Ülke bir eşikte, bu yüzdende bu topraklarda ülke siyasi
tarihinde son referandum olacak diye tabir ettiğim bir referanduma doğru gidiyoruz.
Tam anlamıyla saçmalık, kuralları onlar belirliyor, onların belirlediği bir
şekilde bir dayatmayla karşı karşıyayız. Saçmalığın daniskası ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ın
belirleyeceği bir karanlık. Değiştirilmiş haliyle 1982 anayasasına göre her
türlü meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar koşullarında yaşıyoruz. Ortaçağ’ın
biat kültürüyle yetişenler kendilerine biat edilmesini istiyor.
Bu Ortaçağ karanlığına karşı sokakta, fabrikalarda,
alanlarda direnen bağımsız inisiyatifler var. Bunun dışındakileri de artık
fazla ciddiye almıyorum zaten. Toplumsal onayla oluşmamış bir anayasayla
meşruiyet geri kazanılır mı bu da ayrı bir tartışma konusu. Daha doğrusu toplumsal
onayla oluşmamış bir anayasayla meşruiyet geri kazanılır mı bunu zaman gösterecek.
Bana kalırsa bugün gayrı-meşru iktidara karşı “bir şeyler yapılmasının
gerektiği” düşüncesinde olan herkes yeni baştan konumunu ve tutumunu
değerlendirmek zorunda. Olması gereken de bu. Hiç kimse kendisini yapılacak bir
anayasa referandumunda ‘Hayır’larda konumlandırarak bir çıkış arayışına
kapılmamak zorunda da değil ama maalesef gündemimiz bu.
Örneğin ‘Evet’çi cenahın koca medya orduları var,
başkanlık sisteminin neye yarayacağına dair 'reis istiyor' dışında tek
argümanları yok, çıkaramadılar. Gerçi buna karşılık muhalefetin de 'tek adamlık
kötü'den başka argümanı yok. Öyle gereksiz bir sistem. Şimdi başkanlıkta
demiyorlar, yine kafalarından sikintirik bir tanım buldular; ‘Cumhurbaşkanlığı
Hükümeti’, zaten ne kadar gereksiz bir şey varsa bunun pazarlamacısı da bilindiği
gibi siyasal İslamcı pezevenkler oluyor. Ticareti seviyorlar!
Bir de bunun ana muhalefeti var. İktidar partisi ne zaman mindere çağırsa koşarak geliyor. Yeniliyor, gidiyor. Sonra bir daha, bir daha… Bu kısır döngüdür böyle devam edip gidiyor. Hiç abartısız bu 15 yıllık kısır döngü ülkeyi en az 40 yıl geriye götürmüştür. Uğraştığımız şeylere baksanıza (!) başörtüsü, asker, vesayet, kızlı erkekli çocukların banklarda oturması, kadının kahkahası, darbe, cemaat, TÜBİTAK’ın papaz eriğini imam eriğine dönüştürme (bilimsel) çalışmaları.
Neyse… Muhalefete muhalefet etmeyeyim diyorum ama söz
konusu ülkenin kaderini belirleyecek olan ‘Hayır’ kampanyasıysa CHP
anti-başkanlık için harcadığı paranın 3'te 1'ni devrimcilere destek olarak
sunsa ülke siyaset tarihi mücadele nasıl verilir belki öğrenebilir diyerek
yazıyorum. Ayrıca başkanlık sistemini “geleneklerimizde var” diye savunmak
nedir yahu. Türk tipi başkanlık mı varmış. Padişahlığı başkanlığa
indirgiyorlarsa tamam. Orada var o tür ayak oyunları, neo-Osmanlıcıların
bildikleri kafalarının bastığı şeyler. Kardeşlerini boğdurmadan psikiyatri
kliniğine yatırılmalı vakalar, malum.
Örneğin Kılıçdaroğlu evinden çıkmamalı, onunla bu iş zor
ama onlarca 'Hayır' kampanyası yürüten bağımsız oluşum var, onlarla kazanma
şansımız daha yüksek ve oldukça fazla gibi değil, öyle!
Çünkü şuana kadar sokakta yürürken 'Hayır'ın güçlü olduğunu görebiliyorsunuz çünkü bu sefer mümkün. Tabi ki mağduriyet zırhına bürünmek adına toplumu sarsacak şekilde entrikalara başvurmaya çalışmazsa AKP oligarşisi.
Şimdilik bombalar patlamıyor, tamam. Suriye meselesine Rusya son noktayı koyduğu için gıkları da çıkmıyor. Zavallı Erdoğan Putin karşısında bu sefer hakikaten şansı yok. Suriye işi bu açıdan bittiği için oraya - buraya atacak birkaç füzeleri de yok dolayısıyla. Bir ara Yunanistan’ı tahrik etmek adına yapmadıkları şebeklikleri kalmadı ama o tutmadı galiba. Türk sağını etkilemek için şuan milliyetçilik histerisi adı altında şimdi Almanya üzerinden yürüyorlar mağduriyet adına. O da tutmayacak gibi.
Oysa yukarıda da belirttiğim üzere yüzlerce bağımsız oluşum 'Hayır' kampanyasını örgütlüyor. Bence çokta iyiler.
Birçoğunun maddi gücü olmamasına rağmen hala şu neo-Osmanlı artığı paşazadelere karşı savaş veriyor. Bu yüzden belki de İşçi Cephesi'nde yer alan “NO filminin yalanları: Şili’de 'Hayır' nasıl kazandı?" başlıklı yazı tekrar okunmaya değer.
Şilili emekçi ve işçilerin 'Hayır' oyu kullanmasındaki rolü, TV'lerdeki reklamlar değildi. Çünkü 1998 senesinde Şili’de bin kişiye düşen TV sayısı 205’miş. Yani Pinochet'i deviren referandum reklamları değil.
Ayrıca Şili'de Pinochet'i deviren etkenin Hayır'cıların birleşik bir şekilde Hayır Komiteleri (koordinasyon) etrafında örgütlenmiş olmaları. Sanırım referanduma giderken gayrı-meşru işlerin partisi AKP gibi çeteci bir cenaha karşı hepimizin gözden kaçırdığı en önemli şey bu.
Evet, bu sefer şansımız yüksek. Nasıl olmasın ki, meclise getirildiğinde “halk istiyor” diyorlardı, anketler aksini gösterince "halk sistemi anlamadı" oldu. Oysa halk azda olsa anladı. Gayet iyi anlaması ve 'Hayır' demesi de bizlerin ellerinde.
Son olarak Kılıçdaroğlu referandumda 'Hayır' kampanyasına katkı sağlamak istiyorsa yaratıcı bir eylemlilik fikrim var. Birkaç zarf alıp içine 'Hayır' yazıp komşularının kapısının altından atabilir. Böylelikle bağımsız, yaratıcı yeni bir eylemlilik başlatabilir.
Evet, onlar değil ama 'No' diyerek bu kez biz kazanabiliriz!
Çünkü şuana kadar sokakta yürürken 'Hayır'ın güçlü olduğunu görebiliyorsunuz çünkü bu sefer mümkün. Tabi ki mağduriyet zırhına bürünmek adına toplumu sarsacak şekilde entrikalara başvurmaya çalışmazsa AKP oligarşisi.
Şimdilik bombalar patlamıyor, tamam. Suriye meselesine Rusya son noktayı koyduğu için gıkları da çıkmıyor. Zavallı Erdoğan Putin karşısında bu sefer hakikaten şansı yok. Suriye işi bu açıdan bittiği için oraya - buraya atacak birkaç füzeleri de yok dolayısıyla. Bir ara Yunanistan’ı tahrik etmek adına yapmadıkları şebeklikleri kalmadı ama o tutmadı galiba. Türk sağını etkilemek için şuan milliyetçilik histerisi adı altında şimdi Almanya üzerinden yürüyorlar mağduriyet adına. O da tutmayacak gibi.
***
Sokağa çıkıp reelde örgütlenmeden reklam
kampanyalarıyla referandumdan (tamam reklamlar
bir yere kadar belirleyicidir) sonuç alıp başarılı olacağını sanmak ahmaklık. 'No'
reklamcısını da getirsen gökyüzünden reklamcıların Tanrı'sını da indirsen
Türkiye gibi ülkelerde bu işler o yollarla maalesef olmuyor. Biliyoruz ki salt
CHP değil HDP’nin de referandum iletişim performansları iyi değil, hatta oldukça
berbat. İleride düzelir mi bilemem ama şuan için sonuçlar bu.Oysa yukarıda da belirttiğim üzere yüzlerce bağımsız oluşum 'Hayır' kampanyasını örgütlüyor. Bence çokta iyiler.
Birçoğunun maddi gücü olmamasına rağmen hala şu neo-Osmanlı artığı paşazadelere karşı savaş veriyor. Bu yüzden belki de İşçi Cephesi'nde yer alan “NO filminin yalanları: Şili’de 'Hayır' nasıl kazandı?" başlıklı yazı tekrar okunmaya değer.
Şilili emekçi ve işçilerin 'Hayır' oyu kullanmasındaki rolü, TV'lerdeki reklamlar değildi. Çünkü 1998 senesinde Şili’de bin kişiye düşen TV sayısı 205’miş. Yani Pinochet'i deviren referandum reklamları değil.
Ayrıca Şili'de Pinochet'i deviren etkenin Hayır'cıların birleşik bir şekilde Hayır Komiteleri (koordinasyon) etrafında örgütlenmiş olmaları. Sanırım referanduma giderken gayrı-meşru işlerin partisi AKP gibi çeteci bir cenaha karşı hepimizin gözden kaçırdığı en önemli şey bu.
Evet, bu sefer şansımız yüksek. Nasıl olmasın ki, meclise getirildiğinde “halk istiyor” diyorlardı, anketler aksini gösterince "halk sistemi anlamadı" oldu. Oysa halk azda olsa anladı. Gayet iyi anlaması ve 'Hayır' demesi de bizlerin ellerinde.
Son olarak Kılıçdaroğlu referandumda 'Hayır' kampanyasına katkı sağlamak istiyorsa yaratıcı bir eylemlilik fikrim var. Birkaç zarf alıp içine 'Hayır' yazıp komşularının kapısının altından atabilir. Böylelikle bağımsız, yaratıcı yeni bir eylemlilik başlatabilir.
Evet, onlar değil ama 'No' diyerek bu kez biz kazanabiliriz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder