30 Ocak 2020 Perşembe

Ser, sır, Kaypakkaya

Eğer insanlık, gelecekte bir komünizm panteonu kurarsa, hiç kuşku yok ki, bu panteonun eskiden adına Türkiye denilen kesiminde genç ve ateşli bir komünist önderin bir inanç ve direniş sembolünün defne çelengi içindeki başına, ışıklandırılmış kasketli başına yer verecektir. 
Türkiye proletaryasının önderi ve coğrafyamızda Mustafa Suphi’den sonra komünist hareketi ikinci kez ayakları üzerine diken İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır işkencehanelerinde hunharca katledildi. Dünden bu yana çok şeyler aktı gitti ama unutulmayan komünistlerin ve emekçi halkların bilincinde ve mücadelesinde yer eden ve orada duran Kaypakkaya oldu. 

O'nu yalnızca işkencede “Ser verip, sır vermemenin” timsali olarak göremeyiz. O’nu yalnızca bu yanıyla anmak hata olacaktır. O’nun 3,5 ay süren en ağır işkenceler de direnmeye iten savunmuş olduğu ML düşünceler ve düşmana karşı her koşulda milyonları temsil etme düşüdür. TC devletince düşünceleri çok tehlikeli görülmesi nedeniyle 18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır işkence hanelerinde parça parça yaparak bedenini kurşunlayarak katletti faşist diktatörlük O’nu.