Zaten
bütün bu pratiklikler bunu gösteriyor…
Şimdi diyeceksiniz ki, iki gün önce Fethullah
Gülen cemaatine sarıyordunuz n’oldu da yörüngeniz değişti. Söyleyelim, bu ülkede
çeşitli AKP’li milletvekilleri çeşitli açıklamalar yaptılar, (hakikaten de çeşitler) örneğin biri
kalkıp Erdoğan’a dokunmak ibatedir, bir diğeri de kalkıp Erdoğan ve şürekâsı
peygamber soyundandır dediği gün ses çıkarmadık da hata yapmışız diyeceğim ama
ses çıkarmıştım kendi adıma, şükür “Yetmez ama evetçi”lerden değiliz, öyle
ya örnek sunmak gerekiyor,
öyleyse örnek vereyim…
Şunu söylemiştim “Erdoğan’a dokunmak ibatedir” diyen milletvekilinin
açıklamasına karşın: “Yiyorsa kaldırın dokunmazlıkları da, dokunalım. Millet
ibadet görsün” diye
belirtmiştim, bunun üzerinden bayağı bi’zaman geçti, bu’gün ve birkaç
gündür de çizgi film karakterlerini konuşuyoruz, anlayacağınız
her şey bize özgü, Müslüman ve Türk’üz ya, şu dünyanın bütün saçmalıkları,
gariplikleri bizi bulmak zorunda.
Evet, kabulümdür: İsmailağa cemaatine sarıyorum,
dünde - bugünde Fethullah efendiye sarmaya devam
edeceğim… Şükür etmekten söz ettim ya, bir de “Şüphesiz” ki cümlesini
ekleyelim, şüphesiz onlar kadar dindar değilim ve buna şükür ediyorum… AKP gibi partilerin iktidar olduğu yerde ve özellikle de
Tayyip gibi niteliksiz devlet yöneticilerinin olduğu yerde görevimiz başlıyor diyorum.
Doğamız gereğidir: bizim işimiz gericilikle, dinselleşmenin karşısında (ilericilikten,
aydınlamadan, çağdaşlıktan ve özgürlüklerden) sosyalizmden söz etmek. Etkin konu şuan bu, Türkiye’yi AKP
gibi ne i-düğü belirsiz ve aşırı emperyal tutkular ve de tutkalla Batı’ya bağlı şekilde emperyalizmin işbirlikçisi bir iktidar yönetiyor, onlar var(lar), biliniyor bu iktidar gücünü din üzerinden üreterek, günü kurtarıp riyakârlıkla oy kazanarak çoğunluk kazanıyor. O yüzden İMKB’de Pepee’nin ya
da Keloğlan’ın mezhepsel tartışmaları konusu bir yana, bu tür kısır tartışmalar
üzerinden güç kazanmaya çalışan İsmailağa cemaati gibi silah kaçakçılığı yapan
bir örgüt değer kaybettikçe, güç kazanmak adına (kanımca) bu tür sığ ve siyasal magazinsel yollara başvuruyorlar ki, bütün bu tartışmalar sığlığını asal olarak, cemaatler arası kavgadan dolayı kazanmakta ve birinci (Kemalist)
cumhuriyetin sınıfsal olarak burjuvazinin gerici bir fraksiyonun değil,
bütününün tarihsel tercihi olarak karşımıza, bize, tarafımıza sunuluyor. Bu
yüzden ne de Fethullah gibi uluslararası fason bir cemaat değerini kaybedebiliyor ne de bu tür sistemlerde neoliberal, piyasacı
yaklaşımlarla aslında birbirini tamamlamaya çalışırken, kendilerini de bilmeden eritiyorlar.
Meseleye
bakın: sen mi ben mi?
Öyle ya bazen düşünmüşümdür: “Acaba bir tarikat mı
kursam (?)”, eğer bi’gün bu tür saçma işlere girersem iddia ediyorum altı ay
bilemediniz son bir yıl içerisinde Türkiye’nin sayılı zenginleri arasına
girerim (?), diyorum.
Jiyan.org’da Veli Bayrak demiş ya katlıyorum: “Ne diyelim keşke herkes zalimin
karşısında Alevi’ye benzese, keşke herkes zulmün karşısında Ali’ye benzese de
kimse size benzemese!”
Dedik ya:
Türkiye’de yetersiz, göstermelik, biçimsel, şekilci ve halka kapalı yüzeysel
gericiliğin göstergesini, aşağılayıcı bir tarzda egemen güçlerin inanç ve
vicdan söylemini, özgürlük yaygarasını AKP iktidarının (devletinin) demokrasi olgusunu kullanarak, gericiliğin örtüsü
olarak kullanmakta.
Netice de
Kur’an’a “Press” baskı uyguluyor bu iktidar, üstelik bunu son on yıldır
yapıyor, birileri bu “press” uygulamaya bugün uyandı, bazıları da daha önceden.
Sonuç olarak yiyen yedi bu demokrasi hikâyesini ve kendince Polyanacılık
oynadı. .
Doğrudur,
Polyana’da, Pinokya’da çizgi film karakteridir, biri mutlu olur, diğeri yalan
söyler ve sonuç olarak gerçekle tanışırlar.
Aklınızın bi’tarafına
yazın: bu ülkede herkes (sağcılar, demokratlar
-ki işleri budur- liberaller) teslim olup çeşitli bayraklar tepelerinde dalgalandırabilirler.
Bu ülkenin
dinamosu, can alıcı noktası olanları yani Alevileri ve ne de Türk-Kürt halkının
ilerici kesimini yabana atmamalı Tayyip öğrenecek, herkes teslim
olabilir ama bu iki zümre kesinlikle bu biat kültürüne biat etmez. Tarihte de
görülmemiştir, doğasına aykırıdır, ne Yavuz Sultan Selim ne de diğer Osmanlı
kalıntıları, ne de 800 yıl önce Yezid’e denk düşen şavşatalı yaşamı arzu eden ibneler,
akılarının (kıçlarının) bir kenarına
yazsınlar, Pepee bilmem ne vesile oldu belirtelim istiyorum: yağma yok,
demokrasi aristokrasisinin evlatlığını yapıp orospuçocukluğunun anlamı
yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder