25 Aralık 2010 Cumartesi

Hık demiş, peki kimin burnundan düşmüş?

Rektörlük görevine seçilmeyip itinayla Abdullah Gül tarafından Celal Bayar Üniversitesi’ne “Rektör” diye atanan Mehmet Pakdemirli öğrencilerin Bülent Arınç’ı protesto etmelerini engellemek için, “Slogan atarsanız hepinizi okuldan atarım”, “Burası benim üniversitem” sözleri ile AKP’nin kolluk kuvveti olarak kendini kanıtlamış oldu, olay sonrası CNN Türk’te katılıp canlı yayında sokak ağzı ile tehditler yağdırmasıysa işin cabası. İtinayla oturtulduğu üniversitenin rektörcülük koltuğunun hakkını veriyor.

Erdoğan, Arınç halleri
Bence boş verin siz demokrasiyi, insan inanmadığı şeyi zaten beceremez - beceremiyorsunuz, yüzünüze gözünüze bulaştırıyorsunuz. En iyisi mi siz fetvalar verin, göstericileri vurun, gaseteciklerinizden küfür edin. Çünkü insan olabilme ve bunda diretebilme zor iştir, siz kafa yormayın karışık işler bunlar. Hem sonra huriler var cennette, bu dünya fani değil mi ya! Gidip bade bıyıklarınızı kırpın!

21 Aralık 2010 Salı

Zorbalık…

Alıştık…

(Başbakan) -bi’türlü böyle birine neden başbakan deniri düşünüyorum ve bu kelimeyi özellikle de Erdoğan söz konusu olduğu içinde benzerlerine kullanmama taraftarıyım- Erdoğan konuşmalarının vandalıklarından, saldırganlıklarından, keyfi biçimde konuşmalarından ve böbürlenmesinden gına geldi.

Örneğin üniversite gençliğinin ‘Kolektif’ bir şekilde yumurtalı eylemlerinden sonra özellikle de hem kendi zihniyetine hem de dilliyetine uygun basın ve hükümet çevrelerinin meseleyi bir şekilde getirip, Erdoğan’ın süreklileşmiş suikast tehlikesi ile karşı karşıya kaldığından dem vurup, “Bugün slogan atan, yarın yumurta atar, öbür gün taş, son gün kurşun”a bağlayıp işin içinden çıkmaları gerçekten içler acısı durumu özetliyor gibi.

Ne biçim bir korkudur bu!

Bu ne biçim bir samimiyetsizliktir!

Ne biçim bir zihniyet!

Çünkü son 8 yıl içerisinde öğrendik ki aç kalmamak için hükümeti eleştirmemiz gerekiyor.

Ve yine öğrendik ki Ergenekon, PKK, Devrimci Karargâh, Doğu Perinçek ve Türkan Saylan anlaştılar ve el ele verip üniversite öğrencilerini ayaklandırdılar. TKP, EMEP, ÖDP ve Halkevleri gibi oluşumlarda örgütlendikleri için üniversite öğrencileri yumurtalı eylemler içerisinde kendilerini buldular. Çünkü bunları diyenlerin hepsi kendilerini karanlık ittifakın oyunun içindedir Erdoğan ve yandaşlarına göre...

Nedeniyse bunların arkasında ki tek suçlu güç odağı bir “Örgüt!” ve bunlar hızlı bir şekilde “Örgütlen"mesidir!

Biliniyor ki eski azılı bir faşist olan Mümtazer Türköne, yeni yetme Rasim Ozan Kütahyalı, DSİP’li Doğan Tarkan dahil Ahmet Kekeç, Serdar Turgut, Akif Beki, Eyüp Can, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Ahmet-Mehmet Altanlar vb. gibi hergeleler yaşamlarını idam ettirmek için bir ayakları havada, dilleri dışarıda hızlı bir şekilde nefes alıp verirken dilleriyle iktidarların önüne gelen/giden yerlerini yalamak zorundadırlar.

Peki ya diğerleri, Erdoğan’ın gittiği yerlerde kâğıda yazdığı notları yetkililerle uzatıp, "Bana istediğim soruları sorsunlar" dediği o diğerleri? Öğrencilere akıl veren beyinsizlerle birlik olup, Erdoğan’ın servetini unutup “Yumurta atacak kadar zenginler” diyecek kadar hiçliğin içine girer mi bir insan diye sorası var, oysa yumurtanın tanesi 10 kuruşun altına inmiş durumda -bu olaylardan sonra olasılıklar arasında Erdoğan’ın yumurtaya zam yapması var- şimdilik 10 tanesi 1 lira. Yarın ne olur bilinmez?

Yalnızca kafası zorbalığa çalışan, AKP söz konusu olunca akılsızca ve asalakça iktidar goygoyculuğu yapanlara karşı değil, zorbalıkla birlikte gelen halk düşmanı politikaların bütününe karşı koymak gerekiyor. AKP zorbalığına karşı komik gerekçeler üretirken, halkı aptal yerine koyanlara karşı yumurtanın değerini bilip, yumurta stoku yapmak gerekiyor.

Pekala, ne güzel demokrasiymiş bu dememek için yumurtaları yanınızda tutun...

12 Aralık 2010 Pazar

Victor Jara - Yarım Kalan Şarkı


Victor Jara, faşist general Pinochet yönetimindeki Şili ordusunun 11 Eylül 1973’te yaptığı askeri darbeden birkaç gün sonra binlerce kişiyle birlikte gözaltında tutulduğu spor salonunda işkenceyle katledildi. Diktatörlük Victor’u susturmak istedi. Çünkü onun gitarı zenginler için değildi, şarkısı devrimciydi. O şarkısını ezilenlerin, yoksulların ve yoksunların çığlığı gibi söylüyordu.

O şarkı bitmedi, bitmeyecek… Şimdi ve daima!

Joan Jara hem aşkı hem de yoldaşı olan Victor’u tanışmalarından başlayıp, Salvador Allende önderliğindeki Halkın Birliği içindeki mücadelelerine kadar büyük bir tutku, cesaret ve samimiyetle anlatıyor.

10 Aralık 2010 Cuma

Bir diktatörün hezeyanları

“Pencerede bir arı var, yenilgilerimiz ise selamet altında…
Olsun! Susup yürüyoruz işte…”
.
AKP faşizmi yeni değil… Erdoğan’ın kendisine yönelik protestoları bırakın, en ufak eleştiriye dahi tahammülünün olmadığını da yeni öğrenmiyoruz. Ancak AKP’nin karşıtlarına “çemkirmesi”, düzene biat etmeyenleri “patolojik vaka” ilan etmesi referandum sonrası Türkiye’sinin iyice belirginlik kazanan bir gerçeği… Erdoğan’ın öve öve bitiremediği, “gerçek halk çocuklarının” bin bir bedel ödeyerek okuduğunu iddia ettiği İmam Hatip Liseleri’yle ilgili toplantıyı düzenleyen teşkilat, kız ve erkek çocuklarının ayrı okullarda okuması gerektiğini savunuyor ve “iktidardan” bu konuda adım atmasını talep ediliyor. Aynı iktidarın eğitim bakanı Cumhuriyet döneminin başlangıcında da okulların cinsiyete göre ayrıldığını söyleyecek kadar kendini kaybediyor, dinleyenleri ahmak yerine koymaya kalkışıyor…

Birde televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından bu tartışmaların, palavraların “normal” olduğu söyleniyor topluma… Dolmabahçe Buluşmaları’nda Erdoğan rektörlerle eğitim hayatına dair görüşürken dışarıda AKP’nin eğitimden elini çekmesini isteyen öğrenciler polisin aşağılık saldırılarıyla karşılaşıyor. Gençler yerlerde sürükleniyor, coplanıyor, gözaltına alınıyor bütün bunlara karşın normal karşılayacak kadar aşağılık bir sistem ve iktidar partisinin şu birkaç gündür ki demeçlerine yer veriyor Tv kanalları. Şimdi o iktidar partisi protestocu öğrenciler için soruşturma açmış ve yumurtayı gayet iyi kullanan muhalif gençlik için neredeyse engesizyon dönemlerini aratmayacak kadar ileri bir safhaya da taşınmış durumda…

Son olarak: AKP hükümeti tezgah ve tertiplerden medet uman bir komplocu zihniyeti temel siyaset yöntemi olarak sürdürüyor… Bu yolun çıkmaz bir yol olduğunu, sosyalistleri bu yöntemlerle yıldıramayacaklarını bir kez daha kendilerine hatırlatmak isteriz.

3 Aralık 2010 Cuma

Kral çıplak

“WikiLeaks Belgeleri” gündemi belirlemeye devam ediyor, şöyle ki TV kanalları yazar-çizer-stratejistten geçilmiyor. Öyle ki özel programlar yapılıyor, kafa yoruyorlar… Görende sanır ki, Julian Assange’in okul arkadaşları bu kişiler, 40 yıldır tanıyorlar bu adamı.

Ve yorumluyorlar… Efendim bu iş İsraillin işidir… Yok, yok bu belgelerin bir belirleyiciliği bulunmuyor, ilişkilerimiz zarar görmeden devam ediyor. Erdoğan’ın şövalyelerinden Egemen Bağış, WikiLeaks belgelerini kastederek “Fitne çabası” diye buyurmuş… Şimdi düşünüyorum da WikiLeaks belgeleri ilk yayınlandığında yazarak önlemimizi almış olduk.

Uyumlu bir şekilde sallıyorlar öyle ki bazıları da gazeteci değil sanki Erdoğan’ın fedailiğini yapıyorlar…

Bunların başında istikrarlı bir şekilde Nazlı Ilıcak geliyor, kadında kişilik namına eser yok, ona göre ne varsa yok Ergenekoncuların işi olmak zorundadır, çünkü ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait gizli yazışmaları yayımlayarak büyük tartışmalara neden olan WikiLeaks internet sitesinde ilginç bir detaya rastlanmıştır ve WikiLeaks sitesinde yer alan duvar kâğıtlarının birinde Atatürk’ün fotoğrafının bulunmasıymış, (duvar kâğıdındaki Atatürk fotoğrafını ekleyenin sonradan anarşist bir Yunan grubu olduğu belirlendi) duvar kâğıdında “Arşivleri açma zamanı” diye de bir de not varmış işte öyle bir neden bulunmuş, konuyu getirip Ergenekon’a bağlayacak, bağlayamıyor. Zorluyor ama olmuyor… Olsun ne kadar vurursam AKP muhaliflerine o kadar iyidir, AKP içinde her zaman yerim hazırdır.

Diğer isimse hafızalarda kalan isim Fatih Altaylı o zatta demiş ki; ''Başbakan'ın İsviçre'de 8 ayrı hesabı olmadığına kalıbımı basarım…” … Ee, Fatihçiği az çok biliriz, boş yere oynamaz o da Nazlı ablası gibi, gerçi şimdiye kadar ne söylediyse hep aksi çıkmıştır ama olsun o yılmıyor, adam da kalıp mı var öyle bir şey söylüyor (?) neyse sen işini yine de bilirsin Fatih, boş yere söylemezsin o sözleri, çıkarlar söz konusu olunca namus-hayâ mı o da ne? Yabancıdır bu olgular, anlamazlar. Belki de şöyle demeliyim, ahkâm kesemeyecekleri tek şey başkalarının namusu değil de, kendi namuslarıdır.

Diğeri Mehmet Ali Birand, Doğan Medya ile AKP’nin arası açılınca bunlarda eskisi gibi ekmek yiyemiyorlar Amerikalılardan. Düşünüyor şimdi bu, nasıl yapılır (…) ve bilmiyormuş gibi davranıp: “Yav bu işler nasıl oluyor, mümkün müdür” diye eski ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’a soruyor. O da cevaplıyor; “Efendim ortak düşman bunlar… Biz dostuz!”

Oysa herkes bilir ki Amerikalıların az ekmeğini yememiştir Birand, mesleğini deşifre edecek değildir ya hokkabaz…

Sonra diğerleri, Taraf, Zaman ve Serdar Turgut vb.leri…
***
Dünya üzerinde artık gizli gerçekleri vaat etmiş site olan WikiLeaks, belge yayımlamaya devam edeceğim diyor… Daha neler yayımlayacaklar bilmiyoruz, bekleyip göreceğiz… Ya da gerçek anlamda Julian Assange’in kim ve amacının ne olduğunu da bilmiyoruz(?) ama bildiğim kadarıyla bizi ilgilendiren yönüyle Türkiye üzerine 8 ya da 9 bin belgenin daha yayımlanmasından söz ediliyor, olsun yayımladıkları bu kadar belge hakikaten yeter de artar bile. Ortalığa düşüp önüne gelen herkese saldırmaları da ondandır sanırım..

Kabul etmek gerekiyor ki, en az Araplar’ın fantezisi ne kadarsa İranlılar için, Amerikalılarında Türkiye’ye için azımsanmayacak derecede fantezisi var, hatta aşırı derecede platonik bir aşk, adamlar 65 küsur yıldır deyim yerindeyse geçmiş dönemlerde dahil, var olan bütün iktidarlar, Amerika'nın kuması durumunda… AKP'de dahildir buna.

Bu arada Erdoğan efendi hesap soracağım demiş, kimden soracaksa:) Öyle ya hesap soracak, bütün bilgi akışının kendisine yakın duran isimlerden olduğu söylenmiş zaten, isimler bile deşifre edilmiş, öyleyse oraya buraya çemkirmeden kendi partisinin içindeki pisliklerden başlamalıdır hesap sormaya.

Fakat bu zordur, neden mi (?) hem BİM mağazalarının (bu arada BİM'i Erdoğan'ın çocuklarından birine satmıştır) hem de kendisinin eski danışmanı Cüneyt Zapsu'nun ABD'deki dostlarına lafıdır; "Bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın" dediğinde Erdoğan, Zapsu’ya dokunabilmiş midir?

Elbette hayır!

Şimdi anımsayıp, gülümsedik mi?

Ayrıca Erdoğan WikiLeaks’te geçen bütün iddialar için iftira diyerek bunları yayınlayanları açıkça tehdit etmiştir, şimdi bizlere ta önceden “Durun Erdoğan’a haksızlık ediyorsunuz” diye çıkışan ve Erdoğan söz konusu olunca salaklaşıp, akılsızca yorum getiren ve AKP’yi cansiperane savunan liboş takımı “Empati”den söz ederken, Erdoğan iktidarının kendisine muhalif gördüğü bütün unsurları (Aleviler, Kürtler, Sosyalistler ve diğer azınlıklarla birlikte hatta Türkleri) cezaevine dolduran, baskı uygularken bir kez daha düşünmelidir…

İşte bu işler böyle işlerdir, organizedir. Zaten kendisi de iyi bir organizatördür...

"Empati"yi dillendirenleri düşünüp bizce burada da bir gülümse ve tebessüm gerekiyor :)

Sonuç
AKP’nin sekiz yıl içerisinde beceriksiz bir politika yürüttüğünü söylüyorduk, WikiLeaks o pis ilişkiler ağını deşifre ederek bizi kanıtlamış oldu, inanmayanlar görmüş, bazılarına da kapak olu verdi, yayınladıkları gizli belgeler sayesinde çoğu kişinin adı artık hoş hatırlanmayacak bu kesin, yine çoğu kişi tarafından, adın çıkacağına canın çıksın derler ya işte o şekil bir etkisi olacak, bu asalaklardan ya WikiLeaksli ya da WikiLeaksssız kurtulma vakti gelmiştir…

Ve... Bu bir işarettir :))
Not: WikiLeaks ile ilgili yazıyı girdikten sonra Amerikan servis sağlayıcıları tarafından internet adresinin iptal edilmesi üzerine WikiLeaks daha önceden aldığı önlemler sayesinde belge ya da bilgi kaybına uğramaksızın wikileaks.ch/ adresi üzerinden yayına başladı. Diğer bir konuysa “AKP'lilere örnek olması gereken WikiLeaks istifası”, Hıristiyan Demokratlar ile hükümette yer alan Hür Demokrat Parti'nin ABD'nin Berlin Büyükelçiliği'ne bilgi taşıdığı yönünde WikiLeaks belgelerinde yer alan bilgiler tartışılmaya devam ederken, HDP'nin yöneticilerinden Helmut Metzner, bilgi sızdırdığını itiraf ederek istifa etti. 
Önemli bir not daha: Tayyip Erdoğan'ın İsviçre bankalarındaki 8 ayrı gizli hesabına ilişkin diğer açıklamada Ergenekon davasında “Doğu Perinçek'ten Tayyip Erdoğan'a yanıt, işte servetinin gizli kanıtı” başlıklı yazıyla kendi sitelerinde yayımlandı.