29 Mayıs 2011 Pazar

Savaş bandosu eşliğinde...

Yüzlerce yıldır dini inançlar üzerinden yükselen insancıkları görüyoruz. 21. yüzyılda da bu son halkada Usame Bin Ladin denen kliği ve diğer bir klik olan Tayyip efendiyi görüyoruz. Usame, güya 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yolcu uçağıyla saldırdı, ucuz kahraman ve şuan Libya'dan sonra Suriye'nin ipini çekmekle meşgul Tayyip’te şavşatalı bir şekilde “Van minüt, van minüt” diyerek Davos fatihi diye iki saat sonra pankartlarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazır edilmiş araçlarla karşılandı. 

Nede olsa “Yenidünyanın yeni fatihiydi”, Allah’a çok inanıyor ya o yüzden dünya liderleri arasında sekizinci sırada zenginler listesinde ve Eminesi 60 milyarlık yüzük takarak Müslüman olmanın en son haz olma evresine çıkıyor. Burada büyük ahenk var, bu ahengi ne Hz. Muhammed döneminde ne de diğer dinlerde görebilirsiniz.


O yüzden Usame dönemin Amerikan başkanı junior G. W. Bush tarafından dünyanın her tarafında aranırken, yine Amerika’da aynı şirkette ikisinin de ortak hisselleri vardı. Şaşkınlığımı burada atıyorum. Che Guevara’nın da sanırım ünlü BM konuşmasında emperyalizmle yatağa girilmemesinden söz ediyor ve "Emperyalizmin haydutluğundan..." söz ederek "Emperyalizme güvenilmez" diyerek tarihi bir vurgu yapıyordu.

Hz. Muhammed döneminde haricilik ve putperestler vardı. Şimdiyse topyekun saldırı karşısında kalmış bir emperyalist ablukada “Herkese özgürlük vaat eden”ler.

Burada Vahabilik’e gelmek için sabırsızlanıyorum. Özellikle de şu din meselesinde: )) Bilirsiniz ki bizde ajanlar meşhurdur şöyle ki: İngiliz, İsrail, Amerikalı ajanları bu topraklarda çok kez müthiş bir perspektife sahip olan ama döneminde çaycısına kadar Amerika’dan bilgi karşılığında dolar alan devlet görevlilerimizce yakalanmıştır. Onlar bilirler, ama (…) ne ilginçtir ki, anti-komünizm propagandası yapan devletimiz sadece ve sadece Sovyet gizli istihbarat üyesi ajanları ele geçirememiştir. Bu da manidardır, bu yüzden yıllarını anti-komünist (Komünizmle Mücadele Derneklerinde) mücadele etmiş dünyaya bedel Türk yetkilileri düşünsün demekteyim. Ağa babalarından aldıkları paraların en azından haklarını vermiş olurlar.

Neyse…

Şu seçim kurnazlıklarından hakikaten bıktım, hatta qına geldi desem yeridir. Hele şu Mr. ve bayların yaptıklarının son çeyrek yıldır yaptıkları insanı küfüre itiyor. İşin içinde her bok, her ayak var; din, mezhep, diller (…) parantez içinde üç nokta deyip devam ediyorum.

Bunların toplamı da faşizmdir işte. Yani sınırsız bir keyfiyetlik, örneğin filmi bile olan pek meşhur Lawrence, öyle ki adama sarık giydirip İslam ülkelerine salmışlar. Diğeri de, Türkiye’de tüm eğitim merkezlerinde İngilizce Türk okulları tohumunu eken Mr. Browning’dir. Öyle ki Browningler üzerinden sahte mezhep Vahabilik Suudi topraklarında filizlenmiştir ve 20. yüzyıl üzerine çok yoğun çalışmışlardır. Yanında da kadınları almışlardır, kadınlar. İktidarları var eden kadınlar.

Sonra “Senin kıymetini bilmiyorlar, sen peygamberliğini ilan et, biz seni destekleyeceğiz” diyerek; İslam’ın kalbi olarak bilinen Hicaz, Mekke, Medine’de sahte mezhep Vahabilik’i kurmuşlardır. Kadınlar yine oradadır. Öyle ki II. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı 500 bine yakın Türk askerini kesen Vahabilerin çoğu muhakkak Tayyip kafasıyla hepsi ya cennete ya da kadınlar ve erkekler olarak Huri ve Nurilerle oynaşıyorlardır.

Bir bilgi verelim: o zamanki Vahabilerin torunları, şimdiki Suudi kralı ailesidir. Yani Amerika ve İngiltere’ye çalışan sahte kral ailesi…
***
Bu yüzdendir ki: 12 Haziran’da gerçekleşecek olan seçimler, egemen güçlerden en çok AKP’yi ilgilendiriyor. İleri demokrasisi ellerinde patlayan AKP’nin hem üstlendiği rolün gerekliliğini yerine getirmesi, neo liberal gerici dönüşümleri tamamlaması için hem de Tayyip’in devlet başkanı olması için seçimlerden iktidar olarak çıkmasını gerektiriyor. Ki seçime az bir zaman kaldı; ama AKP’nin “Seçim ve sonrası” stratejileri şimdiden hayata geçmeye başladı ve Tayyip hedefini sağ seçmene yöneltti. Milliyetçilikse milliyetçilik, dinse din, mezhepse mezhep. Bundadır ki son dönemlerde Tayyip’in kullandığı dilden, attığı adıma kadar her şey bu planın bir parçası durumunda. Yani 24 yaş sınırlaması getirilen içki yasağından, “Camii boyuyla eşit heykel mi olurmuş, olursa da ucube olurmuş” söylemlerine kadar hiçbir şey “Tayyip siniri” ile açıklanamaz durumda. Burada netleşiyoruz.

Türkiye’nin başındaki 9 yıllık bu halk düşmanı, AKP’nin “Halktan” maskeli başbakanı yer yer bu tür çıkışları yaparak temsil ettiği muhafazakar İslamcı kesimin yanında “Demokrat” imajını düzeltme çalışmalarını sürdürmeye çalışıyor. Yemiyoruz!

Seçime az bir zaman kaldı ve ben şimdilik 12 Haziran seçimlerinde seçim pusulasına: “Bu ülkenin % 10’u hain, % 60’ı popo öpmekle meşgulken, % 30’u da kendisinin hangi bağımsız denkleme girdiğini bilmediği için, oy kullanmayı doğru bulmuyorum” diyerek yazmayı düşünüyorum. Ama şimdilik.

Çünkü AKP ve CHP’li olmayan vicdanım bu ülkede irili - ufaklı seçime giren birçok parti var diyor ve 12 Haziran seçimlerinde ne ikinci bir Hitler ne de ikinci bir Mussolini görmek istemem diyor.

İktidarın kafa derisi yüzülünceye kadar.

Gayda sesleri arasında…

Savaşın, direnin!

Hiç yorum yok: