Bu satırlar, Sabah gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak'a ait. 1942 doğumlu olan Ilıcak, 30 yıl önce, yani tam 38 yaşındayken askeri darbeler hakkında böyle düşünüyordu...
Tarih: 28 Ocak 2010... Taraf gazetesinde yayımlanan bir habere dayanarak "Balyoz" adlı darbenin "tutuklanacaklar listesinde" yer aldıklarını öne süren 26 gazeteci, Grand Cevahir Otel'de basın toplantısı düzenleyerek, "darbeciler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını" açıkladılar...
Grubun sözcüsü, 12 Eylül darbesini en ateşli biçimde savunmuş olan Nazlı Ilıcak'tı...
Ilıcak'ın ''27 Mayıs 1960'da başlayan süreç, 50 sene geçmiş olmasına rağmen hala sona ermedi. 21'inci asra adım attığımız yıllarda da askerin yoğun bir şekilde siyasete müdahalesinden kurtulamadığımız peş peşe ortaya çıkan belgelerden anlaşılıyor'' diye konuştuğu basın toplantısına Mehmet Altan, Abdurrahman Dilipak, Cengiz Çandar, Ekrem Dumanlı, Hasan Celal Güzel, Ali Bayramoğlu, Sadık Albayrak, Etyen Mahçupyan da katıldı.
Kendisine 12 Eylül sonrası yazdığı övgü yazıları hatırlatılması üzerine de, "bunla ilgili cevabımı yarınki yazımda açıklıyorum" diyerek, bu yazıların darbe sonrası ortamda bir bakıma dengeyi bulmak adına zorunlu yazılar olduğunu savundu.
Yazılarından bir örnek daha: "13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba Asker.” (Nazlı Ilıcak, 17 Aralık 1978, Tercüman)
Hâlbuki Ilıcak'ın darbe tefçisi tavrı 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir zorunluluk değildir. Ilıcak; 12 Eylül'e giden süreçte darbeyi meşrulaştıran zemini hazırlayan yazılara imza atmıştır. Nazlı Ilıcak; Kenan Evren'in habercisidir.
Sanırım Tayyip Erdoğan’ın yanlışlarının olabileceği fakat kendisinin karizmatik bir "lider" olduğu üzerine bir ara yazılarda yazıyordu. Neyse. Sonra büyük ihtimalle beynini hiç kullanmadığına karar verdim. Çünkü bu kadından beyin dışında her şey var.
Yazılarını çaycıya yazdırıyor olabilir mi (tüm çaycılardan özür dileriz…) bilinmez ama bir köşe yazısında "bıkmadınız mı hoca efendi ile uğraşmaktan" diyordu hanımefendi..
Gazetecilikte, bir insandan bahsederken adı, soyadı ya da lakabı kullanılır. Nazlı Ilıcak yazısında "hoca efendi" deyince, bir zaman sonra benim de "hoca efendi”m oluyor çünkü. Ayrıca bir gazeteci için "bıkmak" nasıl bir kelimedir? Murat Demirel 11 kez soyduğu bankanın kapısından 12. kez elinde çuvallarla çıktığında "yine mi lan, bıktım bu adamı haber yapmaktan" mı diyecek acaba?
Zamanında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer için ben onun oruç tutuğundan da şüpheliyim diye ortam geren şahıs, meyhanede önünde viski bardağı, dansöz oynatmakta, başka yanda da oğlu striptizcileri kendi elleriyle soymaktadır.
Dediğimiz gibi, bu kadın gazetecilikten anlamıyor. kapitalist sağ mı desek, yoksa oportünist mi desek ne desek. Fikriyle zikri tutmayan şahıs, dindarın, dini bütünüz lafları altında reklam yapan kadın. Tam bir sıfat var ana - oğul ikisi için, hukuken sakıncalıdırlar.
2 yorum:
Hayat kadinlarinin onursuz oldugunu soylemek ya da varsaymak sana hic yakismamis dostum. Hayat kadini olmak baska onurlu olmak baska... Eminim ne cok onurlu hayat kadini vardir. Onur bi de bacak arasinda mi allasen?
Onuru bununla sınırlamıyorum elbette fakat bu kadına 'kadın' bile demek artık bu saatten sonra kadın'lara da hakaret diye düşünüyorum! Yoksa senin de dediğin gibi onur dışında cinsiyette de indirgesek bu olayı kadınların hepsini karşıma almam gerekiyor. Böylesi bir şeyi düşünsem kendime saygısızlık olur. Benimkisi sadece bu türlere bir tepkiii.
Kişisel düşüncem bu yoksa onuru apış arasıyla sınırlı tutmuyorum. Bu dalgalar ortasın da bir kayada dalgaya karşı durabilmekle sınırlı, bu kişide o dalgaya karşı durmak yerine o dalgalardan içme derdinde
Yorum Gönder