14 Mayıs 2013 Salı

Demokrat Erdoğan…

Üzerinden pek bir zaman geçti, zaman zamanda kimilerince hatırlanır ama ben Erdoğan’ın Türban için “Velev ki siyasi simge” ve “Demokrasi bir araçtır” cümlelerini unutmam. Bunları Erdoğan’ın zihniyet haritasının ipuçlarından bir kaçı olarak değerlendiriyorum.

Önemsiyorum!

Keza “Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz” cümlesini de…

Demokratlığı anladım da şu muhafazakarlıkla demokratlığı bağdaştırmayı halen bir türlü çözemedim. Demokrat olacaksın ama bir yandan da muhafazakarım diye caka satacaksın, ya da tersi. Kimse müdahale etmediği için bizimkisi (Erdoğan hazretleri) aç egoları, şişkin benciliğiyle promotere bakarak konuşuyor.

Bazen burjuvazinin nimetlerinden ve varlığından memnun olduğu için böyle konuştuğunu düşünüyorum.

Sanırım öyle…

Bu yüzden ülkemizde Erdoğan’ı “Gömlek değiştirdi”, “İleri demokrasinin yapıcısı”, “Vizyon sahibi lider” gibi sıfatlarla değerlendirenleri düşündükçe de tebessüm ederim.

Şimdi bunları sıralayınca burjuva demokrasisine neden inanayım ya da halk neden inansın(!), üstelik Erdoğan’ın 11 yıllık icraatları ortadayken diye sorarım, öyle değil mi?

Ha bu arada Erdoğan’ın, o burjuvazinin “Demokrasi”sine itibar etmemesini de tutarsızlık kabul ederim. Beşeri mi yoksa ilahi kudret mi desem bazen “Besmele” çekip ilahi bir otorotiye bağlı olmasının etkisi de var galiba. Kanımca Erdoğan’ın dünyevi olanla olmayanı birbirine karıştırdığı alanlardan biri de budur. İnancı, hem bu dünyayı hem de öbürünü ıskalamamayı gerektiren bir inanç. İşi hakikaten zor. Tanrı kelamı ile son derece beşeri olan demokrasisinin işlevini birbirine karıştırmasının nedeni bu.

Bazen öyle tuhaflıklar yapıyor ki, Erdoğan’ın yer yer kendini (zenci kelimesi kendisine aittir, yoksa ben siyahi cümlesini tercih ederim) “Zenci” olarak tanımlamasını, bir şiir yüzünden yattığı Metris Cezaevin de ne çileler çektiğinden dem vurabiliyor. Duyan da Erdoğan’ın yıllar yılı sefalet içinde işkencelere maruz kaldığını sanır, oysa yatmışlığı 3.5 ay gibi bir süredir ve Metris’te de deyim yerindeyse “Çiftlik hayatı” sürmüştür.

Elbette buda bir araç (?) demokrasinin bir aracı. Kızının başörtülüyken üniversiteye gidememesi de!

Bu sahne çok trajiktir ve Yeşilçam sahnelerine taş çıkartacak repliklerle doludur.

Gidememiştir ama Amerika’da başörtüsüyle haremlik-selamlık pizza partisi düzenleyerek ABD’deki İslamcı gençliği eğlendiren bir başbakan çocuğu olarak Türkiye’yi temsil etmiştir. Okulunu tamamlar tamamlamaz da soluğu babasının yanında alarak ayda 45 bin TL’ye babasına danışmanlık yapmaktadır. Asıl sahneyse kızın babasına “Baba kızına akıl danışıyor” veryansınıdır.

Görüyorsunuz değil mi(?) çağdaş olmayı ve demokratlığı, burada her yanıyla bir aydınlanma söz konusu. Ampul misali!

Bütün bunlar olur biterken Erdoğan’ın kimi yakınlarının da belirttiği üzere, kitap okumayla arasının pek hoş olmadığı yolunda yaygın bir kanı var. Daha çok şiirle içli dışlı olduğunu biliyoruz ki bazı şiirlerin ya şairlerini ya da dizelerini birbirine karıştırdığına da çokta tanığız. O nedenle Erdoğan hazretlerinin Platon’u ya da Antik dönemi okumuş mudur türü bir soru, pek gereksiz kaçabilir. Ya da demokrasi denince herhangi bir Yunan filozofunun yapıtlarından birini okumuş mudur bilmiyoruz ama çoğu zaman hepimizi şaşırtan okumalar yapabiliyor.

Örneğin: Antik dönem, doğrudan demokrasi olarak Erdoğan’a çok yakın bir sistemdir. Ya da oligarşik düzen ve/ya da seçkinci görüş (Elitizm) kralların iktidarda olmasını isteyen görüştür, bu da Erdoğan’a yakın bir görüştür. Bu görüşün babası da Platon’dur.

Şimdi geçmişten yani Yunan medeniyetinden bir büyük düşünür adamın işaret ettiği biri olarak, Batı medeniyetinin üç ayağından biri olan Yunan felsefesinden izler taşıyor olmak önemlidir. Bir AKP yalamasının (sanırım Bursa AKP milletvekiliydi) koltuğunu sağlama almak adına “Başbakanımız Peygamber soyundan gelmektedir, başbakana dokunmak ibadettir” çıkışına nazar bir şeydir. Pek tabii dokunulmazlıklar kaldırılmadığı için, bizde zaten ibadetimizi yerine getiremiyoruz. Bu başka bir konu yoksa cümle aleme nasıl ibadet edinildiğini gösterebilirdik.

Kabulümdür: Erdoğan hem ülkenin Batı’sıdır hem de Ortadoğu’sudur, kanıtı da BOP Eşbaşkanlığıdır, birde ABD devlet başkanı Barack Obama var, o da nihayetinde bir kölenin torunu olarak rengi siyah olmasına rağmen Saray’ın halen “Beyaz” olduğunu bize göstermiştir. Zaten BOP Eşbaşkanlığı görevini paylaşmaktadırlar. Medeniyet soyluluğu işte, böyle bir şey. Medeniyete katkısı olmayan Türk / Müslüman dünyasından böyle birisinin çıkması 100 yılda bir gerçekleşen “Mucizevi” bir şeydir ya da irsiyet bağıyla da olsa günümüzdeki temsilcisi olması bakımından Erdoğan’la gurur duyulmaya yol açmalıdır.

Ben tüyoyu verdim, belki Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne, Engin Ardıç bunun üzerine yazabilirler, onur düşkünlüğü söz konusu olunca onların ilgi alanına giriyor şüphesiz.

11 yıldır tek başına (ABD ve Cemaati saymazsak) koca bir devlet biçimini sırtlamış, savaş konusunda Suriye meselesindeki tutumu ortada. Savaşı sevmese de, sevmediği bir şeyi ısrarla isteyenine tanık olmuşluğumuz da yok ama bu da sanırım demokrasinin gereklerinden biri.

Son 11 yıldır AKP’nin uygulaya geldiği demokrasiden tiksindiğimi söyleyeceğim ama sizin de işiniz gücünüz AKP’yi ve Erdoğan’ı eleştirmek diyeceksiniz o yüzden…

Platon, Erdoğan bedensel akrabalık hikaye: yaşasın demokrasi!
➽ Bu yazım Halkın Birliği gazetesinin Nisan -  Mayıs 2013, 4. sayısında Politika Haber köşesinde yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok: