18 Ekim 2013 Cuma

Mustafa Sarıgül: Etliye ve sütlüye dokunmayan son küçük burjuva ayak oyuncusu

Mustafa Sarıgül için şunu söylersek haksız olmaz sanırım: O son küçük burjuva ayaklarının adamı. Bugünlerde Gürsel Tekin dışında güçlü bir şekilde kulislerde yine CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi için adı geçiyor (anlayacağınız yine gündemi maniple etmek için görev başında), aday olacak ama bir türlü olamıyor, Türkiye Deşiğim Hareketi (TDH)’ni kurdu olmadı, fes etti olmadı. Diyar diyar geziyor. Şimdiye kadar KCK davalarından tutunda Türkiye’nin dönüm noktası olarak görülen davaları hakkında ne Ergenekon ne Balyoz ve de Devrimci Karargah davaları hakkında olumlu (AKP kanadınca) olumsuz (muhalif kanatın da) gıkı çıkmamış bir zat.

Yorum yapamama özürlü mü (?) hayır, öyle değil. Aslında her ayak var; lümpenle lümpen, entelektüele entelektüel, çağdaşla çağdaş, aydınla aydın, muhafazakarla muhafazakar, zenginle zengin ve fakirle fakir pozlarında oldukça şirin resimleri boy gösteriyor. En son ROK diye andığımız ve kurbağayı andıran viyaklayan sesiyle Rasim Ozan Kütahyalı denen sülükle görüntülendi bir restoranda.  

Oysa Gezi’de gördüğümüz bi’şey vardı, neydi o (?) komün ruhu, kolektif bir hareketlilik ve yer yer o bilincin de dışa vurumu. Bizce AKP mi, CHP mi yoksa Sarıgül mü derken, bunun yerine Gezi direnişi içerisinde yer almış dinamo olmuş sokaktan birini şuan ki Forumlar aday gösterebilirdi, ya da CHP başta olmak üzere yerel yönetimleri önemsiyorlarsa diğer irili-ufaklı partiler BDP başta olmak üzere Gezi’nin üst aşaması olan şuan ki Forum’ların fikirlerini alabilirlerdi. CHP önemsemedi bu gerçeklik gün yüzüne çıktı, fakat BDP (HDP)’de geç kalmış gibi görünüyor. Gerçi Sırrı Süreyya Önder gecenler de bir Tv kanalında bunun ipuçlarını verdi fakat bana göre yeterli değil, 27 Ekim’de HDP’nin ‘Büyük Kongresi’nden sonra her şey, her ne kadar şeffaflaşmış olsa da yetersiz kalacak gibi. Yanılmıyorsam bu işi HDP önemsemiş ama yerel çalışmalar ve halkın nabzını yoklama ve bu verilerle ne kadar kamuoyuna yansıtacaklar o ayrı bir tartışma konusu gibi ama biran önce tavırlarını onlarda medya üzerinden açıklama yapmak yerine, direkt kamuoyuyla paylaşmak zorundalar. Hem de 27 Ekim’de HDP kongresinde bunu yapmalılar.

Çünkü Gezi (eylemlerde reel görev almış, sokakta halk ayaklanmasının içerisinde yer almış dostlar bunu görmüşlerdir) çArşı grubu başta olmak üzere diğer taraftar gruplarıyla ve devrimci sosyalist fraksiyonlarla birlikte, BDP’lisi, TKP’lisi, SDP’lisi, CHP’lisi, İşçi Partisi’nin gençlik örgütlenmesi olan TGB’liler ve hatta MHP’li olarak kendini tanımlayan (MHP’nin de çağdaş ve faşist olmayan, kafatasçı seçmenleri varmış dediğim) MHP seçmeni sokakta devrimcilerle birlikte bir direniş gösterdiler (her ne kadar devrimciler kadar sokaklarda olmasalar da haklarını yememek lazım, zira katılım sağladılar) oysa bugüne geldiğimizde ve baktığımızda bu grupların (kendini özellikle ulusalcı ve milliyetçi olarak tanımlayanların -Kemalistler-) muhalifliğinin her zamanki gibi sadece “silik” AKP muhalifliği olduğunu da bizlere gösterdiler. "Lanet olsun, bunlara güvenilmez" sözcüğünü diyenler üzerine alabilirler, çünkü haklı çıktılar.

Anlayacağınız üzere her zamanki gibi direnişin o katmerli ve can alan yakıcı gerçekliğini terk edip, bunun ardından iki dakika dayanama yayarak, komün ruhunu özümsemeyerek bu grupların milliyetçilik hormonunun tavan yaptığını bir kez daha gözlemlemiş olduk. Bunların derdi şikayet ettikleri o AKP gericiliği falan değil, popülist politika, isimlerinin anılması ve zikir edilmesi. Propagandanın iyisine kötüsüne bakmıyorlar, particiklerinin oluşturdukları o dar grupçuklarının adlarının geçiyor olması önemli bunlar için.  

Öyle ya samimi olsalardı, şimdiye kadar yitirdiğimiz gencecik gençlerin adlarını anıp, AKP’yi de bırakın bu sisteme kin kusarlardı. Gezi direnişinden, Lice’ye oradan Gülsuyun’a uzanan bu hassas hatta yitirdiklerimizin yanında, gözünü kaybedenlerle birlikte, sakat kalan dostlarımızı, yoldaşlarımızı her gün anmış ve onların acılarına ortak olmaları gerekirdi.

Bunu yapamadılar, daha doğrusu beceremediler, şimdi parayla (kiralık) adam tutsanız bu kadar olmaz, en azından bir irade gösterir olumlu ya da olumsuz tavrını sergiler bundan eminiz dediğimiz (!) birini değil de el birliğiyle medya kağıtları üzerinden bu kağıtları birbirine sürterek ateşi yeniden bulma ve yakma peşinde olan Mustafa Sarıgül’ün peşindeler. He tamam az kaldı Sarıgül ateşi yeniden bulacak, sizlerinde başı göğe erecek. Çünkü “Çare” oymuş. Medya anketleri üzerinden “Ben girersem kesin kazanırım” demeyi kendine destur almış birini pazarlamaya kalkıyorlar. Anladık isyan etmiş(sin) de seni tutan kim kardeş, gir kazan (!) kazanabiliyor musun bizde görelim dediğimiz, muhalefete muhaliflik yapan bir zatçık! “Bir 10 yıl daha muhalefette kalsak” kârdır dediğimiz biri, hakikaten bıktırdılar.

Olur, mu olmaz mı (?) yerel seçimlere daha var, Gezi ruhu gösterdi ki her an, her şey değişebilir, roller, partiler ve o partilerin adayları ama Sarıgüller de, CHP’liler de değişmez seçimler söz konusu olduğunda. Bunda eminiz. Maskelerin düşmeye başlamasıyla bundan sonra daha da sık duyacağımız bir deyiştir ama şimdiden söyleyeyim: Sarıgüllü CHP’ye oy verirseniz bir değil, iki eliniz kırılsın!