19 Ekim 2010 Salı

Komünist hipotez

Jenerik anlamıyla, Manifesto’da da belirtildiği gibi, “komünist” öncelikli olarak sınıf mantığı (ilk çağdan beri varlığını sürdüren bir dizge olarak emeğin egemen sınıfın tahakkümü altında olması) kaçınılmaz değildir, aşılabilir. Bu yüzden “komünist hipotez”, refah eşitsizliğini ve hatta iş bölümünü ortadan kaldıracak bir kolektif örgütlenmenin mümkün ve uygulanabilir olmasıdır. Devasa zenginliklere özel kişilerce el konması ve bunların miras yoluyla devredilmesi ortadan kalkacaktır. Sivil toplumdan ayrı olarak var olan baskıcı bir devlet artık bir mecburiyet olmaktan çıkacaktır: üreticilerin özgür birlikteliğine dayalı uzun erimli bir yeniden örgütlenme, böyle bir devlet aygıtının sönümlenmesini sağlayacaktır.

Bu anlamıyla “komünizm”, son derece genel bir tasavvurlar kümesini ifade etmektedir. Bir programdan ziyade, Kant’ın kavramıyla söylersek, düzenleyici işlevi olan bir idea’dır. Bu komünist ilkeleri ütopyacı olarak adlandırmak ahmaklıktır. Bu ilkeler, burada tanımlandığı anlamıyla, her zaman farklı şekilde gerçekleşen modellerdir. Safkan bir eşitlik fikri olarak komünist hipotez şüphesiz devletin ortaya çıkışından beri varlığını sürdürmektedir. Kitle hareketi “eşitlikçi hareket” adı altında devlet baskısına başkaldırmaya başladığı andan itibaren hipotezin unsurları veya parçaları belirmeye başlar.

Halk isyanları –Spartaküs’ün başını çektiği köleler, Münzer’in önderliğini yaptığı köylüler– bu “komünist sabit”in pratik örnekleri olarak tanımlanabilir. Komünist hipotez, Fransız devrimiyle birlikte siyasal modernite çağını başlatmıştır. Bugün üstümüze düşen ise, komünist hipotezin tarihinde hangi noktada bulunduğumuzu belirlemektedir. Modern dönemin bir freski, aralarında kırk yıllık bir kesinti olan, hayati öneme sahip iki devasa sekans gösterecektir. İlki komünist hipotezin ortaya çıkışı, ikinci ise gerçekleştirilmesi için yapılan başlangıç hamleleridir.

İlki Fransız devriminden Paris Komünü’ne kadar sürer; 1972’den 1871’e kadar. Mevcut düzenin ayaklanmayla alaşağı edilmesinden kitlesel halk hareketinin iktidarı ele geçirmesine uzanır. Bu devrim, toplumun eski biçimlerini ortadan kaldıracak ve yerine “eşitler topluluğu”nu koyacaktır. Yüzyıl boyunca kent halkı, zanaatkarlar ve öğrencilerden oluşan ve belli bir kalıbı olmayan halk hareketi, çoğunlukla işçi sınıfının önerliği altında bir araya gelir.

Komünist hipotezin ikinci sekansı 1917’den 1976’ya kadar sürer: Bolşevik devriminden Kültür Devrimi’nin (1966-75 yılları arasında dünya üzerindeki militan) ayaklanmanın sonuna kadar sürer. Bu dönemde hakim soru şudur: Nasıl kazanırız? Paris Komünü’nün aksine, mülk sahibi sınıfların silahlı reaksiyonuna nasıl karşı koyarız; düşmanların saldırısından koruyabilmek için yeni iktidarı nasıl örgütlemeliyiz? Artık soru, komünist hipotezi formüle etmek ve sınamak değil, onu gerçekleştirmekti(r): 19. yüzyılın tahayyül ettiğini 20. yüzyıl gerçekleştirdi.

Şimdi 21. yüzyıldayız! Örgütlenme sorununa odaklanan bu zafer tutkusunun en temel ifadesi, komünist partinin “çelik disiplini” olmuştur. Buysa, hipotezin ikinci sekansının temel vasfıdır. Parti, söz konusu sorunu büyük oranda ilk deneyimle çözmüş: devrim ya ayaklanmayla ya da uzun süren bir halk savaşı aracılığıyla çözmüştür. Örneğin Rusya, Çin, Kore, Vietnam ve Küba’da varlığını sürdürdü ve yeni bir düzen kurmayı başarmıştır.
● 21. yüzyıl halk savaşlarının (ayaklanmalarının) çağı olması umudu yitirmediğimiz bir olgudur ve belleklerimizde de halen durmaktadır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bugün spartaküs tam bir sex kölesi olmuştur. ne yazık ki arkasında da köleler durmuyor. artık farklı bir şey söylemek gerekiyor. ahmaklık demişsin; ama ben söyleyecem. bunlar ütopik, geçin bir kalem..
islamı konuşmak icap eder, tek ve gerçek alternatif odur..