Öncelikle şunu söyleyelim ‘İsrail’in Gazze Saldırısı’nda Gazze’yle
birlikte, Türkiye çökmüş bir ülke konumunda yerini aldı ve tabi ki de
ister-istemez beyinleri de gitmiş bir pozisyonda siyaset yapmaya çalıştı ülke
olarak Türkiye. Beyinleri giden tabirini Cumhur-i Reis ve 2001 yılında
seçimlere katılmış olsaydı bile “Muhtar” bile seçilemeyecek bir başbakandan söz
ettiğim anlaşılıyor sanırım. Bu yüzden cezaevi yıllarını hatırlayacak olacak ki
bay başbakan o ünlü mimikleriyle anlattı her şeyi; ‘Mazisine bir göz atıp,
duygu seli içerisinde verdi veriştirdi İsrail’e ve büyük ihtimalle vicdanını
sakinleştirdi (burada ya Milli Görüş günlerini ya da yaklaşmakta olan
yerel seçimlerle birlikte tabanını düşündü olasılılığı da yüksek ama) ne
var ki, Tayyip Erdoğan bu saldırıyı biliyordu ve Gazze’lilere haber vermemiş
olmaması gerçeğidir. Örneğin Konya’dan kalkan ve Gazze’yi vuran İsrail uçakları
hakkında kamuoyuna her zaman ki bildik oyunları oynamış olmasının yanında, şu
bir gerçek ki AKP iktidarı bu işin ortağıdır ve arabuluculuk konusunda da gücü
de yoktur. Çünkü az çok biliyoruz ki sözünü ettiğimiz Hamas gibi bir
yapılanmanın önce Amerika Birleşik Devletleri daha sonrada İsrail tarafından
desteklenmesi var ki, bu dönemde Yaser Arafat dönemine yani Filistin Kurtuluş Örgütü’ne
denk gelmesidir. Anlamlı bir dönem değil mi?
Bütün bu ikiyüzlü politakalar
karşısında Erdoğan, hiç bir gücü ve kudreti olmamasına rağmen günü kurtarmaya
devam ediyor.
Geniş bir yapıya ve bünyeye
sahip başbakan konumunda değiliz ve bu bünyeyi de oldukça red eden bir bünyeye
sahibiz ve de bu anlamı çözebilecek kabiliyetteyiz.
William Blum, Umudu öldürmekte
şöyle der: “İsrail en kötü düşmanlarını kendisi yarattı, Filistin’de El Fetih’i
zayıflatmak için Hamas’ı yaratılmasına yardım etti. Lübnan’ı işgali,
Hizbullah'ı yarattı. Korkunç bombalama sürecinin devam ettirmesi bekleniyor.
İsrail baştan beri sürekli savaşıp diğer insanların topraklarını almaya
çalışıyor. İdealist siyonist öncüler için daha iyi bir yol hiç oldu mu?” [*]
Hamas yukarıda da anlattığımız
gibi Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha tarafından
Mısır’da kurulmuş bir örgüt, bir yapılanma tabiri yerindeyse. Hizbullah gibi
değil, onlar “Şii” bir yapılanmaya sahip, Hamas ise deyim yerindeyse “Ehli-sünnet”
yani “Suni” bir yapılanmaya. Anlayacağınız Saddam dönemi Irak ile ve şuan ki
İran gibi bir yönetim ve ideolojiye sahip.
İsrail'de yayınlanan
haftalık Koteret Rashit dergisinin
Ekim 1987 sayısında yayınlanan bir yazıya göre "1978'de Gazze’de kurulan
İslam Üniversitesi de dâhil olmak üzere İslami oluşumlar," Batı Şeria ve
Gazze'nin sivil yönetimindeki "İsrail askeri otoritesi tarafından
desteklenmiş ve teşvik görmüştür." "Bunlar (İslami oluşumlar ve üniversite) yurtdışından para toplama
yetkisine sahiptiler."
1988’deki siyasi programında
Hamas, Filistin'in asla, Müslüman olmayanlar tarafından etrafı çevrilebilecek
bir İslam ülkesi olamayacağını ifade etmekte ve Filistinli Müslümanlar için
Filistin'in kontrolünü İsrail'den almak adına kutsal bir savaş vermenin dini
bir görev olduğunu söylemekteydi. Bu tespit, 1988'de İsrail'in var olma hakkını
tanıyan Filistin Kurtuluş Örgütü ile Hamas’ı
çatışma noktasına getirmişti.
1992 yılı sonunda Gazze'de 600
cami vardı. Hamas etkileme gücünü sendikalara, üniversitelere, çarşılara,
meslek örgütlerine ve 2004'te başlayan yerel siyasi mücadelelere genişletmeden
önce vaazlar ve hayır işleri ile kendine sempatizan topladı. (Örneğin AKP tarafından palazlanan bugünün dini ve
pek hayırsever vakıflarını düşünün.)
O dönemlerden sonra, L'Humanité ise şunları
yazıyordu: "İsrail istihbarat servisi Mossad (İsrail İstihbarat ve Özel Görevler
Enstitüsü) sayesinde, İslamcıların işgal altındaki bölgelerde varlıklarını
güçlendirmelerine izin verildi. Bu esnada, El Fetih (Harekât el-Tahrir el-Vatani el-Filistini,
Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi) ve Filistin Solu en acımasız biçimde
bastırıldı.
İsrail kararlı bir
biçimde Yaser Arafat'ın liderliğindeki laik El Fetih
hareketini zayıflatmak amacıyla Hamas'ın büyümesini desteklemiş ve
cesaretlendirmiştir. [**] UPI'ye göre (United Press International kısaca UPI, merkezi Amerika'dade bulunan bir haber ajansıdır) İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü dengelemek
için karşı bir unsur olarak 1970'lerin sonlarından itibaren başlayarak Hamas'ı
desteklemiştir. O dönemde Hamas “dine ve toplumsal çalışmaya” odaklanmıştı.
Bura da yine AKP’yi düşünün! Saha çalışmaları yozlaşma ile mücadele, vakıf
yönetimi ve toplumsal projeler düzenlemek üzerine yoğunlaşmıştı. 12 Ocak,
Pazartesi günü, İsrail Parlamentosu'nda Knesset’de yapılan Dış İlişkiler ve
Savunma Komitesi toplantısında İsrail Başbakanı Ehud Olmert şunları söylüyordu:
“Hamas'ı Netanyahu kurdu, hayat verdi, Ahmed Yasin’i serbest bıraktı
ve ona gelişme şansı verdi.”
Bunu söyleyen Ehud Olmert, tabi
bunu söylerken Olmert, İsrail’i ve Pentagon’un çalışma masalarını yok
saymaktadır.
Bugün için The Economist, Tel
Aviv’deki gazeteler, Tayyip Erdoğan için duygusaldır, tutarsızdır, aklına ne
gelirse söyler, diyorlar. Tayyip Erdoğan’ın kusuruna bakılmaz havası
yerleşmiştir. Bilinmelidir ki, hiç kimsenin önem vermediği bir kimse durumuna
gelmektedir bay Erdoğan.
Hem Bağdat, hem Gazze, bizim
gibi Türk yönetimindeki Türk solcularından olan Arapları küçümseme dönemine,
son vermiş durumda. Vahşidir ama ülkeleri için böylesine ölümü göze alan bir
kavim olmak üzereler. Bu anlayışı görende kendi iktidarı için her yolu mübah
gören bir siyasi anlayış, bu şuan da hem Filistin için geçerli hem de Türkiye
için.
» İlgili yazılar:
» İlgili yazılar:
Dip
notlar:
[*] William Blum,
'Umudu Öldürmek: İkinci dünya savaşından bu yana Amerikan ordusu ve CIA
saldırıları', 'Dünyanın tek süper gücü ve Batı Bloğu Muhalifi: Bir Soğuk Savaş
Anısı' kitaplarının yazarıdır. Yazı Gazze katliamı başladıktan hemen sonra
kaleme alınmıştır.
[**] Les très
secrètes 'relations' Israël-Hamas (The very secret Israel-Hamas
'relations'), Le Canard Enchaîné, February 1, 2006 (issue n°4449)
(Fransızca)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder