24 Ağustos 2012 Cuma

Devrim haklıdır

III. Alexander'ın heykelinin yıkılması, Moskova 1918.
Gerçekten de pek az imaj bu kadar etkili olabilir. Kışlık sarayın önünde devrime koşan Bolşeviklerin görüntüsü yok ama Çar'ın yıkılan heykeli 1917'yi tekrar edebiliriz diyor. Kimse yenilmez değildir. Burjuvaziyi mülksüzleştirecek yegane güç devrimdir. Devrim haklıdır. 

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Mahir: 'Tarih yazmıştır'

Mahir, (On’ların Öyküsü) kitabını bundan 6 yıl önce almıştım, kitaplığımda Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya kitaplarının tam da ortasında yer alması gereken bir isim ve hayat olduğu için özenle edinmiştim.. O zaman ki baskısı Ozan Yayıncılık tarafından yine Turhan Feyizoğlu’nun kaleminden yansımıştı, objektif resimler, yana yatmayan doğru cümlelerle.

Bu yeterliydi de, ta ki Ozan Yayıncılık tarafından ilk baskısı olan kitabı kuzenime isteyip verinceye kadar, kitap önemlidir bende, yerinde durması gerekir düşüncesini taşıdığım için, kuzenim kitabı okumak isteyip - alınca bir daha geri istememe ihtiyacı duydum. Duymamanın sebebiyse utanma duygusundadır. Netice istemedim… Okusun evine gelenler görsün, çocukları öğrensin Mahir’i.. Hediyemdir, bilmiyor kendisi, hatıram olsun!

Kitaplığımda yer alsın diye gidip yenisini aldım. Öyle öğrendim Turhan Feyizoğlu (yanılmıyorsam) telif haklarını Alfa’ya vermiş, eski yeni bütün yapıtları şuan Alfa kitap tarafından yayımlanıyor. Ne diyeyim hayırlı olsun, zira yeni kitap görsellik açısından da daha yalın, net ve sade olmuş. Mahir’i bilmeyen adam için al benisi de var. Bence öyle…

Turhan Feyizoğlu’nun Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabını yeni alırken not etmişim: Ağustos 2011 diye, sevdiğim bir yapıt. Sağ olsun, yazarın emeğine sağlık. Alın okuyun derim. Mahir’i tanıyın. Hani şu hepimizin siper yoldaşı olan, kimsenin üzerine basmadan yükselen ismi.

Öğreticidir, anlamlıdır…

Şimdiden söyleyeyim: Mahir (!) Deniz’dir, İbrahim’dir…

Okuyunca göreceksiniz. .

3 Ağustos 2012 Cuma

Sopa diplomasisi

Geçenlerde ABD başkanı Obama’nın Oval Ofis’te telefonla görüşürken çekilen bir fotoğrafı Beyaz Saray’ın resmi sitesinde yayınlandı. İşin ilginç tarafı ve benim ilgimi çeken ve de yazmaya iten şeyin fotoğrafın tam da Obama’nın Erdoğan’la görüşmesi sırasında çekildiğinin Amerikalılarca belirtilmesi.

Bazıları (hani şu yandaş ve yalaka diye tabir edilen medya ve başkalarının) bunu görmemesi görenlerinde Obama’nın kendisi, ahizenin rengi, Obama’nın tuttuğu telefon bölümünün yansıttığı mesaj: peki ya kadrajın altında gözdağı gibi duran asıl görüntünün mesajını nasıl algılayacağız?

Erdoğan’la telefonla görüşüldüğü sırada çekilen fotoğrafta, Obama’nın diğer elinde oldukça da sıkı tuttuğu anlaşılan beyzbol sopası da görülüyor.

Obama’nın üzerinde takım elbise olduğuna göre, herhalde beyzbol maçını yarıda bırakıp telefon başına koşmadı ya da Beyaz Saray’daki danışmanlarını hizaya sokmaktan da ara verip gelmemişti?

Peki, nedir bu boynundan sıkıca tutulup sert biçimde tabana indirilmiş sopa görüntüsü?

Öyleyse soruları sıralayalım: 1) ajanslara yansıyan habere göre, Obama ve Erdoğan telefon görüşmesinin olduğu anda “Suriye’de demokratik bir geçiş sürecini desteklemek için ABD ve Türkiye’nin birlikte çalışması konusunda yakın temas kararı”nı almış olması, 2) yine o anda, yani Obama’nın elindeki sopayı ritmik bir şekilde yere vurduğu sırada “Esad’ın yönetiminden ayrılmasını ve Suriye’deki siyasi geçiş sürecinin hızlandırılmaya yönelik çabaların koordinasyonun” ele alınmış olması…

Konuşmanın içeriği ve Beyaz Saray sitesine konulan fotoğrafta dikkat çeken ana unsur, diplomasinin geldiği yer. Öyle ya Erdoğan’la görüşürken elinde sopa olduğunu dünya aleme duyuran Obama ne demek istedi, buradaki mesajı nasıl algılayabiliriz.

Yoksa emperyalist kuşatmaya rağmen Esad’a destek çıkan Rusya, Çin ve İran mı ve/ya da “Suriye ile ilgili sana verilen görevi yapamıyorsun” demek istediği Erdoğan mı? Bunun yanıtını veremeyiz ama o anda, başkan Obama’nın konuştuğu telefonun diğer ucunda kim vardıysa, yanıtı en iyi o bilir ve verebilir!

Ee, ne diyelim Allah’ın sopası yok, ama Obama’nın var!