“İlk tepkimiz hiçbir zaman şiddet değildir ama şiddet, siyaset çantamızdaki aletlerden biridir.” (Antifaschistische Aktion)
❱ Devamı: Antifa’nın kayıp tarihi - 2
Antifa kelimesinin kökenleri belki çoğu okuyucu için karanlık olabilir fakat hareketin kısa
ama ilham verici siyasi mirası neredeyse hem Soğuk Savaş dönemi
Alman devletleri için rahatsızlık nedeniydi hem de okullarda ve ana akım
tarihleri içerisinde göz ardı edildi. Almanya'da bile, çok az kişi Antifaschistische
Aktion terimini getiren popüler anti-faşist direniş biçimleri (son dönemler hariç) hakkında
çok şey de bilmiyor. Bugün onun mirası neredeyse (geçmişte) tamamen sola doğru
yönelip kaybolsa da Faşizm Karşıtı Eylem -militan sokak aktivizmi için kısa yol; genellikle
Antifa olarak kısaltılır ve bilinir- 1980’lerin sonlarında, özellikle 1990’da Almanya’nın
birleşmesinden sonra artan ve aşırı sağcı aşırılığın yükselişine karşı mücadeleye adanmış yerel radikal sol grupların bir ağı, politik yelpazenin diğer ucundan bir tepki olarak ortaya
çıktı.
1930'lı yıllarda silahlı kanadı yasaklanan eylemin kendisi, Anti-Faşist Eylem de 1933'te yasaklandı, bazı grupları 1945'e kadar yeraltında hayatta kaldılar, orijinali de dahil olmak üzere çeşitli isimler altında yeniden ortaya çıktılar, ancak kısa bir süre sonra yine ortadan kayboldular.
Elbette 1932'ler hariç...
Ancak Naziler esasen seçimlerde aktif değildi. Rakiplerine daha sık saldırdılar ve öldürdüler. Almanya'daki işçi hareketinin tüm örgütleri Naziler tarafından tehdit edildi. Bunlar arasında sendikalar, Ernst Thälmann’ın önderliğindeki Almanya Komünist Partisi (KPD) ve Kurt Schumacher önderliğindeki Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) vardı.
Tüm işçilerin
birleşik bir direnişi Nazileri yenebilirdi. 1933'teki son seçimlerde KPD
ve SPD'nin birlikte Hitler'den daha fazla oy aldığını hatırlatmak
gerekiyor. KPD ve Hitler'in NSDAP
taraftarları arasında büyük çatışmalar ve hatta çekişmeler yaşandı. Ancak
KPD ile SPD'nin ortak bir anti-faşist eylemleri yoktu.
İşçi partileri KPD ve SPD'nin çevreleri arasında Nazilerin yükselişinin nedenleri ve seçim başarılarının farklı yorumları vardı. Sosyal demokratların bir kısmı, Weimar Cumhuriyeti'nin son evresinde Komünistler'i yıkıcı rolüyle suçladı. KPD ise SPD'ye “Sosyal faşistler” ve “Kırmızı boyalı faşistler” adını veriyordu.
Diğerleri, emek hareketinin KPD ve SPD bölünmesinin, Birinci Dünya Savaşı’nın mümkün kıldığı Nazilerin gücüne etkili bir şekilde karşı çıkmalarını engellediğine inanıyorlardı. Ve her iki taraf için de durum açıktı: Faşistlere karşı birleşmeden diğer faşistlerle savaşamazsınız.
1930'lı yıllarda silahlı kanadı yasaklanan eylemin kendisi, Anti-Faşist Eylem de 1933'te yasaklandı, bazı grupları 1945'e kadar yeraltında hayatta kaldılar, orijinali de dahil olmak üzere çeşitli isimler altında yeniden ortaya çıktılar, ancak kısa bir süre sonra yine ortadan kayboldular.
Naziler 1930'ların başında oldukça güçlüydü. 1930 seçimlerinde oy paylarını altı
katına çıkararak yüzde 18'e çıkardılar. 1932 ortalarında bu yüzde 37'deydi.
Almanya’da Hitler’in NSDAP’si Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi ikinci büyük partisi (Nazi Partisi) haline yaklaşık altı milyon seçmen ile 1930 yılında kurularak geldi.
Ancak Naziler esasen seçimlerde aktif değildi. Rakiplerine daha sık saldırdılar ve öldürdüler. Almanya'daki işçi hareketinin tüm örgütleri Naziler tarafından tehdit edildi. Bunlar arasında sendikalar, Ernst Thälmann’ın önderliğindeki Almanya Komünist Partisi (KPD) ve Kurt Schumacher önderliğindeki Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) vardı.
İşçi partileri KPD ve SPD'nin çevreleri arasında Nazilerin yükselişinin nedenleri ve seçim başarılarının farklı yorumları vardı. Sosyal demokratların bir kısmı, Weimar Cumhuriyeti'nin son evresinde Komünistler'i yıkıcı rolüyle suçladı. KPD ise SPD'ye “Sosyal faşistler” ve “Kırmızı boyalı faşistler” adını veriyordu.
Diğerleri, emek hareketinin KPD ve SPD bölünmesinin, Birinci Dünya Savaşı’nın mümkün kıldığı Nazilerin gücüne etkili bir şekilde karşı çıkmalarını engellediğine inanıyorlardı. Ve her iki taraf için de durum açıktı: Faşistlere karşı birleşmeden diğer faşistlerle savaşamazsınız.
SPD, devletin,
Weimar anayasasının ve polisin onları koruyacağını varsaydı. Öte yandan
1928'den beri Sovyet hükümetine şiddetle bağlı bir Stalinist parti
olan KPD, SA çetelerine karşı aktif olarak savaştı; ancak radikal bir
azınlık olarak sadece Nazilerle başa çıkabilecekleri varsayımıyla.
Peki, Nazi
tehdidine karşı kendilerini nasıl savunacaklardı?
İhtiyaç duyulan şey
faşizme karşı gerçek birleşik bir cepheydi. Birleşik Cephe şu
anlama geliyordu: “Ayrı ayrı yürüyüş yapın, birlikte vurun.” Bu
yüzden herkes kendi programını tutmalı, propagandasını ve reklamını yapmalı,
ancak harekete geçtiğinizde birlikte hareket ediniz/di. KPD ve SPD'nin büyük
farklılıkları vardı. SPD derin bir kriz içinde, KPD ise sosyalist devrimi istiyordu.
Birçok insan faşizm
tehlikesini fark etti ve böylece birleşik bir cephe istedi. Ancak her iki
taraf da belirli eylemleri kabul etmiş olsa da çeşitli ayrışmalar da
yaşanıyordu. Bunun yerine, kendileriyle birlikte sahte birleşik cepheler
kuranlar oldu, SPD liderlik ettikleri sendikalar ve birkaç liberalle birlikte “Demir Cephe”yi kurmaya çalıştı. Aslında Nazilere karşı
burjuva polisine güveniyorlardı.
KPD ise öngörü olarak ilerideydi; “Faşizm
Karşıtı Eylem”i kurdu. Resmi olarak herkese açıktı (sözde SPD
üyeleri için de) yalnız “Anti-faşist eylem”in öncelikle
SPD'ye saldıracağını kabul etmek zorunda kalan taraftarlar da vardı. Sempatizanlarca SPD üyelerinin SPD'yi
ancak “Anti-faşist eylem”e katılmadan önce terk etmeleri
gerektiği varsayılıyordu. Bu işe yaramadı.
Kabul etmek gerekir ki, o zaman bile SPD kapitalist bir parti misyonu içerisindeydi ama buna rağmen yine de Almanya’daki tabanlarda
en örgütlü işçileri olan partiydi. Nazilere karşı mücadele üyeleri olmadan
kazanılamazdı.
Solda, birçok
komünist ve sosyal demokrat ya Naziler tarafından açıkça öldürülmüş ya da
sonraki savaşta ölmüştü. Nazi yönetiminin işlediği hayal edilemez insan ve
maddi yıkım, milyonları öldürdü ve Alman toplumunu altüst etti, emek hareketini
bozdu ve ülkenin Yahudi nüfusunun çoğunu öldürdü. Birçok işçi ve hatta
bazı eski sosyalistler de dahil olmak üzere rejimi destekleyen veya en azından
kabul eden milyonlarca kişi, bilinmeyen siyasi arazide yeni bir başlangıçla
karşı karşıya kaldı.
![]() |
1932 - Antifaschistische Aktion’un “Birlik Kongresi”, merkezde Sovyet bayraklarıyla kuşatılmış Antifa logosu. |
Bu ayrılık/birleşme
politikası, Alman elitlerin iktidarı Hitler'e devrettiği 30 Ocak 1933'e kadar
devam etti. Bundan sonra, dünyadaki en büyük işçi hareketi SA ve polis
tarafından parçalandı. Sendikalar, KPD ve SPD gibi oluşumlar
yasaklandı. Ve neredeyse hiç ateş edilmeden oldu bu. Savaşsız yenilgi
en kötü yenilgiydi. İşçi hareketi “Sosyal demokratlar ve komünistler
nihayet bir toplama kampında bir araya gelene kadar” ayrı kaldı.
Ancak 1933'te
Hitler'i durduramamasına ve sonraki yıllarda gerçek anlamda muhalefet sökülmesine rağmen, Almanya'nın sosyalist emek hareketi ve kararlı ilerici
gelenekleri, Hitler'i sanayi şehirlerinin fabrikalarında geride bıraktı ve açık
siyasi faaliyet mümkün olan en kısa sürede parçaları toplamaya başladı.
Tarihçi Gareth Dale durumu şöyle açıklıyor:
Nüfusun tüm sektörleri, büyük şehirlerde Nazizm’e karşı en büyük bağışıklığı gösteren sanayi işçileriydi. Birçok sendikacı ve sosyalist, geleneklerini ve inançlarını, en azından bir şekilde, Nazi döneminde koruyabildi. Yaklaşık 150.000 komünist de dahil olmak üzere cesur bir azınlık, yasa dışı direnişte yer aldı. Daha geniş katmanlar tehlikeyi önledi, ancak arkadaş grupları arasında, iş yerlerinde ve konut sitelerinde emek hareketi değerlerini ve anılarını canlı tutabildi.
Muhalefetin sökülüp atılmaya başlamasından sonra nihai anti-faşist eylemin temeli 1923 yılında atılınca, ilk tarihi çıkışını Antifaschistische Aktion - Anti-Faşist Eylem konfederasyon/hareket olarak 1932 yılında Berlin'deki Reichstag Kongresi'nde gerçekleştirerek tarih sahnesine de çıkmış oldular.
Sözü edilen konut sitelerinden başlatılan bu gruplara genellikle kısaca “Antifaschistische Ausschüsse”, “Antifaschistische Kommittees” veya kısa süre içinde ünlü “Antifaschistische Aktion” - “Antifa” adı verildi. Savaş öncesi Birleşik Cephe stratejisinin sloganları ve yönelimi üzerinde çizim yapıp kafa yordular; ve 1932'de komünist ve sosyal demokrat işçiler arasında taraflar arası ittifak kurma girişiminden sonra “Antifa” kelimesini benimsediler. Birliğin ikonik logosunu Devrimci Görsel Sanatçılar üyeleri de olan Max Keilson ve Max Gebhard'tı, logo o zamandan beri solun en tanınmış sembollerinden biri haline geldi.
Sözü edilen konut sitelerinden başlatılan bu gruplara genellikle kısaca “Antifaschistische Ausschüsse”, “Antifaschistische Kommittees” veya kısa süre içinde ünlü “Antifaschistische Aktion” - “Antifa” adı verildi. Savaş öncesi Birleşik Cephe stratejisinin sloganları ve yönelimi üzerinde çizim yapıp kafa yordular; ve 1932'de komünist ve sosyal demokrat işçiler arasında taraflar arası ittifak kurma girişiminden sonra “Antifa” kelimesini benimsediler. Birliğin ikonik logosunu Devrimci Görsel Sanatçılar üyeleri de olan Max Keilson ve Max Gebhard'tı, logo o zamandan beri solun en tanınmış sembollerinden biri haline geldi.
![]() |
Berlin: Karl-Liebknecht-Haus, KPD'nin 1926'dan 1933'e kadar olan merkezi. |
Hiçbir zaman yan yana gelinemeyeceği düşünülen ve “İşçi sınıfının eylem birliği” olarak adlandırılan KPD ve SPD çalışanlarının yanı sıra Hristiyan örgütlü işçiler, sendikacılar ve de örgütsüz örgütlerden oluşmaktaydı.
Antifa objektif ve
özet olarak Nazi faşizmine karşı, işçi ve işsizlerin, çiftçiler, esnaf ve
entelektüellerin bir üniforma hareketiydi. Nazi Partisi'ne doğrudan tepki
olarak 28 Eylül 1930 tarihinde faşizme karşı mücadele etmek için KPD ile
ittifak eden KGF - Mücadele Birliği yapısı da mevcuttu. Her
şeyden önce, KGF işletmelerde ve mahallelerde işçileri organize etmek için
pratik bir girişimdi.
Her örgütlülük bayrakların küçüklüğüne ve büyüklüğüne bakılmadan önemliydi.
Ancak isimlerinin işaret ettiği gibi, Antifa daha çok sol politikaları desteklemek yerine aşırı sağcı ideolojiyle mücadele etmek üzerine kuruluydu. Ana akım solun tersine, seçimleri kazanmak veya yeni kanunların yürürlüğe konması için geleneksel araçlarla güç kazanmanın peşinde değillerdi.
Savaştan sonra Antifa, eski Reich genelinde boyut ve kompozisyon bakımından çeşitlilik gösterdi, dört işgal bölgesine ayrıldı ve yerel işgal gücü ile etkileşim halinde gelişti. Bakıldığında sanki bir gecede ortaya çıkan, çoğu Müttefik Kuvvetler geldikten hemen sonra oluşmuş hissi veriyor gibi göstermeye çalışanlar olsa da, ilk Nazi toplama kampları kurulmuş olan Wuppertal da müttefikler olmadan da önemli bir direniş yeri olarak ünlüydü. Çünkü Hitler'e karşı sokak savaşlarında müttefiksiz direnen bazı kişiler ve gruplar da vardı. Bunlar şüphesiz Antifa'lardı.
Bu çevreler, travmatize olmuş savaş mağdurları arasında kendiliğinden bir dayanışma örneği değil, savaş öncesi ağları yeniden KPD ve SPD gazilerinin ürünüydü. Albrecht Lein, Braunschweig Antifa’sının çekirdeğinin, Katolik işçi örgütleri ve diğer güçler de dahil olmasına rağmen, cepheden kaçan ellili yaşlarında KPD ve SPD üyelerinden oluştuğunu bildirir.
Antifa grupları
çoğu şehirde birkaç yüz ila birkaç aktif üye arasında yer alırken, gençlerin
katılımının açıkça azaldığı (eksikliği), çoğu genç Alman arasında bir zamanlar
yaygın olan proleter - sosyalist tavrı yok eden on iki yıllık Nazi eğitim ve
sosyalleşmesine atfedilebilir. Savaşın ve yeniden yapılanmanın maddi
ihtiyaçları kadınları ekonomik hayata yeni yollarla dahil etse de, o zaman
Alman toplumunun erkek egemenlik özelliği, büyük ölçüde (tamamen değil) erkeklerden
oluşan Antifa hareketine de yansıdı.
Antifalar, Nazi
suçlularını ve yer altı Nazi partizanlarını (Kurtadamlar olarak
adlandırılan) avlamaya ve genel nüfusu etkileyen pratik kaygılara
odaklanma eğilimindeydi. Örneğin Braunschweig şehrinin Antifaları, diğer
şeylerin yanı sıra Nazilerin tüm idari organlardan çıkarılmasını ve “Yetkili
anti-faşistler” ile derhal değiştirilmelerini ve savaş
mağdurlarını sağlamak için Nazi varlıklarının tasfiyesini, dava açmak için acil
yasaları talep eden on iki noktalı bir programla, yerel faşistler ve halk
sağlığı hizmetinin yeniden kurulmasını amaçlıyordu.
Hayatta kalan
kayıtlar birçok Antifa’nın KPD tarafından domine edildiğini göstermesine
rağmen, ilk aylardaki politik ruh hali, Genç Weimar döneminin “Üçüncü
dönem imparatorluğu” maceracılığından çok uzaktı. Yönetim kurulu
genelinde, yerel Antifalar, 1933’ün hatalarından öğrenme ve (dinsel faktörler) mezhep dışı bir
emek hareketi köprüleme bölümleri oluşturma arzusuyla motive edildi. Bu,
savaşın sonunda, Nazizm’in dehşetinin kapitalizmin istikrarsızlığı ve
eşitsizliğinin bir sonucu olduğu ve savaş sonrası düzen için yeni, eşitlikçi
bir ekonomik sisteme ihtiyaç duyulduğuna dair yaygın bir hisle doluydu.
Bugünden bakıldığında hareketin eski ihtişamı göz önüne alındığında sayıları nispeten ve üzücü bir şekilde az olsa da, onların varlığı savaş öncesi Alman solunun Nazizm tarafından tamamen yok edildiği fikrini çürütüyor. Hitler kesinlikle Alman sosyalizmini ezdi, ancak Batı Almanya’nın komünizm karşıtı paranoyayla bağlanan savaş sonrası refah, nihayetinde ülkenin radikal savaş öncesi geleneklerinden geriye kalanları da gömecekti.
Bugünden bakıldığında hareketin eski ihtişamı göz önüne alındığında sayıları nispeten ve üzücü bir şekilde az olsa da, onların varlığı savaş öncesi Alman solunun Nazizm tarafından tamamen yok edildiği fikrini çürütüyor. Hitler kesinlikle Alman sosyalizmini ezdi, ancak Batı Almanya’nın komünizm karşıtı paranoyayla bağlanan savaş sonrası refah, nihayetinde ülkenin radikal savaş öncesi geleneklerinden geriye kalanları da gömecekti.
Albrecht Lein, Antifa’nın karşı karşıya olduğu inanılmaz zor
koşulların siyasi perspektiflerini nasıl kısıtladığını anlatır, der ki; "Binlerce
sosyalisti cezbetmiş ve kısa süre içinde komünistleri ve diğer siyasi
mahkumları toplama kamplarından geri getirerek desteklenmiş olmalarına rağmen,
Braunschweig gibi şehirlerde kısa bir süre baskın siyasi güç haline gelmelerine
rağmen, ülkenin sosyal sefaletinden siyasi bir yol sunamadılar."
Komünistler
savaştan sonraki haftalarda Özgür Almanya Ulusal Komitesini
(NKFD) feshettikten sonra, yeraltı Nazi direniş grupları
kendilerini “Özgür Almanya Hareketi” olarak adlandırmaya
başladı.
Savaşın ikinci
yarısında bile Almanların Hitler'e karşı popüler direnişte bulunamaması
anlaşılır şekilde solu moralsizleştirdi ve kitlelerin yeteneklerine olan
inancını sarstı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder