Hitler çoktan gelecekteki
hayatının çizgilerini oluşturacak karakter özelliklerini göstermişti. Sıradan
insan ilişkilerinde başarısızdı, özellikle Yahudilere karşı toleranssızdı ve
kin duyuyordu ve fantezi bir hayat yaşamaya hazırdı. Semitizm yüzünden
mükemmel, baş döndürücü, cezp edici, kozmopolit Viyana’dan tiksinmeyi öğrendi.
Onun asıl sevdiği daha homojen olan yer Münih idi. Mayıs 1912’de Münih’e gitti
ve 1913’ten itibaren Münih artık onun gerçek evi oldu.
Münih’e giderek
Avusturya’daki askerlik görevinden de kaçmış oldu, bunun üzerine Avusturya
ordusu tarafından tutuklandı. Fiziksel açıdan yetersiz bulunduğu ve pişman
olduğu için askerlik açısından elverişsiz sayıldı ve Münih’e geri dönmesine
izin verildi. Ağustos 1914’te Hitler hayallerinin peşinden gitmeye
kararlılığını gösterip Almanya I. Dünya savaşına girdiğinde Bavyera Kralı 3.
Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için özel izin istedi ve isteği kabul
edildi.
Politikleşiyor
Kasım 1918’de Almanya
teslim olunca Hitler şoka uğramıştı ve Almanya’nın masada yenildiğine inanmıştı,
bu nedenle o da iyice Alman milliyetçisi olmuştu. Versay antlaşması Almanya’yı
topraklarından etti, ülkeyi silahsızlandırmaya zorladı ve Almanya’ya muazzam
bir miktarda tazminat ödemesini emretti. Ordu Almanya’ya döndüğünde bütün ülke
umutsuzluk içindeydi. Ülke iflas etmişti ve milyonlarca insan işsizdi.
Temmuz 1919’da askeri organizasyon (Reichswehr) içerisindeki
İstihbarat Birliği’nde çalışmak üzere, polis casusları atadı. Bu casusların
amacı, diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve imkanlar dahilinde bir
sosyalist olması düşünülmüş Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP))
adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı. Hitler, bu denetleme sırasında
politikacı Anton Drexler’in, toplumun tüm üyelerinin ortak dayanışmasıyla ve
sosyalizmin Yahudi karşıtı bir versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti
onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi, anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı
fikirlerine hayran kaldı.
Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli Thule
Society’nin de üyesi olan, Dietrich Eckart’la da tanıştı. Eckart, Hitler’in
akıl hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde bulundu, ona nasıl giyinmesi
ve nasıl konuşması gerektiğini öğretti ve onu geniş bir çevreye tanıttı.
Nazi Partisi yeniden doğuyor
1920’de, Hitler, Nazi olarak bilinen Nasyonal Sosyalist
Alman İşçi Partisi (NSDAP)’ne katılmıştı. Naziler tüm Almanlara hatta ülke
dışındakilere de tek bir millet altında toplanacakları çağrısında bulundular.
Güçlü bir merkezi hükümet kuracaklarını ve Versay antlaşmasını da iptal
edeceklerini belirttiler. Hitler artık çok iyi bir konuşmacıydı, Münih’te altı
bin kişinin önünde konuştu. Partide Hitler’in gücü iyice artınca, diktatör
tavırlarına karşı eleştiriler gelmeye başladı ve Hitler de (diktatör
tanımlarından sıyrılmak için) 11 Temmuz 1921’de partiden istifa etti. Hitler’in
yokluğunda partinin çöküşe doğru gittiğini gören yöneticiler, onu yeniden
başkan olarak geri çağırdılar.
1930’ların başlarında, Almanya’da tatsız bir hava hüküm
sürüyordu. Dünya çapındaki ekonomik buhran ülkeyi özellikle sert bir şekilde
vurmuş ve milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Almanya’nın 15 yıl önce I. Dünya
Savaşı’nda aldığı onur kırıcı yenilgi hafızalarda hala tazeydi ve Almanlar Weimar
Cumhuriyeti olarak bilinen zayıf hükümetlerine güven duymuyordu. Bu şartlar,
yeni bir liderin, Adolf Hitler’in ve partisi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi’nin (kısa adıyla Nazi Partisi) yükselişi için fırsat sağlamıştı.
Hitler, değişimi sabırsızlıkla bekleyen, geniş bir Alman
kitlesini cezbeden, güçlü ve son derece iyi bir hatipti. İnancını kaybetmiş
insanlara daha iyi bir hayat, muzaffer ve yeni bir Almanya vaat ediyordu.
Naziler özellikle işsizleri, gençleri ve alt orta sınıf mensuplarını (küçük dükkan
sahipleri, ofis çalışanları, zanaatkarlar ve çiftçiler) hedefliyordu.
Partinin iktidara yükselişi hızlı oldu. Ekonomik buhran
vurmadan önce hemen hemen hiç bilinmeyen Naziler, 1924 seçimlerinde
Reichstag’ın (Alman parlamentosu) yalnızca yüzde 3’ünü almıştı. 1932
seçimlerinde ise Naziler tüm diğer partileri geçerek, oyların yüzde 33’ünü
aldı. Ocak 1933’te Hitler şansölye, yani Alman hükümetinin başı olarak atandı
ve pek çok Alman, uluslarını kurtaracak kişinin bulunduğuna inandı.
Nazi Partisi lideri Adolf Hitler için
kamuoyu nezdinde dikkatli bir imaj çalışması yapan Naziler siyasi olarak
çalkantılı Weimar dönemi sırasında iktidar olmak ve ulusal birliği teşvik etmek
için bu özlemi kullandılar. Nazi propagandası sayesinde Nazi Partisi siyasi
olarak önemli bir konuma hızla yükseldi ve sonunda Nazi yönetimi ulusun
kontrolünü ele geçirdi.
Özellikle, 1920’lerde ve 1930’ların başlarında seçim
kampanyalarında kullanılan malzemeler, ikna edici görsel unsurlar ve halkın
gözündeki imajın tedbirli bir şekilde oluşturulması Adolf Hitler etrafında bir
“Führer kültü” oluşturdu. Büyük mitinglerdeki, törenlerdeki ve radyodaki
konuşmaları sayesinde şöhreti gitgide arttı. Halka mal olmuş bu karakterle,
Nazi propagandacıları Hitler’i göreve hazır bir asker, bir baba figürü ve
sonunda Almanya’yı kurtaracak Mesih
benzeri bir lider olarak sundular.
Modern propaganda yöntemleri (etkili resimler ve basit mesajlar) Avusturya
doğumlu Hitler’i aşırı uçta bulunan ve az tanınan bir karakterden 1932 Alman
başkanlık seçimlerinde en önemli aday konumuna getirmeye yardımcı oldu. I.
Dünya Savaşı propagandaları 1914-1918 arasında cephede asker olarak görev alan
genç Hitler’i önemli ölçüde etkilemişti.
Diğer pek çok insan gibi Hitler de Almanya’nın savaş
alanındaki yenilgi nedeniyle değil, düşman propagandası nedeniyle savaşı
kaybettiğine inanıyordu. I. Dünya Savaşı’nın galiplerinin (İngiltere,
Fransa, ABD ve İtalya) kendi kuvvetlerine cesaret veren, Almanların
ise savaşma gücünü baltalayan basit ve net mesajlarla zaferi kazandığını
düşünüyordu. Hitler simgelerin, söylemin ve imajın gücünü anlamış, kitlelere
ulaşmak için basit, somut ve duygusal olarak çekici gelen parti sloganları
formüle etmişti.
Nazilerin iktidara yükselmesi, I. Dünya Savaşı'nın
ardından Almanya'da kurulan parlamenter demokrasi Weimar Cumhuriyeti'ni ortadan
kaldırdı. Adolf Hitler’in 30 Ocak 1933'te şansölye olarak atanmasından sonra,
Nazi devleti (Üçüncü Reich olarak da bilinir) kısa sürede
Almanların temel haklarını kullanamadıkları bir rejim haline geldi.
28 Şubat 1933'te Reichstag'ta (Alman
parlamentosu) çıkan şüpheli bir yangının ardından, hükümet
anayasal vatandaşlık haklarının kullanılmasını askıya alan kanun hükmünde bir
kararname çıkardı ve resmi kararnamelerin parlamentoda oylanmadan kabul
edilebileceğini belirterek olağanüstü hal ilan etti.
Hitler'in şansölye olduğu ilk aylarda, Naziler
bireylerin ve kurumların Nazi hedefleriyle uyumlaştırılmasını öngören bir
“işbirliği” politikası oluşturdu. Kültür, ekonomi, eğitim ve hukuk Nazi kontrolü
altına alındı. Nazi rejimi ayrıca Alman kiliselerini “yeniden düzenleme”ye de
kalktı ve çok başarılı olamasa da, Katolik ve Protestan din adamlarının büyük
bir kısmının desteğini aldı.
Uzun Bıçaklar Gecesi
Nazilerin güce yükselmelerinden sonra, asıl askeri birlik
olan SA grubu, bu grubun başı olan Ernst Roehm de dahil olmak üzere,
Almanya’nın güç yapısında, Almanya’nın temel ordusunu ikinci plana atıp
kendilerinin başa geçmelerini ve büyük meseleleri kontrol altına almayı içeren
değişiklikler görmek istiyorlardı. Uzun Bıçaklar Gecesi ya da Sinekkuşu
Operasyonu, Nazi Almanya’sında 1934'ün 30 Haziran'ını 1 Temmuz'a bağlayan
gece politik cinayetlerle yapılan tasfiyesiydi.
Sturmabteilung; kısaca SA, Fırtına Birliği olarak
isimlendirilmiş, askeri bir birlikti. Askeri bir birlik fakat gönüllülerden
oluşmaktaydı. Bu örgütün mensupları kahverengi gömlekler giydiği için onlara “Kahverengi
Gömlekliler” de denilmekteydi. O dönemde SA’nın başındaki isim ise Ernst Röhm
idi.
SS (Schutzstaffel) ise;
Koruma Timi olarak geçen bir birlikti, ilk kurulduğunda, polis görevi yapan
silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Hatta daha sonra Hitler'in kişisel
korumalığını yapmak için görevlendirilmişlerdi.
Gestapo (Geheime Staatspolizei), Fırtına
Birlikleri'nden (SA) ve Alman polisinden dikkat çekenlerin alındığı karma bir
birlikti. II. Dünya Savaşı sırasında önemli komutan ve generallerin
korumalığını üstlenmiş, kimi zaman SS' lerle ortak da çalışmışlardı. Gestapo,
ayrıca savaş sırasında Almanya'da bulunan müttefik casuslarını ortadan
kaldırmak için de kullanılmıştı. Hitler, SA lideri Ernst Röhm’ün merkezi
örgütleşme davranışlarından çekinmeye başlamıştı. SA artık bağımsız hareket
etme amacı güdüyordu. Hitler’in gözüne iyice batmaya başlamışlar, Alman ordusu
da zaten SA’dan hoşlanmıyordu. Hitler, Alman silahlı kuvvetlerin yüksek komuta
heyetini tatmin ederek iktidarını sağlamlaştırmak istiyordu ve SA’yi bu noktada
potansiyel bir engel olarak görüyordu. Hitler’in, SA’yı yok etme
isteğinin, Alman ordusunun desteğini ve güvenini kazanma amacıyla oluştuğu
aşikardı.
Hitler, Alman ekonomisini iyi bir biçimde tutmayı, işsizliği
azaltmayı ve Wehrmacht’ı (Savunma güçlerinin genel adı) çabuk bir şekilde tekrar
silahlandırmayı düşünüyordu. Hitler’e göre SA özünde politik bir güçtü, askeri
değil. Cumhurbaşkanı Hindenburg da yaşlanıyordu ve hayata daha fazla göğüs
geremeyecek gibiydi. Eğer Hitler Hindenburg’un varisi olarak adlandırılıyorsa,
askeriyenin desteğine ihtiyaç duymalıydı. 1934 Mayıs’ında Hitler, kara ve deniz
kuvvetlerinin şeflerine, eğer kendisini Hindenburg’un varisi olarak görerek ona
destek verirlerse, SA’nın sonunu getirmeyi ve aynı zamanda kara ve deniz
kuvvetlerini yaymayı teklif etti. Kara ve deniz kuvvetlerinin şefleri,
Hitler’in teklifini hemen kabul ettiler. Haziran ayında Hitler, SA’ya tüm ay
boyunca iş yapmamalarını emretti. Ama bu dönemde Nazi külhanbeyleri olan SA
askerleri, kanunsuzluk ve taşkınlık yapıyorlardı, bu davranışlar öylesine arttı
ve öyle bir noktaya geldi ki, eğer Hitler bu taşkınlıkları durdurmazsa,
Cumhurbaşkanı Hindenburg ve onun kıdemli generalleri sıkıyönetim ilan etmeyi
düşünüyorlardı ve Hitleri bununla tehdit ettiler. Bu tehditler Himmler ve
Goering’in, Roehm’in Führer’e sadakati ile ilgili ve Hitler’e karşı yapılacak
darbenin yakın olması ile ilgili olan söylentileri üretmesiyle ikiye katlandı.
Sonunda Hitler, Himmler ve Goering’e SA liderlerine karşı harekete geçmelerini
emretti. 30 Haziran 1934’te Himmler’in SS’i ve Goering’in özel polisi, Gestapo,
Ernst Röhm de dahil olmak üzere SA liderlerini yakalayıp idam ettiler. Bunlara
SA ile bağlantısı olmayan ama Nazi liderlerine karşı olanlar, eski başbakan
general von Schleicher de dahildi. Bu
olaya uzun bıçaklar gecesi adı verildi.
Şansölye Hitler
Rejimin hedef ve ideallerini yaymak için kapsamlı
propagandalar yapıldı. Şubat 1932 de Adolf Hitler bir sonraki başkanlık seçiminde
Hindenburg’un karşısında durmaya karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için Adolf
Hitler 25 Şubat 1932’de Alman vatandaşı oldu. 13 Mart 1932’deki seçimin
sonucunda Hindenburg % 49.6, Hitler % 30.1 oy aldı. Hindenburg çoğunluğu
yakalayamadığı için 2’inci bir seçime gidildi. İkinci seçimin sonucunda da
Hindenburg % 53, Hitler ise % 36.8 oy aldı, bu nedenle Hitler güç kazanmak için
başka bir fırsat beklemeye bekledi.
General Schleicher Naziler ile birlikte kabinenin dağılımını
amaçlayan entrikalar sayesinde ve başkanlık kabinesinin yeni lideri Franz von
Papen gücü ele aldı. Yeni Reichstag seçimleri hazırlıkları Temmuz’un sonu için
yapılıyordu. Temmuz seçimlerinde Nazi Partisi meclisteki 608 koltuğun 230’unu aldı.
Fakat Nazilerin en geniş parti olmasına rağmen, hala çoğunlukta değildiler.
Hitler başkanlık istiyordu ama kendisine koalisyon hükümetinde başkan
yardımcılığı geldi. Hitler ise bu teklifi reddetti.
Eylül 1932’de, Reichstag’ın Nazi üyeleri merkez partinin de
desteğiyle Nazi Herman Goering’i Reichstag’ın başkanı olarak seçtiler. Goering
yeni pozisyonunu kullanarak, başbakanın Reichstag’ı kapama girişimlerini
engelledi. Bir sonraki seçimlerde 34 koltuk kaybetmelerine rağmen, Naziler
Papen’in yeni bir hükümet biçimlendirmesi yapamayacağı adına kuvvetli bir
etkide bulundular ve başbakan 17 Kasım 1932’de istifa etti. Papen’in
istifasından sonra, Hindenburg Hitler’i başbakan olarak atamayı hala karşı
çıkıyordu, bunun sebebi de Hitler’in hükümetinin başa geçtikten sonra
diktatörlük yapacağından korkmasıydı. Cumhurbaşkanı tekrardan Papen’i başbakan
olarak atamayı denedi, fakat Papen kendi kabinesinin desteğini alamadı, buna
savunma bakanı Schleicher de dahildi. Cumhurbaşkanı Hindenburg daha sonra
Schleicher’i başbakan olarak atadı. Schleicher cumhurbaşkanını, Reichstag’da
Nazilerin de desteğini alacağına temin etti. Hâlbuki Hitler ve partisinin başka
düşünceleri vardı. Schleicher Reichstag’daki hiçbir partinin desteğini alamadı
ve 28 Ocak 1933’te başbakan olarak istifaya zorlandı. Sonunda 30 Ocak 1933’de
Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’i koalisyon hükümetinde başbakan olarak,
Papen’i de yardımcı başbakan olarak atamaya karar verdi.
Ne istediğini biliyor
Artık Hitler adımlarını muhalefet partilerinden dolayı çok
bilinçli bir şekilde atmalıydı, hedefler
önündeki engeller kaldırmalıydı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’da büyük bir yangın
çıktı ve Reichstag tamamen harap oldu. Yangının tamamıyla Naziler tarafından
çıkarıldığına inanılır. Bu büyük olayda bir Hollandalı komünist olan 17
yaşındaki Marinus van der Lubbe günah keçisi ilan edilir. Adolf Hitler’in mağduriyeti hazırdır ve asıl amacı belliydi, bu
olay ardından Hitler, yangını üstlenenin komünist olmasını bahane ederek
Reichstag’ın tüm komünist vekillerini tutuklattı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı
Hindenburg’dan da Nazi hükümet gücüne, Alman ırkına tehdit oluşturabileceğini
düşündürdü. Bunlara ek olarak Cumhurbaşkanlığı, Nazi hükümetine, politik
müttefiklerinin propaganda amaçlı serbest konuşma yapmalarını yasaklama hükmünü
de verdi. Bu avantajlara rağmen Naziler 5 Mart 1933 seçimlerinde oyların
yalnızca % 44 ünü almayı başarabildi. Komünist vekillerin saf dışı edilmesine
rağmen, Hitler hala çoğunluğu yakalayamamıştı.
Alman cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'un Ağustos
1934'teki ölümünün ardından, Hitler cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Alman
ordusu Hitler'e karşı bireysel bağlılık yemini etti. Hitler, diktatörlüğünün
kaynağını İmparatorluk Başbakanı (devlet başkanı), İmparatorluk
Şansölyesi (hükümet başkanı) ve Führer (Nazi
Partisi'nin başkanı) olmasından alıyordu. “Führer ilkesi”ne göre, Hitler hukuki devletin dışında
durarak, politika hususlarını kendisi belirledi.
Zira Hitler, Nazi propagandası için Nazi bayrağını
tanımlarken "Şehitlerin bayrağı" olarak Alman nüfusun fetih
savaşlarını desteklemesi için rejimi sonuna kadar kullandı. Aynı zamanda
Avrupalı Yahudileri ve Nazi rejiminin
diğer mağdurlarının kitlesel imhasını uygulayanları motife etmek için de gerekliydi
bayrak. Elbette Nazi rejimi propagandayı, diğer milyonlarca kişinin (seyirci
kalarak) ırkçı amaçlarla yapılan zulmü ve kitlesel katliamı
kabullenmesini sağlamaya da hizmet etti.
“Propaganda, bir doktrini tüm insanlara kabul
ettirmeye çalışır… Propaganda, bir fikrin bakış açısından genel halk üzerinde
çalışır ve onları bu fikrin galibiyetine hazır hale getirir” Adolf Hitler bu
sözleri, propagandayı ulusal sosyalizm ideallerini -bunların içinde
ırkçılık, Yahudi düşmanlığı ve Bolşeviklik karşıtlığı da vardı- yaymak
için kullanmayı ilk kez savunduğu Mein Kampf (Kavgam) adlı
kitabında 1926 yılında yazıyordu.
Nazileşmek
1933’ten 1945’e kadar, halkın Adolf Hitler’e duyduğu
hayranlık, Alman hayatının merkezinde her zaman bulunan bir unsurdu. Nazi
propagandacıları liderleri Führer’lerini
Alman ulusunun vücuda gelmiş hali, çevresine güç yayan ve Almanya’ya samimi bir
şekilde kendini adamış bir karakter olarak sundu.
Resmi afişlerle, I. Dünya Savaşı sonrasındaki Versay
Anlaşması’nın koşullarıyla ezilmiş Alman ulusunun kurtarıcısı olarak Hitler
teması pekiştirildi. Adolf Hitler kültü bilinçli bir şekilde işlenmiş bir kitle
fenomeni oldu. Hem Nazi propagandacıları, hem de çeşitli sanatçılar Führer’in
resimlerini, posterlerini, büstlerini yaptı ve bunlar kamuya ait mekanlara ve
evlere konmak üzere çok miktarda üretildi. Nazi Partisi'nin yayınevi Hitler’in Kavgam adlı siyasi otobiyografisinden,
yeni evliler için baskılar ve görme özürlüler için körler alfabesine göre
çevrilmiş baskılar dahil milyonlarca özel baskı üretti.
Nazi propagandası, istikrar getiren, istihdam yaratan
ve Almanların büyüklüğünü yeniden ortaya çıkaran üstün yetenekli devlet adamı
olarak Hitler’i idolleştirdi. Almanlar Nazi rejimi altında, yarı dinsel
formlarda örneğin, Nazi selamı vererek ve sokaklarda diğer insanları “Heil Hitler” şeklinde sözde “Alman selamı” ile selamlayarak hayatın
her alanında ‘Führer’e
bağlılıklarını gösterdi. Hitler’e olan inanç ulusal birlik bağlarını
güçlendirirken, buna uymamak toplumda rejimi ve liderlerini açıkça eleştirmek hainlikle eşdeğer
sayıldı.
O artık putlaştırılmıştı.
Rejime karşı yapılan eleştiriler Gestapo (Gizli
Hükümet Polisi) ve SD (Gizli Servis) tarafından
bastırıldı. Ama Nazi hükümeti Almanların büyük çoğunluğu tarafından
seviliyordu. Öyle ki onu dokunaklı bir bağlılıkla yardımcı, kurtarıcı,
dayanılmaz dertleri sona erdirecek kişi olarak gören birçok insan vardı.
Moskova’yı savunan Sovyetlerin 6 Aralık 1941’deki
zaferi ve Almanların beş gün sonra 11 Aralık’ta ABD’ye savaş ilan etmesi
askeri mücadelenin uzayacağını gösteriyordu. Almanların Stalingrad’ta
Şubat 1943’teki feci yenilgisinden sonra, Nazi propagandacıları için savaş
konusunda halk desteğini korumanın zorluğu çok daha arttı. Almanların
resmi haberleri gerçeklerle bağdaştırabilmesi gittikçe zorlaşıyordu ve
çoğu kişi doğru bilgi edinmek için yabancı radyo yayınlarını dinliyordu.
Sinemaya gidenler aşikar bir propaganda olan haber filmlerini reddetmeye
başlıyor, hatta Goebbels haftalık bölümün verilmesinden önce sinemaların
kapılarının kilitlenmesini emrediyordu, izleyiciler uzun metrajlı filmi görmek
istiyorlarsa bunu seyretmek zorundaydılar.
Nazi propagandacıları yenilgi durumunda Almanya'ya
neler olacağını kamuoyuna anlatmaya ancak savaşın sonuna gelindiğinde başladı.
Propaganda Bakanlığı Almanya’nın savaş sonrası ekonomisi ile ilgili olarak
1944’te Roosevelt yönetiminin Hazine Bakanı Henry Morgenthau, Jr. tarafından
hazırlanan planın sızdırılmasından özel olarak yararlandı. Buna göre
Hans Morgenthau, Almanya’dan ağır sanayiyi kaldırarak ülkeyi tekrar bir
tarım ekonomisine yani ‘Eski Almanya’ya
döndürmeyi planlıyordu. Korkuyu böyle veriyordu; biz gidersek Almanya çöker metaforu arasında. Müttefik birlikler
Almanya içlerine ilerlerken direnişi takviye etmede belirli oranda başarılı
olan bu tür hikayelerle şartsız teslim korkusunu kuvvetlendirme, fanatizmi
teşvik etme ve düşmanın imhasına devam etme amacı güdülüyordu.
Alman halkı Nazi olmak için kuyruğa giriyor, görkemli
törenler, güçlü söylevler, büyük lidere övgüler diziliyordu. Özellikle ordu el
üstünde tutuluyor, tüm toplum bu büyük gücü beslemek için çalışıyor, şehitliğe
övgüyle birlikte tüm dünyaya kafa tutuyor, hakaretler ediyor, üstün Alman
ırkının gururunu okşayarak iktidarını, saltanatını güçlendiriyordu Adolf.
Ta ki Berlin’de, bir bodrumda sıkışıp, ağzından
salyalar akıtarak, öfkeyle duvarları yumruklayıncaya kadar.
Benzer yazılar: » Diktatörlük ne işe yarar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder