17 Kasım 2020 Salı

Kültürel hegemonya: Bir Başkadır üzerine

Bir Başka'dır bir Netflix projesi. 
Çağımızın kıraathanesi sosyal medya sayesinde diziyi izlemek zorunda kalanlardan biri de benim sanırım. Galiba çoğu dizi üzerine tartışmayı çoktan bitirdi ama araya sıkıştırılmış bir çok şey mi var yoksa bana mı öyle geldi bilmiyorum fakat karakterler üzerinden özet gideceğim bende. 

Birinci görsel: Cumhuriyet mitingine katılanların çoğu çıkarları için koşa koşa AKP’ye oy verdi Kaypakkaya’nın tabiriyle Kemalizm’in bağımsızlık ilkesi yarı sömürge ilkelerine hizmettir görüşünü anımsatır şeklinde hareket ediyor. 

İkinci görsel: Liberal entelijensiya sayesinde ötekini dinliyor ayağına “değişim”i kabullenemediler. Nereden nereye, şimdi de kişiye biattan, yurttaşlıktan çıkıp kul olmaktan söz ediyorlar. Neredeyse dizideki herkese empati yapacakken, dizi birkaç bölümden sonra türbana empati yapmayı yasaklayıp IŞİD zulmünden kurtulan Ezidi kadın için Rab’inize şükredin diyecek kıvama gelirken “Allah afetsin”le helallik arasında sıkışıyor gibisiniz. Hepimiz mi günahkarız ki siyasal İslam’ın kredisi hiç bitmiyor.

17 Ekim 2020 Cumartesi

Bir fotoğrafın hikayesi

Kübalı fotoğrafçı Alberto Korda, Che'nin 5 Mart 1960’da çektiği portresi hakkında verdiği birçok röportajda, Che’yi “encabronado y doliente” (öfkeli ve acılı) olarak betimlemiştir. 

Fransız yük gemisi La Coubre patladığında, Arjantin doğumlu Che Guevara'nın bir yıl önce Fidel Castro'yu iktidara getirmesinde etkili olduğu Küba'ya Belçika'dan cephane taşıyordu. Fidel bu trajik olay hakkında konuşma yaparken podyumun yanında, gözlerden uzak bir konumda Küba hükümetinin Sanayi Bakanı olarak bilinen Che Guevara da var.

Fotoğrafçı Alberto Korda orada, etrafta dolaşan tüm önemli insanları fotoğraflamaya çalışıyor. Görünürlülüğünü düşük tutan Guevara, etrafındakilerden gizlenmiş gibi uzakta, ancak aniden bir boşluk belirdi ve Korda, Che’yi fark edince birkaç hızlı fotoğraf çekmeyi başarıyordu. Korda’nın çektiği bu fotoğraf, tam 7 yıl sonra bütün dünyada ikonik bir görüntüye dönüşecek bir fotoğraf oluyordu.

29 Temmuz 2020 Çarşamba

Diktatörlük ne işe yarar?

Çok konuşurlar, karşılarındaki kişi veya grubun ne düşündüğünün, ne söylediğinin bir önemi yoktur, bu nedenle dinlemeyi pek sevmez, dinlemezler. En çok da, kendilerine sadık kalabalık halk kitleleri önünde konuşmayı severler. Kullandıkları dil ve yaptıkları vurgulamalar ile kitleleri coşturmayı iyi bilirler. Konuşmanın içeriğinin ise pek bir önemi yoktur, söz konusu olan, gaz ve toz bulutundan ibarettir zaten.

Genelde yüksek sesle; din ve milliyetçilik üzerine bir şeyler mutlaka dinleyicisini öfkelendirecek şeyleri avazları çıktığı kadar bağırır, inanmadıkları şeylerin doğruluğuna bakmadan bağırırlar. Kendi yalanlarına kendileri de inanır, karşısındakini de daha çok inandırırlar.

Devam edelim.

17 Nisan 2020 Cuma

Tüm geleneksel devrimci şemaların dışında bir hareket: Kızıl Ordu Fraksiyonu

Berlin, Vietnam'daki savaşa karşı uluslararası protesto gününden, 1968.
RAF, örnek eylemlerle sınıf mücadelesinde liderlik rolünü üstlenmek istediğini iddia ederek, kendi kendini "devrimci avangart" ilan etti. İyi bilinir ki RAF örgütsel olarak, pratik olarak, kavramsal olarak komünist bir partinin adına layık bir parçasıydı.
1960'ların ikinci yarısında Amerika, Japonya, Fransa ve Batı Avrupa'da büyük öğrenci hareketleri dalgası ortaya çıktı. Bu hareketler sanayi toplumunu ve her tür tahakküm biçimini radikal bir biçimde sorguladılar. Bu hareketlerin ardından ortaya çıkan gerilla grupları ise, 19. yüzyıl sonu anarşistlerini çağrıştıran pratikleriyle tüm "geleneksel" devrimci şemaları bir kenara ittiler.

60'ların ortalarında her yerde olduğu gibi Almanya'da da öğrenci ve proleter gençliğin mücadele hareketleri gelişti. Aralık 1966'da, savaş sonrası dönemin yeniden inşasını izleyen bu büyük ekonomik patlama (1967'de tam bir durgunluk olacak) 'Alman ekonomik mucizesi'nin sonunun başlangıcı olarak değerlendirilir.

İki ana burjuva siyasi partisi (SPD'nin Sosyal Demokratları ve parlamentodaki koltukların % 90'ını oluşturan CDU ve CSU'nun Hıristiyan Demokratları), siyasi hayatı tamamen kilitleyen 'büyük koalisyonu' oluşturur. Rudi Dutschke liderliğindeki Sosyalist Alman Öğrenci Birliği (SDS)'nin sosyalist öğrencilerinin protestosundan Parlamento Dışı Muhalefet (APO) ortaya çıkar. ABD'nin Vietnam'daki emperyalist savaşına karşı kitlesel seferberlikler giderek artar.

30 Ocak 2020 Perşembe

Ser, sır, Kaypakkaya

Eğer insanlık, gelecekte bir komünizm panteonu kurarsa, hiç kuşku yok ki, bu panteonun eskiden adına Türkiye denilen kesiminde genç ve ateşli bir komünist önderin bir inanç ve direniş sembolünün defne çelengi içindeki başına, ışıklandırılmış kasketli başına yer verecektir. 
Türkiye proletaryasının önderi ve coğrafyamızda Mustafa Suphi’den sonra komünist hareketi ikinci kez ayakları üzerine diken İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır işkencehanelerinde hunharca katledildi. Dünden bu yana çok şeyler aktı gitti ama unutulmayan komünistlerin ve emekçi halkların bilincinde ve mücadelesinde yer eden ve orada duran Kaypakkaya oldu. 

O'nu yalnızca işkencede “Ser verip, sır vermemenin” timsali olarak göremeyiz. O’nu yalnızca bu yanıyla anmak hata olacaktır. O’nun 3,5 ay süren en ağır işkenceler de direnmeye iten savunmuş olduğu ML düşünceler ve düşmana karşı her koşulda milyonları temsil etme düşüdür. TC devletince düşünceleri çok tehlikeli görülmesi nedeniyle 18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır işkence hanelerinde parça parça yaparak bedenini kurşunlayarak katletti faşist diktatörlük O’nu.