16 Mart 2009 Pazartesi

Aynaya bakınca görülenler…

Hafızamız taze, çok şükür gözümüz kör kulağımız sağır değil, haysiyetimizi de satmamışız, kimin adam öldürmeyi iyi bildiğini de çok iyi biliyoruz, tehditlerle de işlerimizi görmüyoruz.

Çalışan, emeğini ve alın terini ekmeği için ortaya koyan binlerce işçi Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi rekoruna ortak oldu, tarihi bir gelişme aç ve yeni “İşsizler ordusu” geliyor. Resmi rakamlar birçok Tv kanalında son dakika haberi diye geçiyor: “Türkiye’de son 3 ayda işsizlilik oranı %13,6’yı buldu!”

Bundan birkaç ay önce “Monşer” diye tabir ediklerinin dizlerinin dibinden ayrılamayan Kasımpaşalı Tayyip, eskisi gibi racon kesiyor. Kızıyor, kükrüyor, çemkiriyor, yüz hatları şekilden şekle giriyor, gözaltlarında şişmiş göz torbalarıyla dişlerini gösteriyor işçi sınıfına.

İşçi ön sıradan bağırıyor “Açımmmmm!”

Kasımpaşalı çemkiriyor “Bana neee, bana anlatma derdini!”
Alanları (zorunlu) dolduran binlerce esnaf, işçi, memur aç olan o işçi kardeşine tepkisini büyük bir dehşetle alkışlayarak veriyor Kasımpaşalıya destek olarak…

Kasımpaşalı tutamıyor kendini “Görüyorsunuz işte, sorumlusu sanki bizim hükümetmiş gibi açım diyor şu adam, oysa (gözünü sevdiğim, bayrağına kurban olduğum Amerika’sında da oluyor bunlar, daha dün Irak işgal edildiğinde Amerikalı askerler kazasız - belasız evlerine dönsün diye dua ettiğim günleri unutmayın. Allah’ın izniyle Amerika bizi kurtaracak, kriz bir burada yok, Amerika’da da var. Ayrıca bu kesin CHP’lidir, olmadı komünisttir) bunun sorumlusu sizsiniz diyecek, diyemiyor “Takdir-i İlahi işte söyleyemiyor." Dili tutuluyor.

Bu arada “İşsizler ordusu”, Jack London’un “Açlar ordusu” ve/ya da Nazım’ın dizelerinde ki gibi yürüyor:

“Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.”

Sarsarak yürüyor Monşerlerin, Kasımpaşalıların, TÜSİAD’ların, MÜSİAD’ların aralarından, dünyanın herhangi bir kentinde artık başıboş, sokakları sarsıyor. Artık beraber ıslanmıyorlar, artık beraber aynı yollarda değiller. Ama yürüyecekler muhakkak bi’yere kadar, birlikte! Zaruri istikamet bu! Şimdilik!

Yanlarına avutulmuşlukları, umutlarını ve mevcut iktidarlarının kocaman yalanlarını da alarak yürüyecekler, belki de %47’den %50’ye varacaklar.

Yoksullar daha da yoksullaşıp, fakirleşirken, Kasımpaşalı racon keserek devam edecek yoluna ve son 6–7 yılda TÜSİAD’ların, MÜSİAD’ların, KOÇ’ların, EZCABAŞI’ların ve SABANCI’ların servetinden daha da çok çocuklarıyla birlikte onlardan yükselen servetlerine servetler katacak hem cinsleriyle, semirecekler, yiyecekler, saldıracaklar Tanrı adına üç beş kuruşuna da işçilerin. Ve bu yüzden daha gür çıkacak sesi Kasımpaşalının, daha da çemkirecek.

Sonra insanlar bu sözlerden NATO’nun özel savaş birimlerinden, taşeron istihbarat servislerinden gazetelere servis edilen bilgilere kadar, kokainman faşist katil sürülerinden, pezevenklerden, teslimiyetçi milliyetçilerden ve hasılı bilcümle kan dökücülerinden ve ortalıkta cirit atan dincilerden sanrılar çıkaracaklar. Gerçek ise, gerisi toptan olan o sanrıdan kendisini külliyen kurtaracak ve reddecektir bütün bu boyunduruğu ayaktakımı süvarileri!

Ve…

Davos çıkışından sonra, İsrailli generalin kendisine söylediği gibi aynaya bakmasını önerirken sesi çıkmayan dönekten kahraman yaratan Amerikan ve Londra merkezli Kasımpaşalının servetini yağmalayacak Nazım’ın açlık ordusu!
.
Ne mutlu o güne, o günü müjdeliyor işte o %13,6'lık işsizlik ordusu!
.
Yaşasın o günü müjdeleyen işçi sınıfının kızıllığına!

2 yorum:

ŞENOL dedi ki...

"Tayyip'e empati şartsa.... " yazınızı okumadım, okumak istemedim, Onlarca, yüzlerce, binlerce benzerlerinden farklı bir yazı olduğunu [NE YAZIK Kİ] sanmıyorum. Burjuvaziyle mücadele 'ideolojik mücadele' önemini söylememe gerek yok, fakat Mahir'in ideolojik mücadele persfektifinden çok çok uzağız, hele de bununla denkleşmesi gereken silahından çok uzağız. Sosyalist dünya, eşitlikçi bir yaşam söylem ötesine geçen, ete kemiğe bürünen bir hal alamıyor, çünkü Tayyip'i BİLE geçecek ideolojik-politik donanımımız yok...
Selamlar

Adsız dedi ki...

Öncelikle tekrardan hoş geldin Şenol…

Makaleyi okumadığını yazmandan dolayı böylesi bir uzun yorum kaleme alıyorum. Umuyorum ki bu yorumdan sonra yazıyı da okuyup ona göre değerlendireceğini düşünüyorum...

Bugün için göreceli bir durumdan söz etmek istiyorum bu yüzden senin de yazdıklarına ilave olarak.

Ekmeğin ideolojisi yok, olmayacakta. Bu Paris Komünü’nde de böyleydi, 1905 Şubat’ında ki Kanlı Pazar eyleminde de böyleydi daha sonra ki, Ekim Devrimi’nde de böyleydi, bütün bu olgular tarih sahnesinde kanıtlandı. Bundan sonra da böyle olacak sanırım. İnsanları devrime hazırlayan dönemin ideolojileri etken olmuş olsa da temelinde aslında bu yoktur, o dönemin koşulları ve yaşama stantları oluşmuş, zamanın coğrafik tarihi biçimlemeleri şekillenmiş kendine bir yön ve yol çizmiş... Sonradan da bunlar ideolojilere indirgenmiş. Bu bugün içinde geçerli, nasıl ki feodalizmi yıkmak için burjuvazi ayaklanmış ve buna destek vermişse, devrimci sınıf bugünde buna benzer olgular ve argümanları takip etmek zorunda...

Yerçekimi kanunu bunu öngörüyor çünkü.

Gözyaşı dediğimiz şeyde bundan dolayı yere düşmekte.

Böyle bilimsel bir kanun var!

Dolayısıyla “Mahir'in ideolojik mücadele perspektifini” gerçekleştirecek Bütün Yazıları’nda da olduğu gibi birilerine göre “Demokratik”, birilerine göre kendisinin dile getirdiği “Milli” Demokratik Devrim’dir.

Belki de bu yüzden dünün gerici feodalizmine karşı burjuvaziyi, bugünün gerici sınıfı burjuvaziye karşı toprak reformunu savunmak ve sosyalist devrimi öngörmek böyle bir şey olabilir.

Biz insanları sömüren, onların üzerinden sırt üstü yatıp semiren zengin zümreye ve bütün burjuva-kapitalist zengin ‘asalak’ sınıfına karşı, kapitalizme karşı sert tutumun altında da “Ekmek istiyoruz” sloganı yatıyor. Bütün o eski ve yeni jenerasyon sloganların yanında “Ekmek istiyoruz” sloganın bugün benim için anlamlı olmasının temelinde de bu yatıyor. Bu yüzden bu slogan önemlidir ve eminim ki ileride de bu önemi kazanacaktır.

İnsanlar yaşamaktan vazgeçmeyeceğine göre, kapitalizmden vazgeçeceklerdir. Her zaman sıkça dillendirdiğim şeyi bir kez daha dillendirmek isterim: “Bir gecede dine gecenler, din adına bu olgudan yana tercihte bulunanlar, ellerinden üç öğün yemekleri –aşları- alındığında sık sık yaşam kaygısından dolayı ideoloji değiştirenler, sosyalizmi de samimi ve gerçek algılayıp – içselleştirdiklerinde bir gecede sosyalizmi benimseyip, AKP ve RTE’nin aldığı %47’lik oyundan dolayı yalakalığını yapıp muhazafakar takılanlar ve bizim dedelerimiz camilere vb. yerlere gitmemelerine rağmen dedelerimiz de namaz kılardı diyenler gibi ve gerçek anlamda bir Komünist Parti’nin yüzde bilmem kaç çoğunlukla oyuyla iktidara gelen bir Komünist bir partiyle dedelerinin de zamanında komünist parti üyesi olduklarını iddia edeceklerini adım gibi biliyorum.

Bütün mesele bu yüzden ezen – ezilen arasında ki çelişkidedir.