“Kadınlarınız
sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için
önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz
O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!” (Bakara: 223)
21. yüzyılda
Tevrat’ın On Emriyle; İncil’den ayetlerle ve Kur’an’la Türban konusunu
tartışıyor yine siyasetçiler, işin açıkçası 1400 yıllık bir konuyu yeniden,
Türban konusunda Kur’an’a gönderme yaparak yürütülen tartışmalar, tarih
bilgimizi genişletir ama hukukun kaynağı olamaz.
Çağdaşlığın
kaynağı değildir
Devletin temel
düzenlerini din esaslarına göre belirlemeye kalkacaksak -ki bu demokratik
ülkelerde sökmez- zaten bütün demokratik ülkelerde ki Anayasa’ya aykırıdır.
Tabi biz istisnai bir ülke olduğumuz için bizde geçerlidir sanırım. Çünkü “Bir
Türk dünyaya bedelden” tutunda “Her Türk asker doğar” gibi bütün dogma – saptırılmış
sözcükler bizdedir. Şimdi de Türban’la da demokratik yasalar çerçevesinde bir
ülke yönetilir sanıyorlar.
En katı yobaz
bile bunu gerçekleştirme kutsallığına ermemiştir, işte örneğin Nisa Suresi,
Ahzab Suresi veya Bakara Suresi ve/ya da başka bir sure ve ayete dayanarak
düzenlemeye çalışmaları da bunun göstergesi.
Türban’la da
demokratik yasalar çerçevesinde bir ülke yönetilemez ama demokratik ve uygar
hakikaten sosyalleşmeyi -yani insanı ön plana çıkarmış bütün toplumlarda- bu
tür fenomenleşmiş olguları savunabilir hatta uygulayabilirsiniz. Örneğin SSCB
devrimden sonra o dönemde bile uygar olduğu için reddetmemiştir dini, sonuçta
inanlar kadar inançsızlarda vardır ve bu her iki olguda kendi içinde “İnanç”ı
resmeder. Çünkü tarihten de biliyoruz ki, Sovyetler döneminde komünist papazlar
vardır.
Beğenin ama
beğenmeyin kişisel düşünceleri – ideolojisi hoşunuza gidebilir ya da gitmeyebilir,
yanılmıyorsam bu sözü ilk dillendirende Doğu Perinçek olmuştur, cidden
belleklerde kalacak bir söz: “Hz. Muhammed, dünya tarihinin en büyük
devrimcilerindendir” İslam
tarihine şöyle ciddi ciddi baktığımızda Muhammed’in (Hz. Ali ile birlikte) devrimciliğini ne Ebubekir’de ne
Osman’da ne de Ömer’de görebiliyoruz.
Öyle ki
Ayşe’yi bile bu kategoriye koymak mümkün, Camel (Deve) Savaşı’nda Hz. Ali’ye karşı hilafetlik
için ilk ata binen ve kılıç kuşanan kadında diyebiliriz. Bu yüzden kadının yeri
açısından Ayşe’de kendi çağı açısından bir misyona bürünmüştür. Devrimcilikten
kasıt ise, ilericiliği kendi dönemine
içinde taşımıştır. Bu yüzden putlar ve tabular denince aklıma Freud’un bu konu
hakkında yazdığı kitaplar geldi, hatta Payel yayınlarından ‘97’de ilk baskısı
yapılan Wilhelm Rich’in 'Kişilik Çözümlemesi' yapıtı da okunmaya değerdir.
İslam düzenlemeleri
içerisinde bundan 1400 yıl öncesine 6. ve 7. yüzyılda, 15. ve 16. yüzyılda
yaşıyorsanız bunu hukuk olarak savunabilirsiniz. Sakıncası da yok, ama dönemin
dışında 21. yüzyıldaysanız ve uygarlıktan dem vurup insanlığın merkezinden ve
de insanı ön plana çıkarmaktan söz ediyorsak (ki ediyoruz) savunmak bir yana elle tutulur bir
argümanınız olması gerekmekte. . Demek istediğim bunu ne Tevrat’la ne İncil’le
ne de Kur’an’la örtüştürebiliriz.
İnanlar
diyecek ki dinimizin emri bu(?) o zaman o emri bulup delileriyle önümüze
sermeliler. Çünkü Türban’ı bu kategori içinde savunmak başlı başına ikincil bir
plana itmek ve cinselliğe vurgunun simgesi yerine koymaktır. Çünkü dini
algılama sorunudur bu ve bu algı sorunu böyle devam ettikçe, hoca efendilerin
tükürüğüyle bütünleşmiş, (inanlar açısından) Kur’an ve Muhammed’in tutum ile
bütünleşmemektedir.
Tıpkı eski
köleci Yunan ve Roma kültürünü bugün savunan hatta Ortaçağ’ın o karanlığında
yaşananlarda, o dönemin sözde asilzadeleri tarafından kadını cinsel köle
yaparak kadını ikincil ve sürülecek bir mal olarak algılaya geldi. Bizim dini
bütün iktidarımız penceresinden de değişen pek bir şey yok. . Dönemin
cariyelerinin ya da Osmanlı padişahlarının haremindeki her kadının durumu da
buydu. O yüzden değişen hiçbir şey yok derken bunu görebiliyoruz. Dolayısıyla
da çağdaşlığın kaynağı da değildir.
Kapitalizmin
nimetleri ve dinin kullanırlılığı
Örneğin Mâide Suresi 77. ayet de ki, “Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık
edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu
saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine
uymayın.”
Bu ülkede din
sorunu varsa tıpkı Eren Erdem’in dediği gibi: “Bu Abdestli kapitalizm nedeni iledir…” Hatta E. Erdem devamla
dillendirdiği: “Tesettür, örtünme ve benzeri konular,
asırlardır (tartışılan), hiçbir
icma -birlik- tarafından kabul edilmiş bir görüş değildir. Hatta mezhep
imamlarının dahi (hiçbir hüküm yetkileri yok iken) ortaya
koyduğu görüş; bu simgelerin dinsel olmadığı hususundadır… Kur’an’ın dininde
Türban; don bezinden daha kutsal değildir!” der.
Bakın E. Erdem
yine devamla şöyle diyor: Dinin öncelikleri arasında böyle bir şey yoktur. Din; "La ilahe illallah’’ çıkışı ile başlayan bir olgudur ki;
bundan yoksun olanların "Şekil bağımlısı olacağı açık biçimde
vurgulanır.’’
Bu yüzden
İslam’ın düzenlemelerinden söz edip Türban’dan söz edenler açıp kutsal
kitapları okusunlar. Tesettür, örtünme ve benzeri konular, asırlardır “Tartışılan’’,
birlik tarafından "kabul edilmiş bir görüş değildir” diyor E. Erdem haklıdır, bakıldığında
görüyoruz ki günümüz Türkiyesinde moda olan cemaati yapılanmalar bu konuda bile
bir birlik sağlayamamış. İBDA-C’ci biri Fethullah ismini duyduğunda “O köpekkkler mi” diye tepki vermekte, Karaköy’de
çaycılık yaparken bir merkeze indirtilen Cüppeliler tebessüm edip ezan
okunduğunda helâda ne yapmamız hakkında saçma – sapan bilgiler vermekte,
tebessüm edip geçmektedir. Nedeniyse Fethullah efendinin örtünmeye çalıştığı
Türban değil, kapitalizmin nimetleri ve dinin kullanırlığıdır.
Ama ne olursa
olsun şu yukarıda ismini andığımız tüccarlar dışında birçok mezhep imamının
dahi (hiçbir
hüküm yetkileri yok iken) ortaya
koyduğu görüş; bu simgelerin dinsel olmadığı hususundadır.
Yine Türban’ın
bir rahibe örtüsüdür olgusuysa reel olarak gerçekliğini korumaktadır, bu olgu
Sümer ve Asur’larda vardır. Fakat yemeni, başörtüsü, ferace, eşarp, peçe
vardır, ama Türban yoktur diyebiliyoruz. Türban’ın olduğu tek yer Emine
Erdoğanların parmaklarında 50 milyarlık yüzüklerde vardır. Yani E. Erdem’in
tabiriyle “Kara lastikle okula giden kızların olduğu bir
ülkede; lüks arabada gezen türbanlının örtüsü dinin savunduğu bir unsur
değildir aksine dine göre; o türbanlı kara lastikli kızın katilidir.”
Yani Türban’a
özgürlük diğer tabirle şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlükle aynı anlamı
taşımaktadır
Çünkü E.
Erdem’den öğreniyoruz ki, “Ticaret, ‘Te’ca’r’ biçiminde, ‘Ca’r’ kökünden türemiş bir kelime ve manası
elden ele dolaşan (…) hatta bu kökten türeyen "Cariye’’ kelimesi, elden ele dolaşan kadın
manasına gelir. Ticaret ise; emeğin doğrudan sermayeye ve onun yine salt emeğe
dönüşmesi demektir. Belki çok eleştirilecek ama şunu söylemek mümkündür; Bu
denklem, Marks’ın Kapital’de teorize ettiği; Mal-Para-Mal denkleminin
aynısıdır. Hatta Kur’an’ın ticaret kelimesinin Kapital’de ki tam karşılığı "Distribute’’dir.
Ancak bize
böyle şeyi dayatan Emevi şahsiyetsizliğinin dönemi İslamiyet’te olduğu gibi
dayatabilir, ama görüyoruz ki bu dayatma kendi döngüsü içinde o kötü – kara
referanslarıyla devam ediyor. Çünkü onların Tanrısı göklerde oturan ve
şekillere göre hareket eden bir Tanrı’dır.
Son olarak
yine E. Erdem’le bitirilelim; Kur’an’ın Nur Suresi’nde ki 31. ayette kasıt edilen örtü; "Herhangi özel bir yere
ait" örtü
değildir. Çevirisiyse şöyle ki: örtülerini göğüslere salsınlar biçiminde
olmalıdır. Çünkü ilgili kelime "Humurihiyne’’ biçimindedir. Başı niteleyen "Res’’ vurgusu yoktur. Eğer Allah başörtüsünü
murad etseydi; "Humurrues’’ demeliydi…
Ancak, ilgili
kelime aynı zamanda "Şarap manasına gelen’’ bir kelime ile aynı kökten türer.
Dolayısı ile sarhoşluğun başa olan etkisi göz önüne alındığında; baş kasıt
edilmiş olabilir diyebilmekteyiz.
İşte,
Kur’an’ın mucizeyi perspektifi budur. Bu ayetten anlaşılması gereken şey başın
değil; göğüslerin örtülmesidir. Başını örten örter, örtmeyen örtmez. Din
indinde iki durum arasında fark yoktur. Örtmemek farz değildir, örtmek farz
değildir. İşte Kur’an semantiği budur...
Ayetin tam
çevirisi şöyledir; “Allah’tan emin olan kadınlara söyle: karşı
cinsi yanlış düşüncelere sevk edecek eylemlerden kaçınsınlar. Namus ve
şahsiyetlerini korusunlar. Süslerini / ziynetlerini, görünen kısımlar müstesna,
açmasınlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar." (Nur 31)
Geleceğin
toplumu dinsel kaynaklara göre kurulmayacak, bunu biliyoruz. Her ne olursa
olsun bizce Türban şeyhin ayağına yüz sürmekle eşdeğerdir. Öyle bir toplum
düşünün ki, günümüz yüzyılında özgürlükleri örtünmeye – ikincil duruma düşecek
şekilde değere bağlasın… Böyle bir özgürlük kavramı yoktur, hatta kuşlar bile
bunu reddeder. Ama yine de cennettin ortasından geçeceğine inan Türban
takabilir, ama benim bakış açım sicili kabarık bir kliğin ipine takılıp
demokrasiden ve özgürlüklerin peşinden gitmenin tam anlamıyla liberal güruhun
politik söylevlerinin tutarsızlığına kapılmak anlamına geliyor ki, iradesi
olmayan bir kuşun sırf kanatları var ve istediği her yere uçabiliyor diyen
birisinin “Kuşlar özgürdür” saftası neyse Türban’a özgürlük
yaygaraları da bununla eşdeğerdir.
Bizim temel
meselemiz sınıflar arasındaki ezen – ezilen çelişkisinin de yanında dinin yine
ezilenleri yönlendirmek, dini duygularını sömürmek ve baskıya almasına karşı
olmamız gerekliliğidir. Dine dayalı sistemlerin Türban çözümü sadece ve sadece
çözümsüzlüktür. AKP, Türbanı bir mağduriyet konusu haline getirerek adeta
özgürlük simgesi olarak sunmaya çalışsa da, Türban bugünkü muhafazakâr baskının
ve bu doğrultudaki toplum projesinin bir simgesi haline gelmiştir.
Çünkü
özgürlükler, demokratik devrimlerle geldi. Özgürlük, Ortaçağ ilişkilerinden
kurtulmaktır. Kadın açısından da özgürlükler ve eşitliğe kavuşmak, toplumun
çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır. Yoksa padişahlığa, ağalığa,
şeyhliğe, erkek tahakkümüne dönme özgürlük değildir. Türbanı savunmak esaret
özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.
Dinin (algılayış ve zorlama) bakış açısıyla Türban özgürlük
değildir. . Çünkü din özgürlük değildir!
4 yorum:
hukuk dediğin zaten siyasal iktidara göre değişen bir şeydir. hangi görüş iktidardaysa kendi felsefesinden doğan hukuku oluşturacaktır. geçmiş geçmiştir diyemezsin. bütün dinler geçmişe dayanır zaten. senin inandığın ideoloji bile geçmedi mi, köhneleşmedi mi? onu neden hukukun kaynağı olarak sayıyorsun. 21 yüzyıl deyip duruyon ama, bi yasağı bile aşamıyon. sanane insanlar istediği gibi giyinebilir. bu insanları nereye gönderecen, uzaya mı mesela. hakikaten beynin sulanmış. islam alimleri arasındaki görüş ayrılığı ise islamın rahmetidir. isteyen istediğne uyar. bu konuda herhangi bir kısıtlama yok. sanki dinde yeri olsa ki zaten var ona hak verecen. senin karşı olaman Allaha karşı olmandan geliyor. kuranda bir yasaklar var. o zaman gel onlara uyalım. içki içme mesela. dmekki önemli olan var ya da yok değil. sizin Allaha savaç açmanız. islami değerlere. kendi yenilginizi islmacılara hak veren liberallerden alıyorsunuz intikamınızı. önce halkın adına savaştığınızı söyldiğiniz halkın değerlerini benimseyin..
Adsız,
Öncelikle hoş geldin… Birincisi herkes gibi seninde “Sana ne” deme gibi bir lüksün var, istediğin kadar “Sana neee” diyebilirsin… Ayrıca yazı içerisinde kuşlardan söz etmiştim, orada tam açmamıştım ama burada bir açıklık getireyim. Örneğin: kuşların kanatları var ve istedikleri her yere uçuyor olmaları kuşların özgür olduğu anlamına mı geliyor? Hayır! Kuşların bir bilinci ve iradesi yoktur… Özgürlük dediğin şey emeğin, iradenin ve zorunluluğun kavranmasıdır. Bunu kavradığımız sürece özgürüzdür, özgürsündür.
Diğer bir konuysa bu insanları elbette uzaya göndermeyeceğiz, aksine 1400 yıldır din üzerinden yürütülen birçok yalanı deşifre edip gerçeği sunacağız… Dikkat edersen İslam’ın reddi değil, İslam’ın gerçeğinden söz ediyorum. İslam âlimlerinin görüş ayrılığını İslam’ın rahmetine bağlıyorsun, sana göre her ne kadar beyni sulanmış biri olsam da senin mantık bile kurmaktan uzak düşünce(siz) yazı ve yorumuna bakınca senin hakkında da bazı şüphelerim şuan oluşmadı değil. Yalnızca bilmen gereken şey dostum İslam âlimlerinin görüş ayrılığı sorgulamalarından gelmekte 1400 yıl önce öne sunulan ve özelliklede Emevi dönemine denk gelen statükodan kaynaklı saptırma – riyakâr ve entrika politikalar üzerinden sağıtılmış bir toplumu yıllarca din üzerinden kullananların yüzlerinin artık gün yüzüne çıkıyor olmasıdır tek reel olan… Bu rahatsızlıkta sanrım biraz bundan, zira alacaksan da bunu İslam’ın rahmeti diye al ki o rahmet her nedense siz saygın müminlerin dillerine pelesenk olmuş, başkalarının dillerinde de aydınlanma aracı olmuş durumda… Örneğin bunu İmam Azam’da, Fuzuli’de Yunus’ta, Hacı Bektaş-i Veli’de, Pir Sultan Abdal’da ve Hallac-ı Mansur’da görebilirsin. Buradan da anlaşılıyor ki bizlerin Allah’a savaş açması söz konusu bile olamaz olsa olsa (ki böyledir) Allah’ı ve Kur’an’ı sizin gibilerin ellerinden kurtarmaktır. Biz size ne dersek diyelim sizler aklınızın bir köşesinde kalmış ezbere söylevlerle salvo atışları yapıp toplumları ayrıştırmaya devam edeceksiniz. Referans olarak taptığın Kur’an’ı kaynak göstermemize rağmen onu bile yalanlıyor, önyargılarla hareket edip “Yalan söylüyorsunuzzz” diyorsun…
Sen ve senin gibiler işe dini inançlarını, Kur’an'ı, inanç özgürlüğünü, insan haklarını karıştırıyor ve AKP iktidarı ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nı arkanıza alıp insanları enayi yerine koyuyorsunuz. Oysa Kur’an ilk olarak “Oku” yla başlar, bir kez daha yenilemekte fayda var...
Kur’an başlarını örtsünler demiyor; cinsel organlarını (farj, furuj) saklasınlar, göğüslerini (yakalarını, memelerini) örtsünler, demektedir. Hatta yine Özdemir İnce’nin şu cümleleriyle bitirip bir soru sorayım: “…Harama bakacak gözler, boyalı dudaklar, pembeleştirilmiş yanaklar açıkta, ama saçlar kapalı. Saçlar mı cinsel, yüzler mi cinsel? İnsan aklına hakaret etmeyin artık..”
Kur’an'a göre göğüslerini ne ile örtecek dikkatsiz mümine (inanan) ? Hımar (çoğulu: Humur) ile örtecek. Hımarın İslam'la herhangi bir ilişkisi var mı? Yok! İslam öncesi dönemde Arapların ve Yahudilerin güneşten sakınmak için başlarını örttükleri bir giysi parçası”dır diyor. Buyur tersini kanıtla, belge ve kaynak sun var diye. Türban’ın dinin bir gereği olmadığını iktidarın penceresinden muhafazakâr kesimin simgesi olduğunu ve bu simge üzerinden de ceplerini doldurduklarını gayet iyi biliyoruz. O yüzden Ö. İnce’nin de dediği gibi: “Türban, kahverengi faşist gömleği gibi, gamalı haç gibi bir simgedir.”
http://populistkultur.blogspot.com/2010/09/populist-kultur-bildirisi.html
sana sadece bir bildiri gönderdim.
Yorum Gönder