14 Haziran 2017 Çarşamba

Che bütün isyanlarıyla geri döndü, zaten o hiçbir yere gitmemişti ki

Che, aşkın daraltılmış tüm tariflerinin reddidir ve tüm devrimciler için bir yüzleşme zeminidir...
Che’yi efsane yapan: Fidel ve O’nun önderliğinde ki Küba devrimi ve daha sonrasında giriştiği diğer Latin Amerika kıtasında ki devrim deneyimleriydi. Kuşkusuz Che’yi bir devrimci olarak olması gerektiği gibi davrandı ve yaşadı. Bir savaşçı, gerilla komutanı, bir teorisyen, bir bakan, bir devlet adamı ve tüm bunların toplamı olarak bir devrimciydi.

Tarih her 14 Haziran 1928’i gösterdiğinde Che’yi böyle anıyoruz… Bende ki yeri de; idolümüz, ikonlaşan ve mitleşen enternasyonalist bir değer. Bu yüzden Che’nin, doğduğu ve katledildiği günün de önemi yok aslında, istenmediği kadar ölümsüz. Yaşı sabit değil bu yüzden, öyle ya tarih 14 Haziran 1928 ve Che’nin doğum günü olunca aklıma 2005-2006 yılları arasında kitaplığımda yer alan Jon Lee Anderson’un İthaki Yayınları’ndan çıkan “Che Guevara, Devrimci Bir Hayat” adlı yapıtı geliyor. Belirtmem gerekir ki Anderson’un Che üzerine yazdığı kitap şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı ciddi portreyi ve biyografiyi oluşturuyor. Şüphesiz eser, yirminci yüzyılın en büyüleyici devrimcilerinden birini, bugüne kadar bilinmeyen pek çok yönüyle aydınlattığına kuşku yok. Che'nin gizemli hayatı bu kitapla biraz daha aydınlanmış oluyor. Fakat en çokta her zamankinden daha belirgin karşımıza çıkıyor.