Önemsiyorum!
Keza “Biz muhafazakar
demokrat bir partiyiz” cümlesini de…
Demokratlığı anladım da şu
muhafazakarlıkla demokratlığı bağdaştırmayı halen bir türlü çözemedim. Demokrat
olacaksın ama bir yandan da muhafazakarım diye caka satacaksın, ya da tersi.
Kimse müdahale etmediği için bizimkisi (Erdoğan
hazretleri) aç egoları, şişkin benciliğiyle promotere bakarak konuşuyor.
Bazen burjuvazinin
nimetlerinden ve varlığından memnun olduğu için böyle konuştuğunu düşünüyorum.
Sanırım öyle…
Bu yüzden ülkemizde Erdoğan’ı
“Gömlek değiştirdi”, “İleri demokrasinin yapıcısı”, “Vizyon sahibi lider” gibi
sıfatlarla değerlendirenleri düşündükçe de tebessüm ederim.
Şimdi bunları sıralayınca
burjuva demokrasisine neden inanayım ya da halk neden inansın(!), üstelik
Erdoğan’ın 11 yıllık icraatları ortadayken diye sorarım, öyle değil mi?
Ha bu arada Erdoğan’ın, o
burjuvazinin “Demokrasi”sine itibar etmemesini de tutarsızlık kabul ederim.
Beşeri mi yoksa ilahi kudret mi desem bazen “Besmele” çekip ilahi bir otorotiye
bağlı olmasının etkisi de var galiba. Kanımca Erdoğan’ın dünyevi olanla olmayanı
birbirine karıştırdığı alanlardan biri de budur. İnancı, hem bu dünyayı hem de
öbürünü ıskalamamayı gerektiren bir inanç. İşi hakikaten zor. Tanrı kelamı ile
son derece beşeri olan demokrasisinin işlevini birbirine karıştırmasının nedeni
bu.
Bazen öyle tuhaflıklar
yapıyor ki, Erdoğan’ın yer yer kendini (zenci
kelimesi kendisine aittir, yoksa ben siyahi cümlesini tercih ederim)
“Zenci” olarak tanımlamasını, bir şiir yüzünden yattığı Metris Cezaevin de ne
çileler çektiğinden dem vurabiliyor. Duyan da Erdoğan’ın yıllar yılı sefalet
içinde işkencelere maruz kaldığını sanır, oysa yatmışlığı 3.5 ay gibi bir
süredir ve Metris’te de deyim yerindeyse “Çiftlik hayatı” sürmüştür.
Elbette buda bir araç (?)
demokrasinin bir aracı. Kızının başörtülüyken üniversiteye gidememesi de!
Bu sahne çok trajiktir ve
Yeşilçam sahnelerine taş çıkartacak repliklerle doludur.
Gidememiştir ama Amerika’da
başörtüsüyle haremlik-selamlık pizza partisi düzenleyerek ABD’deki İslamcı
gençliği eğlendiren bir başbakan çocuğu olarak Türkiye’yi temsil etmiştir.
Okulunu tamamlar tamamlamaz da soluğu babasının yanında alarak ayda 45 bin
TL’ye babasına danışmanlık yapmaktadır. Asıl sahneyse kızın babasına “Baba
kızına akıl danışıyor” veryansınıdır.
Görüyorsunuz değil mi(?)
çağdaş olmayı ve demokratlığı, burada her yanıyla bir aydınlanma söz konusu.
Ampul misali!
Bütün bunlar olur biterken
Erdoğan’ın kimi yakınlarının da belirttiği üzere, kitap okumayla arasının pek
hoş olmadığı yolunda yaygın bir kanı var. Daha çok şiirle içli dışlı olduğunu
biliyoruz ki bazı şiirlerin ya şairlerini ya da dizelerini birbirine
karıştırdığına da çokta tanığız. O nedenle Erdoğan hazretlerinin Platon’u ya da
Antik dönemi okumuş mudur türü bir soru, pek gereksiz kaçabilir. Ya da
demokrasi denince herhangi bir Yunan filozofunun yapıtlarından birini okumuş
mudur bilmiyoruz ama çoğu zaman hepimizi şaşırtan okumalar yapabiliyor.
Örneğin: Antik dönem,
doğrudan demokrasi olarak Erdoğan’a çok yakın bir sistemdir. Ya da oligarşik
düzen ve/ya da seçkinci görüş (Elitizm)
kralların iktidarda olmasını isteyen görüştür, bu da Erdoğan’a yakın bir
görüştür. Bu görüşün babası da Platon’dur.
Şimdi geçmişten yani Yunan
medeniyetinden bir büyük düşünür adamın işaret ettiği biri olarak, Batı
medeniyetinin üç ayağından biri olan Yunan felsefesinden izler taşıyor olmak
önemlidir. Bir AKP yalamasının (sanırım
Bursa AKP milletvekiliydi) koltuğunu sağlama almak adına “Başbakanımız
Peygamber soyundan gelmektedir, başbakana dokunmak ibadettir” çıkışına nazar
bir şeydir. Pek tabii dokunulmazlıklar kaldırılmadığı için, bizde zaten
ibadetimizi yerine getiremiyoruz. Bu başka bir konu yoksa cümle aleme nasıl
ibadet edinildiğini gösterebilirdik.
Kabulümdür: Erdoğan hem
ülkenin Batı’sıdır hem de Ortadoğu’sudur, kanıtı da BOP Eşbaşkanlığıdır, birde
ABD devlet başkanı Barack Obama var, o da nihayetinde bir kölenin torunu olarak
rengi siyah olmasına rağmen Saray’ın halen “Beyaz” olduğunu bize göstermiştir.
Zaten BOP Eşbaşkanlığı görevini paylaşmaktadırlar. Medeniyet soyluluğu işte,
böyle bir şey. Medeniyete katkısı olmayan Türk / Müslüman dünyasından böyle
birisinin çıkması 100 yılda bir gerçekleşen “Mucizevi” bir şeydir ya da irsiyet
bağıyla da olsa günümüzdeki temsilcisi olması bakımından Erdoğan’la gurur
duyulmaya yol açmalıdır.
Ben tüyoyu verdim, belki
Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne, Engin Ardıç bunun üzerine yazabilirler, onur
düşkünlüğü söz konusu olunca onların ilgi alanına giriyor şüphesiz.
11 yıldır tek başına (ABD ve Cemaati saymazsak) koca bir
devlet biçimini sırtlamış, savaş konusunda Suriye meselesindeki tutumu ortada.
Savaşı sevmese de, sevmediği bir şeyi ısrarla isteyenine tanık olmuşluğumuz da
yok ama bu da sanırım demokrasinin gereklerinden biri.
Son 11 yıldır AKP’nin uygulaya
geldiği demokrasiden tiksindiğimi söyleyeceğim ama sizin de işiniz gücünüz
AKP’yi ve Erdoğan’ı eleştirmek diyeceksiniz o yüzden…
Platon, Erdoğan bedensel
akrabalık hikaye: yaşasın demokrasi!
➽ Bu yazım Halkın Birliği gazetesinin Nisan - Mayıs 2013, 4. sayısında Politika Haber köşesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder