21 Mart 2009 Cumartesi

Çakalın padişah olduğu yerde it olmak

“Amerika’nın değneksiz itleri” başlıklı yazımda son altı, yedi yıldır bizim güzide dincilerimizle birlikte liberallerin büyük bir Amerikan hayranlığına şahit oluyoruz demiştim.

Bu yazıda aslında onun devamı niteliğindedir.

Bunlardan bazıları biraz yola gelir gibi oldular ama mecburi istikametleri bu doğrultuda olduğu için aslında. Yoksa adamların umurunda değil objektif gazetecilik, halka tarafsız ve gerçek bilgi verebilmek.

Örneğin bunun başında bilindiği gibi, iktidarla ters düşen Doğan Gurubu geliyor, bu durum olmasaydı geçmişte de olduğu gibi AKP’ye ve Erdoğan kliğine yaranmak için gece-gündüz yine yalamalık işlevini devam ettireceklerdi manşetlerinden. Başında da Ertuğrul Özkök gelirdi sanırım, çünkü o halen korkuyu üstünden atabilmiş değil yazılarından çaktırıyor durumunu ve ruh halini.

Dolayısıyla bütün bunlar karşılıklı söz düellolarıyla ve pek demokrat ve özgürlükçü Erdoğan’ın boykot çağrıları ve bir baskı aracı olarak Maliye Bakanlığı’nın yetkileriyle Doğan Gurubu’na verdiği vergi cezalarıyla devam ediyor.

Gidişatı bilemiyoruz ama Doğan Gurubu’nun açık bir kapı bulur bulmaz Erdoğan’ın kucağına atlayacağını tahmin etmekte pek zor değil. Tabii Erdoğan’da onların kucağına…

Ama ilişkiler eskisi gibi olur mu? O bilinmez ama bundan en çokta Doğan Yayıncılığa bağlı gazetelerin bazı köşe yazarlarının dışında Doğan ve Erdoğan’ın mutlu olacağı kesin.

Biliniyor ki, elli yıldır ülkenin koynuna yangın bombası gibi düşmüş sağ siyasetin faturası işte önümüzde, bunu yapan yine o gün ki iktidarlara yaranmak için yürütülen basın desteğinin kuşkusuz katkıları olmuştur. Şimdi de kendini hem muhafazakâr ve de demokrat olarak lanse eden bir parti var iktidarda son 7 yıldır. Menderes gibi bol kepçeden atıyor, kim yerse!

Yaratmış oldukları gazete ve televizyonlarla, Valileriyle birlikte koro halinde hep beraber bağırıyorlar. Ya onlardansın ya bizden!

“Onlardan” olduğunu yavaş-yavaş belli eden bir tane var aslında şuan görsel basında. Aydın Doğan’ın boşalan yerini doldurmaya çalışıyor ama Doğan’ın verdiği tadı veremiyor. Yeni ve tombul küçük bir burjuva gazete sahibi de oldular sonunda. Başından beridir net değillerdi “Onlardan mı olsak yoksa…” diye düşünürlerken iktidardan olmakta karar kıldılar. Adı Haber Türk, hayırlı olsun! Diğer soytarılar yetmiyormuş gibi bir bunlar eksikti!

Şimdi düşünüyorum da gerçek anlamda korku aslında insan için ama bir yandan da gerçekten pis bi’şeymiş şu korku. Erdoğan, ATv ve Sabah gazetesini damadı için gasp ederken üzülmüştüm, hata üzülmenin dışında da dürüst olmak gerekirse, günlük hayatımızda herkesin yaptığı gibi hokkalı küfürler de savurmuştum. Boşunaymış şimdi anlıyorum. Ettiğim küfürleri bile hak etmediklerini düşünüyorum. Yavşaklığın dibi yok, yavşaklık her yerde Çakalın padişah olduğu yerde it olmak kolaydır” sözü gibi kendine yer arar, sıkışınca da ilk işi sıvışmak olur... Bir bakmışsınız başka bir şey olmuş... Çakal olmuş, it olmuş vs. vs... Malum burada ki “Çakal”da belli “İt”te.

Bir insan ne için yaşar?

Onur!

Gurur!

Dürüstlük!

Ahlak!?

Hayır!

Bunlar bu tiplere yabancı olgular.

Peki, ne için?

“Çakalın padişah olduğu yerde it olmak kolay” olduğu için. Yani fazlasıyla hak etmişler.

E kolay değil, sofra büyük, oyun zevkli. Özelleştirme pastası kimlerin aklını başından almadı ki. Hangi birini sayacaksın. Özalını mı, Demirelini mi, Çillerini mi?

O yıllar gazetecilerle birlikte özellikle o dönemin bürokrasisi içinde olan kodaman sermayedarlarla / siyasetçilerin, hangi hâkimleri, hangi kamu görevlisini doyurup kısa yoldan köşeyi dönmelerini gece-gündüz düşündükleri kesindi. Ve sonradan da çıkmıştı bütün pislikleri!

Sanırım AKP’nin ve özellikle de Erdoğan’ın pisliklerinin (gerçi o pis kokular şimdiden duyuluyor) hele ki mevcut iktidar AKP tarihin çöplüğüne gideceği zaman o gün daha net gün yüzüne çıkacağını şimdiden kestirmekte zor değil. O zaman da sanırım şöyle %47’lik bir ses duyulacak o kokularla karışık; way be neler neler yapmışlar. Biz de o pis kokulardan uzak seyredeceğiz kuşkusuz bunları. Haklılığımızı bir kez daha kutlayacağız.

Netice de sermayedarların ve Erdoğan gibilerinin iktidarları için it dalaşı bu. Yani birbirine yapışık köleler!

Bir de her boktan anlıyorlar, İmam Hatipler'de 4 yıl içerisinde ne tür şeyler öğretiliyor bilmiyorum ama bir yandan da keşke bende şu İmam Hatiplere öğrenci kılığında girsem de ne türlü şeyler öğretiliyor (?) diye şuan iç geçirirken bir yandan da cidden her şeye boktan bir cevap veriyorlar ya demek ki ilim ve bilim yuvası bu mübarek yerler. Bilimsel bir duruşları var, öyle ki mübareklerin mimikleri bile bilimsellik ve ilim akıyor.

Yüzlerinde ki ve ağızlarından çıkanlardan ve ülkeyi yönetiş biçimlerinden söz etmek istemiyorum. O ayrı bir “Sosyal” facia durumu.

Hele iki kişi var ki, Demirel iktidarı ve Cumhur Reisliği dönemi sesi çıkmayan ama o şavşatalı dönemler çöktükten sonra ki o dönemi çok iyi kaleme almış Nihat Genç: “Uğursuzluğun ve kokuşmuşluğun milli kraliçesi! Nazlı Ilıcak da, “Banka soygunu” yazısı yazmayanlardan. Bir tane yazayım dedi, “Sen önce, kocan Kemal Ilıcak, sen önce hırsız oğlun Mehmet Alı Ilıcak’tan haber var” dediler, neye uğradığını şaşırdı, kocamı, oğlumu hatırlatırlar diye soygun yazısı yazamıyor. Allah’a bin şükür, o günlerde genelkurmaydan “andıç” belgesi Allah’ın bir nimeti, önüne düştü.

(…) Şu kadını, çişini tutamayan bir albay emeklisiyle evlendirseler de biz de kurtulsak. Bu milli bataklıkta hala manken gibi yürümesini becerebiliyor. Mehmet Barlas’la “Soyguncuların, genelkurmayın” muhalefetini yaptıklarına, yalnızca ikisi inanıyor. Ülkemizin en soğuk gerçeği, muhalefetçi kalemlerimize bakın: Ilıcak, Barlas!

İslamcılara, sağcılara demokrasiyi öğreten işte bu mendebur kalem’ler.”

Bugünün sözde darbe karşıtı Ilıcak, 12 Eylül döneminde arşivler açılıp bakıldığında görülecektir ki darbeci Kenan Evren paşasına methiyeler dizmişte dizmiş…

Darbelere elbette karşıyız ama insan biraz dürüst olur demi, hani o gün ne dedin bugün çıkıyor işte, hiç mi düşünemiyor bunlar?

Birde bununla birlikte şimdi öyle bir noktaya geldik ki bütün bu haksızlıklar karşısında; kendini savunamayan, muhaliflik yapamayan Türk Solu’nu (Sosyal Demokratları) savunmakta bize düştü, bunun içinde elbette Kemalistler'de var (Sosyalizm yerine Türk solu, Kürt solu gibi kavramları da Öcalan siyasi litarütürümüze kattığı içinde kendisini kutluyoruz, çünkü tek kattığı şeyde bu oldu) öyle ki kendini “Sol” diye tabir edebilen ve doğası gereği “Sömürüye, kapitalizme, Amerikan emperyalizmine, Avrupa Birliği gibi emperyalist topluklara” karşı olması gerekenler bugün söylediklerinin karşıtı durumuna düştükleri için, “Devrimci sol güçlerimiz” utanmaksızın, insan içine çıkılmayacak bu zirzopluğun içinde siyaset yürütüyorlar ya insan cidden birleşip iki-üç kişilik “Demokrasinizin...” diyesi geliyor.

Bundan dolayıdır ki, yedi yıldır onların mide kaldırmayan pislik yazılarını artık sıkılarak ve sonunda da nasıl bitireceklerini bilerek okuyoruz.

Zira ben, yıllar önce Leman dergisi alınca ilk işim Nihat Genç’in ve Cezmi Ersöz’ün yazılarını okumak olurken ve daha sonra kendimi Ankara’da Yüksel Caddesi’nde ellerimizde dergilerle sokaklarda gezinirken bulunca Nihat Genç’in bizlere bakan çatık kaşlarıyla karşılaşmıştım. Ondan sonra Leman’ı okumayı bırakmıştım. Öyle ki etkilenmiştim, ne de olsa adam düşmanı mıymışız gibi bakmıştı bize.

Şimdi aradan uzun yıllar geçti.

Hiç düşünmezdim Nihat Genç’ten alıntı yapıp kendisini referans yapacağımı. Bari başladım, devamını getireyim. (Ayrıca şunun altını çizmek isterim, normalde yazılarımda küfürü ve argoyu kullanmam ama burada da argo bizim kültürümüzde vardır diyerek Erdoğan refarans olduğu için, dolayısıyla -güya- resmi bir makam olarak gördüğümüz bu kişiden hareketle ve halkı azarlayışını birer küfür de algılayarak burada yer vermekte sakınca görmüyorum.. Ayrıca az bile görmekteyim şuan!)

Son söz...

Yıllar önce…

“Genç Milli Takım antrenörü Serpil Hamdi Tüzün, takım yabancı bir takıma yenildikten sonra, hepsini soyunma odasına çekip, önlerine geçmiş. Sırayla, eliyle işaret ederek: “Senin ananı .ikiyim... Senin de ananı .kiyim... Senin de ananı .ikiyim...”

Yedek kaleciye kadar gelmiş sıra: “Senin de ananı s2yim” Yedek kaleci, şaşkın: “Hocam bana niye küfrediyorsun, ben sahaya bile çıkmadım.” Hoca; “Olsun, sen de, bu kaleciyi kesmedin, o yüzden ananı s2yim.”

Sen de Türk solu, elli yıldır, bu eşkıyalardan iktidarı alamadığın için, senin de...”

1 yorum:

Adsız dedi ki...

EK: Türkiye'deki icraatlarının unutulmaması ve Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı ilklerini hatırlatmakta yarar var.


1- İlk defa bir başbakan "tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi.

2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı.

3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.

4- İlk defa bir başbakan zam isteyen memura "IMF’yi ikna edin" dedi.

5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı.

6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı.

7- İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi.

8- İlk defa bir başbakan "toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi.

9- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.

10- İlk defa bir başbakan "bir dönem dini kullandık" dedi.

11- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.

12- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.

13- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.

14- İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelge ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.

15- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.

16- İlk defa bir başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes'e razı oldu.

17- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.

18- İlk defa bir başbakan Türkiye'yi pazarladığını açıkça itiraf etti.

19- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.

20- İlk defa bir başbakan çiftçilere "gözünü toprak doyursun" dedi.

21- İlk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.

22- İlk defa bir başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.

23- İlk defa bir başbakan "borç yiğidin kamçısıdır" diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.

24- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.

25- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.

26- İlk defa bir başbakan danışmanı Amerikalılara başbakan için "bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin" dedi.

27- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilâtı yerinde saydı.

28- İlk defa bir başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.

29- İlk defa bir başbakan çiftçiye "ananı da al git" dedi...

30- İlk defa bir başbakan “gazetelerini okumayın televizyonlarınızı açmayın” dedi.

31-İlk defa bir başbakan Kürt coğrafyasında olduğunu unutup "ya sev ya terk et" cümlesini kullanmaya cüret edebildi.

32-Ve işte bir ilk değil ama olsun bir Türk başbakan daha Kürt sorununu çözmeye talibiz dedi ve arkasına bakmadan Kürt coğrafyasını terk etti. İşin sonunda da tek vatan, tek millet, tek dil, tek ırk sesleri yankılanmaya başlandı yeniden!

33- Son olarak bu ülkede başkalarının başbakanı konumunda ki Erdoğan kliği sözüm ona devletin Valisi konumunda ki devlet yetkililerini partisinin “il başkan”ıymış gibi beyaz eşya, kanepe, kömür, makarna, buzdolabı dağıttırdı.


Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkede ki her şeyi özelleştirmiş olacak. İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan Erdoğan en sonunda kendisini de özelleştirir mi? Bilemiyoruz ama özelleştirilenler işte aşağıda…

- Türk Telekom, Arap'ın.

- Telsim İngiliz'in.

- Kuşadası Limanı İsrailli'nin.

- İzmir Limanı Hong Konglunun...

- Araç muayene işi Alman'ın.

- Başak Sigorta Fransız'ın - Adabank Kuveytlinin.

- İETT Garajı Dubailinin.

- Avea Lübnanlının.

- Rakı, Amerikalının.

- Finansbank Yunanlının...

- Oyakbank Hollandalının.

- Denizbank Belçikalının.

- Türkiye Finans Kuveytlinin.

- TEB Fransız'ın.

- Cbank İsrailli'nin.

- MNG Bank Lübnanlının.

- Alternatif Bank Yunanlının.
- Dışbank Hollandalının.

- Şekerbank Kazak'ın.

- Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın.

- Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un.

- Beymen'in yarısı Amerikalının.

- Enerjisa'nın yarısı Avusturyalının.

- Garanti'nin yarısı Amerikalının.

- Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.

- İzocam, Fransız'ın.

- TGRT(Fox) Amerikalının.

- Demirdöküm Alman'ın.

- Döktaş Fransız'ın.

- Süper FM Kanadalının.


Son söz
Türkiye kurulduğu günden itibaren tek parti döneminden çok partili sisteme geçerken bile bütün partilerin borç tutarı 220 $’dı, bu borç AKP ve Erdoğan iktidarının yedi yıllık zamanında 220 $ borca ek olarak üzerine bir 280 $’a yüklenmiş durumda.

Bütün bunları bir yere not edin, bizde ortalıkta birçok zirzopun zırvalamalarını not alıyoruz. O zaman bir karşılaştırma yapacağız. Ve… Bir 5 yıl sonra ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Kapasitesi olmayanlar bunları üzerine almasın, zira onlardan bir şey beklemiyoruz. Onlar sistemin her dediğine inanmakla meşguller ne de olsa. Ama işi ciddiye alanlara şimdiden kolay gelsin.