13 Mart 2012 Salı

Devletin ezilenlere bakış açısının fotoğrafı (*)

2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal şenlikleri kapsamında Sivas'a giden aydınlardan 34'ü yakılarak, vahşice öldürüldü, ikisi eylemci, biri otel çalışanı 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara ilişkin davada mahkeme bugün zaman aşımı bakımından karar verdi.

Bu kararla birlikte polisin müdahalesi de olayın başka bir boyuttu, gördük ki imamın ordusu iş başındaydı ve her zamanki gibi despotik yöntemlerin uygulamasını gösterdi. Zaten kafaları da başka şeye basmıyor, biber gazlarını ulu orta her yerde kullandıkları için beyinlerine ya oksijen gitmiyor ya da bu elementin özellikleri kafalarında yer etmiyor. Oysa sosyal sorun, sosyal önlemlerle ve eğitimle çözülür.

Birde başbakanın açıklamaları var, malum kendisi Kur’an ayetlerine bile dava açmış biri olarak tarihe geçti. Sivas Katliamı’ndan dolayı yapacağı açıklamada tam olarak kendisine uygun. Şöyle demiş: ‘hayırlı olsun’, ne söylene bilir ki, katilleri aklayacaklardı elbette, netice de katillerin savunma avukatları bugün AKP’nin içinde ve parlamento da siyaset yürütüyorlar, geri kalanlarda devletin çeşitli makamlarında masa başı işinde, öz itibariyle Erdoğan ‘hayırlı olsun’ derken zaman aşımını kutlamış oldu. Devlet ezilenlerin üzerinde kendi politik duruşunu - bakış açısını bir kez daha göstermiş oldu.

Özetle Batı’yı yakalıyoruz diyorlar ya... Hakikaten öyle oldu, Almanya'da Yahudileri yakan dikta iktidar olmuştu... Bizde de Alevileri.
(*) Sivas katliamı davasının zamanaşımı yönünde düşmesi adına karar veren mahkeme heyeti, tarihin ve insanlığın kara lekesi olarak yukarıdaki fotoğrafı çerçeveletip evinin bir yerine asmalıdır... Zira rolleri en az Erdoğan kadar büyüktür, unutmayacağız!

8 Mart 2012 Perşembe

Paragrafında sussa yazı

“Bir ülkedeniz ne de olsa / aynı dili konuşsak da
anlamayız birbirimizi / hançerin nakışı / tanıdım acısından Sivas işi”
(Aziz Nesin)*

Sivas Katliamı davasının zaman aşımına uğramasına bugün itibariyle sadece 4 gün kaldı. Ya birkaç gün sonra, birkaç gün sonra Sivas Katliamı yakın tarihin en büyük, en vahşi katliamlarından birisi olarak tarihin kara sayfalarından birinde yerini almak üzere, elbette yaşanan Uludere Katliamı’nda unutmamak gereki(yo)r.

En son bu katliamda da olduğu gibi, Sivas Katliamı kadar büyük bir vahşete tanık olduk orada da. Bu ülkede iktidara gelen her partinin faali meçhul cinayeti çoktur, özellikle de sağın. Bilinmezlik gibi görünür ama aslında yüzünüze her gün bakmaktadırlar, sizden ne i-düğü belirsiz vergiler alırlarken, TV’lerden programlar yaparken, sizinle konuşurken ve seçim alanlarında sizi salak yerine koyarken. Üstelik bunu gözlerinizin içine baka - baka yaparlar hem de.

Fakat AKP ve şürekası, başbakan ve ailesi bütün olumsuzlukları dezavantaja çevirmek için paralar döktüler Uludere için, daha sonra Emine Erdoğan göstermelik ve samimiyetsizlikten uzak bir gezi düzenledi Uludere’ye.

Somali’de çocukları kucağına almaktan tiksinen, tozdan - kokudan üstünü başını silkeleyen AKP, Uludere’de aniden hümanist olu verdi. Mevlitler (en iyi bildikleri şey bu) okutup gözyaşı döktü o gün oraya gidenler.

Netice de farklıda olsalar bu katliamı yaşayanlar Sivas’ta ailesini, dostlarını, kardeşlerini, çocuklarını, yoldaşlarını ve sevgililerini yitirenler kadar, en az onların yaşadıklarının benzerini çok yakın bir şekilde yaşamış oldular Uluderekiler.

Uludere’den söz etmemizin sebebi tıpkı Sivas Katliamı’nda da olduğu gibi bir gün gelecek unutturulmaya çalışılacak olması. Burjuva ahlak gösteriyor ki, insanlık suçundan zaman aşımı olur diye…

Devletin beceriksizliğinden söz etmiyorum bile,  onlar cahilce insani bir yön olmayarak açıklamalar yapmaya devam ediyorlar.

Örnek mi yargının başı ve 70 milyon insanı tek başına dinleme becerisine sahip bir başbakan.

Örnek mi “Hepiniz Ermeniyse’niz” siz piçsiniz diye ulu orta gezinen zihniyet.

Örnek mi Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı.

İşte paragrafında susmuyor yazı acı - acı içiyor labirentleri, tıpkı Sivas acısı gibi…

Basit ve boş bir slogan değil Sivas, unutma!
* ‘Sivas Acısı’ şiirini Aziz Nesin, Sivas Katliamı’ndan sonra kaleme almıştır..

7 Mart 2012 Çarşamba

Yürüyen, ayağa kalkan, ileriye doğru yol alanların 8 Mart’ı kutlu olsun…

KURMAYA TALİP OLDUĞUMUZ DÜNYADA,
YALNIZCA SÖMÜRÜYÜ DEĞİL,
HER TÜRLÜ TAHAKKÜMÜ DE
YERLE BİR EDECEĞİZ!

“EKMEK VE GÜL”ÜN 8 MART’I
HEPİMİZE KUTLU OLSUN!
Yeraltından Notlar!’ | Devrimci Propaganda!

6 Mart 2012 Salı

Milva - Bella Ciao (Çav Bella)

Bella Ciao, (Türkçe’de Çav Bella olarak bilinir) II. (emperyalist) Dünya Savaşı sırasında, İtalyan ‘Partizan’larının söylediği bir şarkıdır. "Bella Ciao" İtalyancada ‘Elveda Güzelim’ anlamına gelmektedir. Anti-faşist direnişin bir sembolü haline gelen şarkı, kısa sürede anarşistler, komünistler, sosyalistler ve diğer anti-faşist grupları bünyesinde toplamış olan İtalyan ‘Partizan’larının resmi marşı haline gelmişti. Savaştan sonra da haksızlığa, eşitsizliğe karşı mücadeleyi benimseyenlerin, devrime inananların, sosyalistlerin marşı, yani bir devrim şarkısı olmayı sürdüren Ciao Bella dünyanın dört bir köşesinde onlarca farklı dilde seslendirilmiştir.
Yukarıda ki video 1971 yılı, İtalyan Devlet Televizyonu.
Seslendiren uzun kızıl saçlarından ötürü “Milva la Rossa" (Kızıl Milva) lakabıyla anılan dünyaca ünlü sanatçısı Maria İlva Biolcati...

2 Mart 2012 Cuma

Zeki Müren - Ali’yi Gördüm Ali’yi


Zeki Müren - Ali’yi Gördüm Ali’yi…

1965’te Grafson 3295 etiketiyle çıkan plağında ‘Yalan dünya garip dünya’ ile bulunan eser. Kaynağı Kul Himmet olan ‘Anonim’ bir parçadır. Orijinal ismi ‘Sabahın seher vaktinde’ olan parçayı ‘Ali’yi Gördüm Ali’yi’ adıyla Müzeyyen Senar’da seslendirmiştir…
Bilgi Notu: Tuna Ötenel , Kudret Öztoprak , Erol Pekcan çalışması olan 1978 yılında yayınlanan Jazz Semai albümünün dördüncü şarkısıdır.

1 Mart 2012 Perşembe

Kitap önerisi: "Eski Tüfek" Sosyalistler

Atilla Akar’ın Babil Yayınları’ndan çıkan kitabı “Eski Tüfek” Sosyalistler (Bir kuşağın son temsilcileri) bugüne değin Türkiye Sosyalist Hareketi üzerine yapılmış en özgün çalışma denebilir, çünkü Türkiye Komünist Partisi’nde yer alan -eski tüfek- kadroları doğrudan kendi beyanlarına dayanarak anlatmayı amaçlamış ve bana göre de başarmış. Babil Yayınları tarafından 3. Baskısı 2004 yılında yapılan Atilla Akar imzalı “Eski Tüfek” Sosyalistler kitabını Kadıköy’de Seyhan kitapevinden almıştım, roman tarzı taşıyan ama aynı zaman da TKP üst düzey MK üyelerinin birebir biyografisi konumunda olup, tarih (TKP tarihi) anlatımıyla övgüyü hak ediyor. Elbette yazarın tabiriyle “TKP tarihi olma iddiasında hiç değil” ama şu var ki, TKP’nin bilinmeyenleri açısından yine TKP adına zarar veremeyecek kadar objektif ve yalın bir dil kullanılmış. Bugün süre gelen TKP tartışmalarına da faydalı olacak tarzda, bir dönemin yükünü omuzlarında taşımış “Eski kuşak”ların ve o dönem sosyalistlerinin artık hepsi birer anı olan sırlarıyla birlikte gün ışığına çıkaran bir yapıt.

TKP hakkında romansı bi’şeyler okumak isteyenler Atilla Akar’ın “Eski Tüfek” Sosyalistler adlı yapıtını sözlü tarih belgesi açısından mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum.
Kişisel not: Atilla Akar’ın “Eski Tüfek’ Sosyalistler (Bir kuşağın son temsilcileri), adlı kitabı bundan önce İletişim Yayınları tarafından I. ve II. Baskısı 1989 yılları arasında yapılmış tarihi bir kapağı taşıyor, ikincisi kapak ise elimde olan ve yukarıda görmüş olduğunuz ve yine III. Baskısı Babil Yayınları tarafından iki bin adet baskı görmüş kitabı. Başka bir baskısı oldu mu, bilemiyorum ama gördüğünüz yerde alın, okuyun diyeceğim tarzda bir kitap. Bu arada ön kapak içine ‘Yeni olan (ilerici) her şeyi seviyorum, sizde yenisiniz sanırım! Sizi seviyorum!’ diye bir not düşmüşüm. Öyle anlaşılıyor ki, zamanında adam akıllı bir kitap okumuşum.