10 Şubat 2009 Salı

Sadaka ve ‘isyan’ kültürü!

Yıllardır halkların üzerinden (deyim yerindeyse -ki bence doğru bir deyimdir-) yan gelip yatan, sırt üstü yatıp geviş getiren, göbeğiyle birlikte semiren, insanların üzerinden geçinen birçok asalak gördü bu ülke. Öyle ya ne iktidarlar gördü sevgili yurdumun 'sevgili' insan'ları. 12 Eylül’ün getirmiş olduğu Özallı, Erbakanlı, Demirelli, Çillerli, Yılmazlı vb. vb. asalakları. Anadolu’nun dili olsa da konuşsa(!) Kim bilir kaç asalak görmüş bu topraklar! Şimdi de Erdoğan.

Öyle ya, ‘çarşaf’ bir bakmışsınız açılım olmuş, Kur’an kursları ilimin ve bilimin beşiği olmuş. Bütün belirli misyonlar buna ait bir girişim içerisinde, biri ‘çarşafın karasını’ özgürlüklere indirger, diğeri açık açık ‘sadaka’nın bu ülkenin has kültürü olduğundan dem vurur. Kömür dağıtır, görül(e)mez (bazı liberaller ilk dönemler kömür yardımları için, olur mu efem kömür - mömür dağıtmadı AKP, halk oy verdi de geldi, ironi geliyor bu tarz şeyler dese de) oysa AKP hem bizim gibi düşünenleri doğruladı, hem de kol gibi geçirdi kendi liberallerine.

Sanırım “Demokrasi” anlayışları bunlarla sınırlı! Hani kömür yardımı yoktu, kaldı ki adamlar işi abartıp suyu – elektriği olmayan illerin köylerine beyaz eşya yardımı bile yapmaya başladılar bir iki haftadır. Normaldir bakış açısına göre bu da “Demokrasi!”

E, Tayyip’in sosyal devlet anlayışı bu kadar, çok görmüyorum walla, imam hatip mezunu birinden de bu beklenir zaten. Tesellimiz en azından kapasitesinden yukarı daha da fazla zarar verecek bir cümle kurmamasıydı ama belli olmaz AB bile kendilerini ziyaret ettiği zaman, kendisini dengesizdir her an bir çıkış yapabilir diye tanımlamakta. Örneğin şu sosyal devlet üzerine sanırım DTP milletvekili Ahmet Türk’te buna benzer şeyler demiş: “Sosyal devlet olma, sadece seçimlerde akıllarına geliyor.” Doğru söylemiş ek'te yapmak gerekir.

Sosyal devlet anlayışı bildiğimiz kadarıyla, hizmettir. Elbette bu hizmet olgusunun içini doldurmak gerekiyor. Örneğin sağlık-barınma-eğitim hakkı, su-elektrik gibi temel olgular insan-i ve gerçek anlamda bir sosyal devletin yapması gerekenlerdir. Çünkü insan-i anlamda bugün için, insanın yaşaması için gereklidir ve olması gereken ve yerine getirmekle yükümlülüklüdür devletler. Örneğin hangi ülke var ki 50 bakanlığı olsun, boktan bile vergi alınsın ve hangi ülke var ki halkından kestiği o boktan vergileri göz ardı ederek ‘sosyal devlet’i sadakaya indirgeyip, yaptığı yolların bile reklâmını yapıp bakın bizde şu kavşağı - şu yolu yaptık desin. Hangi devlet var ki belediyenin karşılığı olan ‘hizmet’ cümlesini seçimden - seçime kullanıp, söküp yeniden yaptığı kaldırımları, yolları ve üst geçitleri yapmakla tanımlasın. Peki, bunları gündemimize sokan kim? Hep derim 2001’de seçimlere girse bile ‘muhtar’ olamayacak bir adam olan ve şu avazı çıktığı kadar bağıran ve de konuşurken neredeyse bir yerleri yırtılacak olan Davos fatihi bay Erdoğan! Birçok şeyi ona borçluyuz.

Fethullah’tan sonra Amerika’nın 2 numaralı (üçüncüsü Gül) bu adam CHP’yi bile kendine benzetti, öyle ki Deniz Baykal’ın son ‘1 Mart Tezkeresi’nde tutunduğu tavırdan dolayı destekleyen ve o gün bugündür ‘gözlerim kapalı bir şekilde’ kendisini dinlediğimde etrafımdakilere “bir Marksist mi konuştu” diye soran biri olarak, ‘Muhalefet Partisi’ni de kendilerine benzetmiş olmalarını gıptayla izliyorum. Onlar da çarşafın karasına açılım diye sarıldılar ya… Düşünmenin getirdiği hazla “Din sen nelere kadirsin” diyorum.

Kaldı ki MHP’den daha milliyetçi, AKP’den daha gerici olmak adına hem de üstüne üstlük birde (solcu) olacaksın. Sevsinler topunuzu!

Seçim günleri gelince başta AKP olmak üzere Türk siyasetçilerine bi’şeycikler oluyor ve halden halle giriyorlar. AKP, doğuda oy olmak adına erzak yardımı yaparken yanında bir de Kur’an taşıyıp, Kur’an üzerine kendilerine oy vermeleri doğrultusunda yemin ettirdikten sonra (güneydoğu'da tehdit edilen köy muhtarlarını katmıyorum) Türkiye’de sosyal devlet olmanın modeli de değişti. Öyle ki, seçimden seçime akıllara gelen halk yığınları fırsat bu fırsat anlayışı mıdır nedir bilinmez onlarda çok uyumlu bir şekilde aynı ritimde tutturmuş gidiyorlar. Kazaları mübarek olsun!

Kazaları mübarek olsun ama kıbleleri belli değil, hani AKP’nin belli Arap İslamiyet’i, Mekke ve Medine semaları. Ya CHP(?) dengeler, insanların dengesini bozabiliyor seçim süreçlerinde. Herkes birbirinin sahtesine âşık ve alışkın, devletsiz bir hiç oldukları için buna aldananlarda olacaktır. Bundan dolayı, yakında AKP herkese plastik bir anahtar verip “Bu cennetin kapısını açıyor, bunu alın bize oy verin” derse şaşırmayacağım.

O zaman da diğer burjuva siyasetçilerinin ve sözcülerinin açılımını merak ediyorum? Onlar ne vaat edecekler? Cennette beş yıldızlı bir süit mi? Bunu önümüzde ki diğer seçimler ve emperyalistler belirleyecek sanırım. Çünkü toptan bir biat kültürü ediniliyor Türkiye’de, siyaseti ise emperyalistler sayesinde hem de sadakayı kültüre indirgeyecek kadar zavallı bir şekilde belirleniyor…

Sistemin etkisindesiniz ve dağıtılan hediyelerin hayallerini kuruyorsunuz, buna rağmen boş yere yine yazıyorum ya neyse hatırlatmak istiyorum yinede asıl kültür tarihin savaş - mavaş vermemiş olması ve tarihi yaratanın capcanlı insan olduğundan dolayı umut benimkisi diye, işte bunları yazayım dedim. .

İsyan edin, isyan edin, isyan edin!

Hiç yorum yok: