Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.”
(Seyid Rıza)
Çıldırmış ve akıl almaz bir toplumun durumu yaşanıyor bu ülkede, başını da Erdoğan çekiyor. “Özür dileyeceğim, özür dile, özür diliyorum”lar havada uçuşuyor. Kendi pisliklerinin üzerini bazen örtüp, bazen de utanmadan ayyuka çıkararak pişkince bağırıyorlar koro halinde, özgürlükçü kesilmiyorlar mı, “Demokrasi” gibi bitiyorum artık bende bu cümleye.
Öyle ya önceden hazırlanmış ve direktif verilmiş kameralar karşısına çıkıp TV’lerden Necip Fazıl üstadını kaynak gösterip işe biraz da din karıştırmak kolay. Erdoğan'ın Dersim Katliamı nedeniyle devlet adına özür dilemesinin samimiyetine inanarak, bu da bir adım deyip sevinmeden önce hatırlanması gereken tarihsel gerçekler de yok değil mi, sizce?
Erdoğan, konuşmasında katliamın sorumlusu olarak CHP'yi gösteriyor, Kılıçdaroğlu'nu da özür dilemeye davet ediyor. Oysa AKP'nin sürekli “Bizim geleneğimiz” olarak sahiplendiği Demokrat Parti'nin kurucusu Celal Bayar olan bitenlerde en üst düzey sorumluluk sahibi ve Dersim Katliamı yıllarında başvekillik görevinde değil midir ki, Erdoğan CHP’ye salt yıkarak böbürleniyor bu işi?
Dersim hakkında bilmediğimiz şeyleri mi açıkladı şimdi Erdoğan? Evet, başkaları için belki olabilir ama açıkçası Erdoğan’ın söylediği şeylerin de çoğunu biliyoruz zaten biz. (Bakınız yıllardır bunun mücadelesini veren ve belki de Dersim Jenosidi üzerine en kapsamlı site: dersim.biz)
Peki, ya “Demokrasi kahramanı” ilan ettikleri Adnan Menderes’i nereye yerleştirecek Erdoğan Dersim üzerinden siyaset yaparken? O da 1931 yılından itibaren CHP milletvekili değil miydi? Yani Erdoğan'ın özür dilediği bir katliam varsa ortada, bunda kendi gelenekleri de birinci dereceden pay sahibi idi ve ne o dönem, ne de sonrasında bu gelenekçi muhafazakâr takım, Dersim konusunda özür dilemek bir yana, yöre halkına karşı hep husumet beslemedi mi?
Erdoğan çok mu seviyor Dersimlileri?
Örneğin Erdoğan döneminde, “Cemevleri cümbüş evleridir” ya da belediye başkanlığı döneminde yıktırmaya çalıştığı ama beceremediği Karacaahmet Cemevi için, iktidara geldikten iki yıl sonra “Karacaahmet Cemevini yıktıramamak içimde halen uhdedir” sözünü bu 10 yıllık tarihin neresine koyacaksınız?
Sonra diğer bir örnek: Sivas Katliamı öyle ki Erdoğan'ın Dersim Katliamı özrünü düşünürken, son senelerde de Sivas Katliamı üzerine anmaların yasaklanması ve katliam sorumlularının saklanarak, cezalandırılmaması ya. Kaldı ki, AKP'nin katliamla somut bağını ortaya koyan ve katliamın sanıklarını savunan avukatlarının kendilerine AKP’de yer bulmuş olmasıysa bir hayli düşündürücü işte.
Ve/ya da işine geldikçe siyaset yapacağım diye ortalığa düşüp “Özür diliyorum” diyen birisinin “KCK operasyonlarını destekliyorum” demesini nereye koyuyorsanız bende Erdoğan’ın devlet olarak “Dersim için özür dilemesini” oraya koyuyorum.
Son olarak
Bugün devletin bütün imkânlarını kullanıp, Dersim üzerinden siyaset yapan Erdoğan’ın Seyid Rıza’nın idam edilmeden önce idamcılarına karşı kullandığı o meşhur sözünü kullanıp “Evladı Kerbelayız. Günahtır, ayıptır, zülümdür, cinayettir”, sözünü demagoji yaparak süslediği bu konuşmasını hakikaten gülünç bulduğumu da söylemek istiyorum.
İtiraf ediyorum: hiçbir inandırıcılığı yok, samimiyetten de çok uzak. Böyle olmadığını kanıtlamak istiyorsa Erdoğan hazır bugünlerde de hümanist kesildi başımıza, her yerde sık sık kullandığı Arap İslam'i geleneğinden söz ediyorsa (ki Arapların Türkiye'deki ahlak zabıtası konumundadır kendisi) ve de bunlarla da çelişmemek istiyorsa, çok sevdiğini iddia ettiği Peygamberi için 800 yıl önce Irak’ta gerçekleşen Kerbela Katliamı içinde, mensup olduğu din adına özür dilesin de olsun bitsin! Biz de inanalım bay başbakanın samimiyetliğine, öyle değil mi?
Öyle ya bu biraz zor işte, güçlü olan tarafa oynamayı tercih edenler çoğaldılar çünkü günümüzde. Nihayetinde bunu ‘Özgürlükçüler’ iyi bilir...
Öyle ya önceden hazırlanmış ve direktif verilmiş kameralar karşısına çıkıp TV’lerden Necip Fazıl üstadını kaynak gösterip işe biraz da din karıştırmak kolay. Erdoğan'ın Dersim Katliamı nedeniyle devlet adına özür dilemesinin samimiyetine inanarak, bu da bir adım deyip sevinmeden önce hatırlanması gereken tarihsel gerçekler de yok değil mi, sizce?
Erdoğan, konuşmasında katliamın sorumlusu olarak CHP'yi gösteriyor, Kılıçdaroğlu'nu da özür dilemeye davet ediyor. Oysa AKP'nin sürekli “Bizim geleneğimiz” olarak sahiplendiği Demokrat Parti'nin kurucusu Celal Bayar olan bitenlerde en üst düzey sorumluluk sahibi ve Dersim Katliamı yıllarında başvekillik görevinde değil midir ki, Erdoğan CHP’ye salt yıkarak böbürleniyor bu işi?
Dersim hakkında bilmediğimiz şeyleri mi açıkladı şimdi Erdoğan? Evet, başkaları için belki olabilir ama açıkçası Erdoğan’ın söylediği şeylerin de çoğunu biliyoruz zaten biz. (Bakınız yıllardır bunun mücadelesini veren ve belki de Dersim Jenosidi üzerine en kapsamlı site: dersim.biz)
Erdoğan çok mu seviyor Dersimlileri?
Örneğin Erdoğan döneminde, “Cemevleri cümbüş evleridir” ya da belediye başkanlığı döneminde yıktırmaya çalıştığı ama beceremediği Karacaahmet Cemevi için, iktidara geldikten iki yıl sonra “Karacaahmet Cemevini yıktıramamak içimde halen uhdedir” sözünü bu 10 yıllık tarihin neresine koyacaksınız?
Sonra diğer bir örnek: Sivas Katliamı öyle ki Erdoğan'ın Dersim Katliamı özrünü düşünürken, son senelerde de Sivas Katliamı üzerine anmaların yasaklanması ve katliam sorumlularının saklanarak, cezalandırılmaması ya. Kaldı ki, AKP'nin katliamla somut bağını ortaya koyan ve katliamın sanıklarını savunan avukatlarının kendilerine AKP’de yer bulmuş olmasıysa bir hayli düşündürücü işte.
Ve/ya da işine geldikçe siyaset yapacağım diye ortalığa düşüp “Özür diliyorum” diyen birisinin “KCK operasyonlarını destekliyorum” demesini nereye koyuyorsanız bende Erdoğan’ın devlet olarak “Dersim için özür dilemesini” oraya koyuyorum.
Son olarak
Bugün devletin bütün imkânlarını kullanıp, Dersim üzerinden siyaset yapan Erdoğan’ın Seyid Rıza’nın idam edilmeden önce idamcılarına karşı kullandığı o meşhur sözünü kullanıp “Evladı Kerbelayız. Günahtır, ayıptır, zülümdür, cinayettir”, sözünü demagoji yaparak süslediği bu konuşmasını hakikaten gülünç bulduğumu da söylemek istiyorum.
İtiraf ediyorum: hiçbir inandırıcılığı yok, samimiyetten de çok uzak. Böyle olmadığını kanıtlamak istiyorsa Erdoğan hazır bugünlerde de hümanist kesildi başımıza, her yerde sık sık kullandığı Arap İslam'i geleneğinden söz ediyorsa (ki Arapların Türkiye'deki ahlak zabıtası konumundadır kendisi) ve de bunlarla da çelişmemek istiyorsa, çok sevdiğini iddia ettiği Peygamberi için 800 yıl önce Irak’ta gerçekleşen Kerbela Katliamı içinde, mensup olduğu din adına özür dilesin de olsun bitsin! Biz de inanalım bay başbakanın samimiyetliğine, öyle değil mi?
Öyle ya bu biraz zor işte, güçlü olan tarafa oynamayı tercih edenler çoğaldılar çünkü günümüzde. Nihayetinde bunu ‘Özgürlükçüler’ iyi bilir...
Bilgi: Ece Temelkuran bugün ki yazısında şöyle rakamsal bir veri vermiş özgürlükler bazında. Diyor ki, “2005'te terör suçu gerekçesiyle tutuklanan insan sayısı 273 iken ne oldu da bu sayı 2010'da 12.897'ye çıktı. Bu ülkede aniden hudayinabit gibi terörist mi yetişmeye başladı? Sorun onlara... Dünyada terör gerekçesiyle tutuklu bulunan insan sayısı toplam 35.117. Türkiye'de aynı gerekçeyle tutuklu olan insan sayısı 12.897! Eğer bir ülke tutuklu gazeteci sayısında dünya lideri olmuşsa, Rusya ve Çin'i bile geçmişse, sorun bakalım, korku sırasının onlara da gelmeyeceğinden nasıl bu kadar emin oluyorlar?” Ne diyelim, bunun içinde bir “Özür” bekliyoruz Erdoğan’dan, diler mi sizce?
4 yorum:
tespitlerinize katılmamak olanaklı değil ama yine de umut besliyorum ben.
Merhabalar Gülsen, hoş geldin…
İşin açıkçası ben sizin kadar iyimser değilim, öncelikle Erdoğan’ın özrü bile kabahatinden büyük, öyle ki bir devletin “özür” dilemesi için meclisten kanun nezdinde yasa çıkartıp, kamuoyuyla paylaşması gerekir, oysa Erdoğan partisinin il başkanları toplantısında elinde bir kitapla (bahsi gecen kitap malum N. Fazıl’ındır) irticai faaliyetlerini övmektedir. Orada inanmadığı bir toplum hakkında 4 maddelik bilinen şeylerden söz ederek tam da Erdoğan’ca bir tavır ve özürle günü kotarmaya çalışıyor…
Özür dilemenin çeşitli sözlüklerde “af dilemek, tövbe etmek” gibi karşılıkları var. Tövbe etmek yanlış görülen bir eylemi bir daha tekrarlamayacağına dair söz vermek anlamına geliyor ve “af” ancak bu sözün somut bir eylemle yani pratikle desteklenmesi halinde söz konusu olabiliyor. Evet, özür dilemek bir erdemdir. İki arkadaş arasında dilenen özürde bile şu söylenir: “Söz, bir daha tekrarlanmayacak” ve/ya da özür için bir “özeleştiri vermekte” diyebiliriz.
Oysa kabarık bir seçeresi var nihayetinde karşımızdakinin, yüzyılın dolandırıcılık davası Deniz Feneri davasının sanıklarından, Hizbullah sanıklarının tahliyesine kadar vs. vs. Birde Erdoğan Anayasa referandumundan önce asılan devrimcileri diline dolarken, Mahir Çayan’ın ve Deniz Gezmiş’in posterlerini evlerinde bulundurmaları, onları anmaları gibi gerekçesiyle hapishanelerde yatan gençlerin sayısı her gün artıyor… Parasız eğitim talep edenler bu ülkede 19 ay tutuklu kalmadılar mı? Daha da ötesi gerici-ırkçı hezeyanlara oynayarak, “devletin kritik noktalarında odaklanan dedeleri (yani Alevileri) temizleme” imaları ve imayı aşan propaganda konuşmalarıyla “evet” oyu devşirilen referandum sonucu, 12 Eylül’ün sermaye yanlısı ruhu ve bu ruhun gereklerini yaşama geçirmeyi kolaylaştırmak adına yasamayı ve yargıyı yürütmeye tabi özü neo-liberal döneme uygun biçimde yeniden üretmiyor muydu?
Hopa olayları, Ergenekon davası, KCK ve Devrimci Karargâh davaları… Gazetecilerin açıkça TV kanallarından tehdit edilmesi… Özetle bu ülkede AKP dışında herkes tehlikededir bana göre, oysa bu ülkedeki kudretlilerin sahtekârca, sırıta sırıta, elinde belgeler sallamasının yerine Erdoğan’ın günahlarının özrünü dilemesini izlemek artık istemiyoruz. Bizim sahtekârca özürlere değil, bu düzeni bozacak gerçek halk mücadelelerine ihtiyacımız var.
Dostlukla…
Yorumculuk pek adetim değildir, genelde okumayı tercih ederim ama yazmadan edemedim kusuruma bakmayın; bu toplum mu mücadele edecek? Yapmayın allah aşkına, bu konuda da siz boşuna ümit besliyorsunuz bence; çevremdeki her iki kişiden biri başbakan ve dostları gibi düşünüyorken savaş gibi bir zulüm ya da büyük bir kriz bizi ayaklar altına almadan bu milletin uyanacağı yok! Yaşanacaklar geçmiş tecrübelerle de malesef sabit durumdadır. Bizim bahtımıza da savaş gelecekmiş gibi dururken içinde yaşadığım bu topluma biraz kızgın biraz acıyarak bakan biri olarak ben sizden de karamsarım malesef
:(
Sayın Adsız; sizin oralarda da korku baronları işbaşında anlaşılan :))
Yorum Gönder