3 Şubat 2012 Cuma

Erdoğan’ın promteri

Malum gündemde Erdoğan’ın şu “Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz… Ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun?” diye serzenişi var muhalefet partisine. Üstelik bunları bir promterden, hece hece, sindirerek okuyordu.

Önce yukarıdaki cümleyi söyledi sonra “Millet yargıya el koydu” ve “Yargı temizleniyor” palavrasından sonra da tutuklu gazetecilere saldırıp işi yazar Paul Auster’e getirip “Cahillikle” suçladı. İşte bütün bunların hepsini kendisini koskoca başbakan olarak niteleyen Erdoğan’a promter söyletti.

Eğer ileride ülkenin adı RTE olmazsa (ki olma ihtimali yok demeyin), ya da Erdoğan adına bir müze açılırsa kesinlikle o müzede Erdoğan’ın promteride yer almalıdır.

Müzenin giriş bölümüne de şunu yazmalılar “Despot sistemlerin 21. yy’da yaşayan büyük kurucusu, halkına seslenirken bütün konuşmalarını şu promterden yapıyordu” ibaresi yer almalıdır.

Öyle ya tam dokuz (9) yıldır söylüyoruz da, anlamıyorlardı diyeceğim ama birileri ısrarla anlamamak için yine caba sarf edecek. Ya da kendilerini aptallığa vuracaklar. Aptallığa vurmak! Hakikaten iyi bi’cümle çıktı ortaya. Neyse…

Kimse bizi doğrulamazsa bile Erdoğan bunu yapıyor zaten, kendisine kocaman bir teşekkür…

Nasıl mı(?) Örneğin bildiği bilmediği şeyler üzerine ahkâm kesiyor. İkinci bir örnek, başbakan kendisinin Tanrı’nın yeryüzünde ki gölgesiymiş gibi bir davranış içine girdi. Gerçi öyle bir tanım yapıldı mı birileri tarafından bilmiyorum ama hazır WikiLeaks Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun birlikte hazırladıkları “Sızıntı” kitabıyla yine gündeme geldi es geçmeyeyim (kitabın yayımlanmamış belgeleri şuan Aydınlık gazetesinde yayımlanmaya başladı), raporun en can alıcı kısmında Erdoğan’ı iyi tanıyan biri Amerikalılara onu şöyle özetlemiş, (bu kişi acaba Emine Erdoğan olabilir mi diye düşünmeye başladım) “Tayyip Allah'a inanıyor, ama Allah'a güvenmiyor…” 

Amerikalıların tespitine göre, “Her ne kadar atıp tutuyor ve gürlüyorsa da gücünü kaybetmekten korkuyor.” Korkuyor ama bizimkisi sinirlerine hakim olamıyor bir türlü… Kızıyor, argoya vuracak cümleleri ama zor tutuyor kendini, bütün konuşmalarında çemkiriyor. Konu dindarlık ve Müslüman olmaksa, Müslüman olmanın bambaşka şartları, yönleri, biçimleri var.

Sadece ezan okunduğu için hırsızlık yapamayan yavşaklar ya da Cuma günleri hırsızlığını askıya alanlar, onbir (11) ay boyunca çalan ama Ramazanlarda köşesine çekilen ve sadece Allah’ı o gün aklına getiren diğer yavşak hacı – hoca takımını ne yapacağız?

Malumdur Erbakan 25 kez Hac’a gitmiştir, Abdullah Gül ile birlikte yargılandığı kayıp trilyonların hesabını vermemek için her türlü küçük burjuva ayaklarını denemiştir, nihayetinde A. Gül cumhurbaşkanı olup, hocasını affedince kendisinin de yargılandığı davayı otomatikman sumen altı yapmıştır. Şimdi farklı yollardan aynı şeyi yüzyılın hırsızlık davası olan Deniz Feneri’nde yapmaya çalışıyorlar.  

Din dâhil(…)
Ama başbakan ve adamları geceli gündüzlü din bezirgânlığı yapıp gündem oluşturup, daha sonrada uygulamaya geçiyor. Örneğin 19 Mayıs senkorize ve eşgüdümlü hareketler içerdiği için faşizmi çağrıştırıyormuş, peki ya namaz kılmak ne oluyor, o da eşgüdümlü ve senkorize hareketler içermiyor mu?

Ya Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullara genelgesini nereye koyacağız, genelgede veliler, öğretmenler ve öğrenciler dinimizi iyi bilsinler ve öğrensinler diye umreye gideceklermiş, ya da THY bundan sonra bütün uçak seferlerinde yolculara Kur’an dinletilecekmiş…

Gerçekten kimsiniz siz, kim veriyor size bu hakkı, neyin nasıl olacağı ya da kimin neyi nasıl düşüneceğine siz mi karar vereceksiniz, ya başkalarının istekleri ve istedikleri, onları nereye koyacaksınız? Sizin buyruğunuzu kabul etmeyenlere ne yapacaksınız, idam mı edeceksiniz, yoksa şeriat kurallarınca mı yargılanacak bundan sonra herkes?

Reform derken bundan mı söz ediyor ya da E. Ü. Tahran’ında dediği gibi medya ve sivil toplumu kontrolü altına aldığını, sendikaları lağvettiğini, cinayetlere göz yuman derin devlet polislerini terfi ettirdiğini gizlemek için bizimi kandırıyor başbakan.

"Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz…" diyor ya başbakan. Örneğin başbakan gibi olmamak ilk şart… İkinci şart illa da dindarlıktan dem vuruyorsa başbakan bu işi başka yerlerde yapacak (örneğin medreselerde) o koltukta oturmayacak, devletin görevi ve zorunlulukları özgürlüklerin önünü açmak, devlet iyilik yapmaz iyi olmak zorundadır.

O yüzden zavallı başbakanın dini az bildiğine inanlardan biri de benim, dindar demek inancını ve hayatını ona göre yaşayan kişi demek değil mi?

Öyleyse önce yaşadığı şavşatalı hayatına bi’baksın, sonra konuşsun hatta mümkünse hiç konuşmasın bu daha makbuldür.

Çalıştığım iş yerinde aklıma nereden nasıl geldiyse patronuma söylemiştim burada da söyleyeyim: Din dâhil, bütün ibnelikler zenginlerin aklından çıkmıştır…

Doğrudur!

Hiç yorum yok: