5 Nisan 2008 Cumartesi

Tuncay Özkan ve “bizkaçkişiyiz” üzerine

Cem Büyükçakır'ın haberinyeri. net’te Tuncay Özkan’a sorular sormuştu cevabını alabildi mi bilmiyoruz. Cüneyt Özdemir’le birlikte Fatih Altaylı’da Kanaltürk’ün satıldığını açıklamış ve bu paralelde sorular sormuşlardı. Fakat Cem Büyükçakır’ın deyimiyle her şeyden önce RTE Belediye Başkanı iken samimi olduğunu kendi ağzıyla söyleyen Tuncay Özkan’da değişen neydi?

Türk Askerine ateş eden Talabani'nin dizinde çöken bir kişinin o dönemle ile şimdi ki zamanda ki davranışları konusunda belli ki bir fark yok, o zaman neden geçmişte samimi olduğun kişiye bugün karşıt? Sokakta ki çocuğun bile bileceği MHP'nin AKP'nin tarafında olacağı gerçeğini, senelerdir gazetelik yapmış birçok kitap yazmış bir insan nasıl bilemedi? AKP karşıtı oluşan kitle CHP'ye yönelmiş iken oy olarak neden araya MHP cicidir mantığını insanlara empoze etti? Hem bu şekilde CHP'nin oylarında azalmaya hem de CHP'ye oy verme ihtimali olan “sol” kesimi iyice sinirlendirdiğinin farkında olmayan Tuncay Özkan doludizgin koşuyor, ama nereye koştuğunu kendiside bilmiyor. Ya da biliyor, “son beş yıl içinde iktidar olacağım mı diyor?” Bunu bilmiyoruz!

Fakat bizkaçkişiyiz platformu diye bir sanal oluşum başlatan fakat bu oluşum öncesinde 1–2 sene önce kanaltürk sitesinde sağa sola ağır küfürler ettiren, kendisine Kemalist demekten aciz, her cümlesi ve hareketi sahtelikler ile dolu olan bir insanın Bursa ilinin sorumlusu yapan ve türlü entrikayı çeviren platform yöneticileriyle “muhalefet” yaptığını sanan Tuncay Özkan’a benim de birkaç sorumuz olacak? 

Ülker'den sponsorluk alan, AKP’nin mitinglerini yayımlayan, oluşturduğu platformun sokak arası külhanbeylerinden, lümpenlerden, kafatasçı-şovenist- faşist olanları saymıyoruz bile, kaldı ki bizkackisiyiz platformunun da buna önem verdiğini sanmamakla birlikte, önemsenmediğini düşünüyorum!

Diğer bir konuysa 22 Temmuz genel seçimlerinde çokça çağrı yapan bay Tuncay Özkan anlamadığım girişimler içine girmişti. Hani hatırlarsınız “sağ ve sol partileri birleştirelim” çabaları. Anlamadığımız neden tek bir sol (ya da sağ) partisi adı altında oluşturulmadı bu birleştirme girişimi de, neden sağ ve sol partilerini birleştirmeye çalıştı? En azından duruşu net olurdu. Örneğin ötesinden de biliniyor ki, Mehmet Ağar kontra biridir ve Fetullah'a yakındır ve -hoca efendi- istedi diye de (duyduğumuz) Anavatan Partisi ile olan birleşmeyi bozanın da DP (DYP) olduğudur.

Diğer bir konuysa 22 Temmuz seçimlerinde Hulki Cevizoğlu'nun Ankara'dan bağımsız aday olması konusu. Şimdi birçok kişi ağız birliği edercesine şunu diyebilir: “Cevizoğlu anti-ABD'ci ve anti-AB'ci partiler olmadığı için bağımsız aday olmuştur.” Öyleyse Tuncay Özkan neden sol ve sağ partileri birleştirmeye çalıştı? Birleştirmeye çalıştığı partiler Amerika ve Avrupa Birliği karşıtı mı? En önemlisi (tanık olduğumuz) kanaltürk’te Cüneyt Arcayürek'le yapmış olduğu ve canlı olarak yayımlanan “Politika Durağı” programında telefonla yayına bağlanan bir konuğun Cevizoğlu'nun adaylığıyla ilgili sorusuna cevap vermesi gerekirken, sunduğu programı canlı yayında kesen biri var karşımızda! Sözüm ona sansüre karşı olan kanaltürk'te mi sansürü eleştirirken sansür uyguluyor sorusunu aklımıza getirmiş bulunmaktadır? (Tırnak içinde bizkackisiyiz. com’da şoven-faşist-kafatasçı hatta ırkçıların yazışmalarına tanıklık edenlerde bir hayli yüksek olduğunu platform üyeliğini sildirenlerin de bir hayli çok olduğunu buradan da belirtelim.) Emperyalizmin yine o bildik oyunlarıyla karşı karşıyayız. Oysa CIA'nin kırmızıçizgileri yıllar önce Maraş'ta, Çorum'da, Tokat'ta, Erzincan'da, Sivas'ta ve Gazi Mahallesi'nde deşifre edilmesine rağmen, uyuyanlar ve uyuduğu yerden bu oyunların istikrarlı sürdürücüleri bulunmakta.

Bu ülkede 1990'lardan itibaren (biz bu ülkeyi böldürtmeyiz) diyenler çıktığından beridir (bu ülkenin bölünebileceğinin) bunun artık zor ve imkânsız olmadığını ve kendilerini her zaman “Türk” Ülkücüleri tanımlayan kişiler oldukça da karşıtlarının olacağını biliyoruz. Kim mi onlar? Tabi ki “Türk” ülkücülerinin bize kazandırdığı “Kürt” ülkücüleri!

Zira “milliyetçiliği” etnik olarak algılayan bu toplum, sokakta, kendi mahallesinde (Maraş'ta olduğu gibi) oranın buranın kapısına bir çarpı atıp linçler yapılırsa, bunun hesabını nasıl verecek halka, halka kurşun sıkılma noktasına gidilirse Tuncay Özkan nereli ve neci olacak merak etmiyor değilim!

Bugün terörün mucidinin kapitalizm olduğunu çok iyi bilmekteyiz, dolayısıyla emperyalizm oldukça özellikle de sınıf savaşımların söz konusu olduğu sürece emperyalizm yeni argümanlarla saldıracaktır ezilen halklara. Dolayısıyla biliniyor ki, bir hayvanların bir de otların ideolojisi yok. Dolayısıyla emperyalizm son çeyrek yıldır, sınıf savaşımları mücadelesini bertaraf etmek için ideolojisizliği ön plana çıkarıyor. Oysa ideolojiler bitti diyenler yine bir hınzırlıkla gidip, bitti dediği o ideolojilere sarılıyorlar ki, buda ideolojisizliğin ideolojisi oluyor. Ulus devlet modelini yok edenlerde bu tür vb. emperyalizmin ideologlarından oluşuyor. 

Örneğin Hard ve Negri'nin İmparatorluk kitabına bakınız, bunu orada görmek mümkündür.. 16. yüzyıl kralların soytarılarından sonra 21. yüzyıl kapitalizmin alan soytarılarına. İnanın Cervantes'in Donkişot'u yel değirmenlerine saldırırken bunlardan daha şereflidir! Örneğin Efendi adlı kitabın önce MİT tarafından Tuncay Özkan’a getirildiği, kabul etmediğinden olsa gerek bu teklifin Soner Yalçın'a götürüldüğünü biliyor musunuz? 

Biliniyor ki, Doğan Yayınları'ndan çıkan Efendi adlı kitap iki cilt çıktı ve burjuva medya sayesinde promosyonlarla satış rekorları kırdı. Burada da Tuncay Özkan’ın kendi adına baskı yapmış kitapları “bir ekip tarafından mı yazılıyor sorusunu akla getiriyor.” Bu bir dönemler burjuva basının eklerinde Hitler'in Kavgam kitabının çok satılıyor denmesi gibi bir şey sanırım, adı gecen gazetelerde o dönem ön sütundan bolca reklamının yapılmış olmasaydı. Oysa o dönem İstanbul'da birçok saygın yayımcıyla özellikle gidip görüşmüş ve de sorduğumuzda işin hiçte öyle olmadığını öğrenmiş olduk.

Cevabı şu olmuştu yayımcıların: “Hayır efendim. Ne alaka. Elimizde yıllardır bir tane var onu da bu reklam sayesinde sattık.” Anlayacağınız burjuva medyamız ne edip-edip Hitler'in Kavgam kitabını yeni baskılar yaptırarak satırdı. Yiyenler yedi, bunu yemeyenlerse direniyor halen. Öyle ki, o yiyenler işi abartıp Hitler'i, Che Guevara'yla bir tutanlarda olmadı değil. (Ek: AKP’nin kapatılması konusu gündeme gelir gelmez Zaman gazetesinin köşe yazarları Che Guevara’yı darbeci ve katil ilan ettiler.) Şimdiyse gardıroplu-gardorapsız Atatürkçülerimiz en son Tuncay Özkan’ın platformuyla ve sivil toplum dernekleriyle birlikte oluşturulan Cumhuriyet mitinglerinde göründüler. Sonrası malum AKP %47'lerde oy patlamasıyla güç kaybetmeden yoluna devam ediyor. Ve maalesef kimse bu sonuçları doğru-dürüst sorgulama ihtiyacı duymadı.

İşin özeti şu: Ne Türkiye de bağımsızlık mücadelesinin ne de yoksul Kürt halklarının sonu bu olmamalıdır. Nedenine gelince etnik milliyetçilik toplumları çürütüyor ve son sözü özlü bir sözle bitirelim.

Hünkâr Hacı Bektaş-î Veli’mizin de dediği gibi: "Âlimin ve olgunların sohbetleri cahillerin ibadetinden daha faydalıdır."
Not: Şimdilerdeyse bizkackisiyiz’de aidatlı üyelik sistemi getirtmiş ve kanal çalışanları destek olsun diye maaş almıyorlarmış.

Not 2: Tuncay Özkan CHP’nin yakında gerçekleşecek olan kurultayını bekliyormuş, Deniz Baykal kazanır da CHP MYK’sını adam gibi yenilemeseymiş bir parti kuracakmış.

2 yorum:

cesed dedi ki...

Bu makaleyi yazalı uzun zaman oldu.Ancak hala bir yanıt gelmedi.Şu an ergenekon bahanesi ile içeride bulunan Emin Gürses'in güzel bir cümlesi var.
''Abd kendisine karşı olanları bile kendi yönetmek ister''
Bu cümleyi,''Akp kendisine karşı olanları bile kendi yönetmek ister''olarak değişirsek herhalde kimse itiraz edemez...

Cem Büyükçakır

Adsız dedi ki...

Hiç bir itirazımız olmaz elbette sayın Cem Büyükçakır.

Yorumunuz için teşekkrler.