Birinci görsel: Cumhuriyet mitingine katılanların çoğu çıkarları için koşa koşa AKP’ye oy verdi Kaypakkaya’nın tabiriyle Kemalizm’in bağımsızlık ilkesi yarı sömürge ilkelerine hizmettir görüşünü anımsatır şeklinde hareket ediyor.
İkinci görsel: Liberal entelijensiya sayesinde ötekini dinliyor ayağına “değişim”i kabullenemediler. Nereden nereye, şimdi de kişiye biattan, yurttaşlıktan çıkıp kul olmaktan söz ediyorlar. Neredeyse dizideki herkese empati yapacakken, dizi birkaç bölümden sonra türbana empati yapmayı yasaklayıp IŞİD zulmünden kurtulan Ezidi kadın için Rab’inize şükredin diyecek kıvama gelirken “Allah afetsin”le helallik arasında sıkışıyor gibisiniz. Hepimiz mi günahkarız ki siyasal İslam’ın kredisi hiç bitmiyor.
Üçüncü görsel: Laf etmeye değecek önemli şeyler hakkında bir şey demediler, halen de demiyorlar, katmanı olan sol ise, İran’ın çağdaş tövbekarları TUDEH olma yolunda kaynayan tenceredeki kurbağa teorisi gibi pişmeye evriliyor.
Belki de Erdoğan’ın “Medyamız bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız... Fikri iktidarımızı da hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim” diye zeka küpü danışmalarının prompterlerle cesaret vererek okuttuğu demeçlerle birazda kültürel hegemonyasının bu olmadığını ama sanki anlıyormuş gibi yaparak, kızarmış ekmeğe tereyağı sürüyor tarzı yakın konum alıyor davranmasının sebepleri bu. Artık ne anlatıyorlarsa zavallıya? Kişi daha ne ister ki? Yine de 18 yıldır AKP’ye oy veren kitle de öbür tarafın sanatına bakıyor. Değişen bir şey yok.
Türkiye kendi kimliğini, kişiliğini kaybedeli çok oldu. Ve dünya değiştikçe Türkiye onun içerisinde kaba saba bir ülke olması da sağcı politikalar sayesinde 50 senelik bir özne zaten. İhtişamları, olmayan şanları bozulmasın diye Batı uygarlığının nimetlerinden dibine kadar faydalanıp Ortaçağ’ın karanlığından söz edenlerle dolu.
Anladıkları kültürel hegemonya dedikleri belki de bu. Bir öznenin iktidarını sağlaması, sürdürmesi ve sürekli pekiştirmesi sırf zor ve terör uygulayarak olmaz. İnsanların kendi rızasıyla, kendi onayıyla söz konusu özneye teslim olmasıysa tam da hegemonya bu işte.
Son söz; diziyi izlerken ilk izlenimlerim bu. Birikim dergisi ve çevresi dizi işine girmiş dedim. Taraf tutma şansımız hiç mi yok? Laikler herkesi anlasın ama muhafazakarların (dincilerin) herkesi anlamasına gerek yok. Peki ya sosyalizm? Sosyalizmde birbirinizi anlamınız için hiçbirinizin bir başkasının size el öptürerek helalleştirmesine gerek yok. Bilinir ki düşünce dünyasına ipotek koyan, resmi ideolojisini dayatıp karşı ideolojiyi çölleştirmeye çalışan herkes yenilmeye mahkumdur.
Siz iktidarın nimetleriyle çok geçinmeye, bizlerde edebiyatla, kültür ve sanatın nimetleriyle ilerlemek zorundayız. Polis marifetiyle “kültürel hegemonya" da zor tabi. Kaybedeceğimizi sanmıyorum.
Not: Dizinin oyuncuları her türlü övgüyü hak ediyor, övgülerimizle birlikte günahlarımızı ne kadar unutturmaya çalışsak da düşündürüyor ve ne kadar istemesek de düşündürülmeye sevk ettiriliyoruz. Onlara alkış. Bazen gözyaşları döktük, bazen de sıkıldık, bazen bir boşluk içerisinde gezindik. Fakat sanırım orada sevgi yerine başka bir şey vardı. Gittik, geldik. Hepimiz hoş geldik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder