Divaneliğiyle Dersim (Tunceli)'de bir efsane haline gelen ve halkın dilinden düşürmediği ünlü delisi Seyuşen'in heykeli dikildi, şimdi de belgesel filmi yapılıyor. Dersim halkı diğer toplumların aksine delilerini dışlayarak değil, neredeyse yücelterek ve sahiplenerek rehabilite ediyor.
Dünyada sadece bir kentin 'deli'lerini heykelini dikecek kadar sevdiğini biliyor musunuz? O kent bizim ülkemizde ve adı daha önce Kalan, daha sora da Mameki olan ve en çokta Dersim diye anılan, ve bugün ki adıyla Tunceli.
Heykeli dikilen delinin adı da halkın bildiği isimle Seyuşen, namı diğer Hüseyin Tatar. Kentin delilerine verdiği bu önem üzerine Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden üç öğretim üyesi Seyuşen'in belgesel filmini çekmeye karar verdi. Proje, ulusal ve uluslararası yarışmalarda da gösterilecek.
Rivayet odur ki, çocukluğunda tanık olduğu Dersim isyanı ve birçok yakınını kaybetmesi, hastalığının en önemli nedenidir. 20'li yaşlarda adı artık Seyit Hüseyin'in kısaltılmış hali, Seyuşen'dir ve bir divanedir.
Pek konuşmaz, ancak sevdikleriyle konuşur. Dilenmez, kimseyi rahatsız etmez, kimseye zarar vermez. Divanedir ama gururludur. Ancak kalbi temiz olanların masasına gider ve onların yemeğini teklifsiz yer, içkilerini doğallıkla içer, yanık sigaralarını ellerinden alır. Ne kimseden para kabul eder, ne sigara paketi, ne de yardım. Belki de bu tavrından dolayı, herkes tarafından sevilir, sayılır, lokantasına gittiği esnaf onu doyurmak için canla başla çalışır, mağazasına gittiği esnaf onu giydirmeyi görevi sayar.
Dinsel bir saygıdan olsa gerek, uzun yol şoförleri bile onu yanına alıp neşelenmek ister. Birini sevmezse, ona takma adlar takar. Seyuşen tarafından sevilmek bir övünç vesilesidir.
Egemen Adak dünyanın her yerinde delilerin toplumdan tecrit edildiğini, ama Seyuşen ve başka delilerin Tunceli'de rahatça gezdiğini anlatıyor. Seyuşen'in şizofren hastası olduğunu hatırlatan Adak bir yandan da kumaşı temiz bir insan olduğunu söylüyor: "Öyle ki, birçok insanın evine zorla götürmek, misafir etmek istemesine karşın o bunu reddedip Tunceli'nin çetin kış koşullarına rağmen sokakta yatmayı seçmiş. Kendisine para verenleri terslemiş, verilen yeni elbiseleri çıkarıp eski, yırtık giysilerine dönmüş." Öte yandan Seyuşen'in son derece sosyal bir insan olduğunu da öğrenmiş Adak: "Bir süre sonra insanlar mekânıma, soframa bereket getirsin düşüncesiyle işyerlerini, sofralarını hatta evlerini Seyuşen'e açar ama o yine bildiğini yapar."
Zaman geçtikçe çarşı esnafının ve Tunceli halkının sevgilisi haline gelen bu garibanın ünü dilden dile yayılır. Aslında bunun bir nedeni de, Tunceli yöresinde kutsallığına inanılan, Kureyşan aşiretine mensup olmasıdır. Kureyşan aşireti, Alevilere göre "pirlik", dedelik atfedilen bir aşirettir.
Sosyal bir deli
Seyuşen'in hisleri de çok kuvvetlidir. Bir sıkıntısı, derdi veya beklentisi olan gelip ona muradının olup olmayacağını sormaya başlar. Verdiği cevapların büyük kısmı gerçekleşir. Bundan sonra onun deli olmadığı 'Allah'ın budalası' ermiş bir şahsiyet olduğu düşüncesi yayılır. Kar altında uyuyup donmayan, hiç hastalanmayan para veya herhangi bir dünyevi isteği olmayan, herkesin verdiğini kabul etmeyen bu kişinin ünü gurbetçi Tuncelililer vasıtasıyla Almanya'ya ve çeşitli Avrupa kentlerine kadar uzanır.
Seyuşen de Dersim halkının bu yoğun sevgisi ve ilgisine gülümsemesiyle, sessiz tavırlarıyla ve ıslığıyla karşılık verir. Hastası, derdi sıkıntısı olan kişilerin yanına yanaşıp 'korkma iyileşir' ya da 'bir şey olmaz' gibi sözlerle teskin eder. Seyuşen darbe sonrası sıkıyönetim günlerinde bir gün çarşıya iner, etrafa bakar, kimseyi göremez. Telaşa kapılarak hızla polis karakoluna koşar. Eline aldığı irili ufaklı taşları karakola fırlatarak, "Ne yaptınız halkıma, 38 mi geldi, halkımı nerede öldürdünüz," diye bağırır. Orada bulunan polisler bir şey olmadığını sadece sıkıyönetim olduğu için dışarı çıkma yasağı olduğunu, herkesin sağ salim evinde olduğunu söyler. Polislerin sıkıyönetim gerekçelerine inanmayınca, Seyuşen'i polis arabasına atıp kapı kapı dolaştırmak ve halkın yaşadığını böyle göstermek zorunda kalırlar.
Ölümünü bildi
'Ben kolay kolay ölmem beni bir deli öldürecek' diyen Seyuşen'in bu hissi de doğru çıkar ve 1994 yılı sonbaharında sokakta uyurken Tunceli'ye öğretmenlik için gelen yine şizofren hastası bir öğretmen tarafından başına taşla vurularak öldürülür. Böyle iyi yürekli bir akıl hastasının öldürülmesi Tunceli halkı tarafından büyük tepkiyle karşılanır. Cenazesine on binlerce insan katılır. Dönemin belediye başkanı Mazlum Arslan ve milletvekili Kamer Genç'in katkılarıyla Seyuşen'in heykeli yapılarak yine Tunceli valisi ve resmi devlet erkânının katıldığı resmi bir törenle açılışı yapılır. Seyuşen, Tunceli'nin en ünlü delisi, ama onun dışında şimdilerde Baba Bertal, Deli İbo gibi deliler de Dersim'de günlük hayatın birer parçası. Üstelik her birinin de Seyuşen gibi filmlik öyküleri var.
3 yorum:
merhaba,
beyrek'e bıraktığınız yorumu okuduktan sonra blogunuzu ziyarete geldim.
ve de kaldım tabii...
"İnsanın deli dediği" ama bence kendini akıllı sananlardan, daha akıllı olan delilerle ilgili bu yazınız ise Tunceli'de kalmış orasının havasını koklamış ve öğrendiklerinin çoğunu orada öğrenmiş olan bana çok ilginç ve de güzel geldi.
Haklısınız Tunceli kendine has, ama 19- 20 yaşında bir bayanın tek başına gece yarıları bile tek başına dolabileceği nadir vatan köşemiz...
"kendini bilen insanların" korktuğu deliler ise benim her zaman kahramanlarım olmuşlardır...
Hep düşünürüm ne kadar mutlular, şu bizim gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı farklı yaşıyorlar diye...
ve onlar gibi mutlu olmak isterim, çünkü gerçekte biz bu dünyayı doğru algıladığını düşünen insanlar çok daha mutsuz yaşıyoruz.
Ben orada iken yaşıyordu daha Seyuşen...
ne iyi olmuş keykeli dikilmiş...
yaşadığımız yakın geçmişimizde heykeli dikilecek çok az insandan biri...
Merhabalar, hoşgeldin.
Öncelikle yazı benım kaleme aldığım bir makale değil, sanırım Sabah gazetesinde yayımlanmıştı aylar önce ben sadece uygun bir şekilde burada vermeye karar verdim.
Bu arada yazdıklarında ve temennilerinde haklısın.
Dersim yıllarca baskılara, kuşatmalara, sürgünlere maruz kalmış bir kent. Düşüncem şudur ki, dirençin sembolü olarakta direnmeye devam ediyor her türlü baskı ve zora karşı!
İnsanların ne düşüncelerine ne de inanç biçimine kilit vurulabilir. Dersim'in "delileri"de diğer deliler gibi bu ülkenin gerçek güzellikleri. Delisine sahip çıkana da helal olsun demek düşüyor bizce. Bütün bunlardan sonra söyleyecek fazla birşeyde yok.
Saygılar.
Yazar cok tesekkurler...
Selamlar Senay
Yorum Gönder