22 Ağustos 2008 Cuma

"Sistemin üstü" ya da "altı olabilmek"

Onlar dostluğu bilirler mi?
Kardeşliği bilirler mi?
Başkası için ölmeyi hiç
Onlar bilirler mi Spartaküs?
(Kemal Burkay)

İktidar insana güven verir. Hele ki söz konusu iktidar, uzun süreli bir iktidarsa ve güçlü bir rakibiniz yok ve hele hele de hiç bir alternatifinizin olmadığınızı düşündüğünüz dönemlerse “gider cami duvarına işeme” noktasına gelirsiniz. Son olarak gösteriyor ki, AKP ve yandaşları buna doğru yöneliyor. Şüphesiz her kitap okunmaz ama bunlar işin açıkçası hiçbir “kitabı” okumuyorlar. Öyle bir yoksunlukları var. İlginç bir durum işin açıkçası!

Özel bir sorun değil ama örneğin “Ergenekon Olayı”nda suçluyla suçsuzu karıştırma konusu bizlerin “genel” sorunu. JİTEM’i, İT’i, BİT’i, MİT’i ayrı bir konu, onlar TC tarihinin bir çöplüğünde ikametgâh ediyorlar şuan. Öyle ki, 1990’da işlenen bir suç “failli” bilinmesine rağmen temcit pilavı gibi ısıtılıp-ısıtılıp tekrardan “yandaş” medyaya servis ediliyor. Oysa Türk Ordusu NATO üyeliğinden çıkmatıkça "gladio" gibi yapılanmalar her daim olacaktır. Bilinen bir gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Gladio bir Amerikan icadıdır. Ancak Amerika ile birlikte var olabilir.

12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahaleleri, 1970’li yıllarda iç istikrarsızlık yaratmak için kışkırtılan sağ sol çatışmaları, mezhep kavgaları, bombalama ve sabotaj eylemleri, 1990 sonrasında aydınların katledilmeleri, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağına yapılan sabotaj, CIA’nın yönetimi altında gerçekleştirilen “Gladio” eylemleridir. “Gladio” aynı şekilde son yıllarda ülkemizde gerçekleştirilen Rahip Santoro ve Hırant Dink cinayeti, Malatya Kitabevi katliamı, Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet gazetesine karşı gerçekleştirilen bombalamaların da ardındaki güçtür. Bütün bunlar 12 Eylül ve 12 Mart darbelerinden daha büyük olan ve yeni bir Amerikan operasyonunun parçası olarak gerçekleştirilmiştir.

Karnı aç olanlar o kadar açıkmış olacaklar ki, “yedikleri her şey güzel”miş gibi kendilerini doyurduklarını sanıyorlar. Sanırım bir birilerini ispiyonlamak için aldıkları ve sakladıkları “$”ları unuttular?

Oysa “yoksulluk diz boyu”, açıklanan “tefe” ile “tüfe”ler birbirine evdeş değil ama biz yine de Polyana gibi mutluluk oyunları oynuyoruz? Beş milyon çocuk yetim, yüz binlerce sivil sizlere ömür… Daha dün Kürt vardı bugünse “sırdaş” ve “kardeş” hatta asal “unsur.” Yok sayılıyorlar.

Şekillenmeden söz ettiğimiz doğrularsa bahsettiklerimizden çok uzak bir fenomen!

“Civil civil kulüpler”le asla oluşturamayacağımız bir “birliktelik”ten söz ediyoruz. Deyim yerindeyse bir “kolpa manifestosu”nun devamı niteliğinde ki söylevlerle kendimize göre, kendi jargonumuza uygun “ufku geniş solcular” yaratıyoruz. Ülkenin periyodik dönemlerinde üstlendikleri işbirlikçi misyonları göz ardı etmeden sordukları soruya şöyle cevap veriyorlar: “tehlike AKP mi, yoksa Kemalistler mi?” Oysa bizce her iki kesimde aşırı derecede “tehlikeli”dir.

Fakat bugün ki sorun “Kemalizm” olmadığı için asıl baş çelişki ve tehlike “AKP” olmasa bile taşeron bir parti olduğu için AKP'nin konumunu değerlendirmemiz gerekiyor. Elbette ki, buradaki asıl tehlikeden söz ederken “tehlike olarak görsek de” ne Erdoğan ve şürekasını ne de diğer AKP’lileri ve onların sevicilerini görüyoruz. Bizlerin asıl sorunu “ezen - ezilen arasında ki çelişme” yani sınıflar arası meseleyi görüyoruz. Yani sorunu emperyalizme indirgemek gerekmektedir.

İktidar da kim var?
Halkın seçtiği bir parti mi, emperyal güçler mi ya da AKP ve TSK ortaklığı mı? Bizce halk dışında bütün yukarıda andığımız unsurlar var. Zaten TSK izin vermeseydi AKP Ergenekon kapsamında emekli askerleri içeriye alabilir miydi sanmıyorum.

Tekrar anlatmakta bir sorun yok, o yüzden tekrar anlatalım: burjuvazi yürütme gücünü parlamentodan alır bu aygıta da “burjuva parlamentosu” denir, bu aygıta seçilenler toprak ağası, patron, eski asker, eski yüksek bürokrat vs. denir. Aralarında bir tek işçi, emekçi, yani gerçek bir “halk çocuğu” yoktur. Bu yapı da öyle Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi Tarkan’ın sandığı gibi halkın her kesiminin “atıl kurtla kurtulacağı yoktur”, ya da Arap krallarının hanedanlarını terk etmelerini beklemek, emekçilerin, işçilerin iradesini yansıtmaz-yansıtamaz bu onların kendi sınıfsal doğalarına aykırıdır. “Boş işler”den anlayan bir sürü insanın konu hakkındaki saptamasına hak ettiği saygıyı göstermek gerekiyor gerekmesine de, peki bu yukarıda andığımız kötülükleri yapan gücün iplerini yönetenler bugün AKP üzerinde de aynı nüfuza sahip değil(ler) mi?

Başka bir deyişle ve kabaca, 1950’de Adnan Menderes’i iktidar yapan güç, yine 1960’da aynı Menderes’in Amerika’ya sırtını dönmesi ve SSCB’ye yakınlaşması-onlardan para talep etmesi karşısında o darbenin koşullarını hazırlayıp iznini vermedi mi? Ve Menderes bu toprakların gördüğü en büyük kompradorlardan ve en büyük yeminli “sol” düşmanlarından biri değil miydi? (Bkz. 1951-52 tevkifatları.)

Ve/ya da “Kemalist devlet mekanizması” çok gaddar ve anti-demokratik de, bunun muarızı AKP, 2008-1 Mayıs’ında işçileri ablukaya alıp, kan kustururken çok mu demokrat? Kadın üzerindeki “otoriter” sistem biçimi ve politikasıyla AKP, sendikalara, demokratik toplum örgütlerine, ifade, örgütlenme, dernek kurma hakkına çok mu saygılı? Birçok şey buraya yazabilirim ama gereği yok.

Çünkü, Converse marka spor ayakkabılarla “yok canım”larla, ortada duran ikili bir iktidar mücadelesi verilmiyor demekse safdillikle eşdeğer. AKP bile olmayan gururuyla çatır çatır kömür dağıttım derken sizin ne haddinize “yalanlamak” ve “yanaşmalık.”

Zira kıssadan da hisse çıkarmak lazım: “darbeler kötü, andıçlar kötü, gazeteciler ortada oyuncak.”
Not: Evet, inkar edenler kadar, “kömür” dağıttılar bizde aldık diyenler de olabilir. Diğerleri de dağıtsın ihtiyaç meselesi diyenlerde olabilir. “Konudan bağımsız” oldu ama o zaman bunu demekte bizim temel görevimizdir; (oysa barınmak, sağlık, elektrik, su, doğalgaz, internet ve eğitim hakkı gibi şeyler insani ve ücrette tabii olmaması kaydıyla, sosyal devletler "bağımsız ülkeler" açısından, karşılıkta beklenmemesi gereken insan-i bir şeydir) ama siz yinede bütün bunlardan dolayı bile onurunuzdan ödün veriyorsanız ciddi bir sorununuz vardır demektir. Sistemi eleştirdiğini sanıp, sistemin her dediğini de koşar adım gidip alanlara “ya sistemin üstündesinizdir ya da altında” tabii sistemle düzüşme haliniz yoksa, biraz dik durun demek gerekiyor. Unutmamak gerekiyor ki "nerede bir iktidar varsa orada ona karşı bir direnç vardır." Bu gerçeği de görmek gerekiyor.

Hiç yorum yok: