_XJt8y2UuRuBcju6kAORTheOAJZnB5ovqhCsQ0t4_Fxrm4MWnF0mc0WPetW6u1YES4a1ZQJTY311q1gfNCpowTAvEzKsHOW1iP45pGpw2w1X6kDhiW9T5SJDHLvs/s400/trump+antifa.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span face=""arial" , sans-serif" style="background-color: white; font-size: 10.6667px;">Anti-faşist aktivistler Amerika’da Trump'ın “Başkan” seçilmesinin ardından giderek daha fazla harekete geçmiş durumda. Antifa’lar, otoriteye karşı şiddetin gerekli olduğunu düşünüyor ve mücadele etmenin dayanağında neredeyse hepsi de hem fikir.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNoSpacing">
<o:p></o:p></div>
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Stuttgart,
Braunschweig ve diğer yerlerdeki Antifalar, imkansız ihtimallerle karşı karşıya
kaldı, ancak yine de dinlenmek isteyen radikalleştirici işçiler için bir dizi
siyasi talep ve pratik bir örgütsel vizyon eklemeye çalıştı. Antifalar,
görünüşte umutsuz tahminlere teslim olmayı reddediyor ve büyük hayaller kurmaya
cesaret ettiriyor. Nihayetinde A</span></span></span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">merika ve Kanada’da <b>Irkçılık Karşıtı Hareket (ARA)</b> aktivistleri,
1980’lerin sonundan 2000’lere kadar azimle <b>Ku Klux Klanların (KKK)</b>'ları,
neo-Nazilerin ve diğer beyaz üstünlüğünü savunanların izini sürdü. Mottoları
basit fakat </span></span>davetkardı: </span><b>"Onlar nereye giderse oraya gideriz." </b></span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Eğer Nazi
skinheadler Indiana’da bir punk konserinde </span><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">"Hitler haklıydı"</b><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> diye
bir broşür dağıtırlarsa, Antifa onlara kapıyı göstermek için oradaydı. Eğer
faşistler Edmonton’da çarşıda ırkçı posterler asarsa, Antifa onları
yırtıyor ve yerine ırkçılık karşıtı sloganlar yazıyordu.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Küçük faşist
gruplara verilen bu cevaplar bazılarına önemsiz görünebilir fakat Hitler’in ve
Mussolini’nin yükselişi; direnişin doğrudan kriz anında gösterilebilen bir
‘kapatma düğmesi’ olmadığını göstermişti. Naziler ve faşist partiler hükümetin
kontrolünü kazandığında imdat valfini çekmek için artık çok geçmiş görünse de; Antifa'lar diyalektik bir şekilde konum almayı bildi.</span></span><br />
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span>
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Anti-faşistler
geçmişe baktıklarında Mussolini’ye eğer 1919'da henüz 100 kişilik bir çekirdek
kadro iken müdahale edilseydi kazanımın çok daha kolay olacağını düşünüyor, onlara göre,
aşırı sağcı Alman İşçi Partisi'de Hitler ilk toplantılarına katıldığında henüz
54 kişiyken, daha Hitler partiyi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne </span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">(Nazi
Partisi)</i><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"> çevirmeden müdahale edilseydi her şey daha kolay
olurdu dese de fedakarca her zaman tavır almayı bildi.</span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">
<br /><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">
Onları tepki göstermeye iten rejimler uzun süre önce yok olsa da anti-faşistler
kendilerini ileride çekirdekten başlayıp daha büyük bir hareket veya rejim
oluşturmasını muhtemel gördükleri küçük ırkçı ve Nazi gruplarla mücadele etmeye
adadı.</span><br />
<br />Dolayısıyla bu
isimlerin şu andaki taşıyıcıları doğrudan öncekilerden değil, isimlerini ve
hedeflerini paylaşıyor ve onlardan türetilen sembolleri kullanıyor olması tesadüf değil.</span></span><br />
<div class="MsoNoSpacing">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></div>
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">
Antifa’ları daha çok duyacağız gibi. Antifa’lar geçmişte sosyalizm mücadelesi
yükseldiği için mücadelede bütünüyle kayboldu gibi görünse de Antifa’sız bir
dönem bu yüzyılda tamamen artık sona erdi gibi görünüyor. </span><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><o:p></o:p></span></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing" style="text-align: center;">
<span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><span style="font-size: large;">***</span><span style="mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Hitler faşizminden,
Mussolini’ye, Franco’dan günümüz faşist diktatörlerine, kurşun ve şarapnel
parçaları ile delik deşik olmuş duvarlara, sprey boyalarla ismi duvarlara
yazılmış anti-faşistler anısına.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<br /></div>
<div class="MsoNoSpacing">
<span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif">Yaşasın
Antifa! </span></span></div><div class="MsoNoSpacing"><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif"><br /></span></span></div><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><div class="MsoNoSpacing" style="text-align: left;"><span style="mso-fareast-language: TR;"><span face=""arial" , "helvetica" , sans-serif" style="color: white;"><b style="background-color: black; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px;">❱ Başlarken: <a href="https://halkingunlugu.blogspot.com/2019/12/antifann-kayp-tarihi-antifa-nedir_30.html" style="text-decoration-line: none;" target="_blank">Antifa’nın kayıp tarihi</a></b></span></span></div></blockquote>
Yeraltından Notlar (¡) http://www.blogger.com/profile/14429993244093497632noreply@blogger.com0