20 Mart 2021 Cumartesi

SHP ile başlayan süreç: HEP’ten HDP’ye

Şirin Payzın, CNNTürk adlı kanalda yıllarca “Ne oluyor” adlı bir program yapıyordu. Orada hiç şaşmaz işine son verilene kadar programına katılan her konuğa şu cümleyle sorular sorup duruyordu: “Sizce AKP otoriteleşiyor mu" diye.

Oysa Şirin Payzın gibi tatlı su gazetecilerinin işi aptala yatıp, bir gerçeği bildiği halde susarak izlemek. Malum şuan başka mecrada. Eminim artık aradığı sorunun cevabını başka bir mecraya geçince bulmuştur. Hazır AKP’nin otorite motiride yapısına girdik, yazı başlığına uyarak konumuz HDP ve eski Mazlum-Der başkanı HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesiyle bir başsavcının (AKP gençlik kolları üyesiymiş gibi davranarak) hiç kimsenin akıl edemediği bir şeyi yaparak "HDP kapatılsın" çağrılarını görev bilerek, HDP hakkında kapatma talebiyle AYM’ye başvurması olsun ve sol kültürden beslenip liberal atıklarla yola devam edenlere yeni soru tüyoları verelim.

Peki, AKP neredeyse 20 yıl içerisinde bir otoriterleşmenin sonunda acaba HDP üzerinden yürüttüğü Türk ırkçı-milliyetçiliği ile siyasal İslamcı faşistlerin buluştuğu bu iktidar politikalarıyla PKK nezdinde Kürt hareketlerini de radikalleştirir mi?

Hukukun sıfır noktası; AKP’de örgütlü değilsen, AKP’ye sempati beslemiyorsan, AKP’li değilsen “teröristsin.” Bu bağlamda terörist yaftasından birazda olsa sıyrılmak için “örgütsüz” olmak en makbulü. Bunun dışında muktedirin sağladığı mutlak iktidar alanı nedeniyle de bütün yurttaşlar potansiyel teröristlere dönüştürülmüş durumda. Çünkü bir ‘terörist’ karşısında hukuku işletmeye gerek yoktur. AKP’nin bildiği bir şey varsa; kendisi dışında herkesin (muhalefet blokunun) yalnız kalması, sahipsizlik duygusunun hakim olması. Hedefinin bir parçası belki de bu. Herkesin bildiği de arkasının geleceğini bilenlerin çoğunluğu.

Meseleye girmeden önce “Çözüm süreci” masasıyla başlayan ama sonradan Erdoğan tarafından parçalanan sürece gelinmeden çok önce Ahmet Türk şöyle diyordu Çözüm sürecinin ilk günlerinde AKP’ye güvenilmeyeceğini dillendirdiğimiz yıllarda “Sosyalist dostlarımız bizi anlasın.” Hiç empati yapmayı denememiştim. Bugün düşünüldüğünde demek ki çok ciddi vaatler, sözler verilmiş, büyük anlaşmalar yapılmış Oslolar’dan Habur’a kadar buralara gelinmiş. Düşünün işte Öcalan’a “sayın” denmesi için gazete ve televizyon kanalarına ültimatom çekildiği yıllar.

Demirtaş başta o masada olanlar orada ne konuşulduğunu anlatsa ortada bu sisler dalgası yok olacak, fakat o dönemin başbakanı Davutoğlu’ndan HDP’lilere kadar herkes konuşursak “Yer yerinden oynar, AKP’liler toplum içine çıkamaz” mevalinde kısık konuşmalar yapıyor. Yer yerinden oynaması, bu beylerin konuşmaları için daha AKP’nin ne yapması gerekiyor acaba?

HDP kapatılacak mı? Kendini “Cumhur ittifakı” diye nitelendiren iktidar erki; İslamcı faşist blok anti-Kürtçü politikalarla mensubu olduğu gerici resmi milliyetçiliğini bilerek, dayatarak asimetrik olarak yükseltiyor. 90’lı yıllar öncesinde Demokrat Parti, SHP, CHP, TKP, TİP gibi legal partilerde siyasi faaliyetlerine devam eden Kürtler, 90’lı yıllarla birlikte kendi partileriyle siyaset arenasına dahildi. Bu yüzden HDP kapatılırsa, yeni bir parti kurulur mu sorusuna gelmeden önce Türkiye kamuoyu, HEP’ten HDP’ye 28 yıl boyunca Kürt siyasi hareketine yakın çeşitli partilerle tanıştı. Kürt siyasal hareketi, Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan siyasi yolculuk, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile yoluna devam ediyor.

Aslında HEP'in de temelinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) vardı. HEP oradan doğdu. Her kapatma sonrasında da aktifleşerek buralara geldi. 

Şimdi geçmişe doğru gidip HDP radikalleşiyor mu sorusuna cevap bulmaya çalışalım. HEP’ten, HDP’ye partinin ismi birçok kere değişti, ancak benzer gerekçelerle tıpkı HEP gibi HDP’nin de milletvekilleri tutuklandı, birçok vekilin milletvekilliği düşürüldü.

Erdal İnönü’nün kurucu olduğu genel başkanlığını Murat Karayalçın’ın yaptığı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) içerisinde yer alan ve Ekim 1989’da Paris’te düzenlenen “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları” konulu bir konferansa katılan SHP’li Ahmet Türk ve Mahmut Alınak’ın da içinde yer aldığı beş milletvekili partiden ihraç edilince sonradan bazı eski SHP’liler tarafından Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. Genel başkan Fehmi Işıklar’dı. 7 Haziran 1990-93 arası faaliyetlerine devam etti.

“Derin devlet”in 1991’deki faili meçhul cinayetlerin ardından ’91 erken seçimlerinde HEP, seçimlere SHP listesinden katılarak 18 milletvekiliyle TBMM’ye girdi. Seçimlerden sonra TBMM açılışında Kürt kökenli milletvekillerinin Kürtçe yemin etmeye kalkışması ortalığı karıştırdı. 21 Mart 1992 Newroz bayramında çıkan olaylar sonucunda da SHP içindeki HEP kökenliler partiden istifa ettiler. HEP hakkında kapatma davası açılınca SHP’den istifa etmek zorunda kalan 18 HEP’li, sonradan Demokrasi Partisi (DEP)’e geçti.

Bundan önce belirtelim; Halkın Emek Partisi, Kürt siyasi hareketinin Türkiye’deki ilk temsilcisi olarak kabul edilir ve ana ideolojik eğilimi sosyal demokrasi, sosyalizm olarak belirlense de “Kürt yanlısı” veya Kürt milliyetçiliği olarak tarif edilmişti. Bu ideolojik eğilim sol bir çerçevede biçimlendirildi, Tanıl Bora’nın ifadesine göre Kürt siyasi hareketinin genelinde olduğu üzere “Kürt kimliğinin tanınmasını (..) evrensel bir eşitlik ve özgürlük sorunsalına oturtmaya dönük” bir çaba olarak sergilendi. Ardından 1992 yılında HEP’in kapatılma ihtimali nedeniyle kurulan Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), DEP’e katıldı ve Anayasa mahkemesi tarafından 23 Kasım 1993 tarihinde kapatıldı. HEP ise yine 14 Eylül 1993 tarihinde kapatıldı.

‘93’de kurulan DEP, Haziran 1994’te kapatılınca, 94’te HEP ve DEP mensupları Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)’i kurdular.

1994'de Murat Bozlak başkanlığında kurulan Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) 1995 milletvekilliği seçimlerinde bir buçuk milyona yakın oy aldı ama yüzde onluk seçim barajı parlamentoya girmeleri önündeki en büyük engeldi. HADEP, 1999 yerel seçimlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere Ağrı, Batman, Bingöl, Hakkari, Siirt, Van ile birlikte toplam 37 belediye kazandı. HADEP Kongresi'nde açılan Öcalan posteri ve PKK bayrakları, Murat Bozlak ve bazı parti yöneticilerinin tutuklanmasına neden oldu. Anayasa mahkemesi, “PKK'ya yardım ve yataklık ettiği, yasadışı eylemlerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle 13 Mart 2003'de HADEP’i kapattı, parti yöneticilerine de beş yıl siyaset yasağı getirdi.

HEP, DEP, HADEP vb. siyasal parti denemelerinin 2005 yılına gelene kadar, (29 Ocak 2004 tarihinde DEHAP, SHP, ÖDP, EMEP, SDP ve Özgür Parti, 28 Mart yerel seçimlerinde ortak hareket etmek üzere “Demokratik güç birliği”ni kurduklarını açıkladılar. 28 Mart 2004’te gerçekleşen yerel seçimlerde SHP, DEHAP, Özgür Parti, SDP, ÖDP, EMEP bloku, 5 il, 33 ilçe, 31 belde belediye başkanlığı kazandı.) 1997 tarihinde kurulan Demokratik Halk Partisi (DEHAP)’ın genel başkanlığına Veysi Aydın seçildi. 

DEHAP, 18 Nisan 1999’da gerçekleşen genel seçimlere katılmadı. Yerel seçimlere ise kısmi olarak katıldı.1997’de kurulmuş olan DEHAP “örgütlenmesini tamamlamadan seçime girdiği” iddiası üzerine 2002'de Anayasa mahkemesi tarafından kapatma davası açıldı. DEHAP, 19 Kasım 2005’de kendini feshetti.

DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Leyla Zana 10 yıl hapis yattıktan sonra 9 Haziran 2004’te hapisten çıktılar ve 2005’de Demokratik Toplum Hareketi (DTH) adıyla yeni bir siyasi hareketin öncüsü oldular. 

DTH, Demokratik Parti (DTP) adıyla 9 Kasım 2005’de Türkiye’de “Eş başkanlık” sistemini uygulamaya başlayan ilk partiydi. DTP'nin ilk eş başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk oldu. Ancak YSK, eş başkanlık sistemini kabul etmediği için genel başkanlığa Ahmet Türk seçildi.

Demokratik Toplum Hareketi (DTP), hem DEP milletvekillerinin yeniden siyaset sahnesine döndüğü hem de yeni siyasetçilerin öne çıktığı bir platform oldu. 

2007 yılında “Bin umut adayları” adıyla seçime bağımsız giren DTP, aralarında Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Leyla Zana gibi önemli isimlerini meclise gönderdi.

Anayasa mahkemesi, 16 Kasım 2007 yılında “devletin bölünmez bütünlüğü” eylemlerin odağı haline geldiği, terör örgütü tarafından kurulduğu, Abdullah Öcalan'dan “talimat aldığı” gibi çeşitli suçlamalarla DTP hakkında kapatma davası açtı. Bir de genel başkanları Ahmet Türk’ün aralarında olduğu 221 parti üyesi için beş yıl siyaset yasağı istendi. Aralık 2009’da Anayasa mahkemesi oy birliği ile DTP’nin kapatılmasına ve 37 kişiye beş yıl siyaset yasağı uygulamasına, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerinin düşürülmesine karar verdi. Dönemin Anayasa başkanı Haşim Kılıç’ın “Bir siyasi parti; terör ve şiddet içeren eylem ve söylemleri kullanma hakkına sahip değildir, hukukun yükünü mahkemeler, siyasetin yükünü de siyasetçiler çeker” açıklamalarının silsilesiyle devam eden süreçte Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliği düşürüldü, böylelikle DTP’nin meclisteki grubu da düşmüş oldu. İstanbul bağımsız milletvekili Ufuk Uras'ın katılımıyla grup kurmak için yeterli sayı olan 20 milletvekiline ulaşınca, 2 Mayıs 2008’de mecliste Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) adıyla yeni bir grup kuruldu. BDP’nin genel başkanlığına Muş milletvekili Nuri Yaman getirildi.

BDP, Kürt sorununun çözümünde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yol haritasının önemli olduğunu ve bu yolda adımlar atılması gerektiği mesajını verdi. Şubat 2010 tarihinde gerçekleşen olağanüstü kongrede Selahattin Demirtaş, genel başkanlığı kazandı.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Türkiye'de 2008 yılında kurulan sosyal demokrat ve sosyal liberal görüşlü siyasi bir partiydi. 2014’te aldığı kararla Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ye katıldı. Temmuz 2014 tarihinde ise isim değişikliği yapıp Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) adını aldı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), BDP, DSİP, EMEP (Halkların Demokratik Kongresi'nin bir üyesi olan Emek Partisi 2014’te bir açıklama yayımlayarak HDP'den ayrıldığını duyurdu), ESP, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi gibi solcu partilerin yanı sıra bazı aşırı sol gruplar, feminist hareket, LGBT dernekleri, sendikalar ile Alevi, Ermeni, Pomakları temsil eden etnik girişimlerin dahil olduğu Halkların Demokratik Kongresi (HDK) oluşumunun partileşme kararı almasıyla ortaya çıktı. HDK, 2011 Türkiye genel seçimlerinde % 10 seçim barajını geçebilmek için Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adı altında 61 bağımsız milletvekilini destekleyerek dahil oldu ve bu vekillerden otuz altısı meclise girdi.

Sonuç...

Birkaç gün önce denk geldi Halk Tv’de Murat Karayalçın, HDP’nin kapatılması halinde HDP’lilerin CHP’de siyaset yapmaları gerektiğini söyledi. Belli ki iyi niyetli bir açıklama CHP’nin HDP’nin yanında görünmemek adına verdiği taklalar yanında. Hiçbir partinin aidiyetini üstümde taşımıyorum ama nedense bana göre buna en uygun parti geçmişte ÖDP şuan ki ismiyle Sol Parti ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) gibi görünüyor.

HDP’nin kapatılıp, kapatılmaması sürecini siyasi erk medya üzerinden krimalinize ederek tartışıyor. Kürt meselesinin Türk meselesi olduğunu bilseler sorun belki biraz ortadan kalkar. Gündem yoğun. Taksim Gezi Parkı’nın mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne verilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi vs… Her biri tıpkı iktidar gibi paralel, kıvrak, doyumsuz, korkak, yalan ve dezenformasyon yuvası. Sayıklamaları bitmiyor.  

Liberaller yorulmasın. Hukukun sıfır noktasına yerleştirilmiş bir figürün ve o figürün yaptığı şeylerin bir yerde her şey mümkün kılmışsa her yerde her şey mümkündür.

AKP değil, Tayyip şatafatlı koltuğunu korumak için otoriteleşirken çözüm en az "devlet" dedikleri Bahçeli ve millet dedikleri Cumhurbaşkanının "şahsı" kadar radikalleşebilmektedir. 

» Benzer yazılar: Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi kuruldu 

Hiç yorum yok: