11 Ekim 2010 Pazartesi

‘Türban’a özgürlük’ diye bir özgürlük!

“Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!”
 (Bakara: 223)

21. yüzyılda Tevrat’ın On Emriyle; İncil’den ayetlerle ve Kur’an’la Türban konusunu tartışıyor yine siyasetçiler, işin açıkçası 1400 yıllık bir konuyu yeniden, Türban konusunda Kur’an’a gönderme yaparak yürütülen tartışmalar, tarih bilgimizi genişletir ama hukukun kaynağı olamaz.

Çağdaşlığın kaynağı değildir
Devletin temel düzenlerini din esaslarına göre belirlemeye kalkacaksak -ki bu demokratik ülkelerde sökmez- zaten bütün demokratik ülkelerde ki Anayasa’ya aykırıdır. Tabi biz istisnai bir ülke olduğumuz için bizde geçerlidir sanırım. Çünkü “Bir Türk dünyaya bedelden” tutunda “Her Türk asker doğar” gibi bütün dogma – saptırılmış sözcükler bizdedir. Şimdi de Türban’la da demokratik yasalar çerçevesinde bir ülke yönetilir sanıyorlar.

En katı yobaz bile bunu gerçekleştirme kutsallığına ermemiştir, işte örneğin Nisa Suresi, Ahzab Suresi veya Bakara Suresi ve/ya da başka bir sure ve ayete dayanarak düzenlemeye çalışmaları da bunun göstergesi.

Türban’la da demokratik yasalar çerçevesinde bir ülke yönetilemez ama demokratik ve uygar hakikaten sosyalleşmeyi -yani insanı ön plana çıkarmış bütün toplumlarda- bu tür fenomenleşmiş olguları savunabilir hatta uygulayabilirsiniz. Örneğin SSCB devrimden sonra o dönemde bile uygar olduğu için reddetmemiştir dini, sonuçta inanlar kadar inançsızlarda vardır ve bu her iki olguda kendi içinde “İnanç”ı resmeder. Çünkü tarihten de biliyoruz ki, Sovyetler döneminde komünist papazlar vardır.

Beğenin ama beğenmeyin kişisel düşünceleri – ideolojisi hoşunuza gidebilir ya da gitmeyebilir, yanılmıyorsam bu sözü ilk dillendirende Doğu Perinçek olmuştur, cidden belleklerde kalacak bir söz: “Hz. Muhammed, dünya tarihinin en büyük devrimcilerindendir” İslam tarihine şöyle ciddi ciddi baktığımızda Muhammed’in (Hz. Ali ile birlikte) devrimciliğini ne Ebubekir’de ne Osman’da ne de Ömer’de görebiliyoruz.

Öyle ki Ayşe’yi bile bu kategoriye koymak mümkün, Camel (Deve) Savaşı’nda Hz. Ali’ye karşı hilafetlik için ilk ata binen ve kılıç kuşanan kadında diyebiliriz. Bu yüzden kadının yeri açısından Ayşe’de kendi çağı açısından bir misyona bürünmüştür. Devrimcilikten kasıt ise, ilericiliği kendi dönemine içinde taşımıştır. Bu yüzden putlar ve tabular denince aklıma Freud’un bu konu hakkında yazdığı kitaplar geldi, hatta Payel yayınlarından ‘97’de ilk baskısı yapılan Wilhelm Rich’in 'Kişilik Çözümlemesi' yapıtı da okunmaya değerdir.

İslam düzenlemeleri içerisinde bundan 1400 yıl öncesine 6. ve 7. yüzyılda, 15. ve 16. yüzyılda yaşıyorsanız bunu hukuk olarak savunabilirsiniz. Sakıncası da yok, ama dönemin dışında 21. yüzyıldaysanız ve uygarlıktan dem vurup insanlığın merkezinden ve de insanı ön plana çıkarmaktan söz ediyorsak (ki ediyoruz) savunmak bir yana elle tutulur bir argümanınız olması gerekmekte. . Demek istediğim bunu ne Tevrat’la ne İncil’le ne de Kur’an’la örtüştürebiliriz.

İnanlar diyecek ki dinimizin emri bu(?) o zaman o emri bulup delileriyle önümüze sermeliler. Çünkü Türban’ı bu kategori içinde savunmak başlı başına ikincil bir plana itmek ve cinselliğe vurgunun simgesi yerine koymaktır. Çünkü dini algılama sorunudur bu ve bu algı sorunu böyle devam ettikçe, hoca efendilerin tükürüğüyle bütünleşmiş, (inanlar açısından) Kur’an ve Muhammed’in tutum ile bütünleşmemektedir.

Tıpkı eski köleci Yunan ve Roma kültürünü bugün savunan hatta Ortaçağ’ın o karanlığında yaşananlarda, o dönemin sözde asilzadeleri tarafından kadını cinsel köle yaparak kadını ikincil ve sürülecek bir mal olarak algılaya geldi. Bizim dini bütün iktidarımız penceresinden de değişen pek bir şey yok. . Dönemin cariyelerinin ya da Osmanlı padişahlarının haremindeki her kadının durumu da buydu. O yüzden değişen hiçbir şey yok derken bunu görebiliyoruz. Dolayısıyla da çağdaşlığın kaynağı da değildir.

Kapitalizmin nimetleri ve dinin kullanırlılığı
Örneğin Mâide Suresi 77. ayet de ki, “Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın.”

Bu ülkede din sorunu varsa tıpkı Eren Erdem’in dediği gibi: “Bu Abdestli kapitalizm nedeni iledir…” Hatta E. Erdem devamla dillendirdiği: “Tesettür, örtünme ve benzeri konular, asırlardır (tartışılan), hiçbir icma -birlik- tarafından kabul edilmiş bir görüş değildir. Hatta mezhep imamlarının dahi (hiçbir hüküm yetkileri yok iken) ortaya koyduğu görüş; bu simgelerin dinsel olmadığı hususundadır… Kur’an’ın dininde Türban; don bezinden daha kutsal değildir!” der.

Bakın E. Erdem yine devamla şöyle diyor: Dinin öncelikleri arasında böyle bir şey yoktur. Din; "La ilahe illallah’’ çıkışı ile başlayan bir olgudur ki; bundan yoksun olanların "Şekil bağımlısı olacağı açık biçimde vurgulanır.’’

Bu yüzden İslam’ın düzenlemelerinden söz edip Türban’dan söz edenler açıp kutsal kitapları okusunlar. Tesettür, örtünme ve benzeri konular, asırlardır “Tartışılan’’, birlik tarafından "kabul edilmiş bir görüş değildir” diyor E. Erdem haklıdır, bakıldığında görüyoruz ki günümüz Türkiyesinde moda olan cemaati yapılanmalar bu konuda bile bir birlik sağlayamamış. İBDA-C’ci biri Fethullah ismini duyduğunda “O köpekkkler mi” diye tepki vermekte, Karaköy’de çaycılık yaparken bir merkeze indirtilen Cüppeliler tebessüm edip ezan okunduğunda helâda ne yapmamız hakkında saçma – sapan bilgiler vermekte, tebessüm edip geçmektedir. Nedeniyse Fethullah efendinin örtünmeye çalıştığı Türban değil, kapitalizmin nimetleri ve dinin kullanırlığıdır.

Ama ne olursa olsun şu yukarıda ismini andığımız tüccarlar dışında birçok mezhep imamının dahi (hiçbir hüküm yetkileri yok iken) ortaya koyduğu görüş; bu simgelerin dinsel olmadığı hususundadır.

Yine Türban’ın bir rahibe örtüsüdür olgusuysa reel olarak gerçekliğini korumaktadır, bu olgu Sümer ve Asur’larda vardır. Fakat yemeni, başörtüsü, ferace, eşarp, peçe vardır, ama Türban yoktur diyebiliyoruz. Türban’ın olduğu tek yer Emine Erdoğanların parmaklarında 50 milyarlık yüzüklerde vardır. Yani E. Erdem’in tabiriyle “Kara lastikle okula giden kızların olduğu bir ülkede; lüks arabada gezen türbanlının örtüsü dinin savunduğu bir unsur değildir aksine dine göre; o türbanlı kara lastikli kızın katilidir.”

Yani Türban’a özgürlük diğer tabirle şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlükle aynı anlamı taşımaktadır

Çünkü E. Erdem’den öğreniyoruz ki, “Ticaret, ‘Te’ca’r’ biçiminde, ‘Ca’r’ kökünden türemiş bir kelime ve manası elden ele dolaşan (…) hatta bu kökten türeyen "Cariye’’ kelimesi, elden ele dolaşan kadın manasına gelir. Ticaret ise; emeğin doğrudan sermayeye ve onun yine salt emeğe dönüşmesi demektir. Belki çok eleştirilecek ama şunu söylemek mümkündür; Bu denklem, Marks’ın Kapital’de teorize ettiği; Mal-Para-Mal denkleminin aynısıdır. Hatta Kur’an’ın ticaret kelimesinin Kapital’de ki tam karşılığı "Distribute’’dir.

Ancak bize böyle şeyi dayatan Emevi şahsiyetsizliğinin dönemi İslamiyet’te olduğu gibi dayatabilir, ama görüyoruz ki bu dayatma kendi döngüsü içinde o kötü – kara referanslarıyla devam ediyor. Çünkü onların Tanrısı göklerde oturan ve şekillere göre hareket eden bir Tanrı’dır.

Son olarak yine E. Erdem’le bitirilelim; Kur’an’ın Nur Suresi’nde ki 31. ayette kasıt edilen örtü; "Herhangi özel bir yere ait" örtü değildir. Çevirisiyse şöyle ki: örtülerini göğüslere salsınlar biçiminde olmalıdır. Çünkü ilgili kelime "Humurihiyne’’ biçimindedir. Başı niteleyen "Res’’ vurgusu yoktur. Eğer Allah başörtüsünü murad etseydi; "Humurrues’’ demeliydi…

Ancak, ilgili kelime aynı zamanda "Şarap manasına gelen’’ bir kelime ile aynı kökten türer. Dolayısı ile sarhoşluğun başa olan etkisi göz önüne alındığında; baş kasıt edilmiş olabilir diyebilmekteyiz.

İşte, Kur’an’ın mucizeyi perspektifi budur. Bu ayetten anlaşılması gereken şey başın değil; göğüslerin örtülmesidir. Başını örten örter, örtmeyen örtmez. Din indinde iki durum arasında fark yoktur. Örtmemek farz değildir, örtmek farz değildir. İşte Kur’an semantiği budur...

Ayetin tam çevirisi şöyledir; “Allah’tan emin olan kadınlara söyle: karşı cinsi yanlış düşüncelere sevk edecek eylemlerden kaçınsınlar. Namus ve şahsiyetlerini korusunlar. Süslerini / ziynetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar." (Nur 31)

Geleceğin toplumu dinsel kaynaklara göre kurulmayacak, bunu biliyoruz. Her ne olursa olsun bizce Türban şeyhin ayağına yüz sürmekle eşdeğerdir. Öyle bir toplum düşünün ki, günümüz yüzyılında özgürlükleri örtünmeye – ikincil duruma düşecek şekilde değere bağlasın… Böyle bir özgürlük kavramı yoktur, hatta kuşlar bile bunu reddeder. Ama yine de cennettin ortasından geçeceğine inan Türban takabilir, ama benim bakış açım sicili kabarık bir kliğin ipine takılıp demokrasiden ve özgürlüklerin peşinden gitmenin tam anlamıyla liberal güruhun politik söylevlerinin tutarsızlığına kapılmak anlamına geliyor ki, iradesi olmayan bir kuşun sırf kanatları var ve istediği her yere uçabiliyor diyen birisinin “Kuşlar özgürdür” saftası neyse Türban’a özgürlük yaygaraları da bununla eşdeğerdir.

Bizim temel meselemiz sınıflar arasındaki ezen – ezilen çelişkisinin de yanında dinin yine ezilenleri yönlendirmek, dini duygularını sömürmek ve baskıya almasına karşı olmamız gerekliliğidir. Dine dayalı sistemlerin Türban çözümü sadece ve sadece çözümsüzlüktür. AKP, Türbanı bir mağduriyet konusu haline getirerek adeta özgürlük simgesi olarak sunmaya çalışsa da, Türban bugünkü muhafazakâr baskının ve bu doğrultudaki toplum projesinin bir simgesi haline gelmiştir.

Çünkü özgürlükler, demokratik devrimlerle geldi. Özgürlük, Ortaçağ ilişkilerinden kurtulmaktır. Kadın açısından da özgürlükler ve eşitliğe kavuşmak, toplumun çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır. Yoksa padişahlığa, ağalığa, şeyhliğe, erkek tahakkümüne dönme özgürlük değildir. Türbanı savunmak esaret özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.

Dinin (algılayış ve zorlama) bakış açısıyla Türban özgürlük değildir. . Çünkü din özgürlük değildir!

4 yorum:

Adsız dedi ki...

hukuk dediğin zaten siyasal iktidara göre değişen bir şeydir. hangi görüş iktidardaysa kendi felsefesinden doğan hukuku oluşturacaktır. geçmiş geçmiştir diyemezsin. bütün dinler geçmişe dayanır zaten. senin inandığın ideoloji bile geçmedi mi, köhneleşmedi mi? onu neden hukukun kaynağı olarak sayıyorsun. 21 yüzyıl deyip duruyon ama, bi yasağı bile aşamıyon. sanane insanlar istediği gibi giyinebilir. bu insanları nereye gönderecen, uzaya mı mesela. hakikaten beynin sulanmış. islam alimleri arasındaki görüş ayrılığı ise islamın rahmetidir. isteyen istediğne uyar. bu konuda herhangi bir kısıtlama yok. sanki dinde yeri olsa ki zaten var ona hak verecen. senin karşı olaman Allaha karşı olmandan geliyor. kuranda bir yasaklar var. o zaman gel onlara uyalım. içki içme mesela. dmekki önemli olan var ya da yok değil. sizin Allaha savaç açmanız. islami değerlere. kendi yenilginizi islmacılara hak veren liberallerden alıyorsunuz intikamınızı. önce halkın adına savaştığınızı söyldiğiniz halkın değerlerini benimseyin..

Yeraltından Notlar (¡) dedi ki...

Adsız,

Öncelikle hoş geldin… Birincisi herkes gibi seninde “Sana ne” deme gibi bir lüksün var, istediğin kadar “Sana neee” diyebilirsin… Ayrıca yazı içerisinde kuşlardan söz etmiştim, orada tam açmamıştım ama burada bir açıklık getireyim. Örneğin: kuşların kanatları var ve istedikleri her yere uçuyor olmaları kuşların özgür olduğu anlamına mı geliyor? Hayır! Kuşların bir bilinci ve iradesi yoktur… Özgürlük dediğin şey emeğin, iradenin ve zorunluluğun kavranmasıdır. Bunu kavradığımız sürece özgürüzdür, özgürsündür.

Diğer bir konuysa bu insanları elbette uzaya göndermeyeceğiz, aksine 1400 yıldır din üzerinden yürütülen birçok yalanı deşifre edip gerçeği sunacağız… Dikkat edersen İslam’ın reddi değil, İslam’ın gerçeğinden söz ediyorum. İslam âlimlerinin görüş ayrılığını İslam’ın rahmetine bağlıyorsun, sana göre her ne kadar beyni sulanmış biri olsam da senin mantık bile kurmaktan uzak düşünce(siz) yazı ve yorumuna bakınca senin hakkında da bazı şüphelerim şuan oluşmadı değil. Yalnızca bilmen gereken şey dostum İslam âlimlerinin görüş ayrılığı sorgulamalarından gelmekte 1400 yıl önce öne sunulan ve özelliklede Emevi dönemine denk gelen statükodan kaynaklı saptırma – riyakâr ve entrika politikalar üzerinden sağıtılmış bir toplumu yıllarca din üzerinden kullananların yüzlerinin artık gün yüzüne çıkıyor olmasıdır tek reel olan… Bu rahatsızlıkta sanrım biraz bundan, zira alacaksan da bunu İslam’ın rahmeti diye al ki o rahmet her nedense siz saygın müminlerin dillerine pelesenk olmuş, başkalarının dillerinde de aydınlanma aracı olmuş durumda… Örneğin bunu İmam Azam’da, Fuzuli’de Yunus’ta, Hacı Bektaş-i Veli’de, Pir Sultan Abdal’da ve Hallac-ı Mansur’da görebilirsin. Buradan da anlaşılıyor ki bizlerin Allah’a savaş açması söz konusu bile olamaz olsa olsa (ki böyledir) Allah’ı ve Kur’an’ı sizin gibilerin ellerinden kurtarmaktır. Biz size ne dersek diyelim sizler aklınızın bir köşesinde kalmış ezbere söylevlerle salvo atışları yapıp toplumları ayrıştırmaya devam edeceksiniz. Referans olarak taptığın Kur’an’ı kaynak göstermemize rağmen onu bile yalanlıyor, önyargılarla hareket edip “Yalan söylüyorsunuzzz” diyorsun…

Sen ve senin gibiler işe dini inançlarını, Kur’an'ı, inanç özgürlüğünü, insan haklarını karıştırıyor ve AKP iktidarı ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nı arkanıza alıp insanları enayi yerine koyuyorsunuz. Oysa Kur’an ilk olarak “Oku” yla başlar, bir kez daha yenilemekte fayda var...

Kur’an başlarını örtsünler demiyor; cinsel organlarını (farj, furuj) saklasınlar, göğüslerini (yakalarını, memelerini) örtsünler, demektedir. Hatta yine Özdemir İnce’nin şu cümleleriyle bitirip bir soru sorayım: “…Harama bakacak gözler, boyalı dudaklar, pembeleştirilmiş yanaklar açıkta, ama saçlar kapalı. Saçlar mı cinsel, yüzler mi cinsel? İnsan aklına hakaret etmeyin artık..”

Kur’an'a göre göğüslerini ne ile örtecek dikkatsiz mümine (inanan) ? Hımar (çoğulu: Humur) ile örtecek. Hımarın İslam'la herhangi bir ilişkisi var mı? Yok! İslam öncesi dönemde Arapların ve Yahudilerin güneşten sakınmak için başlarını örttükleri bir giysi parçası”dır diyor. Buyur tersini kanıtla, belge ve kaynak sun var diye. Türban’ın dinin bir gereği olmadığını iktidarın penceresinden muhafazakâr kesimin simgesi olduğunu ve bu simge üzerinden de ceplerini doldurduklarını gayet iyi biliyoruz. O yüzden Ö. İnce’nin de dediği gibi: “Türban, kahverengi faşist gömleği gibi, gamalı haç gibi bir simgedir.”

Adsız dedi ki...

http://populistkultur.blogspot.com/2010/09/populist-kultur-bildirisi.html

Adsız dedi ki...

sana sadece bir bildiri gönderdim.