30 Ekim 2011 Pazar

Hümanizm diyorum: bunları da sevmeyi gerektiriyorsa

Bu yakınlarda bir programda Cüneyt Özdemir'in konuğu olan Acun Ilıcalı’ya sorular sormuş Özdemir, o da açıklamalarda bulunmuş konu şu, malum Okan Bayülgen programlarından birinde, Ilıcalı’yı eleştirmiş, Ilıcalı’da Özdemir’in programı da cevaplamış: "Başbakanın annesinden dolayı TV programı yapmıyordun da yapımcılığını üstlendiğin programları topyekûn neden iptal ettin, Çukurça’da 24 şehit var ama başbakanın annesinden dolayı gösterdiğin hassasiyeti, 24 asker için göstermedin, riyakarsın" serzenişisin de bulunmuş, haklıdır çeyrek yıldır akıllanmadık şu emperyal politikalar karşısında, en son örneği ise Libya’da Kaddafi işte, adamı Allah-u Ekber diye yine Allah adına psikopatlaşanların liderlerini linç ederken gördük, gördüklerimiz inanın Müslümanlardı.

İddia ediyorum Hz. Muhammed döneminde böyle bir şey olmamıştır, bu saçmalığın Tanrı katında bile yeri yok. Söylenen dinde de geçerliyse ve o dinin peygamberi de eğer iddia edildiği gibi normalse şu yaşadığımız her şeyde normaldir. Bu durumların normalliğinden söz edenler, bu a-normallik karşısında bana hak vermelidirler. Çünkü dünya Tanrı’nın kelamı üzerine kurulu olup, her şey rutin ve normalinde gitmektedir.

Düşünün işte hayatımızdaki normallikleri?

Acun Ilıcalı, Ali Ağaoğlu, Tayyip Erdoğan vs. diğerleri...

Örneğin Ali Ağaoğlu denen adam Van depreminden sonra ucu bucu yarın - bugün kendisine dokunur diye şimdiden kendini sağlama almak adına yıllar önce İstanbul için müteahhitlik – mimarlık üzerine methiyeler dizdiği röportajları unutup, Tayyip Erdoğan’dan sonra, o da sarılmış kaleme kâğıda açıklama yapma gereği duyurmuş, “Başbakanımızın söylediği (hatta söyleyemediği) her şeye şimdiden katılıyorum… Kendisi haklıdır efendim” nidalarında bulunmuş…

Sanki Marmara’da deprem olursa “yüzde 70’ni inşaat / konut bölgesi görüyorum, geçmişte yapılan konutlarda deniz kumu kullandık, demiri de hurdacılardan aldık, olası bir Marmara depreminde İstanbul’da ölen her kişiyi şanslı görüyorum” diyen kendisi değilmiş gibi pişkince açıklamalar yapmış… Hakkımızdır, yeriz. Çünkü AKP’nin Devlet-i Aliye’sinin kişisel hesaplarının iç düzümü düşmüştür şuncacık şeyle yüzümüze, mutluyuz!

Van’dakiler dâhil daha dün Erzincan ve Marmara (ki her ikisini de yaşamış biri olarak) depremi bizlere, yani şu fani insanlara ders olmamış gibi önlemsiz yaşıyoruz ya en çokta bu dokunuyor. Japonya’da deprem olduğunda dışarıda olanlar evlerinin güvenliğinden dolayı evine kaçarken, bizde ise tersi bir durum yaşanıyor.

Bu durum Japonya’da, Tayvan’da başka bir şekilde yaşanırken, bizde de Tayyip efendi Arap ülkelerini kalkındıracak diye harıl harıl Amerika’nın iç güdüleriyle hareket ederken dönüp biraz da Anadolu’ya çevirseydi şu mübarek yüzünü 10 yıllık saltanatı içerisinde, sorun yoktu ama şimdi var, adamların resmen ve açıkça duble döşediği deprem vergilerinden mi söz edeyim yoksa şuan Fethullah kliğinin ortalıkta iktidara akıl veren ve Kürtlerin kökünü kurutun diyen (haberiniz yok değil mi, bu yakınlarda bir video paylaşmış Feto diyor ki vurun kırın, iktidar utanmasın uluslararası gizli servislerden de yardım talep edin) beddualı sözlerinden mi söz edeyim? Ne diyelim yine de hakkımızdır, Allah devletimize zeval vermesin. AKP’yi hak ediyoruz.

Şimdi değişim üzerine bir şeyler yazmaya çalışıyorum da olmuyor, aslında olurda kendimi zorlamıyorum bu kadar hergeleye karşı. Neyse.

Konun başına döneyim: Acun Ilıcalı başbakanın annesi vefat ettiğinde taziye ziyaretine gitmiş, Acun da, "Başbakanımız beni çok sever, ben de Başbakanımızı çok severim. Çok görüşmeyiz. Ama Başbakınımız'la görüştüğümüz zaman ikimizin de gözleri parlıyor. Sarılıyoruz, muhabbet ediyoruz. Senede bir kaç kez görüşürüz. Bir abi gözüyle gördüğüm (başkası hangi gözle bakıyorsa) birisi açıkçası. Benim hiç bir partiyle bağlantım yok. İlişkim yok. Bana sordular kime oy verdin diye? Ben de söyledim. Yalan mı söyleyeyim. AK Parti'ye oy verdim. Ben istikrara oy verdim. Oy vermem lazım. Ben istikrara, başarıya oy verdim" demiş, 5 yıl içinde 5 bin dolar serveti olan birisinin AKP'ye oy verdim demesi normaldir. AKP’nin istikrarı, kendisinin de istikrarıdır… E, bu en çokta kişilik ve ahlak meselesidir, zira açlık sınırı 1500 tefecinin mali durumuyla iliştiriliyorsa sormak lazım: mutlu musun Acun, mutlu musun %50?

İstikrar eğer Van depreminde iktidarın çıkmazları ve yandaşlarının bağnazlığıysa gerçekten ortada bir başarı var. Düşünün bu ülkede Kürtçe dışında başka dil bilmeyen ve Kürtçe ağıt yakan Kürt kadınına sen neden Kürtçe yerine Türkçe ağıt yakmıyorsun diyen bir saçmalığı kabul etmiyorum. Bunu yıllarca ezan ve Kur’an üzerinden Arap Suni geleneğinden beslenenlerden gördük. Tanrı sanki Arapça dışında başka bir dil bilmiyormuş gibi bizlere aptal muamelesi yaptılar…

Zira kendini “ilahiyatçı” olarak tanımlayan birçok kişi mesleğinin tanımını bilmeden “efendim ben şu üniversitenin ilahiyatçısıyım” diyerek ve TV kanallarında fink atarken, inandığı Allah kavramını ister istemez bir cisme, eşyaya benzeterek örnekler veriyordu. Bu yüzden hep merak etmişimdir, ilahiyatçılık bir meslek ise, Tanrı’nın kelamı kutsal bir söz (Kur’an) ise, bu iki her olgununda bir pazarı mı var? İlahiyatçı Allah’ı anlattığı için, Allah’a inanlarda Allah’ın kutsal kitabına inandığı için bu değerlerlerden dolayı para mı vermeli?

Kur’an satılıyor mu? Satılıyor!

İlahiyatçısı, hacısı, hocası dini anlattığı için Tv programları yapıp dudak uçuklatan rakamlar alıyorlar mı? Alıyorlar!

İşte aklımın almadığı da bu, yani mülkün sahibi Allah’tır diyeceksin ama bir yandan da Allah üzerinden cebini dolduracaksın… Örneğin Cüppeli Ahmet denen dümbük, biliyorsunuz bir TV’de program yapıyor, evimde Tv yok, Tv seyretmem ama Tv’den de eksik olmam bu ne biçim çelişkidir anlam veremiyor, herkesi aptal mı sanıyorlar bilemiyorum ama bu tipler ile ilgili haber başlıklarının altına pek çok övücü kelime düşüyor, buda insanı düşündürüyor..

Öyle ki bu aymazlıkları utanmadan hadislerle besleyenler bile mevcut. Sanki Hz. Muhammed peygamber olduğu dönemde Tanrı’dan para mı alıyormuş gibi bir hava şimdi ki zamanda? Geçmişte de olduğu gibi yarın bunun için Hz. Muhammed’in döneminde olmayan hadislere bir hadis daha ekleme durumları yaygındır, özelikle de Zaman ve Akit gibi yalan ve yandaş orospu çocuklarının gazetecilik tiyneyiti - zihniyeti buna çok uygundur, ellerine geçmesin bugüne kalsa inanın Hz. Ömer'den, Osman'a kadar buldukları bütün fosilleri satarlar, bundan bile bir pazar oluştururlar. Kur’an’ı öyle bir anlatıyorlar ki, maşallah hadisler babalarının malı gibi. Ebu Cehil ve Ebu Leheb'in tarlalarını da sulayan Fethullah Gülen değil midir günümüzde? Neticede her şey sevabına ne var ki bunda?

Öyle ya Muhammed döneminde ki hadis sayısının günümüzde 1,5 milyon olması gayet normal. Demek ki iktidar gibi Ehli Sünnet olmak gerekiyor, aşırı gittiğimi kabul eden okuyucuya da söylemek isterim: gidin Bülent Arınç'ın milletvekili maaşlarının yüksek olmasını nasıl savunduğu ve hadisleri de nasıl kaynak gösterdiğine bir bakın derim!

***
Şimdi liberalleri düşünüyorum da, aklımın bir kenarına düştüler yine, bu kadar çelişki içinde yaşayan bir topluluk doktrini – ideolojisi olmayan küçük bir zümre şuan bir seçim olsa ve var olan TKP (Türkiye Komünist Partisi)’nin kazaren iktidar olduğu varsayımını düşünüyor mudur benim onları düşündüğüm gibi, bilemiyorum. Yoksa bu adamlar bugün AKP iktidar olduğu için iktidara yaranmak adına “benim dedemde AKP’li” diyen zihniyettin bir yansıması mıdır, onu da bilemiyorum.

Neyse uzatmayayım: Acun Ilıcalı denen adam 5 yıl içerinde 5 bin Amerikan $ servet ediniyorsa, Ali Ağaoğlu denen kişilik limuzin ve manken koleksiyonu yapabiliyorsa bu ülke çoktan batmıştır.

Malumdur, birinci (1) cumhuriyet Kemalist cumhuriyetti ve bu Amerikan emperyalizmi ve de yerli işbirlikçiler tarafından tasfiye edilmiştir, kabulümüzdür, ikinci (2) cumhuriyet imamın ordusunun cumhuriyettir, fakat üçüncü (3) cumhuriyet mutlaka ve mutlak sosyalist cumhuriyet olacaktır.

Allah kolektivizmden yanadır, Elhamdüllah buna inancımız da tamdır...

Anlamayanlar için söylüyorum laiklik ilkesini Kemalist rejimine bağlayan şovenist Kürt ve Türk ırkçılığı histerisine kapılanlar okusun diyorum, din ile siyaset ayrımının farkına varmayan gerizekalılara duyurulur. Yaşasın sosyalizm derken Allah-u Ekber naralarına sarılıp Allah adına psikopatlık yapılmaz. G. H. Kılıçarslan’ın BirGün Pazar'da yayımlanan “Allah’ın sopası yok” başlıklı yazısındaki şu son cümlelerle bitireyim: 17 Ağustos depremine 28 Şubat'ın intikamı, Erciş depremine 24 askerin intikamı diyenler en kibar ifadeyle putperesttir. İlk insanların her doğal olaydan Tanrı üretmelerinden bir farkı yoktur. Kâfirdir onlar. Bir insan inandığı Tanrı’yı kendi emellerine taraf ve alet ediyorsa o Tanrı’nın helvadan farkı yoktur. Yersin ve yenisini yaparsın.

***
Hümanizm diyorum: bunları da sevmeyi gerektiriyorsa; biz o felsefeyi yanlış biliyoruz. Çünkü felsefe kendi içinde ne Sokrat'ı, ne Aristoletes'i, ne Descartes'i ne, Kant'ı ve ne de Politzer'i ve Platon'u buna ikna edebilir... Bu filozoflarla hayatı sorgulama ve hayatı sevme biçimimiz aynıdır, bu filozofları savunanlarla aynı yere düşmemiz gerekmektedir... İşte demokrasiye sığınan ahlaksızların baş tacı yine de hümanizmdir, buradaki hümanizm insanlık materyalinden uzak eşyaya taban bir materyalizmdir. Yani Van’da Yunus için değil de Türkiye’de kırılan her banka camı için ana akım medya ve sermayenin içinin yanacağını, şiddete karşı hepsinin pür hümanist olacağını biliyoruz. Bu hümanizmi reddediyorum...

İktidar için el pençe divan duran medya halkların gerçekliğinden habersiz, insanlıktan uzak, insan doğasını, şiddeti içinde bulunduğu koşullardan bağımsız yorumlayan sonsuz/zamansız, özcü ve dolayısıyla mümin “sağcı” her kanaat belirleme aracına karşı tarihselcilerin her zaman cevabı menkul bir sorusu vardır biliyoruz; Sokrates'in baldıran zehri içtiği gibidir durumumuz ve soruyoruz, sorumuz baldıran zehriyle eşdeğerdir; çakmağı olan var mı?

22 Ekim 2011 Cumartesi

Köpekleşmek…

Saddam’ı yıllarca besleyen Amerikalılardı, daha sonrada demokrasiyi inşa edip, Iraklıları özgürleştireceğiz palavrasıyla Irak’ı işgal edip Saddam’ı asan da. Bu örnek özellikle Afganistan söz konusu olunca ve oraya bakıldığında daha net görülüyor. Bu WebBlog’da yazdığım her yazıda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ne vurgu yaptım, sitenin genelinde de var zaten. O yüzden bir kez daha bu konulara değinmeyeceğim Ortadoğu’da neler olup bitiğine. Her şey açık zaten, Amerika kendi emperyal politikaları çerçevesinde Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek için, yönetim biçimine karar veriyor, kişileri belirliyor ve o coğrafyada belki de yüz yıllarca sürecek bir hegemonya oluşturuyor.

Sırada malum Suriye ve İran var, elbette Türkiye’de Tayyip Erdoğan bu işin hamiliğini üstlenmiş durumda, ‘Komşularla sıfır sorun’ parametresinin gittiği hata bir bakın, Türkiye nerede?

Elbette Erdoğan'ın kime ve hangi politikalara hizmet ettiği aşikar.

2003′ten beri Irak’ta yüz binlerce Müslüman katledildi, hem de Adana’dan kalkan Amerikan uçaklarının attığı bombalarla, sesi mi çıktı bunların? Çıkmadı, çıkamaz da. Bahreyn ve Yemen’de de aynı acımasızlıkta muhalifler öldürülüyor, sesleri çıkıyor mu? Aksine Amerikalılarla aynı paralelde açıklamalar yapıyorlar ve Kürecik’te füze kalkanlarını inşa ediyorlar.

Öyle ki PKK’nin Hakkari-Çukurca saldırısını bile bu şekilde kullanmaya başladı burjuva medya Erdoğan’ın gazete patronlarına verdiği davetten sonra.

PKK’ye destek İran ve Suriye üzerinden geliyormuş. Gazetelerini açıp bir bakın daha düne kadar küfür ettikleri TSK, bugün kahraman konumunda…

Suriye’de Esad ve katledilmeden önce Libya’da Kaddafi karşıtlarına silah Türkiye üzerinden gidiyordu elbette buna parada dahil.
***
Muammer Kaddafi’nin öldürülmesiyle ilgili çok şeyler yazılıp çizildi, daha da yazılacak. Evet, bir diktatördü ve çok önceden gitmesi gerekiyordu ama böyle ve bu şekilde değil. Fakat şu da bir gerçek ki emperyalistlerle işbirliği yapmadı ve direndi. Peki, istese işbirliği yapamaz mıydı? Bence pekala bir şekilde hem de en alasını yapabilirdi. Fakat bunu tercih etmedi, etmedi ama hunharca linç edilerek öldürüldü. Kaddafi öldürülmeden önce ve dayak yerken “yüzüme vurmayın, yüze vurmak haramdır” diyor. Bu adam haramin ne olduğunu biliyor en azından bizimkiler gibi değil. Zaten başından itibaren söylediği gibi “ülkemden gitmem gerekirse, şehit olurum” demişti ya inanlar için tamda öyle oldu diyebiliriz.

Örneğin Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesinin ardından, katliamcılar cesedin önünde poz verirken ve kimileri ise zafer çığlıkları atarken. En “gerçek” ve bir o kadar da çirkin tepkiyi CSB televizyonunda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton veriyor. “Gittik, gördük ve o öldü” diyerek “şaka” yapıyor ve kahkahalar atıyor. Bundandır ki Clinton gibi, kıkırdayarak, linç edebiyatından beslenenlerin demokrasi anlayışıdır işte bu.

Emperyalistlerin bir ülkeyi özgürleştirdiği tarih boyunca görülmemiştir, görülmeyecekte. Emperyalizme güvenerek eski sahiplerinden kurtulmaya çalışan şu Müslümanların Ortadoğu’daki barbarlığına bakın hele, ülkelerinin doğal kaynakları talan edilirken, onlar tekbir getirip, eski sahiplerinden kurtulmanın çılgınlığıyla yeni sahiplerine sesleniyorlar: Allah-u Ekber diye!

O yüzden video linki vereceğim o görüntülerde bir köpekleşmeyi görüyor olacaksınız. Bu insanlık dışı ve köpekleşmenin tavan yaptığı görüntüleri buraya verebilirdim ama bunun bir parçası olmamak adına bunu yapmak istemiyorum, bundan dolayı meraklısı ve izlemek isteyenler şuradan girip izleyebilirler.
***
Bu sebeple Davutoğlu’da dahil Tayyip Erdoğan’ın bundan böyle Ortadoğu üzerine sarf ettiği her kelimeyi, attığı her adımı, açıkladığı her beyanatı mezkur kanlı istilanın geri sayımı olarak not edeceğiz.
Not: KöZ Gazetesi’nin Kaddafi’nin günahı neydi başlıklı yazısı.
Not 2: Bu arada burjuva ve iliştirilmiş yazılı görsel medyamız bunlarla meşgulken hükümet fırsattan istifade neler yaptı biliyor musunuz?
1- Deniz Fenerindeki tüm tutuklular sessizce serbest bırakıldı.
2- Tüm Hizbullah tutukluları serbest artık, hepsini bıraktılar.
3- Kredi faizlerini son 5 yılın en üst seviyesine çektiler.
4- Memuru yapılan mesai zammı 10 kuruşa çekildi.
5- Öğrenci harçlarına yapılan zam son 10 yılın en yüksek seviyesiyle yasalaştı.
6- Tam 7 kalem eşyaya yüzde 14 - 17 arasında zam yapıldı.
7- AKP, Kaddafi’nin yakalanıp linç edilmesinden dolayı Libyalı muhaliflere daha önce gönderdikleri 300 milyon doların yanında 80 milyon dolar daha yardım gönderildi.
8- Deniz Feneri’nin eski savcılarına (tutuklamaları yapan) soruşturma açılması netleştirildi.
Ve bunlar bilinenler peki ya bilinmeyenler?
İyi uykular.

Burjuvalar - Jacques Brel

20 Ekim 2011 Perşembe

Popüler irade ya da mutlu musun %50¿

Toplumsal olaylarda ne yazık ki fizik kuralları geçerli olmuyor. Özelikle de Tayyip beyin o Amerikalı başkanın karşısında “senin altında kalmam” deyip bacaklarını aşağılayıcı bir şekilde uzatıp ayak ayaküstüne atışları. Ne iğrenç bir histeridir bu, ne aşağılık bir bilinçtir, senden eksik değilim nidaları. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz olanı söylemekteyim, Tayyip Erdoğan bugün, şuan, şu saat,– şu dakika itibariyle kendini kanıtlamıştır artık.

Bu saatten sonra ne Hrant Dink’i katledenlere karşı, sözde o karşıt süslü sözleri, ne de Kürtler üzerinden Ahmet Kaya’dan dem vuran kimyasal boyalı sözleri kandırabilir toplumu (!) kandırılıyorsa da zaten sorunludur o halk kitleleri. Ya da aptaldır…

Bir hırsızın suçüstü bir olaydan dolayı yakalanıp, hırsızlığını kabul etmesini kabul etmek saf dillik olur ya, aynen öyledir bu durumda.

O yüzden… Tayyip Erdoğan bu ülkede var olan bütün değerlerin hırsızıdır… Özetle Tayyip Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu topraklar üzerinde ki en güçlü en köleci siyasi ruhudur…

Şimdi söylenecek bir tek söz vardır. 'Kan pazarlığına karşı sözümüz halkların kardeşliği'dir vesselam...

Tanıyın!
Not: Kürt sorununun çözümü ne TC’nin inkarcı politikalarından ne de Marksizm’in aşağısında siyaset yürüten Abdullah Öcalan’ın kişisel duygularından geçiyor. Eşit ve özgür Türkiye’nin kurulması Kürt halkın özgürleşmesi, Türkiye’nin gerçek ve tam bağımsız demokratik bir ülke olmasından geçiyor.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Birlikte işgal

Yunanistan’ı katmıyordum ama Avrupa’da beklenirken birden bire Amerika’da patlak verdi New York'taki Wall Street karşıtı eylemle kürselleşme karşıtlarının sistem karşıtlığı. Öyle ki Avrupa’nın diğer kentlerinde Brüksel merkezli ve içine Londra, Hamburg, Dublin ve Stockholm’ü alan bir hatta eylemler planlanmış durumda. Buna bugün Roma’da katıldı… Deyim yerindeyse Roma tekrardan yakılıyor.

Öyle ki popüler tarih Nero'yu çapkın ve zorba olarak hatırlar ama başbakan olarak Erdoğan denen zat ahlak baz alındığında Nero’nun yanından bile geçemez. Çünkü her ne kadar Roma’yı yakanın kendisi olduğu dillendirilirse de o yangını söndürmek için cansiperane bir şekilde görevini yerine getirmiştir. İşte bunlar olurken, sisteme göre çok radikal eylemler oluyor yine de, tıpkı bugün Wall Street ve Roma’da olduğu gibi ama nafile ve kime göre, doğası gerektirdiği için olması gerekenler oluyor, sebebi belli işte, o Molotof atan, ortalığı ateşe veren eller yine aynı.

E insanlar yaşamaktan vazgeçmeyeceğine göre kapitalizmden vazgeçmek zorunda hissediyor artık kendini. Bundan dolayıdır ki, yakıp yıkan “ekonomiye” can veren o eller dert görmesin…

Şimdi gelelim bize (!) Avrupa ve Atlantik’in diğer yakasında bunlar olurken bizdeyse gündeme gelen zamlardan (bir de aymaz bir tavır ve ukalalıkla bu zamlara da “güncelleme” diyorlar) dolayı bir tepki yok.
***
Elbette başbakan dışında, sadece o kızabiliyor, öfke kusabiliyor, her şey onun hakkı… “Ahlak” onun çizdiği sınırlar içinde serbestiyet kazanabilir, sadece o tepki sunabilir. Kızgın, kızgınlığı hat safhada öyle kızıyor ki, gözünde herkes birden değersizleşiyor ve hiçliğe uğruyor. Halkın yoksullaştırılması, halkın zamlarla ilgisi yok, gündemin de halk yok. Kendince haklıdır ya bizimkisi, konu neticede kendisini de kapsayan milletvekillerine yapılan zam, zammı eleştirenleri “terbiyesizlikle” suçluyor. Halka çemkiriyor: bir bok yiyorsunuz yemeyin, yiyorsanız da az yiyin olsun bitsin… Sözde zenginler üzerinden değerlendirme yapıyor işte bizimkisi. Porsche’ye binmeyin Fiat’a binin.

Çıldırasıya alkış: AKP, CHP, MHP ve bizim demokratik halk unsurumuz BDP’den. Sanki herkesin bırakın Porsche’yi, Fiat’a binmek gibi bir lüksü varda binmiyor, biniyor da binmiyormuş gibi gösteriyor… Başbakanımız da çok uyanık ya: yemiyor!

Libya’da Kaddafi, Suriye’de Esad karşıtlarına silah başbakan üzerinden gönderiliyor, babasının cephanesi yok herhalde finans eden kişi tahmin edeceğiniz gibi yine aynı kişi, parayı da cebinden vermiyor ya bu kurnaz, elbette başka şekilde çıkartılacak. Özelleştirilecek bir şeyde kalmadı vergilerden çıkartıyor bunları. Örneğin denk gelmişsinizdir, mutlaka ilinizde ilçenizde belediyeler tarafından festivaller, fiestalar düzenlenmiştir. İşte o dinlediğiniz burjuva popüler sanatçı müspetteler üzerinden ücretsiz halk konserlerinde belediyelerin diğer ay faturalarınıza bindirdiği rakamlarla oyun oynayarak sizden açısı çıkartılıyor. Fark ettiniz mi bilmiyorum, ama işte yine bir alkış…

Başbakanın akıl veriyor, ilgisi yok sokakla, asgari ücretle geçinenlerle, ülkenin sıkıntılı bir süreçten geçtiği ve ekonomik yaptırımların yoğun bir şekilde uygulandığı dönemde tasarruftan bahsedilirken, devlet yetkililerinin lüks makam araçları satın almalarıysa tamamen rezillik.

Tamam kimse başbakanın “keyfini bozmamalıdır”, inandığı ne değer ve hangi bok varsa, inandığı değerler üzerinden oda onu yapıyor / yapmak zorundadır. Öyle inandırılmış, okuduğu ayetler ona cenneti müjdelerken cehennemi de hatırlatıyor. Bu yüzden sike sike dillendirecektir…

Kimi ilgilendiriyorsa başbakanın stresli olması, o ilgilenenler yine alkışlasın. Atıp tutmak kolaydır ama orada “Biat” kültürü vardır, yiyorsa karşı gel. Ortaçağ’da biat kültürüyle yetişenlerin kendisine biat edilmesini istemeleri gayet doğaldır, bu da biat edenlerin sorunudur.

Vallahi ne diyeyim yediğimiz ve giren zamlardan sonra başbakanın ahlaki değerleri tartışma konusu olmalıdır netice İslamiyet adına ortalığa düşmüş ve fırsat buldukça bulduğu her savaşta kayaların arkasına saklanıp “din adına savaşanlar, cennetliktir” diyen Hz. Osman’ın gibidir Erdoğan’da… Kendileri yapmazlar ama başkalarının yapmasını isterler, akıl verirler, günahtır israf etmeyin, boğazınızdan kısın, az yiyin. Uzatmayayım netice de bana göre Tayyip ile Osman’ın ahlakı aynıdır… Bir Nero’n etmezler walla. 1400 yıl ve 3000 yıl öncede bu böyleydi. Toplu bir çıldırmışlık söz konusuydu. Dinler ezen - ezilen meselesinden kaynaklanmıştı ve her türlü ibnelik zenginlerce ortaya atılıyordu.

Ha bu arada aklıma gelmişken Hasip Kaplan geçenlerde twitter'de şöyle bir şey yazmıştı, paylaşmalıyım: Başbakan İslamiyet öncesi Kürt halkının M.Ö. Zerdüşt inancına saldırırken, seceresine bakmalıdır, baksın ki atalarının putperest olduğu inancı ortaya çıkmasın.
***
Sizi sömüren ateiste olsa, solcu da olsa, başkaldırın. Özellikle dini kendine referans eden bu iktidar ve yandaşı çakallara karşı harekete geçin. 

Yeryüzünde ki bütün isyancılar, 'birlikte işgal'in programını örgütlüyor..