30 Aralık 2019 Pazartesi

Antifa’nın kayıp tarihi

“İlk tepkimiz hiçbir zaman şiddet değildir ama şiddet, siyaset çantamızdaki aletlerden biridir.” (Antifaschistische Aktion)
Antifa kelimesinin kökenleri belki çoğu okuyucu için karanlık olabilir fakat hareketin kısa ama ilham verici siyasi mirası neredeyse hem Soğuk Savaş dönemi Alman devletleri için rahatsızlık nedeniydi hem de okullarda ve ana akım tarihleri içerisinde göz ardı edildi. Almanya'da bile, çok az kişi Antifaschistische Aktion terimini getiren popüler anti-faşist direniş biçimleri (son dönemler hariç) hakkında çok şey de bilmiyor. Bugün onun mirası neredeyse (geçmişte) tamamen sola doğru yönelip kaybolsa da Faşizm Karşıtı Eylem -militan sokak aktivizmi için kısa yol; genellikle Antifa olarak kısaltılır ve bilinir- 1980’lerin sonlarında, özellikle 1990’da Almanya’nın birleşmesinden sonra artan ve aşırı sağcı aşırılığın yükselişine karşı mücadeleye adanmış yerel radikal sol grupların bir ağı, politik yelpazenin diğer ucundan bir tepki olarak ortaya çıktı.

1930'lı yıllarda silahlı kanadı yasaklanan eylemin kendisi, Anti-Faşist Eylem de 1933'te yasaklandı, bazı grupları 1945'e kadar yeraltında hayatta kaldılar, orijinali de dahil olmak üzere çeşitli isimler altında yeniden ortaya çıktılar, ancak kısa bir süre sonra yine ortadan kayboldular. 


Elbette 1932'ler hariç...

Naziler 1930'ların başında oldukça güçlüydü. 1930 seçimlerinde oy paylarını altı katına çıkararak yüzde 18'e çıkardılar. 1932 ortalarında bu yüzde 37'deydi. Almanya’da Hitler’in NSDAP’si Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ikinci büyük partisi (Nazi Partisi) haline yaklaşık altı milyon seçmen ile 1930 yılında kurularak geldi.

Ancak Naziler esasen seçimlerde aktif değildi. Rakiplerine daha sık saldırdılar ve öldürdüler. Almanya'daki işçi hareketinin tüm örgütleri Naziler tarafından tehdit edildi. Bunlar arasında sendikalar, Ernst Thälmann’ın önderliğindeki Almanya Komünist Partisi (KPD) ve Kurt Schumacher önderliğindeki Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) vardı.

1) Ernst Thälmann, Almanya Komünist Partisi (KPD)’nin önderi. Almanya Komünist Partisi, Stalinist bir partiydi ve SPD’yi hem ana düşmanı hem de “Sosyal faşistler” olarak görüyordu. KPD’nin lideri Thälmann daha sonra 1932’de Antifa’nın kuruculuğunda öncülük yaptı. Thälmann, 1932'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Hitler ve Hindenburg'a karşı çıkmıştı. 3 Mart 1933 yılında Gestapo tarafından tutuklandı ve toplama kampındaki on bir yıllık hücre hapsinden sonra ölümünün koşulları hala tam olarak açıklanmamış olsa da muhtemelen Ağustos 1944 yılında Adolf Hitler'in emri ile Buchenwald toplama kampında kurşunlanarak öldürüldü. 2) Kurt Schumacher, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk ana muhalefet lideriydi. 1946’dan itibaren Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD)’nin başkanı olarak görev yaptı ve eski sosyalist geleneği savunan son başkanıydı. Schumacher büyük bir Nazi karşıtıydı ve siyasal mücadelesinin büyük bir kısmını Nazi rejiminin toplama kamplarında geçirdi.
Tüm işçilerin birleşik bir direnişi Nazileri yenebilirdi. 1933'teki son seçimlerde KPD ve SPD'nin birlikte Hitler'den daha fazla oy aldığını hatırlatmak gerekiyor. KPD ve Hitler'in NSDAP taraftarları arasında büyük çatışmalar ve hatta çekişmeler yaşandı. Ancak KPD ile SPD'nin ortak bir anti-faşist eylemleri yoktu. 

İşçi partileri KPD ve SPD'nin çevreleri arasında Nazilerin yükselişinin nedenleri ve seçim başarılarının farklı yorumları vardı. Sosyal demokratların bir kısmı, Weimar Cumhuriyeti'nin son evresinde Komünistler'i yıkıcı rolüyle suçladı. KPD ise SPD'ye “Sosyal faşistler” ve “Kırmızı boyalı faşistler” adını veriyordu. 

Diğerleri, emek hareketinin KPD ve SPD bölünmesinin, Birinci Dünya Savaşı’nın mümkün kıldığı Nazilerin gücüne etkili bir şekilde karşı çıkmalarını engellediğine inanıyorlardı. Ve her iki taraf için de durum açıktı: Faşistlere karşı birleşmeden diğer faşistlerle savaşamazsınız.

SPD, devletin, Weimar anayasasının ve polisin onları koruyacağını varsaydı. Öte yandan 1928'den beri Sovyet hükümetine şiddetle bağlı bir Stalinist parti olan KPD, SA çetelerine karşı aktif olarak savaştı; ancak radikal bir azınlık olarak sadece Nazilerle başa çıkabilecekleri varsayımıyla.

Peki, Nazi tehdidine karşı kendilerini nasıl savunacaklardı?  

İhtiyaç duyulan şey faşizme karşı gerçek birleşik bir cepheydi. Birleşik Cephe şu anlama geliyordu: “Ayrı ayrı yürüyüş yapın, birlikte vurun.” Bu yüzden herkes kendi programını tutmalı, propagandasını ve reklamını yapmalı, ancak harekete geçtiğinizde birlikte hareket ediniz/di. KPD ve SPD'nin büyük farklılıkları vardı. SPD derin bir kriz içinde, KPD ise sosyalist devrimi istiyordu.

Birçok insan faşizm tehlikesini fark etti ve böylece birleşik bir cephe istedi. Ancak her iki taraf da belirli eylemleri kabul etmiş olsa da çeşitli ayrışmalar da yaşanıyordu. Bunun yerine, kendileriyle birlikte sahte birleşik cepheler kuranlar oldu, SPD liderlik ettikleri sendikalar ve birkaç liberalle birlikte “Demir Cephe”yi kurmaya çalıştı. Aslında Nazilere karşı burjuva polisine güveniyorlardı.

KPD ise öngörü olarak ilerideydi; “Faşizm Karşıtı Eylem”i kurdu. Resmi olarak herkese açıktı (sözde SPD üyeleri için de) yalnız “Anti-faşist eylem”in öncelikle SPD'ye saldıracağını kabul etmek zorunda kalan taraftarlar da vardı. Sempatizanlarca SPD üyelerinin SPD'yi ancak “Anti-faşist eylem”e katılmadan önce terk etmeleri gerektiği varsayılıyordu. Bu işe yaramadı.

Kabul etmek gerekir ki, o zaman bile SPD kapitalist bir parti misyonu içerisindeydi ama buna rağmen yine de Almanya’daki tabanlarda en örgütlü işçileri olan partiydi. Nazilere karşı mücadele üyeleri olmadan kazanılamazdı.

Solda, birçok komünist ve sosyal demokrat ya Naziler tarafından açıkça öldürülmüş ya da sonraki savaşta ölmüştü. Nazi yönetiminin işlediği hayal edilemez insan ve maddi yıkım, milyonları öldürdü ve Alman toplumunu altüst etti, emek hareketini bozdu ve ülkenin Yahudi nüfusunun çoğunu öldürdü. Birçok işçi ve hatta bazı eski sosyalistler de dahil olmak üzere rejimi destekleyen veya en azından kabul eden milyonlarca kişi, bilinmeyen siyasi arazide yeni bir başlangıçla karşı karşıya kaldı.
1932 - Antifaschistische Aktion’un “Birlik Kongresi”, merkezde Sovyet bayraklarıyla kuşatılmış Antifa logosu.

Yaşananlar karşısında KPD, Nazilere karşı 24 Mayıs 1932'de NSDAP hizbin üyeleri, meşhur Reichstag yangını komplosundan sonra komünist milletvekillerine baskın düzenleyince ertesi gün, KPD'nin lideri Thälmann, 1932'de Antifa'yı kurdu, anti-faşist eylemi açıkça ilan etti. 

Bu ayrılık/birleşme politikası, Alman elitlerin iktidarı Hitler'e devrettiği 30 Ocak 1933'e kadar devam etti. Bundan sonra, dünyadaki en büyük işçi hareketi SA ve polis tarafından parçalandı. Sendikalar, KPD ve SPD gibi oluşumlar yasaklandı. Ve neredeyse hiç ateş edilmeden oldu bu. Savaşsız yenilgi en kötü yenilgiydi. İşçi hareketi “Sosyal demokratlar ve komünistler nihayet bir toplama kampında bir araya gelene kadar” ayrı kaldı.

Ancak 1933'te Hitler'i durduramamasına ve sonraki yıllarda gerçek anlamda muhalefet sökülmesine rağmen, Almanya'nın sosyalist emek hareketi ve kararlı ilerici gelenekleri, Hitler'i sanayi şehirlerinin fabrikalarında geride bıraktı ve açık siyasi faaliyet mümkün olan en kısa sürede parçaları toplamaya başladı. Tarihçi Gareth Dale durumu şöyle açıklıyor:
Nüfusun tüm sektörleri, büyük şehirlerde Nazizm’e karşı en büyük bağışıklığı gösteren sanayi işçileriydi. Birçok sendikacı ve sosyalist, geleneklerini ve inançlarını, en azından bir şekilde, Nazi döneminde koruyabildi. Yaklaşık 150.000 komünist de dahil olmak üzere cesur bir azınlık, yasa dışı direnişte yer aldı. Daha geniş katmanlar tehlikeyi önledi, ancak arkadaş grupları arasında, iş yerlerinde ve konut sitelerinde emek hareketi değerlerini ve anılarını canlı tutabildi.
Muhalefetin sökülüp atılmaya başlamasından sonra nihai anti-faşist eylemin temeli 1923 yılında atılınca, ilk tarihi çıkışını Antifaschistische Aktion - Anti-Faşist Eylem konfederasyon/hareket olarak 1932 yılında Berlin'deki Reichstag Kongresi'nde gerçekleştirerek tarih sahnesine de çıkmış oldular. 

Sözü edilen konut sitelerinden başlatılan bu gruplara genellikle kısaca “Antifaschistische Ausschüsse”“Antifaschistische Kommittees” veya kısa süre içinde ünlü “Antifaschistische Aktion” - “Antifa” adı verildi. Savaş öncesi Birleşik Cephe stratejisinin sloganları ve yönelimi üzerinde çizim yapıp kafa yordular; ve 1932'de komünist ve sosyal demokrat işçiler arasında taraflar arası ittifak kurma girişiminden sonra “Antifa” kelimesini benimsediler. Birliğin ikonik logosunu Devrimci Görsel Sanatçılar üyeleri de olan Max Keilson ve Max Gebhard'tı, logo o zamandan beri solun en tanınmış sembollerinden biri haline geldi.
Berlin: Karl-Liebknecht-Haus, KPD'nin 1926'dan 1933'e kadar olan merkezi.
Böylelikle “Anti-faşist eylem, örgütlü kırmızı kitlesel kendini korumanın en geniş birleşik cephesinde Hitler faşizminin cinayet terörünü ortadan kaldırmak zorundadır”“Bütün işçilerin birleşik cephe” vasıtasıyla ortaya çıktı. 

Hiçbir zaman yan yana gelinemeyeceği düşünülen ve “İşçi sınıfının eylem birliği” 
olarak adlandırılan KPD ve SPD çalışanlarının yanı sıra Hristiyan örgütlü işçiler, sendikacılar ve de örgütsüz örgütlerden oluşmaktaydı.  

Antifa objektif ve özet olarak Nazi faşizmine karşı, işçi ve işsizlerin, çiftçiler, esnaf ve entelektüellerin bir üniforma hareketiydi. Nazi Partisi'ne doğrudan tepki olarak 28 Eylül 1930 tarihinde faşizme karşı mücadele etmek için KPD ile ittifak eden KGF - Mücadele Birliği yapısı da mevcuttu. Her şeyden önce, KGF işletmelerde ve mahallelerde işçileri organize etmek için pratik bir girişimdi.

Her örgütlülük bayrakların küçüklüğüne ve büyüklüğüne bakılmadan önemliydi. 

Ancak isimlerinin işaret ettiği gibi, Antifa daha çok sol politikaları desteklemek yerine aşırı sağcı ideolojiyle mücadele etmek üzerine kuruluydu. Ana akım solun tersine, seçimleri kazanmak veya yeni kanunların yürürlüğe konması için geleneksel araçlarla güç kazanmanın peşinde değillerdi.

Savaştan sonra Antifa, eski Reich genelinde boyut ve kompozisyon bakımından çeşitlilik gösterdi, dört işgal bölgesine ayrıldı ve yerel işgal gücü ile etkileşim halinde gelişti. Bakıldığında sanki bir gecede ortaya çıkan, çoğu Müttefik Kuvvetler geldikten hemen sonra oluşmuş hissi veriyor gibi göstermeye çalışanlar olsa da, ilk Nazi toplama kampları kurulmuş olan 
Wuppertal da müttefikler olmadan da önemli bir direniş yeri olarak ünlüydü. Çünkü Hitler'e karşı sokak savaşlarında müttefiksiz direnen bazı kişiler ve gruplar da vardı. Bunlar şüphesiz Antifa'lardı.
1) Seçimler de Antifa’nın “Faşizme, açlığa ve savaşa karşı savaş” posteri. 2) 1932'den itibaren SPD'nin gerici muhafazakarlık, Nazizm ve komünizme karşı direnişi temsil eden Üç Ok sembolü ve “Papen'e karşı, Hitler, Thälmann” sloganıyla bir seçim posteri. 3) 1932 - “Bize gelin” Antifaschistische Aktion posteri.
Bu çevreler, travmatize olmuş savaş mağdurları arasında kendiliğinden bir dayanışma örneği değil, savaş öncesi ağları yeniden KPD ve SPD gazilerinin ürünüydü. Albrecht Lein, Braunschweig Antifa’sının çekirdeğinin, Katolik işçi örgütleri ve diğer güçler de dahil olmasına rağmen, cepheden kaçan ellili yaşlarında KPD ve SPD üyelerinden oluştuğunu bildirir.

Antifa grupları çoğu şehirde birkaç yüz ila birkaç aktif üye arasında yer alırken, gençlerin katılımının açıkça azaldığı (eksikliği), çoğu genç Alman arasında bir zamanlar yaygın olan proleter - sosyalist tavrı yok eden on iki yıllık Nazi eğitim ve sosyalleşmesine atfedilebilir. Savaşın ve yeniden yapılanmanın maddi ihtiyaçları kadınları ekonomik hayata yeni yollarla dahil etse de, o zaman Alman toplumunun erkek egemenlik özelliği, büyük ölçüde (tamamen değil) erkeklerden oluşan Antifa hareketine de yansıdı.

Antifalar, Nazi suçlularını ve yer altı Nazi partizanlarını (Kurtadamlar olarak adlandırılan) avlamaya ve genel nüfusu etkileyen pratik kaygılara odaklanma eğilimindeydi. Örneğin Braunschweig şehrinin Antifaları, diğer şeylerin yanı sıra Nazilerin tüm idari organlardan çıkarılmasını ve “Yetkili anti-faşistler” ile derhal değiştirilmelerini ve savaş mağdurlarını sağlamak için Nazi varlıklarının tasfiyesini, dava açmak için acil yasaları talep eden on iki noktalı bir programla, yerel faşistler ve halk sağlığı hizmetinin yeniden kurulmasını amaçlıyordu.

Hayatta kalan kayıtlar birçok Antifa’nın KPD tarafından domine edildiğini göstermesine rağmen, ilk aylardaki politik ruh hali, Genç Weimar döneminin “Üçüncü dönem imparatorluğu” maceracılığından çok uzaktı. Yönetim kurulu genelinde, yerel Antifalar, 1933’ün hatalarından öğrenme ve (dinsel faktörler) mezhep dışı bir emek hareketi köprüleme bölümleri oluşturma arzusuyla motive edildi. Bu, savaşın sonunda, Nazizm’in dehşetinin kapitalizmin istikrarsızlığı ve eşitsizliğinin bir sonucu olduğu ve savaş sonrası düzen için yeni, eşitlikçi bir ekonomik sisteme ihtiyaç duyulduğuna dair yaygın bir hisle doluydu.

Bugünden bakıldığında hareketin eski ihtişamı göz önüne alındığında sayıları nispeten ve üzücü bir şekilde az olsa da, onların varlığı savaş öncesi Alman solunun Nazizm tarafından tamamen yok edildiği fikrini çürütüyor. Hitler kesinlikle Alman sosyalizmini ezdi, ancak Batı Almanya’nın komünizm karşıtı paranoyayla bağlanan savaş sonrası refah, nihayetinde ülkenin radikal savaş öncesi geleneklerinden geriye kalanları da gömecekti.

Albrecht Lein, Antifa’nın karşı karşıya olduğu inanılmaz zor koşulların siyasi perspektiflerini nasıl kısıtladığını anlatır, der ki; "Binlerce sosyalisti cezbetmiş ve kısa süre içinde komünistleri ve diğer siyasi mahkumları toplama kamplarından geri getirerek desteklenmiş olmalarına rağmen, Braunschweig gibi şehirlerde kısa bir süre baskın siyasi güç haline gelmelerine rağmen, ülkenin sosyal sefaletinden siyasi bir yol sunamadılar."

Komünistler savaştan sonraki haftalarda Özgür Almanya Ulusal Komitesini (NKFD) feshettikten sonra, yeraltı Nazi direniş grupları kendilerini “Özgür Almanya Hareketi” olarak adlandırmaya başladı.

Savaşın ikinci yarısında bile Almanların Hitler'e karşı popüler direnişte bulunamaması anlaşılır şekilde solu moralsizleştirdi ve kitlelerin yeteneklerine olan inancını sarstı. 

Hiç yorum yok: