29 Mart 2009 Pazar

Emperyalizme ve AKP gericiliğine teslim olmadan Türkleri de, Kürtleri de özgürleştirebilmek - 2

Öcalan’ın daha önce de okumuş olduğum bazı yazılarından da çıkardığım birkaç olgu üzerine durmakta aslında fayda var. Öcalan’ın üç aşamalı devrimi, AKP’yi Hizbullah’ın resmi şekli olarak gören biçimi ve Kürtler içinde Yahudilerin yarattığı milliyetçi dalga ve bu milliyetçilik olgusu. İşte bütün bunlar aslında Öcalan’ın emperyalizme temkinli baktığını gösteriyor. (Kaldı ki daha önceki yazılarında da Kemalizm’i yanlış tahlil ettiğini ve PKK’nin tekrardan bu tahlili yapmasını öneriyordu yazılarında. Ve aynı zamanda da Mustafa Kemal’in eli öpülecek biri olduğu görüşünü deklere ediyordu yazılarından. Tam olarak algılamış değilim “el öpme” mecazimi yoksa cezaevi koşullarından mı kaynaklanıyor onu da bilemiyorum ama sonuçta böyle bir yazı kaleme aldığını gayet iyi biliyorum.)

Üç aşamalı devrimden söz ederken Öcalan (bunlar ekolojik devrim - kadının temel alındığı devrim ve demokratik cumhuriyetçi devrim) olgusunun olduğu bu görüşler kuşkusuz Amerikan emperyalizminin desteğini ve/ya da emperyal güçlere biçilmiş bir rolü kapsamıyordu.

Yahudi lobilerinin Kürtler üzerindeki oyunları en son Gül’ün Irak ziyaretiyle kendini gösterdi. Anlaşılıyor ki, burada bundan sonra İngilizlerin, Yahudilerin ve Amerikan -emperyalizminin- lobilerini de gelip giderken göreceğiz. Gelip gitmeleri elbette yine Talabani ve Barzani’nin “PKK ya silah bıraksın ya da Kuzey Irak’ı terk etsin” mesajlarında ki gibi okunabilir. Ya da Hizb-u Tahir Örgütü’nün Fethullah karşıtı sert tavrı ve İngiliz emperyalizmine yakın açıklamaları buna kaynak olabilir.

Peki, burada ki asal mesaj kime?

Doğaldır ki Amerikan emperyalizmine!

Peki, PKK silah bırakır mı?

İşin açıkçası bu ütopik bir şey, zira bunun Öcalan’ın İmralı’dan avukatları aracılığıyla dışarıya yansıttığı yazılarında da görüyoruz. PKK silahsızlanacak ya da silahsızlandırılacak iddiası ayakları yere basmayan bir iddiadır ve öylede kalacaktır. PKK’nin silahlarını terk etmesi PKK’nin tavsiyesi anlamına gelmektedir. PKK elinde tek teminat olarak tuttuğu silahını hiçbir zaman bırakmayacaktır. Siz bakmayın ucuz yoldan köşe edinmeye çalışan burjuva kalemşorlarımızın çokbilmişlik edalarına. Onların uyguladıkları düpedüz küçük-burjuva ayak oyunlarıdır. Yoksa bir şey bildiklerinden değil. Buna emin olabilirsiniz. Zaten şimdiden başladılar köşelerinden “ben demiştim”lere. Ne yazık ki hiç biri tutmayacak. Ne PKK’nin Avusturya’ya ne de İskoç ve Norveç eteklerine sürülmesi söz konusu değildir. Hele hele PKK’nin siyasallaştırılıp Türk siyasetinin bir parçası haline getiriliyor olması gerçekten de gülünçtür. DTP zaten bu işlevi gerçekten iyi yapmaktadır ve hatta DTP’nin rolüne soyunan AKP’nin bundan tasfiyesi söz konusu olmalıdır ki en doğrusuda zaten budur.

Ergenekon olayında kendilerine sızdırılan bilgilerde de olduğu gibi birileri yine kendilerine bilgi servis edecek ve köşelerinden atıp tutmaya Türkiye’yi ve dünyayı tahlil ederiz yalanına kendilerini inandırarak yoluna devam edeceklerini sanıyorlar. Umuyorum ki İmralı gerçeğine bakan Kürt halkı bunu boşa çıkaracaktır.

MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİ’NİN İDEOLOJİSİNE KARŞI SOSYALİZMİN İDEOLOJİSİ
Dolayısıyla Amerika patentli bu ideolojilerin kaynağı ne Türk halklarının ne Kürt halklarının ne de çeşitli milliyetlerden halkların emniyetini içermektedir. Fakat bu tez Amerika’nın emniyeti ve kapitalizmin geleceği için Amerika’nın ulusal çıkarlarını savunduğunu söylersek yanılıyor olmayız sanırım.

Dolayısıyla…

Fransa’dan yapılan bir eleştiride Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması”na şöyle cevap verilmektedir Le monde diplomatique dergisinde: Huntington’un analizi, İslam dünyasına ve Çin’e karşı (Huntington, Çin emperyalizmi ve İslami köktendinciliği’ni batının düşmanları olarak sunmaya çalışmıştır) Amerika’nın yürüttüğü çıkar savaşımına teorik bir meşruiyet kazandırmayı hedeflemektedir.

İngiltere’den yapılan diğer eleştiriyse: Yıllar önce İngiliz profesörü Fred Halliday, “Medeniyetler Çatışması” tezine bazı eleştiriler yöneltti. Halliday’e göre Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra, hiçbir İslam ülkesi Batı’yı tehdit edecek güçlü bir orduya sahip olmamıştır. İslam ülkelerinin toplam askeri gücü Batı’nın çok gerisindedir. Sırf bu nedenden dolayı İslam’ın tehdit oluşturduğu iddiası gerçekleri yansıtmaktadır.

Buna benzer başka eleştirilerde Edward Said ve Samir Âmin gibi tanınmış kişilerde Huntington’un tezlerini eleştirerek şöyle diyorlar.

Öreğin şöyle der Edward Said: Huntington, medeniyetler çatışması üzerine yazdığı yazının başlığını ve ana fikrini Bernard Lewis’dan almıştır. Ve Bernard Lewis’i ‘etimolojiye hile katmak, kötü niyetli gözlemler yapmakla’ suçlayan Said, Lewis hayret verecek kadar cahil bir şarkiyatçı olduğunu ifade etmiştir.

Bu yüzden belki de Huntington’un tezine en sert eleştiriyi bir zamanlar Pakistan Dışişleri Bakanlığı yapmış Sardar Aseff Ahmad Ali dile getirmiştir. Sardar Aseff Ahmad Ali, Huntington’un tezlerini ırkçı bularak, dahası Hitler’in “Mein Kampf” (Kavgam) ve Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” kitabının arasında çok önemli fark olmadığını ileri sürmektedir.

Yener Orkunoğlu’da: “Medeniyetler Çatışması” tezi, medeniyet kelimesi gibi, belirsiz ve bulanık bir sözcüğe (kavrama değil) dayanır. Medeniyet sözcüğü ile kastedilen nedir diye sorar Yener Orkunoğlu.

Din midir?

Kültür müdür?

Belirli bir yaşam biçimi midir?

Bu bulanık ve belirsiz sözcük üzerine bir teori inşa etmek, teorinin de belirsiz ve bulanık olduğu anlamına gelir, medeniyet sözcüğü gerçekten bir olguyu izah etmekten yoksundur der.

Anlaşılıyor ki bayrağına orak-çekici taşıyan bir ulusun temelde gerici ve milliyetçi söylevlerin temsilcisi misyonunu üstlenmesi söz konusudur. Bunu şimdilik gerici bir parti konumunda bulunan AKP yürütmektedir. Kuzey’de ise birer halı tüccarı rolünde olan Talabani ve Barzani bu misyonu üstlenmişlerdir. Türkiyeli Kürtlerin önünde emperyalizmin öne sürdüğü politikalar vardır ve sosyalistlerin tavrı da UKTH’nın öngörüsüne sahip bir mücadeleyi savunmaktadır. Doğru perspektifte bu olmalıdır.

Doğaldır ki, Türkiye’de ne Kürt halklarının ne de Türk halklarının bağımsızlık mücadelesi bu konumda olmalıdır. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi bir dava olarak birincil bir konu olarak öncelliğini korumalıdır. Türkiye’nin demokratik anlamda gerçek bir şekilde bağımsızlığını savunması hem Türkleri hem de Kürtleri özgürleştirecektir. Bağımsız bir Türkiye Kürt halklarını, özgür Kürt halklarıysa Türkiye’yle birlikte Kürt halklarını özgürleştirecektir. Konuya böyle bakılmalıdır.

Ve nihayetinde hem Türkiye açısından hem de Kürtler açısından sosyalizmin kaderi bu olmamalıdır.

İşte yeniden yıllar geçerken, şimdi ayakkabılarını Saddam’ın heykeline fırlatanlar bugün kürsüde konuşma yapan Bush’a ayakkabılarını fırlatabiliyorlar. Dolayısıyla emperyalizmin bireyi bir araç / fedai / kurban olarak görmesinin üzerinden de yıllar geçiyor. Araç olarak görülen fedai ve kurbanın uyanmasıysa an meselesidir.

Zira Türkiye’nin tam anlamda ‘bağımsız’ bir ülke olması kendi coğrafyasıyla birlikte Ortadoğu’yu da bağımsızlaştırarak devrimcileştirecektir. Gericileşen bir Türkiye kendiyle birlikte Ortadoğu’yu da gericileştirecektir. Çünkü devrimci bir kıvılcım her şeyi değiştirebilir.

Yeryüzü bu devrimci kıvılcıma hazır olmalıdır.

— Bitti —

Hiç yorum yok: