15 Şubat 2010 Pazartesi

Eski TEKEL Fabrikası / Efe Duyan


SUNU
Hatırladığı kadar yaşıyor herkes bu rüzgârlı semtinde Boğaz’ın.
Yok, mu oysa çocuklar sokaklarda?

Entarisiyle kızlar yok mu kaldırımlarda tatlı bir fırtına gibi esen,
Ve tam bu sırada kafasını kaldırıp kitabından
Perdeyi aralayan bir delikanlı?
Ya paşalar ağırlaşmış konakların yüksek taş duvarlarıyla
O duvarın hep biraz ötesinden yürüyen işçiler?

Konağın tekine merakla baktıktan sonra
Dönüp sandallara el sallayacak işçinin biri
O delikanlı ile kız elbet göz göze gelecek
Ve hızla büyüyecek sokakta koşarken çocuklar…

I[…]
Gençti Rüstem Usta
Şişeleme bölümünde volta atmayı
Tüm tesisatı ince ince onarmayı bıraktığı gün,
İhtiyarladı.

II[…]
Şu uzun ince şişeler yok mu, çıktı çıkalı
Acayip bir gürültüyle kapaklarını taktı Orhan.
Nerede açıldıysa bir şişe;
Duman altı bir odada mesela, akşamcıların nasırlı parmaklarına
Sofrayı kurarken yeni evli bir kadın, yumuşak avucunda o kadının
Ve gizlice oturduğu ilk içki sofrasında, bir delikanlının acemi ellerine
Değdi eli Orhan’ın.

Fabrika satıldıktan biraz sonraydı:
Geldi eve; belki içkiliydi belki değil o gece
Belki ay ışığı, belki şakır şakır yağmur
Belki özlemiş karısını, belki dolaşmak istemişti daha sokaklarda
Koltuk kılıfları serili
Bulaşıklar yıkanmış
Çöp kapıya konmuştu ama ev
Boştu.

III
[…]
Ortaokuldan beri direksiyon başındadır Bekir
Radyo sonuna kadar açık
Bir gözü Boğaz’da
Kökledi yıllarca gaz pedalını
Kaç defa uçtu
Uçacaktı Tepeüstü’nden.
Ya haşat bir arabadan sırıtarak inmiş kaç defa
Ya ucuz atlatmıştır kırıklarından birinin ağabeyini. .
TEKEL’in dağıtım bölümündedir.
Gömlek cebinde bir küçük ayna
Sol kolu güneş yanığı
Pekâlâ, yolda görüverdiği bir kıza aynı gün âşık olabilir.

“Ulan her Allah’ın günü jantına kadar” yıkayıp
Her bayide illa bir çay içtiği
Kaç kere kasasında çilingiri donatıp cümbür cemaat
Ana caddelerde “atom karınca” gibi caka sattığı kamyoneti
Eski fabrika depolarından birinde
Süsleri hala üzerinde
Zayıflamış bir hasta gibi
Ağır ağır paslanmaktadır.

Şimdi “Ballı”, arka koltuğunda onlarca insan
Sabahları sarı bir taksiyi sürmekte;
Her tekelin önünde hafiften kornaya dokunup
Ardı ardına binlerce sokak lambası gibi geçen gecelerde
Evinde tek başına, erkenden yatmaktadır.

IV
[…]
Beykoz sahilde içesi yok bu akşam eski TEKEL ekibiyle;
İçecek ama
Yüzünde gençliğinden bir günü
Saklamayacak.

Cengiz kendini bildi bileli yüzünde çilleri, sırtında küfesiyle
Paşabahçe tepelerinde her gece
Aynı pencerenin önünde hafif bir ıslıkla geçti.

Belki daha yıllarca da geçecekti…
Atılınca babası TEKEL’den
Apar topar bir başka şehre taşınmasa mehtap.

Çağrıldı semtin hamalları kahveden
Perdenin ardındaki o ışıktan odaya ilk kez
Sırtında küfesiyle girdi Cengiz.
Nasıl dokunsun eşyalara?

Eteğini düzletip kamyonetin gürültüsüne karışırken Mehtap
Duvarın dibinde silip atletine yüzünü
Çalmaya başladı kendi kendine aynı ıslığı;

Yüklediği son eşyayla birlikte bir kadının yokluğu
Bir hapishane dövmesi gibi hayatına işlediği Cengiz’in
Ve bu yokluk delice kıskandı
Kendini dolduracak herkesi.

V
[…]
Beykoz civarlarında o park senin bu park benim
Hasan Efendi sapasağlam Sümerbank kundurasını
Gururla banklara uzatmış,
Yüzünde şapkası, üzerinde koskoca mavi önlüğü
Günün herhangi bir saati uyuyordur…
O değilmiş gibi üzerine güneş doğurtmamakla övünüp
Eski TEKEL fabrikasında yıllarca koridorları paspaslayan. .

Her hafta hala boyatır ayakkabısını
O ayakkabıyla girmiş muhallebiciye
İlk kez ve son kez bir çiçekle

Ve yağmurda asla dolaşmaz şapkasıyla
O şapkayla çekilmiştir nikâhında tek fotoğrafı

VI
[…]
Şimdi eski arkadaşlar yan yana,
Kahkaha, gürültü, sigara dumanı ve devrilen şişeler derken
Güzelim yıllar çekip gitmiş,
Hüzünlü anılar şimdi komik birer hikâye.
Birden ortaya çıkıyor
Yapayalnız her biri.

Bu akşam Rüstem Usta yok,
Hasan Efendi, sigarasından ikram edecek
Kuşyemlerini silkeleyip paketten.
Cengiz, illa bardaktan içecek birasını, Rüstem olsa sinir olurdu.
Birileri daha gelecekmiş, gelsinler!
Biranın kâğıdını çıkarmaya çalışacak Orhan, sövecek;
Herkes kendi halinde, sızıp kalacaklar her zamanki gibi…
Ama Bekir’in canı nedense rakı çekiyor bu akşam
Usulca bir yudum alıp birasından,
Buruşturuyor yüzünü.

Eylül 2006,
Ereğli, Caddebostan, Beykoz, Ortaköy,
Nisan 2008.
Eski TEKEL Fabrikası, Efe Duyan
Sanat Cephesi Dergisi,
Mayıs 2008.

Not: Efe Duyan’ın “Eski TEKEL Fabrikası” adlı yukarıdaki şiiri “Sunu” hariç “6 Bölüm”den oluşuyor, şiirin bütünü oldukça uzun, bundan dolayı şiirin her bölümünün sadece birer bölümü burada yer almaktadır.

Hiç yorum yok: