12 Nisan 2021 Pazartesi

Führer’in bayrağı

Halkın karizmatik liderlere yoğun özlemi propagandanın kullanımı için verimli bir alan oluşturur. Adolf Hitler'de bunu yaptı.

Hitler çoktan gelecekteki hayatının çizgilerini oluşturacak karakter özelliklerini göstermişti. Sıradan insan ilişkilerinde başarısızdı, özellikle Yahudilere karşı toleranssızdı ve kin duyuyordu ve fantezi bir hayat yaşamaya hazırdı. Semitizm yüzünden mükemmel, baş döndürücü, cezp edici, kozmopolit Viyana’dan tiksinmeyi öğrendi. Onun asıl sevdiği daha homojen olan yer Münih idi. Mayıs 1912’de Münih’e gitti ve 1913’ten itibaren Münih artık onun gerçek evi oldu.

Münih’e giderek Avusturya’daki askerlik görevinden de kaçmış oldu, bunun üzerine Avusturya ordusu tarafından tutuklandı. Fiziksel açıdan yetersiz bulunduğu ve pişman olduğu için askerlik açısından elverişsiz sayıldı ve Münih’e geri dönmesine izin verildi. Ağustos 1914’te Hitler hayallerinin peşinden gitmeye kararlılığını gösterip Almanya I. Dünya savaşına girdiğinde Bavyera Kralı 3. Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için özel izin istedi ve isteği kabul edildi.

Politikleşiyor 
Kasım 1918’de Almanya teslim olunca Hitler şoka uğramıştı ve Almanya’nın masada yenildiğine inanmıştı, bu nedenle o da iyice Alman milliyetçisi olmuştu. Versay antlaşması Almanya’yı topraklarından etti, ülkeyi silahsızlandırmaya zorladı ve Almanya’ya muazzam bir miktarda tazminat ödemesini emretti. Ordu Almanya’ya döndüğünde bütün ülke umutsuzluk içindeydi. Ülke iflas etmişti ve milyonlarca insan işsizdi.

Temmuz 1919’da askeri organizasyon (Reichswehr) içerisindeki İstihbarat Birliği’nde çalışmak üzere, polis casusları atadı. Bu casusların amacı, diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve imkanlar dahilinde bir sosyalist olması düşünülmüş Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP)) adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı. Hitler, bu denetleme sırasında politikacı Anton Drexler’in, toplumun tüm üyelerinin ortak dayanışmasıyla ve sosyalizmin Yahudi karşıtı bir versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi, anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı fikirlerine hayran kaldı.

Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli Thule Society’nin de üyesi olan, Dietrich Eckart’la da tanıştı. Eckart, Hitler’in akıl hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde bulundu, ona nasıl giyinmesi ve nasıl konuşması gerektiğini öğretti ve onu geniş bir çevreye tanıttı.

Nazi Partisi yeniden doğuyor
1920’de, Hitler, Nazi olarak bilinen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’ne katılmıştı. Naziler tüm Almanlara hatta ülke dışındakilere de tek bir millet altında toplanacakları çağrısında bulundular. Güçlü bir merkezi hükümet kuracaklarını ve Versay antlaşmasını da iptal edeceklerini belirttiler. Hitler artık çok iyi bir konuşmacıydı, Münih’te altı bin kişinin önünde konuştu. Partide Hitler’in gücü iyice artınca, diktatör tavırlarına karşı eleştiriler gelmeye başladı ve Hitler de (diktatör tanımlarından sıyrılmak için) 11 Temmuz 1921’de partiden istifa etti. Hitler’in yokluğunda partinin çöküşe doğru gittiğini gören yöneticiler, onu yeniden başkan olarak geri çağırdılar. 

1930’ların başlarında, Almanya’da tatsız bir hava hüküm sürüyordu. Dünya çapındaki ekonomik buhran ülkeyi özellikle sert bir şekilde vurmuş ve milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Almanya’nın 15 yıl önce I. Dünya Savaşı’nda aldığı onur kırıcı yenilgi hafızalarda hala tazeydi ve Almanlar Weimar Cumhuriyeti olarak bilinen zayıf hükümetlerine güven duymuyordu. Bu şartlar, yeni bir liderin, Adolf Hitler’in ve partisi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (kısa adıyla Nazi Partisi) yükselişi için fırsat sağlamıştı.

Hitler, değişimi sabırsızlıkla bekleyen, geniş bir Alman kitlesini cezbeden, güçlü ve son derece iyi bir hatipti. İnancını kaybetmiş insanlara daha iyi bir hayat, muzaffer ve yeni bir Almanya vaat ediyordu. Naziler özellikle işsizleri, gençleri ve alt orta sınıf mensuplarını (küçük dükkan sahipleri, ofis çalışanları, zanaatkarlar ve çiftçiler) hedefliyordu.

Partinin iktidara yükselişi hızlı oldu. Ekonomik buhran vurmadan önce hemen hemen hiç bilinmeyen Naziler, 1924 seçimlerinde Reichstag’ın (Alman parlamentosu) yalnızca yüzde 3’ünü almıştı. 1932 seçimlerinde ise Naziler tüm diğer partileri geçerek, oyların yüzde 33’ünü aldı. Ocak 1933’te Hitler şansölye, yani Alman hükümetinin başı olarak atandı ve pek çok Alman, uluslarını kurtaracak kişinin bulunduğuna inandı.

Nazi Partisi lideri Adolf Hitler için kamuoyu nezdinde dikkatli bir imaj çalışması yapan Naziler siyasi olarak çalkantılı Weimar dönemi sırasında iktidar olmak ve ulusal birliği teşvik etmek için bu özlemi kullandılar. Nazi propagandası sayesinde Nazi Partisi siyasi olarak önemli bir konuma hızla yükseldi ve sonunda Nazi yönetimi ulusun kontrolünü ele geçirdi.

Özellikle, 1920’lerde ve 1930’ların başlarında seçim kampanyalarında kullanılan malzemeler, ikna edici görsel unsurlar ve halkın gözündeki imajın tedbirli bir şekilde oluşturulması Adolf Hitler etrafında bir “Führer kültü” oluşturdu. Büyük mitinglerdeki, törenlerdeki ve radyodaki konuşmaları sayesinde şöhreti gitgide arttı. Halka mal olmuş bu karakterle, Nazi propagandacıları Hitler’i göreve hazır bir asker, bir baba figürü ve sonunda Almanya’yı kurtaracak Mesih benzeri bir lider olarak sundular.

Modern propaganda yöntemleri (etkili resimler ve basit mesajlar) Avusturya doğumlu Hitler’i aşırı uçta bulunan ve az tanınan bir karakterden 1932 Alman başkanlık seçimlerinde en önemli aday konumuna getirmeye yardımcı oldu. I. Dünya Savaşı propagandaları 1914-1918 arasında cephede asker olarak görev alan genç Hitler’i önemli ölçüde etkilemişti.

Diğer pek çok insan gibi Hitler de Almanya’nın savaş alanındaki yenilgi nedeniyle değil, düşman propagandası nedeniyle savaşı kaybettiğine inanıyordu. I. Dünya Savaşı’nın galiplerinin (İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya) kendi kuvvetlerine cesaret veren, Almanların ise savaşma gücünü baltalayan basit ve net mesajlarla zaferi kazandığını düşünüyordu. Hitler simgelerin, söylemin ve imajın gücünü anlamış, kitlelere ulaşmak için basit, somut ve duygusal olarak çekici gelen parti sloganları formüle etmişti. 

Nazilerin iktidara yükselmesi, I. Dünya Savaşı'nın ardından Almanya'da kurulan parlamenter demokrasi Weimar Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırdı. Adolf Hitler’in 30 Ocak 1933'te şansölye olarak atanmasından sonra, Nazi devleti (Üçüncü Reich olarak da bilinir) kısa sürede Almanların temel haklarını kullanamadıkları bir rejim haline geldi. 

28 Şubat 1933'te Reichstag'ta (Alman parlamentosu) çıkan şüpheli bir yangının ardından, hükümet anayasal vatandaşlık haklarının kullanılmasını askıya alan kanun hükmünde bir kararname çıkardı ve resmi kararnamelerin parlamentoda oylanmadan kabul edilebileceğini belirterek olağanüstü hal ilan etti.

Hitler'in şansölye olduğu ilk aylarda, Naziler bireylerin ve kurumların Nazi hedefleriyle uyumlaştırılmasını öngören bir “işbirliği” politikası oluşturdu. Kültür, ekonomi, eğitim ve hukuk Nazi kontrolü altına alındı. Nazi rejimi ayrıca Alman kiliselerini “yeniden düzenleme”ye de kalktı ve çok başarılı olamasa da, Katolik ve Protestan din adamlarının büyük bir kısmının desteğini aldı.

Uzun Bıçaklar Gecesi
Nazilerin güce yükselmelerinden sonra, asıl askeri birlik olan SA grubu, bu grubun başı olan Ernst Roehm de dahil olmak üzere, Almanya’nın güç yapısında, Almanya’nın temel ordusunu ikinci plana atıp kendilerinin başa geçmelerini ve büyük meseleleri kontrol altına almayı içeren değişiklikler görmek istiyorlardı. Uzun Bıçaklar Gecesi ya da Sinekkuşu Operasyonu, Nazi Almanya’sında 1934'ün 30 Haziran'ını 1 Temmuz'a bağlayan gece politik cinayetlerle yapılan tasfiyesiydi. 

Sturmabteilung; kısaca SA, Fırtına Birliği olarak isimlendirilmiş, askeri bir birlikti. Askeri bir birlik fakat gönüllülerden oluşmaktaydı. Bu örgütün mensupları kahverengi gömlekler giydiği için onlara “Kahverengi Gömlekliler” de denilmekteydi. O dönemde SA’nın başındaki isim ise Ernst Röhm idi.

SS (Schutzstaffel) ise; Koruma Timi olarak geçen bir birlikti, ilk kurulduğunda, polis görevi yapan silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Hatta daha sonra Hitler'in kişisel korumalığını yapmak için görevlendirilmişlerdi.

Gestapo (Geheime Staatspolizei), Fırtına Birlikleri'nden (SA) ve Alman polisinden dikkat çekenlerin alındığı karma bir birlikti. II. Dünya Savaşı sırasında önemli komutan ve generallerin korumalığını üstlenmiş, kimi zaman SS' lerle ortak da çalışmışlardı. Gestapo, ayrıca savaş sırasında Almanya'da bulunan müttefik casuslarını ortadan kaldırmak için de kullanılmıştı. Hitler, SA lideri Ernst Röhm’ün merkezi örgütleşme davranışlarından çekinmeye başlamıştı. SA artık bağımsız hareket etme amacı güdüyordu. Hitler’in gözüne iyice batmaya başlamışlar, Alman ordusu da zaten SA’dan hoşlanmıyordu. Hitler, Alman silahlı kuvvetlerin yüksek komuta heyetini tatmin ederek iktidarını sağlamlaştırmak istiyordu ve SA’yi bu noktada potansiyel bir engel olarak görüyordu. Hitler’in, SA’yı yok etme isteğinin, Alman ordusunun desteğini ve güvenini kazanma amacıyla oluştuğu aşikardı.

Hitler, Alman ekonomisini iyi bir biçimde tutmayı, işsizliği azaltmayı ve Wehrmacht’ı (Savunma güçlerinin genel adı) çabuk bir şekilde tekrar silahlandırmayı düşünüyordu. Hitler’e göre SA özünde politik bir güçtü, askeri değil. Cumhurbaşkanı Hindenburg da yaşlanıyordu ve hayata daha fazla göğüs geremeyecek gibiydi. Eğer Hitler Hindenburg’un varisi olarak adlandırılıyorsa, askeriyenin desteğine ihtiyaç duymalıydı. 1934 Mayıs’ında Hitler, kara ve deniz kuvvetlerinin şeflerine, eğer kendisini Hindenburg’un varisi olarak görerek ona destek verirlerse, SA’nın sonunu getirmeyi ve aynı zamanda kara ve deniz kuvvetlerini yaymayı teklif etti. Kara ve deniz kuvvetlerinin şefleri, Hitler’in teklifini hemen kabul ettiler. Haziran ayında Hitler, SA’ya tüm ay boyunca iş yapmamalarını emretti. Ama bu dönemde Nazi külhanbeyleri olan SA askerleri, kanunsuzluk ve taşkınlık yapıyorlardı, bu davranışlar öylesine arttı ve öyle bir noktaya geldi ki, eğer Hitler bu taşkınlıkları durdurmazsa, Cumhurbaşkanı Hindenburg ve onun kıdemli generalleri sıkıyönetim ilan etmeyi düşünüyorlardı ve Hitleri bununla tehdit ettiler. Bu tehditler Himmler ve Goering’in, Roehm’in Führer’e sadakati ile ilgili ve Hitler’e karşı yapılacak darbenin yakın olması ile ilgili olan söylentileri üretmesiyle ikiye katlandı. Sonunda Hitler, Himmler ve Goering’e SA liderlerine karşı harekete geçmelerini emretti. 30 Haziran 1934’te Himmler’in SS’i ve Goering’in özel polisi, Gestapo, Ernst Röhm de dahil olmak üzere SA liderlerini yakalayıp idam ettiler. Bunlara SA ile bağlantısı olmayan ama Nazi liderlerine karşı olanlar, eski başbakan general von Schleicher de dahildi. Bu olaya uzun bıçaklar gecesi adı verildi.

Şansölye Hitler
Rejimin hedef ve ideallerini yaymak için kapsamlı propagandalar yapıldı. Şubat 1932 de Adolf Hitler bir sonraki başkanlık seçiminde Hindenburg’un karşısında durmaya karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için Adolf Hitler 25 Şubat 1932’de Alman vatandaşı oldu. 13 Mart 1932’deki seçimin sonucunda Hindenburg % 49.6, Hitler % 30.1 oy aldı. Hindenburg çoğunluğu yakalayamadığı için 2’inci bir seçime gidildi. İkinci seçimin sonucunda da Hindenburg % 53, Hitler ise % 36.8 oy aldı, bu nedenle Hitler güç kazanmak için başka bir fırsat beklemeye bekledi. 

General Schleicher Naziler ile birlikte kabinenin dağılımını amaçlayan entrikalar sayesinde ve başkanlık kabinesinin yeni lideri Franz von Papen gücü ele aldı. Yeni Reichstag seçimleri hazırlıkları Temmuz’un sonu için yapılıyordu. Temmuz seçimlerinde Nazi Partisi meclisteki 608 koltuğun 230’unu aldı. Fakat Nazilerin en geniş parti olmasına rağmen, hala çoğunlukta değildiler. Hitler başkanlık istiyordu ama kendisine koalisyon hükümetinde başkan yardımcılığı geldi. Hitler ise bu teklifi reddetti. 

Eylül 1932’de, Reichstag’ın Nazi üyeleri merkez partinin de desteğiyle Nazi Herman Goering’i Reichstag’ın başkanı olarak seçtiler. Goering yeni pozisyonunu kullanarak, başbakanın Reichstag’ı kapama girişimlerini engelledi. Bir sonraki seçimlerde 34 koltuk kaybetmelerine rağmen, Naziler Papen’in yeni bir hükümet biçimlendirmesi yapamayacağı adına kuvvetli bir etkide bulundular ve başbakan 17 Kasım 1932’de istifa etti. Papen’in istifasından sonra, Hindenburg Hitler’i başbakan olarak atamayı hala karşı çıkıyordu, bunun sebebi de Hitler’in hükümetinin başa geçtikten sonra diktatörlük yapacağından korkmasıydı. Cumhurbaşkanı tekrardan Papen’i başbakan olarak atamayı denedi, fakat Papen kendi kabinesinin desteğini alamadı, buna savunma bakanı Schleicher de dahildi. Cumhurbaşkanı Hindenburg daha sonra Schleicher’i başbakan olarak atadı. Schleicher cumhurbaşkanını, Reichstag’da Nazilerin de desteğini alacağına temin etti. Hâlbuki Hitler ve partisinin başka düşünceleri vardı. Schleicher Reichstag’daki hiçbir partinin desteğini alamadı ve 28 Ocak 1933’te başbakan olarak istifaya zorlandı. Sonunda 30 Ocak 1933’de Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’i koalisyon hükümetinde başbakan olarak, Papen’i de yardımcı başbakan olarak atamaya karar verdi. 

Ne istediğini biliyor
Artık Hitler adımlarını muhalefet partilerinden dolayı çok bilinçli bir şekilde atmalıydı,  hedefler önündeki engeller kaldırmalıydı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’da büyük bir yangın çıktı ve Reichstag tamamen harap oldu. Yangının tamamıyla Naziler tarafından çıkarıldığına inanılır. Bu büyük olayda bir Hollandalı komünist olan 17 yaşındaki Marinus van der Lubbe günah keçisi ilan edilir. Adolf Hitler’in mağduriyeti hazırdır ve asıl amacı belliydi, bu olay ardından Hitler, yangını üstlenenin komünist olmasını bahane ederek Reichstag’ın tüm komünist vekillerini tutuklattı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı Hindenburg’dan da Nazi hükümet gücüne, Alman ırkına tehdit oluşturabileceğini düşündürdü. Bunlara ek olarak Cumhurbaşkanlığı, Nazi hükümetine, politik müttefiklerinin propaganda amaçlı serbest konuşma yapmalarını yasaklama hükmünü de verdi. Bu avantajlara rağmen Naziler 5 Mart 1933 seçimlerinde oyların yalnızca % 44 ünü almayı başarabildi. Komünist vekillerin saf dışı edilmesine rağmen, Hitler hala çoğunluğu yakalayamamıştı. 

Alman cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'un Ağustos 1934'teki ölümünün ardından, Hitler cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Alman ordusu Hitler'e karşı bireysel bağlılık yemini etti. Hitler, diktatörlüğünün kaynağını İmparatorluk Başbakanı (devlet başkanı), İmparatorluk Şansölyesi (hükümet başkanı) ve Führer (Nazi Partisi'nin başkanı) olmasından alıyordu. “Führer ilkesi”ne göre, Hitler hukuki devletin dışında durarak, politika hususlarını kendisi belirledi.

Zira Hitler, Nazi propagandası için Nazi bayrağını tanımlarken "Şehitlerin bayrağı" olarak Alman nüfusun fetih savaşlarını desteklemesi için rejimi sonuna kadar kullandı. Aynı zamanda Avrupalı Yahudileri ve Nazi rejiminin diğer mağdurlarının kitlesel imhasını uygulayanları motife etmek için de gerekliydi bayrak. Elbette Nazi rejimi propagandayı, diğer milyonlarca kişinin (seyirci kalarak) ırkçı amaçlarla yapılan zulmü ve kitlesel katliamı kabullenmesini sağlamaya da hizmet etti. 

“Propaganda, bir doktrini tüm insanlara kabul ettirmeye çalışır… Propaganda, bir fikrin bakış açısından genel halk üzerinde çalışır ve onları bu fikrin galibiyetine hazır hale getirir” Adolf Hitler bu sözleri, propagandayı ulusal sosyalizm ideallerini -bunların içinde ırkçılık, Yahudi düşmanlığı ve Bolşeviklik karşıtlığı da vardı- yaymak için kullanmayı ilk kez savunduğu Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabında 1926 yılında yazıyordu.

Nazileşmek 
1933’ten 1945’e kadar, halkın Adolf Hitler’e duyduğu hayranlık, Alman hayatının merkezinde her zaman bulunan bir unsurdu. Nazi propagandacıları liderleri Führer’lerini Alman ulusunun vücuda gelmiş hali, çevresine güç yayan ve Almanya’ya samimi bir şekilde kendini adamış bir karakter olarak sundu. 

Resmi afişlerle, I. Dünya Savaşı sonrasındaki Versay Anlaşması’nın koşullarıyla ezilmiş Alman ulusunun kurtarıcısı olarak Hitler teması pekiştirildi. Adolf Hitler kültü bilinçli bir şekilde işlenmiş bir kitle fenomeni oldu. Hem Nazi propagandacıları, hem de çeşitli sanatçılar Führer’in resimlerini, posterlerini, büstlerini yaptı ve bunlar kamuya ait mekanlara ve evlere konmak üzere çok miktarda üretildi. Nazi Partisi'nin yayınevi Hitler’in Kavgam adlı siyasi otobiyografisinden, yeni evliler için baskılar ve görme özürlüler için körler alfabesine göre çevrilmiş baskılar dahil milyonlarca özel baskı üretti. 

Nazi propagandası, istikrar getiren, istihdam yaratan ve Almanların büyüklüğünü yeniden ortaya çıkaran üstün yetenekli devlet adamı olarak Hitler’i idolleştirdi. Almanlar Nazi rejimi altında, yarı dinsel formlarda örneğin, Nazi selamı vererek ve sokaklarda diğer insanları “Heil Hitler” şeklinde sözde “Alman selamı” ile selamlayarak hayatın her alanında ‘Führer’e bağlılıklarını gösterdi. Hitler’e olan inanç ulusal birlik bağlarını güçlendirirken, buna uymamak toplumda rejimi ve liderlerini açıkça eleştirmek hainlikle eşdeğer sayıldı. 

O artık putlaştırılmıştı.

Rejime karşı yapılan eleştiriler Gestapo (Gizli Hükümet Polisi) ve SD (Gizli Servis) tarafından bastırıldı. Ama Nazi hükümeti Almanların büyük çoğunluğu tarafından seviliyordu. Öyle ki onu dokunaklı bir bağlılıkla yardımcı, kurtarıcı, dayanılmaz dertleri sona erdirecek kişi olarak gören birçok insan vardı.

Moskova’yı savunan Sovyetlerin 6 Aralık 1941’deki zaferi ve Almanların beş gün sonra 11 Aralık’ta ABD’ye savaş ilan etmesi askeri mücadelenin uzayacağını gösteriyordu. Almanların Stalingrad’ta Şubat 1943’teki feci yenilgisinden sonra, Nazi propagandacıları için savaş konusunda halk desteğini korumanın zorluğu çok daha arttı. Almanların resmi haberleri gerçeklerle bağdaştırabilmesi gittikçe zorlaşıyordu ve çoğu kişi doğru bilgi edinmek için yabancı radyo yayınlarını dinliyordu. Sinemaya gidenler aşikar bir propaganda olan haber filmlerini reddetmeye başlıyor, hatta Goebbels haftalık bölümün verilmesinden önce sinemaların kapılarının kilitlenmesini emrediyordu, izleyiciler uzun metrajlı filmi görmek istiyorlarsa bunu seyretmek zorundaydılar. 

Nazi propagandacıları yenilgi durumunda Almanya'ya neler olacağını kamuoyuna anlatmaya ancak savaşın sonuna gelindiğinde başladı. Propaganda Bakanlığı Almanya’nın savaş sonrası ekonomisi ile ilgili olarak 1944’te Roosevelt yönetiminin Hazine Bakanı Henry Morgenthau, Jr. tarafından hazırlanan planın sızdırılmasından özel olarak yararlandı. Buna göre Hans Morgenthau, Almanya’dan ağır sanayiyi kaldırarak ülkeyi tekrar bir tarım ekonomisine yani ‘Eski Almanya’ya döndürmeyi planlıyordu. Korkuyu böyle veriyordu; biz gidersek Almanya çöker metaforu arasında. Müttefik birlikler Almanya içlerine ilerlerken direnişi takviye etmede belirli oranda başarılı olan bu tür hikayelerle şartsız teslim korkusunu kuvvetlendirme, fanatizmi teşvik etme ve düşmanın imhasına devam etme amacı güdülüyordu. 

Alman halkı Nazi olmak için kuyruğa giriyor, görkemli törenler, güçlü söylevler, büyük lidere övgüler diziliyordu. Özellikle ordu el üstünde tutuluyor, tüm toplum bu büyük gücü beslemek için çalışıyor, şehitliğe övgüyle birlikte tüm dünyaya kafa tutuyor, hakaretler ediyor, üstün Alman ırkının gururunu okşayarak iktidarını, saltanatını güçlendiriyordu Adolf. 

Ta ki Berlin’de, bir bodrumda sıkışıp, ağzından salyalar akıtarak, öfkeyle duvarları yumruklayıncaya kadar.
Benzer yazılar: » Diktatörlük ne işe yarar?

Hiç yorum yok: