Orduyu
“şimdilik” yanında tutan Maduro ise Amerika Birleşik Devletleri ile tüm diplomatik
ilişkilerini kesti, diplomatların ülkeden çıkışı için 72 saat süre verdi ve
geri adım atmadı. Amerikancı darbe girişimine karşı, Venezuela'da Bolivarcı
devrimin koruyucusu olan Ulusal Milisler sokağa indi. Venezuela’da halk,
ABD’nin başını çektiği illegal girişimi protesto etmek için “Yankee go home”
etkinliği başlatmış durumda.
Venezuela’daki girişim ise Erdoğan'ın Hitler’in Nazi Almanya’sını aratmayan Reichstag yangınını hatırlattıran provokasyonel darbe kalkışması
adlı 15 Temmuz girişimi gibi değil elbette. Amerikancı
darbe bizimle yatağa girersen anti-emperyalistlik yapamazsın türünden gayet
stratejik kafaya basma olayı. O yüzden Erdoğan’ı ilgilendiren bir olay yok
burada. Rol çalmaya çalışanlar olursa şimdiden uyaralım.
AKP'nin Venezuela yanında durmasını geçiniz. Kendi ülkesinde sosyalizan her
gelişmeyi ezenlerin, kapitalizmin en vahşisini yaşatanların, başka halkların
anti-kapitalist çabalarıyla samimi dayanışması mümkün değil. Bu Ortadoğu’da hem
Rusya’yla hem Amerika’yla iş tutan riyakar siyasal İslamcıların doğasına da
aykırı zaten. Bugün Maduro’ya “dik dur” diye uzaktan destek açıklaması
yapanların yarın Maduro’yu tanımayacakları da ihtimaller arasında. Malum çok
pis bi dik durma dış politikaları var. Dünya gıptayla izliyor.
ABD'nin başını çektiği Venezuela’daki darbe girişimine Fransa, İspanya'dan sonra İngiltere de sekiz gün içerisinde seçim yapılmazsa CIA uzantılı kukla Guiado'yu geçici başkan olarak tanıyacağını açıkladı. Bakalım uzaktan uzağa Maduro'ya "dik dur, yanındayız kardeşim" diyenler Amerikan saldırılarına karşı kaç gün "dik duracaklar!" Malum bizimkiler de "darbe mağduru" ya.
***
Oysa şuan Venezuela’da yaşananlar buradaki gibi değil
aksine gerçekten bir darbe söz konusu ve hamasetlerle geçiştirilemeyecek şekilde 1960'lardan başlayıp 1973'te Şili’de zirveye çıkmış bir büyük
stratejinin devamı.
Normal şartlar altında Latin Amerika ülkeleri ABD’nin
nüfuz alanına girse de işler 1960 itibariyle planlandığı gibi gitmemeye başladı
(Yalta Konferansı, ABD ve SSCB’nin II. dünya savaşı sonrasında dünyayı kendi
aralarında “nüfuz alanlarına” göre paylaşma çabaları) ve 1954'te Paraguay'da
Amerika’nın kendi çıkarlarına uymayan iktidarları askeri faşist bir darbe ile
alaşağı ederken, bunu 1963'te Brezilya’daki “Made in USA” damgalı askeri faşist
darbelerin 1961 yılından başlayarak dünyada 1968’de zirveye çıkacak ve sürekli
yükselişteki anti-Amerikan, sol dalgaya karşı “Amerikan Orduları Konfederasyonu”
adı altında Latin Amerika ülkeleri için özel bir yapılanmaya gitmeseydi.
Brezilya'da Brezilya’daki Getulio Vargas yönetimini
askeri darbe ile devirmek ve 1971 Bolivya’da sol dalganın iktidara taşıdığı
Juan Torres CIA destekli bir darbe ile alaşağı edilmesi oldu. Tarih 1970’i
gösterdiğindeyse Şili’de çok önemli bir seçim yapılıyor, seçimlerde Marksist ve
sosyalist Salvador Allende, Amerikan destekli Jorge Alessandri ile yarışıyordu.
Seçimin galibi elbette Allende’ydi ve Allende’nin icraatları Amerika için kabul
edilemez durum ortaya çıkarıyordu Allende’li Şili’ye. Ve Şili, Dünya Bankası ve
Inter-Amerikan Bank gibi küresel kurumların ambargoları ile ekonomik olarak
felç ediliyordu.
Bunun yanı sıra Şili ordusu içinde bulunan ve “Amerikalılar Okulu” yapılanmasına mensup bir klik ABD’den “ilginç” yardımlar almaya başlayarak, hükümet parasız bırakılıyor ama Amerikancı “darbe” unsurları güçlendiriliyordu.
Bu arada aşırı sağcı “Patria y Libertad” (Vatan ve Özgürlük) örgütü elemanları örgütlenerek, sokak eylemleri başlıyor, abluka altındaki ekonomi 1972’de enflasyonun kontrolden çıkması ile tamamen çöküyor ve sistematik Amerikan operasyonu generallerin baskısı altında ‘72 yılına gelindiğinde ABD artık gayri resmi olarak Şili’nin iç işlerine müdahalelerini arttırmış, Allende’yi ikna edemeyeceğini anlayarak muhalefeti sıkıştırma yoluna gitmişti.
1973’ün Ağustos ayında silahlı kuvvetlerin başına general Augusto Pinochet’i getiren Allende, Pinochet tarafından 1973 tarihinde ihanet edilerek darbe girişimiyle CIA tarafından yoğun destekle başkanlık sarayını ele geçirerek anayasayı geçersiz kıldı ve kendi diktatörlüğünü ilan etti. Bu darbeden geriye, Allende’nin saldırılar sırasında intihar ettiği iddia edilse de Allende, Fidel Castro’nun Allende’ye hediye ettiği bir AK-47 silahıyla Pinochet güçlerine karşı çatışmada katledildi.
Allende’nin ölümünden sonra Şili’de devletleştirme
kapsamında alınan bakır madenlerinin tamamı, ABD’li şirketlere teslim edildi ve
Şili, Amerikan bağımlısı bir devlet haline geldi.
***
Küba’da başarısız ve Şili’de başarılı olan Amerika’nın
hedefi petrol, yeraltı kaynakları ve bankaları millileştiren Chavez’di. Chavez,
Küba’nın desteğiyle yıkılmadı, bütün darbe ve suikast senaryoları boşa
çıkartıldı. Sonrası malum Nicolás Maduro’lu Venezuella dönemi.
Mevcut tabloda Venezuela'ya yönelik saldırganlığın sebebi bu ülkenin doğal kaynaklarına el koymak ve oluşturduğu örneği yok etmek. Venezuela’da nasıl tavır almak gerektiğini açıklamadan önce Venezuela’daki politik ve ekonomik durumu niteliğini ortaya koymak önemli: Venezuela’da Chavez döneminden beri, reformist sınırların bir sonucu olarak krizin ayak sesleri duyuluyordu.
Sağcı, piyasacı ve emperyalist muhalefette krizden
faydalanarak Maduro’ya karşı yükselen Amerikan destekli muhalefet Maduro'yu
hedef almasının dışında “Chavista”ların öldürülmesi için çağrılarda da
bulunuyordu. Halkın önemli bir bölümüyse yaratılan terör atmosferine karşı
“Bolivarcı devrim”e sahip çıkmayı halen sürdürüyor.
Diğer yandan bu süreçte Maduro’nun tavrı ise hiç de işçi
sınıfından yana olmadı. Yoksul emekçi kitleleri krize ve emperyalist tehditlere
karşı harekete geçirmek yerine her tür sınıf hareketini bastırmakla meşgul
oldu. Devrimci sosyalistleri, sendikacıları tutukladı.
Chavez sonrası ve 2017’de Maduro, Bolivarcı devrimin 18
yıllık tarihinde gördüğü en yüksek oy aldığında desteklemiş ve şöyle yazmıştım:
“Venezuela'da ‘kurucu meclis’ zaferi, ABD'nin her türlü kirli tezgahına rağmen
sosyalistlerin ve Maduro'nun. Kutlarız!” diye. Tabii bunun üzerinden çok bir
zaman geçti. Maduro geriledi. Nihayetinde Maduro, Chavez değildi, Bolivarcı'da.
Memura maaş dağıtmak için Çinli tefecilerden kredi bulabilen Erdoğan ile
ülkesinde maaş dağıtmak için uyuşturucu/altın kaçakçılığı yapan Maduro arasında
fazla bir fark yok. Gerici bir rejimi destekleyen Maduro'yla (AKP iktidarını
kuvvetlendiren) anti-emperyalistlik de yapılamaz zaten.
Maduro’yu bazıları devrimci görüyorlar. Maduro devrimci değil sadece Bolivarcıların ve Chavez’in mirasını yiyen bir aptal. Chavez’in, Simon Bolivar devrimine olan inancı ve Küba sayesinde Chavez sonrası Bolivar devriminin geleceğini yiyor Maduro. Venezuela’da kara para aklama operasyonlarının mimarı ve sosyalist değil, bu yüzden Venezuela'yı savunmak başka Maduro’yu savunmak başka bi’şey oluyor tabi. Halkı açlıkla boğuşurken Türkiye’de Nusret de et yiyen, eleştirilere karşı pişkince kameralar karşısına geçip yine gideceğim diyen birinden söz ediyoruz nihayetinde.
Maduro’nun oğlu Venezuela’da birçok önemli pozisyonda. Maduro’nun eşinin akrabaları devlet petrol şirketinde yönetici. Yine yakın çevresinin akrabaları da önemli pozisyonlarda. Ayrıca ekonomi, seçimle işbaşına gelmemiş, imtiyazlı bir avuç insanın hakimiyeti altında olduğu sürece bugün Venezuela’ya yönelik operasyona karşı koymak için Maduro'nun programından da kopmak şart. Yoksa sonuç hezimet ya da teslimiyet olur.
Nihayetinde Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John
Bolton “Venezuela'nın gelir kaynaklarının” muhalif darbeci başkan Guaido’ya
“gitmesi gerekir” diyor. Amerika, Venezuela’yı bölmeye, bir iç savaşa
sürüklemeye kararlı görünüyor.
Anti-emperyalist olmak için, sadece ABD ile çelişkiye girmek yetmez. Kafa böyle çalışırsa, Tayyip'in Trump'a atıp tutmalarından da anti-emperyalizm çıkarabilir bazıları, o yüzden buradaki anti-Amerikancı ve anti-emperyalist tavrımız Amerikan emperyalizminin tehditleri Bolivarcı cumhuriyetin ve onun seçilmiş resmi temsilcilerinin meşruiyetinin ortadan kaldırmasına yönelik tavırla ilgili.
Son olarak Bolivarcıların ve Chavez'in Bolivarcı Venezuela'sının mirasını yağmalayıp duruyor diye Maduro'ya en sert eleştirileri yapıyor olsak da bu darbenin karşısında olduğumuz gibi Maduro’yu kahraman da ilan etmiyoruz. Maduro hokkabazlık yaptı diye Amerikancı paramiliter çetelerin sosyalistlere, devrimci halklara ve komünlere saldırısını, Amerikalı birliklerin darbesini, Amerikan kuklası faşist Guaido'nun devlet başkanı yapılmasını, ABD'nin ülkeye çökmesini alkışlayan varsa alkışlasın. Biliyoruz ki
Şunu hatırlatalım bir kez daha, emperyalizm haydutluktur ve onlarla her türlü dolaylı ya da dolaysız yollardan iş tutanlar da alçaktır. Türkiye'deki kendinden menkul entelektüelleri boş verin Venezuela da Küba’nın çizgisinde durun.
Çözüm Chavist'lerin burjuva devletle bütünleşerek
ilerleme siyaseti, komünlerle bürokratizm aşılmalı, emekçi halk lehine tüm
ekonomi toplumsallaştırılmalıdır. Çözüm sosyal devrimdir. Demokrasinin tüm ve
tam işleyişiyle; eşit ve özgür üretim ve paylaşıma dayalı bir sosyalizme
evrilmesi şart. Venezuela’da tüm iktidar işçi sınıfına! Yaşasın Latin
Amerika'nın devrimci güçleri!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder