29 Eylül 2010 Çarşamba

Kuyunun altında kurbağa

“Kuyunun altında kurbağa zanneder ki gökyüzü kuyunun ağzı kadar!” 
(Hasan Hüseyin)

Malumunuzdur egemen sömürücü takımın desteği ve onayıyla piyasaya sürülen birçok şeyin etiketinde şu Fethullahçı güç var -buna isterseniz Amerikan’ın yeni komprador gücü diyelim.- Bazı burjuva siyasetçiler, gazeteciler bugünlerde sözüm ona 11 yıldır misafir olduğu sanılan Philadelphia'ya bir buçuk saat uzaklıkta, Pensilvanya’da eyaletinde bir ormanın içinde FBI’nın (okyanus ötesi) çiftliklerinde CIA tarafından özel besiye alınmış bulunan bu zatta teşekkür mesajları yoluyorlar, diğerleri de röportaj adı altında icazet alıp köşe dönmeye çalışıyor ya da yerlerini sağlamlaştırmak adına yine sözüm ona gazetecilik dersi veriyorlar medya ekranlarından.

Bizde yuttuk!

Biliyorsunuz %58’lik bir kesim bu ülkede en son gerçekleşen referandumda evet dedi, % 42’de ilkeli bir şekilde halen Hayır’da duruyor. Daha önceden söylemiştim bu %58’in önderliğini / liderliğini yapanlar 1982 Anayasası’nda da elleri patlayıncaya kadar Evren paşalarını alkışlamıştır. 11 yıldır Amerika’da misafir edilen Fethullah kliğiyse, 12 Eylül darbesinden dolayı: “12 Eylül darbesini gerçekleştirenler cennetliktir” demiştir. Bu yüzden bu ülkedeki bütün “Evet”ler artık benim açımdan hem anlamlıdır, hem de manidardır. Ne diyelim azınlık olmak kaderimizdir, bunun içinde minnettarım o azınlığa.

Eksik olmasınlar!

Çadır tiyatrosu

Yine şu Hanefi Avcı’nın kaleme almış olduğu “Haliç’te yaşayan simonlar, dün devlet, bugün cemaat” başlıklı kitabı piyasaya (şuan elimde 6. baskısı yapılmış 30 bin adetli sayısı var, e yükünü de artık bu kitapla almıştır sanırım Hanefi Avcı) çıktı çıkalı ortalık Ergenekon olayından sonra deyim yerindeyse dar, kalabalık, çıkmazlarla dolu yazılı ve görsel burjuva medyamızda. Söz konusu iddialara göre bütün kurgu, olay Devrimci Karargâh Örgütü üzerinden yürütülüyor.

Ne de olsa AKP ve Erdoğan kliğinin elinde topyekûn %58’lik bir evetçi olgu var. (Bilgi notu: ’82 Anayasası’nda ki referandumun evetçi çoğunluğun oranı % 92’dir.) Bütün bu görüngüler size neyi ifade eder bilinmez ama tüm Avrupa’yı elinde bulunduran Hitler hanedanlığının Avrupa ve başta Yahudi halkına karşı uyguladığı vahşi Nazi aristokrasisinin mekanizmasını anımsatıyor bu olaylar. Elbette Erdoğan kliğinin feyiz aldığı kişi bizatihi Hitler’in kendisidir demiyorum – diyemiyorum ama neticede ne yaparsınız ki benzerlikler “faşizm” söz konusu olunca vardır.

Ama şunu diyebilirim -güya- adaletli şu muhteşem Osmanlı İmparatorluğu’ndan feyiz aldıklarını hakikaten düşünüyorum. Örneğin Yavuz Sultan Selim ya da 16. ve 17. yüzyıllarda 8-18 yaşlarında alınarak Müslüman bir asker yetiştireceğiz diye oluşturulmaya başlanmış Yeni Çerileri lağveden II. Mahmut ve/ya da bir Kuyucu Murat Paşa’yı ve IV. Murat gibi padişahla birlikte diğer sadrazamları örnek alıyor olabilirler.

Keza son olarak dedesi gördüğü ve İstanbul’u fetih ettiği dönemlerde Papa’ya mektup yazıp “Hektor’un öcünü aldım” diyen Fatih’te olabilir. Sonuçta tohum aynı tohum.

Fethullahçılar, ağlak sülaleler ve köpekleri
Konu Erdoğan kliği ve cemaatçi güruh olunca konu ister istemez Hitler faşizmine de, Osmanlı’nın palavralarla döşenmiş ve süslü şatafatlı entrika dolu söylenemeyen kirli dünyasına da gidebiliyor. Dua edin de 800 yıl öncesine kadar gitmedim.

Neyse konuyu toparlayayım.

Öncelikle içlerinde RED Dergisi ve Enternasyonal yazarı Hakan Soytemiz’inde olduğu, Demokratik Dönüşüm Dergisi, Bilim ve Gelecek Dergisi çalışanları, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı ve yine SDP üyeleriyle birlikte Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) aktivistlerinin gözaltı olayıyla başlayan bu süreçte cemaatçi iktidar olayı ne yapıp edip Devrimci Karargâh Örgütü’ne mal etti. Ve yine Devrimci Karargâh Örgütü’nü de Hanefi Avcı’ya getirip bağladılar. 
Şeyhlerinin üflemesi çok kuvvetli olmalı ki, 40 yıllık komünist düşmanı polisi bir haftada sosyalist gerilla yaptılar.

Şimdi merak ediyorum 13 Eylül’den sonra demokrasi gereği mi yapılıyor bütün bu gözaltılar?

Sanırım evet!

Kurnazlar ve yüzsüzler bu yüzden elleri patlayıncaya kadar Evren’den sonra Erdoğan’ı alkışlıyorlar belki de, ellerini alıştırmak için. Kim bilebilir yine elleri patlayıncaya kadar g.tüne yapıştıkları Fethullah efendilerini alkışla karşılamak için.

Muhafazakar, milliyetçi eski azılı bir adam çıkıp “Haliç’te yaşayan simonlar” isimli bir kitap yazdı, cemaatin pisliğini açık etti diye tutuklandı. Oysa biliyoruz ki, daha birkaç yıl önce Fethullahçıların el üstünde tuttuğu biri bu kişi.

Savunulacak bir tarafı yok bu zevatın ve yine sanırım bunu en güzel T24’de ki makalesinde “Neden korkuyorsunuz?” başlıklı yazısında söylediği gibi ironik bir şekilde açıklayan Çiğdem Anad’tır, Anad; “Solculara yapılan işkencede bizzat yer aldığı bilinen Hanefi Avcı, solcu örgütle işbirliği yaptığı suçlamasıyla cezaevine konuyor. (…) Hanefi Avcı’yı savunmak bile solculara düşüyor. Bu bile korkunç değil mi sizce?” diye sormakta?! Bence de haklıdır, AKP’nin amaçları doğrultusunda sakıncalı ve gerçekten korkunç bir durumdur bu yaşananlar. Burjuva istismarcılığı da sanırım budur.

Öyle ki (daha önceden yine devrimcikarargah.org'da yer alan ‘Devrimci ve demokrat kamuoyuna’ başlıklı 11. Nolu Bildirisi)’nde Devrimci Karargâh Örgütü’nün kendileri üzerinden AKP'ye muhalif kesimlerin tasfiye edildiğini iddia ederken espri bile yapıp: "AKP’nin tasfiye etmeye niyetlendiği kim varsa Devrimci Karargâh yapılanmamıza dahil edileceği ortadadır. Asıl korkumuz bu gidişle örgütte bize yer kalmayacağı üzerinedir.."


Sonuç itibariyle, sosyalist solu karalamaya, baskıya alma dönemi bütün burjuva iktidarlarca dünyanın her tarafında benzer yöntemlerle ilerleme yoluna girme çabaları Türk-İslam senteziyle boğulu ve bununla örülmüş omuzu bol komiser yıldızlarıyla donanmış ve apoletli birinci sınıf daire başkanları -emniyet müdürlerini- roket atar mermilerini, coplarını iktidar mücadelelerini ‘gericilikle savaş’ teranesi altında psikolojimize oynayarak yapacağını sanıyorsa yanılıyorlar.

Bilinmelidir ki, sosyalizm meşruluğunu tarih boyunca göstermiştir. Bunu ne bileyim ne Kapital’in ne de Komünist Manifesto’nun sayfalarında değil, yeryüzünün altında kullandığı dille birlikte iç zorluklar, dış psikolojik savaşa rağmen cüceler Tanrılarına dua ederken yeni günün muştuladığı ses onların kulaklarında çınlanmaya devam edecektir.
*
O ses Denizlerden, Mahirlere uzan çizgiden itibaren İbrahimlerin ulaştığı “Teslim olmayan bir özel devrimci kuşağına layık olmaya çalışacağım” diyen Orhan Yılmazkaya’nın sesidir.

Hiç yorum yok: