25 Kasım’da Kaldıraç'cıların kızıl bayraklar altında açtığı “Ya sosyalizm ya ölüm” dövizi çok
tartışıldı. Slogan liberaller ve küçük burjuvalar açısından sınıf bilinci
olmayanlar için okunduğunda olukça yaban ve ürkütücüydü. Öyle ki IŞİD’e indirgedi
bazıları. Normaldir, sınıf bilinci yok, ezen ezilen çelişkisi de.
Bu bayan ve herifler için kolay yöntem. Nihayetinde bir küçük burjuva,
aşağıdakinin başını okşarken yok saydığı emek - sermaye gibi emperyalizm de
nesnel bir olgu için neden endişelensin ki, dönem, emperyalizmi yok sayıp burjuvaziye yaslanma dönemi.
Slogan
muhtemelen Rosa Luxemburg’un “Ya
sosyalizm ya barbarlık” sloganına dayanıyor ama olsun. Zira Luxemburg'un bu
sloganı, birinci dünya savaşı ve sonrasında, Alman devrimi için kullanılmış. Slogan,
o günden beri birçok sosyalist tarafından benimsenmiş, zaman akıyor ama var, tarih ışığını alıyor.
Devam edelim.
Yalnız, sorun şu!
Bu kavram nereden geliyor? Luxemburg’un
değerlendirmesinin bir karşılığı yok, solcu akademisyenlerin onun izahatındaki
kafa karışıklığına getirdikleri açıklamaların bir anlamı da.
Luxemburg, önce insanlığın sosyalizmin zaferi ile medeniyetin sonu arasında bir tercihle yüzleştiğine dair bir fikir atıyor ortaya. Bu fikrini, 1915’te hapishanede yazdığı güçlü savaş karşıtı broşürde Junius Broşürü* dile getiriyor. Baskıdan kaçınmak için müstear isimle kaleme aldığı, Alman Sosyal Demokrasisinde kriz ya da daha yaygın olarak bilinen haliyle, Junius Broşürü, savaş yanlısı Alman Sosyal Demokrat Partisi liderlerine yönelik gelişen devrimci sol muhalefetin eğitilmesinde ve örgütlenmesinde önemli bir rol oynamış.
Luxemburg, önce insanlığın sosyalizmin zaferi ile medeniyetin sonu arasında bir tercihle yüzleştiğine dair bir fikir atıyor ortaya. Bu fikrini, 1915’te hapishanede yazdığı güçlü savaş karşıtı broşürde Junius Broşürü* dile getiriyor. Baskıdan kaçınmak için müstear isimle kaleme aldığı, Alman Sosyal Demokrasisinde kriz ya da daha yaygın olarak bilinen haliyle, Junius Broşürü, savaş yanlısı Alman Sosyal Demokrat Partisi liderlerine yönelik gelişen devrimci sol muhalefetin eğitilmesinde ve örgütlenmesinde önemli bir rol oynamış.
Luxemburg, Engels’ten feyz almış, Marx’a öykünmüş,
Manifesto’yu okumuş fakat mimar Engels değil, o dönemde Marx ve Engels’ten
sonraki en yetkin Marksist teorisyen olarak görülen kişi Karl Kautsky’nin Rosa
Luxemburg’a büyük katkısı, “Ya
sosyalizm ya barbarlık” sloganına özgün yazarın kastettiğinden görece
doğrudan ve daha derin bir devrimci anlam katması.
Kautsky, 1892’de “Ya
sosyalizme doğru ilerleyeceğiz ya barbarlığa doğru gerileyeceğiz” ifadelerini
kullanırken Luxemburg ise 1915 yılında “Ya
sosyalizme geçiş ya da barbarlığa düşüş” diyor.
Peki, Luxemburg neden “Ya sosyalizm ya barbarlık” fikrini Kautsky yerine Engels’e
atfediyor? Kesin olarak bilmek imkansız ama yüzyıllık soru 21. yüzyılda
karşımıza sosyalizmin popüler açıklaması olarak yaygın bir şekilde
kullanılmasının ardından yeniden karşımıza çıkıyor.
Bu tartışmaların ardından bazı yerlerde arama yaparken
Luxemburg 1915’te hapishanedeyken alıntıyı ezberden yaptığına ve tahminen bu
alıntının en muhtemel kaynağının Engels'in Anti-Dühring eserinin olduğuna dair.
“Ya sosyalizm ya
barbarlık” ifadesinin yazarının Kautsky olduğu bugüne dek
belirlenmemişti. Bunun nedeni, Kautsky’nin Bolşevik devrimini onaylamamasından
sonra sosyalistlerin Kautsky okumayı bırakması olabilir. Bir espriye göre, Kautsky’nin
isminin sınıf savaşımını devrimci özünden tamamen kopartarak ele almış
olması ve bu yüzden Lenin tarafından "dönek" ilan edilmesidir. Barışçıl
demokratik dönüşümlerle sosyalizme varılabileceğini iddia etmiş olması. **
Luxemburg’un büyük katkısıysa “Ya sosyalizm ya barbarlık” ifadesine asıl yazarının
amaçladığından çok daha dolaysız ve derin bir devrimci bir anlam vermesi. Evet,
kelimeler Karl Kautsky’den geliyor ama onlara kanatları takan Rosa Luxemburg.
Feministler, sosyalizmi her 25 Kasım’da doğru anlamadığı
gibi tabi ki sırada barbarlık var. Barbarlıktan orantısız -devrimci- şiddeti
anlamayan direkt ölümü alıyor. Korku ruhani ve çetin. Uluslararası kadına
yönelik şiddet/cinayet günü eylemliliğinde sosyalizmi dert etmeyip, ölümü dert
edip (aman çekiyor) güleryüzlü
pırıl pırıl gencecik kadınlarımız.
Daha sonra bu tartışma neredeyse Barış Yıldırım’ın
feministler üzerine kısa vadeli analizleriyle ivme kazanıp, feminizm üzerinden
kadına indirgeniyor.
Zira Barış'ın (feministlerin
erkek şiddetinden, eril yılışıklığından dem vuran bacılarımızın da penislerinin
olduğunu öğrenmiş olmamız) derdi takip ettiğim kadarıyla kadın
mabetleri değil ki, o feministlere inatla, kadın mabetlerinizden çıkın,
hep birlikte kadını ve erkeğiyle birlikte sosyalizm üzerinden kadınların
etrafında çember ve etten duvar örülmesini salık verirken saldırıya uğramış
olması.
Barış’ın feminist trollere karşı gösterdiği sosyalist ahlakın
10’da 10’nun 1’i yok bende, itiraf edeyim. Barış’ınkisi meziyet. Küfür etmemek
için toplu cevap olur diye bu yazıyı kaleme aldım bende.
Oysa “Ya
sosyalizm ya ölüm” döviziyle anlatılmak istenen “Yaşamı savunmaya çalışırken bu uğurda
yaşamını yitirenler”in bedel ödemesidir. Çünkü feminist bacılarımızın
karşıtı olduğu ve savuna geldiği feminist görüşlerin (eşitsizliklerin ortadan kaldırılması vs.) toplamında (toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden
oluşan hareketlerin temelinde de) sosyalizm mücadelesine vurgu var. Ve
tarihsel olarak, bütün bunlara karşı yaşamı savunmak için sadece sosyalizm
durmakta/dır.
Şöyle diyelim, dünya siyaset tarihinde kadınlara mücadele
alanı açan sosyalistler fakat kadın sorununun sınıf çelişkisinden soyutlanarak
ele alınamayacağını ve sosyalizmin kadının kurtuluşunun ön koşulu olduğunu
göremeyecek kadar köhnemiş feminist bacılar. Oysa sosyalizm varsa kadınlar daha
eşittir. Freud ile Marks’ı birleştirme iddiasıyla ortaya çıkan From ne kadar Marksist ise;
feminizmle sosyalizmi birleştirmeye çalışanlar da o kadar sosyalist. Kadının
kurtuluşu (özgürleşmesi) bir
devrimciler organizasyonudur ve bugün sosyalist politikanın görevi de, gereği
de bu.
Sosyalist feminist tartışması üzerinden (sosyalizme saldırı) yürüten bazı
feminist bacıların -çoğu- solculuğa dayanan/yaslanan bi yanları varmış gibi
görünse de aslında yok. Olsa olsa düpedüz sağcı olabiliyorlar pratikleriyle. Sevgili
Barış gösterdi bunu. Halbuki Marksistler için; onlar, kadın emekçiler gerçekten
de işçi sınıfının bir üyesi. Organizasyonun mimarı Marksistler, Marksistlerde
bugün sosyalist politikanın görevi ve gereği neyse onu yerine getirmekle
mükellef.
Dolayısıyla da “Tek
yol devrim” sloganından ne anlıyorlar diye yer yer düşünüyorum bu
yüzden? Börtü, böcek, çayır çimen, kuş mu? Feministlerimiz kendilerini
anti-komünist ilan etseler, tartışma bu kadar uzamayacak. Tavır alacak, konum
belirleyecek, kurtulacağız. Sonuç itibariyle küçük burjuvazi bir savaş alanı,
Marksistler dışında hemen hemen herkesin kafası karışık. Her şeyi ağızlarına
dolamışlar; mülkiyet, seks, başıbozukluk, kadın, Kürtler, beden, erkek… Amca,
dayı, abi, teyze argümanları (Kezban
hitabı) bile feminist bakış acısıyla kadına saldırı gibi algılanıyor
ve dramatize ediliyor. Kadın, kadının içinde öldürülüyor. Mensubu olduğu işçi
sınıfı ölürse efendilerine koşacaklar. Çünkü soyları, neoliberalizm. Vasatlık,
kapitalist sistemde kendilerini güzelleştirmeye adamış küstah lümpenlerin
hayırsız güzelliği işte.
Kapitalist sistemden şiddet görünce çemkiren,
uysallaşınca burjuvalaşan bir yapı işte.
İsimleri ister Rosa, ister Kezban olsun, kulaklarınıza fısıldayacağınız şey; aşk mısraları değil “Ya sosyalizm ya barbarlık”tır. Nihayetinde biliniyor ki, yüzyıl
öncesinden de olsa bütün kadınlar çağdaşımızdır. Tıpkı bugün de olduğu gibi.
Bu yüzden ya sosyalizm ya barbarlık diyoruz; biriyle flört ederken
başkasının bahçesinde gezemezsin!
Eşitsizlerin yanında sadece sosyalizm durur. Feminizm bayrağı aşağı, sosyalizm bayrağı yukarı!
* Junius Broşürü (Junius-Broschüre) olarak geçen broşür el altından dağıtılabildiği ölçüde yaygınlaştı ve çok etkili oldu. Özellikle broşürün sonundaki on iki maddelik “Uluslararası Sosyal Demokrasiye Dair Tezler” okuyanlar üzerinde büyük etki yaratıyordu. Luxemburg 1915’te hapishanedeyken alıntıyı ezberden yaptığında, bilgiye dayanan (ama yanlış) bir tahminde bulunarak bu alıntının en muhtemel kaynağının Anti-Dühring ibaresi dışında, 1916 yılında bir yayınevi tarafından yayınlanıp, dağıtılması ve broşürün kısa zamanda daha çok bilinir olmasını sağladı. Broşür İsviçre’de basıldı ve Almanya’da yasadışı olarak dağıtıldı.
** Kautsky, II. Enternasyonal’in ve Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin güçlü lideriydi. İşçi sınıfının örgütlenmesinde ve mücadelesinde Enternasyonal’in merkezi iradeci tutumunun sonucu 1871 Paris Komünü yenilgisini ve sonrasındaki uluslararası düzeyde parçalanıp dağılmasını görüp yaşadığından olsa gerek, Bolşevik devrimini anti-demokratik bir hareket olarak nitelendirir, 1917 devriminden sonra Lenin’le sert tartışmalar yaşamıştır ve ismine ön ek olarak, sol literatürde Lenin tarafından dönek eklenmiş kuramcıdır. Özellikle Ekim devriminin gerçekleşmesinden sonra Rusya gibi geri kalmış bir ülkede silaha başvurarak sosyalizmi kurma girişimlerinde bulunmanın, sonunda diktatörlüğe ve çöküntüye yol açacağını ileri sürmüş ve bu özelliği, dönekliğin bir diğer adı olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder