28 Mayıs 2009 Perşembe

Halk düşmanları

Aradan yıllar geçiyor.

1968’ler, 1970 ve ‘71’ler sonrası malum 1980’ler ve sonrası da, 27 Mayıslar ve günümüzde yaşanan e-muhtıralarla birlikte ciddi bunalım dönemleri yaşanmış, her gün bir gündem her gün bir siyasi değişiklik. Kimimiz çocuk o dönemde kimimiz yetişkin artık birey olmuştur yaşamın içinde. Değişen birçok şey var dünyada ama bizim standardımız aynı değişen bir şey yok. Her b.oktan anlayanımız da çok, bir şark kurnazlığıyla işlerini yürütenler'de... Herkes kafasına göre bi’yerlerde “Müdür” ya da kafasına göre racon kesiyor sahte kabadayılar.


Neyse…


Eski solcular, liberaller, eski mücahitler, küreselleşme, dev şirketler ve Amerikan gerçekliği.


Hani hepimiz o zaman “Ermeni değilizdir” belki ama hiç kimse de “Gavur ilan edilmemiştir” manşetlerde. “Milli bağımsızlığımız”, “Kurtuluş Savaşı”yla da anılmamış henüz. Gavurluk o sıra ne argodur ne de kaba bir cümle Türkçe Sözcük’lerde, gerçi halen öyle görünüyor. Kürtler ve Türkler diye bölünmüşüz ya sağ olsun dev tekeller, kahrolsun kapitalizm!


Belki de bu yüzden çok iktidarlar geldi geçti: tek parti döneminden çok partili dönemlere kadar darbelerle birlikte ne siyasi bunalımlar yaşadı bu sevgili ülkem. CHP o zaman hepimizin partisi’ymiş, bu yüzden hepimiz CHP’liymişiz o sıra. Altı ok yol göstericimiz olacak diye “Ciddi” bir iddiayla yola çıkmış. Sonradan amipler gibi çoğalmış o altı ok, hepimizin bi’yerlerine saplanmış. Acı çekmişiz sessizce. Şimdi de bade bıyıklılardan çekiyoruz, kılavuz olarak onlarında işaret ettiği ampul kendi dibini bile aydınlatamıyor.


Ve ülkenin neresine bakarsan şu anda öyle hatırlanıyor ya her şey. İşte kötü olanda bu aslında!


Menderes’i astılar ülkeyi küçük Amerika yapacağız dedi diye ve İnönü’ye “Hain” dediği için… İnönü ise Uşak’ta katıldığı bir mitingde saldırıya uğrayınca muhalefet partisi lideri olarak: Uşak’tan Menderes’e seslenir; “Seni ben bile kurtaramam!” der.


Kurtardı mı peki?


Hayır!


Kurtarmadı!


Deniz Gezmiş’i ve yoldaşlarını bile kurtaramadılar ya bu bürokrasi düşkünleri, teslim oldular hep birlikte daha sonrasıysa yok!


Bu ülkede Hitler’i anan sapkınlar olduğu gibi onların “Gün”lerini de ananlar var.


Sonrası malumdur yine, karşılığı büyük olmuştur özellikle batı ideolojisinin. Başlamıştır kıyımlara. Ve tek tek asmıştır muhaliflerini.


Bakın ne olmuştur?


Önce Vedat Demircioğlu üniversite penceresinden atılır polislerce intihar süsü verilerek, sonra Deniz Gezmiş ve yoldaşları, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan asılır bir sabaha karşı. Daha sonra Mahir Çayan ve 9 yoldaşı Kızıldere’de katledilir. Sonra Nurhak’ta Sinan Cemgiller vurulur, İbrahim Kaypakkaya’lar ise Dersim dağlarında hesabını sorarken Sinan’ın, Dersim kömlerinde baskın yerler. İşkencede kalır Diyarbakır zindanlarında. Tam 3,5 ay!


Ser verir, sır vermez işkence tezgahlarında.


Sonra Erdal Eren’in yaşı büyütülür bir sabaha karşı, idam sehpasına çıkartılmak içindir bütün mesele.


Ve unutmadan Yahya Kahya denen bir zavallının Topal Osman denen bir tetikçinin Atatürk’ten aldığı emriyle Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Karadeniz’de boğulması var elbette ilk sırada.


Çook büyük cinayetler işlendi bu ülkede kabul etmek lazım. Failleri de en az işledikleri cinayetler kadar büyük.


Bunun sebebi Türk devlet sisteminin en temel özelliğinin tetikçi - üniter bir kuruluş altında ikili iktidar yapısına sahip olmasındandır.


Dolayısıyla ikinci adam olmasına rağmen Demirel ve Özal kadar olmasa da İsmet paşanın Atatürk’ten sonra ki dönemde çok büyük eksilikleri var kabul etmek lazım. Tek adam Atatürk tek partili dönemi çok partili döneme çevirmek için gayrette etmiş aslında şöyle tarih sayfalarını tek tek çevirince görüyorsunuz ama yetmiyor ne yazık ki. O tarih sayfalarında yine “Kötü” şeyler çok işte o şeyleri görmeye yine devam ediyorsunuz. “Yani” iyi ve güzel bir şey yok!


Bir bakmışsınız Mustafa Kemal hem bir kahraman hem de faili cinayeti kendi unvanından aşkın binlerce infaz işlemiş biri. Bunu bir tek Mustafa Kemal’de görmüyorsunuz. Bütün iktidar dönemleri aslında böyle işlemiş, böyle görmüşler işlerini.


Bir de Osmanlı İmparatorluğu’nun yemiş olduğu bin bir haltın üzerinden de 600-700 yıl geçmiş. Hepsi birbirinin ardıllı, gerisini siz düşünün artık.


Ama her şeyden önce kabul etmek lazım: memleketimizin işçi sınıfı, “Halkçı İnkılabıyla”, kendisi için mesut bir devrenin açılacağını ümit ediyordu. Bazıları bu hususta büyük hayallere kapıldı, gerçi yine hayaller bazıları için devam etmiyor da değil.


Emperyal güçler çok iyi çalışıyor, onlar için Türkiye gibi ülkeler hem bir çöplük hem de bir laboratuar. Binlerce deney yaptılar. Azınlıklar, etnik ve ırkçı faaliyetler, mezhepsel çizgiler, din gibi sağ ve sol olgular - olaylar. Her şeyin üzerinde oynadılar. Yapboz tahtasına çevrilmiş kâğıt üzerinde bir coğrafya düşünün.


Ya da bilgisayarınıza kayıtlı son teknolojiye uygun bir savaş oyununu düşünün. Bütün kahramanlar Amerikalı ve hepsi iyi.


Öldürülenler mi?


Hepsi kötü!


Ya komünisttir ya da kara sakalıyla Amerikan karşıtı bir dinci, tekbir getirip duruyor.


Burada hayatı ifade eden tek şeyse Amerika ya da onun düşünce biçimine göre tanımlanmış bir demokrasi, gerisi hikâye.


Hakan Gülseven’nin de RED’in Mayıs sayısında da belirttiği “Amerikan yalamaları” başlıklı yazısında: “(…) ‘Eski solcu’ liberal şarlatanların köşeleri olmak üzere tüm medyada, 6. Filo askerlerini Boğaz’a fırlatan ve anti-emperyalizmin en önemli simgelerinden biri haline gelen Deniz Gezmiş’e yönelik saldırılar başladı. Yetmedi, bu saldırı Moskova’nın bürokratik aygıtından Türkiye’de bir devrim gerçekleştirme iradesiyle kopan tüm 68 devrimcilerine doğru yayıldı. Tümü orducu, darbeci, milliyetçi ilan edildi. Oysa Obama öyle miydi? Bir özgürlük kahramanıydı o!” derken makalesinin sonunda özetle şöyle diyordu (…)


“Ordu neden harekete geçmiyor?” diye aval aval etrafına bakınan, ulusalcı ayinlerle laiklik dualarına çıkan şaşkın arkadaşlara ise denecek bir şey yok. Ordunun keyfi yerinde… Amerika’yla hiçbir mesele yok. İsrail’le ortak tatbikat yakında. ‘Davos Fatihi’nin fatihliği buraya kadar. Hem icap ederse AKP gider, Amerika ve cemaat bir başkasını destekler, toplumu sadakaya ve ‘öbür dünya’yla oyalayıp bir güzel dümeni idare ederler.”


Evet, bütün meselede budur, bunu ne Erdoğan kliği ne de diğerleri anladı. 40 yıl iktidarda kalacaklarını sanıyorlar. Oysa başından itibaren bu ülkenin özgürlüğü zorlan getirtilmiştir ve esaret altındandır. Yani her konjonktüre uygun isimlerimiz, parti adlarımız mevcuttur. Bu yüzden dikkat edin ne Deniz Gezmiş ve yoldaşları ne de Mahir Çayan kuşkusuz hepsi önemlidir ve birbirileri için vardır. Ama bir tek isim bu isimlerden zorlan kopartılmış zorlan gölgeler altında tutulmuştur.


Kuşkusuz bu isim Kuzey Kürdistan ve Türkiye Komünist Hareketi’nin önderi İbrahim Kaypakkaya’dır. Öyle ki kendine yeni ittifak arayışları içinde olanlar onu artık kendi köşelerinde anlatıyorlar. Ne de olsa Kemalizm’in en sert eleştirisini yapanda odur. Örneğin Radikal gazetesinin köşe yazarı Avni Özgürel’de bunu biliyor ki, “İbrahim Kaypakkaya” başlıklı yazısında bir İbo portesi çizerken, eminim kendine bu kulvardan edineceği yeni dostlukları zihninden geçiriyordur.


Yanlarına çektiler çektiler, olmadı en kabasından yeni bir dalga ve Ergenekon’un Marksist kanadı da çökertildi diyecekler aynı köşelerden. Ki zaten bende bunu bekliyorum, Ergenekon (AKP’li ya da muhafazakar çerçeve içinde ve dışında bunlardan hariç) ne kadar muhalefet eden varsa bir şekilde punduna getirtildi gözaltına alındı ama farkında mısınız Ergenekon’un Marksist kanadı üzerine şuana kadar ne yazıldı ne de çizildi.


Daha da ne öyle şey mi olur demeyin, Ergenekon denen bir olaya inanıyorsanız Ergenekon’un Marksist kanadına da inanın. Burası bir zamanlar Menderes’in küçük Amerika’sıydı şimdilikse Erdoğan’ın büyük Amerika’sı!

***
Fakat ne olursa olsun bu topraklar kendi içinde ki pislikleri, hainlikleri, pusuya yatmış halk düşmanlarını kusar, tükürür ve atar.

Bu da böyle biline...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Yürüyüş devam ediyor

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan her 6 Mayıs'ta yeniden doğuyor. Bugün de bir doğum günü... Bugün günlerden 6 Mayıs, bugün günlerden Deniz, Yusuf, Hüseyin!

Amerikan gemilerini kıble yapıp, Amerikan askerlerinin önünde diz çökmediği için vatan haini ilan edilen gençler. Ülkede halen emperyalist üsler var, siyasal iktidar halen Amerikancı, Denizler’in yürüyüşü halen devam ediyor.

1 Mayıs 2009 Cuma

Devrimciler sokakta cemaatçiler lüks otelde

Sendikaların dışında devrimci güçlerin ve sol grupların ara sokaklarda girişlerine sert müdahaleler oluyor. Polis kesinlikle DİSK dışında grupların Taksim’e çıkışına izin vermiyor. Ancak dikkat çekici bir şey var. Genç Siviller olarak bilinen cemaatin de desteklediği liberal grup The Marmara’da eylem yapıyor.

Liberallerin eylem yaptığı yer olsa olsa beş yıldızlı olurdu. İnsanlar pazar yerlerinden çöp toplayarak asgari ücretle geçinme derdindeyken onlar bir de utanmadan açıklama yaparak nasıl bir eylem düzenlediklerini ve nasıl planladıkları üzerine açıklama yapmışlar. Üstüne üstelik “1 Mayıs'da Taksimdeydik” diye de başlık atmışlar. Bir bunlara bakın bir de Taksim'de 1 Mayıs'ı kutlayanlara. . Bu da ancak onlara yakışır ne diyelim. İştir kişinin aynesi lafa bakılmaz!